Van Gölü’ne yapılan son dalışlar herkesi şaşırttı. Bugün sular altında kalmış bir iskelenin yapımında, 1990’larda yerinden alınan Selçuklu mezar taşlarının kullanıldığı anlaşıldı. Ayrıca devasa boyutlarda, peribacalarını andıran, mercanlara benzeyen yeni mikrobiyalitler görüntülendi.
















Van’a uzun yıllar hizmet etmiş, kente önemli değerler katmış bir isim Prof. Dr. Mustafa Sarı. Yüzüncü Yıl Üniversitesi öğretim üyesi Sarı, bu yıl kentten ayrılıyor. Ancak giderayak kente önemli bir katkıda daha bulundu. Van’ın Gevaş ilçesinde Sarı ve beraberindeki üç araştırmacı dalgıç Tahsin Ceylan, Murat Kulakaç ve Mehtap Akbaş Çiftci yeni keşiflerde bulundu. Ekip gölde eski bir iskele tespit etti. İskelede kullanılan taşların ise Selçuklu dönemi mezarlarına ait olduğunu ortaya çıkardılar. Dalışlar sonrasında yapılan araştırmada mezar taşlarının Van-Bitlis yolunun güneyinde yer alan Selçuklu Mezarlığı’ndan söküldüğü anlaşıldı.


Dalış ekibi, Van Gölü’nün sodalı sularındaki mikrobiyalitleri de inceledi.
Dalış ekibi, Van Gölü’nün sodalı sularındaki mikrobiyalitleri de inceledi.


Aslında Van Gölü’nde yapılan sualtı araştırmalarının geçmişi iki yıl öncesine dayanıyor. Aynı ekip, göl ekosistemini su altından incelemek, inci kefalinin göldeki yaşamını görüntülemek, dünyanın en büyük mikrobiyalitlerini tespit ederek kayda almak, sualtında olabilecek tarihi ve kültürel yapıları belirlemek amacıyla dalışlara başlamıştı. Belirli aralıklarla da dalışlar devam etti. Geçtiğimiz haftalarda yapılan dalış sonrasındaki bulgular büyük heyecan yarattı.


Gevaş’ta bulunan mezar taşlarının hikâyesi de oldukça ilginç. Taşları ilk kez 1994’te sualtı görüntüleme uzmanı ve rehber-eğitmen dalgıç Tahsin Ceylan tespit etti. “Van Gölü canavarı” söylentileri için gölün değişik yerlerinde o dönem dalış yapan Ceylan, taşları görmüş ancak tekrar aynı bölgeye dalmamıştı.


Ceylan, Atlas’a şunları söylüyor: “Sualtı fotoğrafını 22 yıl önce çektiğim mezar taşlarını yeniden görüntülemeyi başardık. Bölgedeki yerel idarecilerle konuştuk. Onlar mezar taşlarının aslında 1940’lı yıllarda mezarlık içinden yol geçirildiği sırada yerinden alındığını anlattı. O dönem göle yapılan iskelenin zemininde bu taşları kullanmışlar. Göl daha sonra yükselince iskele sualtında kalmış. Mezarlığı da sonradan bulduk. Taşları karşılaştırdık. Durumu raporladık. O dönem yapılan büyük bir saygısızlık.”


Gölün Mercanı: Mikrobiyalitler


Ceylan’ın verdiği bilgilere göre iskele yapımında kullanılan bu taşların, yolun güneyinde yer alan, içinde Halime Hatun Kümbeti’nin de bulunduğu Selçuklu Mezarlığı’ndan söküldüğü yapılan incelemeler sonrasında tespit edildi. Taşlar üzerindeki motifler, video ve fotoğraf ile kayıt altına alınarak mezarlıktaki mevcut mezar taşları ile karşılaştırıldı ve sonuç kesinleşti.


Araştırmalar sonucu iskelede kullanılmış taşların Van-Bitlis yolunun güneyinde yer alan Selçuklu Mezarlığı’ndan söküldüğü anlaşıldı.
Araştırmalar sonucu iskelede kullanılmış taşların Van-Bitlis yolunun güneyinde yer alan Selçuklu Mezarlığı’ndan söküldüğü anlaşıldı.


Van Gölü’ndeki araştırmaların başka bir önemli sonucu daha oldu. Gölün içindeki mikrobiyalitler görüntüsüyle, boyutlarıyla herkesi şaşırttı. Van Gölü, dünyanın en büyük sodalı gölü. Halen göl dibinden, çatlaklardan su çıkışları oluyor. Gelen suyla siyanobakterilerin ve bazı alglerin etkileşimi sonucu kireçtaşı çökelmesi ortaya çıkıyor. Bu çeper su geçtikçe büyüyor. Sualtında bu doğal olayın görüntüsü tıpkı Kapadokya’daki peribacalarını andırıyor. Yapı olarak da mercanlara benziyor. Çeper büyüdükçe tabanı taşlaşıyor. Üst taraflarsa yeni oluşan kalkerli yapılar olarak yumuşak kalıyor, su çıkışları buradan devam ediyor.


Ayrıca “inci kefalinden başka canlı yaşamıyor” denilen gölde bazı bitki çekimleri yapıldı. Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi’nde akademik hayatını sürdürecek olan Prof. Dr. Sarı, Van Gölü’nün bilinenin aksine canlı yaşamı açısından son derece zengin olduğunu, buradaki araştırmaların devam etmesi gerektiğini söyledi.










atlasdergisi