En eski Hint kutsal yazıları olan Veda'larda yaklaşık olarak Çin eski kaynaklarındaki simya bilgilerinin aynısı bulunmaktadır. Bunlarda da altınla sonsuz yaşam arasındaki bağlantıdan söz edilmektedir. Her tarafta simya için büyük bir önem taşıyan civa ilk olarak MÖ IV.-III yüzyıllarda Arthasastra adlı metinde bulunur. Aşağı madenlerin altına çevrilmesi fikrinin de MS II.-V. yüzyıllar arasında gene Batı ve Doğu ile aynı zamanda Hint metinlerine yansıdığı görülür.
Ölümsüzlükle ilişkili simya ve tıp da Hindistan'a Çin'den gelmiş ya da bu yol tersine işlemiş olibilir. Her iki kültürde de tıp bilgileri ana ilgi odağını oluşturmuştur. Madenlere olan ilgi de her iki kültürde eşit şekilde güçlü olmuştur. Fakat bir Ab-ı Hayat'ın bir Bengisu'nun bulunması sorunu Hint kültürü için bir anlam taşımamıştır. Çünkü burada yerleşik olan Brahma ve Buda inançları zaten ölümsüzlük kavramını kendi içlerinde barındırmakta idi. Bu bakımdan Hint kültürü için simya daha çok para-medikal kavram olarak kalmış kimi hastalıkların salgınların önlenmesinde ve zaman zaman da uzun bir ömür sağlamak için çalışmıştır.
MÖ V.-III. yüzyıllardan kalan kaynaklarda Hint doğa felsefesinin ateş rüzgar su toprak ve uzay gibi madde unsurlarına vitalizm yani canlı atomlar kavramına ve sevgi-nefret etki-tepki gibi düalizmlere dayalı olduğu görülür. Simyagerlerin 6 madeni yani altın gümüş çinko demir kurşun ve bakırın her biri daha aşağı 5 elemente bölünmekteydi ve kullanımları için "öldürülmeleri" gerekmekteydi. Bu öldürme işlemi ilaç yapımı için uygulanıyordu. Hintliler madenlerin alaşım ve bileşimlerini Batı'dan çok daha önce bulmuşlardı ve simyada kullanıyordu.