Davranışsal coğrafya, çevreyi nasıl algıladığımızı, düşüncelerimiz ile algılarımızın davranışlarımızı nasıl etkilediğini inceleyen beşeri coğrafya bilim dalıdır.
Coğrafyada gerçek mekanın araştırılmasından çok algılanan mekanın incelenmesi de önem taşımaktadır. 1960’lı yıllardan sonra bu mekan algısının insan-çevre ilişkisinde daha önemli olduğu fark edilmiş ve Davranışsal coğrafya doğmuştur. İnsanların nereye yerleşeceği, nerelerden alışveriş yapacağı, tatilde nerelere gideceği çevresel algısıyla ilgilidir. Bu algı, geçmiş bilgilerden, deneyimlerden, hayal dünyasından, okuduğu kitaplardan, gördüğü sanat eserlerinden izler taşır.
Coğrafya 1950’li yıllara kadar mekanı gerçek fiziksel mekan olarak inceliyordu. İnsanın içinde olmadığı bu modelleme hümanist eleştirilere sebep olmaktaydı. Özellikle 1970’lerden sonra mutlak mekan anlayışı terkedilerek, görece mekan anlayışı yaygınlaştı.
Davranışsal coğrafya çevreyi öznel yorumlar, buna göre herkesin kendi özel coğrafyası vardır. Özel coğrafya bireyin yaş cinsiyet, tecrübe, arzu ve ihtiyaçları etkisiyle oluşur. Davranışsal coğrafya ile daha önce coğrafyacıların kullanmadığı bazı kavramlar (algı, imaj, zihin haritası…) coğrafyacıları ilgi alanına girmiştir.
Türkiye’de ilk Davranışsal coğrafya uygulaması 2002 yılında H. Tunçel tarafından, coğrafya öğrencilerine uygulanmıştır. “Türk Öğrencilerinin Zihin Haritalarında İslam Ülkeleri” adlı çalışmada öğrencilere taslak haritalar çizdirilerek, İslam dünyası algısı anlaşılmaya çalışılmıştır. Zihin haritalarının oluşumunda; eğitim sistemi, alan, nüfus, yakınlık, kültürel benzerlik, güncellik ile tarihi faktörlerin etkili olduğu anlaşılmıştır.