Lovecraft’ın kuşkusuz en önemli eseri, August Derleth tarafından "Cthulhu Mythos" diye adlandırılan ve 1925-1935 yılları arasında yazdığı eserler serisidir.
Lovecraft burada o kadar etkileyici yazmıştır ki, Lovecraft’ın eski yazmalara ya da efsanelere dayandığını hatta bunların gerçek olabileceğini söyleyen birçok kişi ortaya çıkmıştır.
İşte burada Lovecraft, bir çılgın Arap Abdul Alhazred (zaten bu isim Arapça bile değil hem Abd-ül hem de Al var) tarafından yazılan “Necronomicon” isimli bir kitaptan sözetmekte , alıntılar yapmaktadır. Lovecraft’ın etkileyici sitili birçok kimsenin de bu kitabı gerçek zannetmesine yol açmıştır.
Lovecraft’ın bile bu kitabı kendisinin uydurduğunu söylemesi bu kitabın gerçek olduğunu düşünenleri vazgeçirmemiştir.
Bu kitaba inananlara göre bu kitabın ilginç bir öyküsü vardır.
Öncelikle bu kitap öte alemlerin kapısını açan ve oradaki varlıkların evokasyonu için formüller barındıran en önemli kitaptır. Adının nereden geldiği bilinmez Necro Latince ölü demektir. Lovecraft’ın Latince-Yunanca kırması bir isim uydurduğunu söyleyebiliriz.
Kitapta Kadim Varlıklar’dan söz edilir (The Old Ones). Bunalr eski zamanlardan kudretli varlıklardır. Hatta Lovecraft bir yerde bunların “varlomuş olduklarını, varolduklarını ve varolacaklarını” söylemiştir.
Kitapta sık sık eski Mezopotamya tanrı/tanrıçalarını anımsatan formüller geçmekte ve bunların öte alemlerden varlıkları çağıracağı söylenmektedir.
Piyasada bir çok uydurma Necronomicon olmasına rağmen bir çok kişiye göre böyle bir kitap olmuştur. Hatta John Dee ya da Nostradamus gibi kişilerin eline de geçmiştir. Lovecraft’a nasıl geldiği bilinmemekle birlikte, Lovecraft’ın yaptığı mutsuz evliliğin diğer kahramanı olan garip gazeteci Sonia Greene’in daha önce Aliester Corwley ile bir alakası olduğu ve kitabın bu vasıta ile geçtiği bile söylenmektedir.
Necronomicon’un varlığına inananlar, sekizinci yüzyılda Abdul Alhazred tarafından Şam’da yazılan Arapça aslının yok olduğunu ancak, 1487’de yapılan Latince tercümesinin Avrupa’da dolaştığını ve zamanının ünlü isimlerinin eline geçtiğini söylerler. BU kitabın İbranice’ye de tercümesi Nathan tarafından yapılmıştır. Nathan , 1666’da Sabatay Sevi mesihliğini ilan ettiğinde onun mesihliğine tanıklık etmiş kişidir. Lovecraft’ın eline ise 17. yy.'da yapılan bir tercüme geçmiştir.
Necronomicon ile ilgili her şeyin hayal olduğunun söylenmesine karşın bu kadar inananın da olmasının bir nedeni vardır.
Öncelikle Ortaçağlar boyunca, özellikle Babil (ya da o zamanlar bilinen adıyla Kalde) kaynaklı bu tür evokasyon kitaplarının varlığından söz edilmekteydi. Bunların çoğu da anlaşılamayan Arapça kitaplar olarak ortada dolaşmaktaydı. Yani birinin böyle bir kitap yazmış olması o kadar da inanılmayacak bir şey değildi. Hele Lovecraft’ın yazma stili ile birleşince.
Demon isimleri ise bir dönem çok sık kullanılmış, büyü formüllerinde yer almıştır. Özellikle Eski Tanrı-Şeytan savaşı anlatan öykülerde bu motifler sıkça geçer. Bu gelenek, Ölü Deniz Yazmalarına oradan da daha eski olarak Pers mitolojisine dayanır. Eski tanrıların ya da tanrıçaların Hırisityanlık sonrasında da demon isimleri olarak anılması sıkça rastlanan bir olaydır. Nitekim Necronomicon’da da böyle isimler geçmekte.
ImageAncak en önemli inanma motivasyonu kuşkusuz insanın bin yıllar boyu süren Doğa üzerinde egemenlik kurma ve büyü tutkusudur. Oysa atalarımızın dini olan, belki de insan doğasına en yakın sistem olan paganizmde Doğa ile uyumlanma söz konusudur. Bunun abartarak Doğa üzerinde egemenlik kurma tutkusuna dönüştürenler hep böyle bir arayışın içinde olmuşlar, binyıllar boyu ortalarda dolaşan “eski” kitaplar efsanelerinin yaratıcıları olmuşlardır.
Sonuç olarak, varolmayan bir kitabın başarılı bir yazar tarafından hayal edilmesi ve bunun gerçek olduğuna inanaların yarattığı bir efsanedir Necronomicon. Ancak insanlığın hırslı arayışları içinde de önemli bir yer tutar. Har çağ kendi Necronomicon’unu üretir.
Erdal Altunay'ın makalesinden alıntıdır