Tarihsel özdekçilik öğretisinin kurucusu Alman düşünürü Karl Marx (1818-1883), Asya tipi üretim biçimi kavramını 1853 yılına doğru Formen die der Kapitalischen Produktion Vorhergehn adlı incelemesinde ortaya atmıştır. O sıralarda eski toplumdaki mülkiyet ilişkilerini ve bununla bağımlı olarak üretim biçimlerini inceleyen Marx, eski toplumlarda üç çeşit mülkiyet ve üretim biçimi saptamıştır: Antik, Germanik, Asya tipi. Şöyle diyordu: "Asya tipi üretim biçiminde mülkiyet yok, sadece bireyin toprağı tasarrufu var, gerçek mülk sahibi komündür" (İbid, Kapitalizm Öncesi Ekonomi Şekilleri adlı Türkçe çeviri, Ankara 1967, s. 86). Bu özel biçimde Marks'ın Doğu despotizmi adını verdiği Doğu devletçiliği önemli bir rol oynuyordu. Doğu'da, geniş tarım alanlarının sulama, bataklıkların kurutulması, su kanalları açılması gibi önemli işlerini büyük çapta bir organizasyonunun gerçekleştirmesi gerekiyordu. Marks adı geçen yapıtında şöyle demektedir:
"Örneğin Asya temel biçimlerinin çoğunda olduğu gibi, bu tarz küçük komünleri kucaklayan ve onlara hükmeden tepedeki birliğin en yüksek ve tek mülk sahibi olarak görünmesi ve gerçek, komünlerin de ancak veraset yoluyla toprağın sahipleri durumuna gelmeleriyle bağdaşabilir. Tepedeki birlik gerçek mülk sahibi ve ortak mülkiyetin gerçek önkoşulu olduğuna göre, onun büyük sayıdaki ayrı ayrı komünlerden ayrı ve onların üstünde bir şey olarak görünmesi pekala mümkündür. Bu durumda birey mülksüzdür ya da kendi mülktür. Yani bireyin, çalışmanın ve yeniden üretimin doğal koşullarıyla ilişkisi ve bu koşulların karşısında bulunduğu inorganik doğayı benimseyip mülk edinişi, onun sübjektifliğinin objektif niceliği, bütünü kucaklayan birliğin bireye komün aracılığıyla ilettiği bir bağış gibi görünmektedir. Despot, burada, çok sayıda küçük komünlerin babası rolündedir ve böylelikle bunların hepsinin ortak birliğini gerçekleştirir. Bundan çıkan sonuç şudur ki (hukuki bakımdan emekle, gerçek mülk edinme biçiminde tespit edilen) artık-ürün, bu en yüksek birliğe aittir. Böylelikle Doğu despotizmi hukuk bakımından mülkiyetin yokolması gibi bir sonuca varır görünmektedir. Gerçekteyse onun temeli, küçük komünün içinde imalatla tarımın birleşmesinden meydana gelmiş olan kabile mülkiyeti ya da kolektif mülkiyettir. Komün böylece kendi kendine yeter duruma gelir ve içinde yeniden üretim ve artık-üretim şartlarının tümünü ihtiva eder" (İbid, s. 76).
Bu tip mülkiyet ilişkisinde ve üretim biçiminde bireylerin özel mülkiyeti olmadığı halde sömürülme olayı vardır. Marks'ın dikkatine çarpan ve dikkatleri çekmek istediği olay buydu. Bu sömürüyü despot, yöneticiler, memurlar gerçekleştiriyorlardı. Sömürülen artık-ürün bu yöneticilerce çarçur edildiği için hiç bir zaman bir birikim gerçekleşmiyor ve bu yüzden de Asya tipi üretim biçimi başka bir üretim biçimine dönüşemiyordu. Marks, Kapital adlı yapıtında da şöyle demektedir:
"Kendi kendilerini durmadan aynı biçimde üreten ve tesadüfen yıkıldıkları takdirde de aynı yerde ve aynı adla yeniden ortaya çıkan bu kendi kendine yeterli topluluklardaki üretim örgütlenişinin basitliği, Asya toplumlarının değişmezliği'nin -bu, Asya devletlerinin sürekli olarak yıkılıp yeniden kurulması ve sonu gelmez hanedan değişmeleri karşısında büyük bir çelişki teşkin eden bir değişmezliktir- sırrını çözecek anahtarı sağlamaktadır. Toplumun ekonomik öğelerinin yapısı, siyaset göğündeki fırtına bulutlarından hiç etkilenmez" (İbid, Mehmet Selek çevirisi, Cilt I, Kitap: III, s. 80-85). Bk. Doğu Despotizmi, Antik Üretim Biçimi, Germanik Üretim Biçimi, Mülkiyet, Özel Mülkiyet.
Marx'a göre, ilkel toplumda toprağın mülkiyeti bütün topluluğa aitti. İlkel toplumun evrimi tarım, hayvancılık, zanaatlar gibi yeni üretim biçimlerinin gelişmesine bağlıydı. Bu yeni üretim biçimleri gelişip bir üretim artığı (istihsal fazlası) meydana gelince ilkel toplumun ilkel üretim biçimi Asya tipi üretim biçimine dönüşmek zorunda kaldı. Çünkü üretim artığı daha karmaşık bir işbölümünü gerektirmişti ve insanlar arasındaki üretim ilişkileri bu gereğin zorunlu sonucu olarak yeni bir üretim biçimini zorunlu kılmıştı. Asya tipi üretim biçiminde üretim bir pazara doğru yönelmekteydi. Bir fazlalık üretme ve bu fazlalığı çoğaltma, kendi kendini geçindirmek amacını güdüyordu. İlkel toplumdaki kan bağlarıyla pek güçlü olarak bağlı aileler, bir büyük şefin çevresinde toplanan bir aileler kurulu yönetimine dönüşmüştü. Toplumsal otorite, demokratik ya da despotik biçimler alıyordu. "Bir üretim fazlasının varlığı, daha ileri bir toplumsal ayrışımı ve bu fazlalığın bir kısmını kendisine mal ederek topluluğun öteki üyelerini bu suretle sömüren bir azınlığın meydana gelmesini mümkün kılmakta"ydı. Bu azınlık, belli bir gücü elinde tutarak, devlet gücünün ilk biçimini oluşturuyordu. Ortak çıkarları savunmak ve uyuşturulmaz (antagonist) çıkarlara karşı korunmak gerekmişti. Bu azınlık ya mirasla geçen görevler, yoluyla, ya da başka gruplarla çekişmelerin çoğalması yüzünden gittikçe daha güçleniyordu. "Siyasal egemenliğin temeli sosyal fonksiyondu ve siyasal egemenlik ancak kendisine verilen bu sosyal fonksiyonu yerine getirdiği sürece devam edebilirdi". Asya tipi üretim biçiminin ayırıcı niteliği, sosyal fonksiyonu temsil eden bir bireyin topluluk üstündeki egemenliğinde belirmektedir. Daha açık bir deyişle bu biçimde egemenlik, bir bireyin başka birey ya da bireylere egemenliği değil, sosyal fonksiyonu temsil eden bir bireyin bütün topluluğa egemenliğidir. Toprağın mülkiyeti devletin olmuştur, topluluk bireylerinin mülkiyeti yoktur ama tasarruf hakları vardır. Artık-değer vergi biçiminde devletin elinde toplanmaktadır. Ticaret, bu sistemde, bir pazar üretimi konusu değil, bir devlet gelişmesi ve savunması konusudur. "Tüccar burada bir devlet memuru olarak ortaya çıkar. Devletçe alınan vergi, devleti temsil edenler yararına alınan toprak rantına dönüşür". Bu sistemde birey, başka bir bireye bağlı değil, topluluk halinde kendisinden daha üstün bir topluluğa topluca bağlıdır. Burada, devlet ve egemen sınıf üretim koşullarına doğrudan doğruya el atar. Bu yüzden bu sisteme XVII. yüzyıldan beri Doğu despotizmi (Fr. Despotisme orientale) adı verilmiştir. Asya tipi üretim biçiminde, genel olarak kölece kullanılan topluluğun üretim ilişkisi, köleci üretim biçimindeki üretim ilişkisi gibi bir ana üretim ilişkisi (ana ilişki) değildir. Çünkü toprağın özel mülkiyeti yoktur, toplumun fazladan çalışma yükümü bir devlet angaryası biçimindedir. "Gerçek bir üretici kölelik düzeninin gelişmesi için köy toplulukları çerçevesinde toprağın özel mülkiyeti gereklidir". Buysa ancak Avrupa'da antik üretim biçimi (eski Yunan ve Roma) alanında gerçekleşmiştir. Antik üretim biçiminde yurttaşların özel mülkleri vardır; mülkiyet, toprak mülkiyeti ve özel mülkiyet olarak ikiye bölünmüştür. Borç için kölelik, savaş tutsağı olarak kölelik bu alanda belirmiş ve kölelerin bireylerce özel olarak kullanılması olayı baş göstermiştir. Birçok özgür yurttaşlar, bu yollardan, özgürlükleriyle birlikte mülklerini de yitirmektedirler. Mülkiyet belli ellerde toplanmaktadır. "Demek ki antik üretim biçiminin evrimi, gerçek bir köleci üretim biçimine geçiş koşullarını kendiliğinden oluşturmaktadır. Bu süreç boyunca da feodal üretim biçiminin temellerinden biri olan Germanik mülkiyet ve üretim biçimleri meydana gelecektir". Germanik üretim biçiminin ayırıcı niteliği, özel mülkiyetin ortak mülkiyetle bir arada bulunuşudur. buradaki ortak mülkiyet, antik üretim biçimindeki topluluk mülkiyetinden farklı ve onun tersine olarak otlaklar ve av alanları gibi gerçek bir ortak mülkiyettir. Bu tip ortak mülkiyet, özel mülkiyetin tamamlayıcısıdır. Antik üretim biçiminde ortak mülkiyet bir devlet mülkiyetiydi ve özel mülkiyetle gelişiyordu. Germanik biçimde bu çelişme yoktur. Kaldı ki Germanik biçimin evrimi, büsbütün başka bir kaynaktan, hayvancılık ve gezici tarım yapan savaşçı kabilelerin ilkel topluluk mülkiyeti çizgisinden gelmektedir. Egemen sınıf, Germanik savaşçı şefler ve onların silahlı adamlarıdır. Zamanla özgür köylüler, daha önce Gal köylülerinin yaptıkları gibi, topraklarının mülkiyetini bu şeflere aktarmışlar ve birkaç kuşak sonra tam bir toprak kölesi biçimine dönüşmüşlerdir. "Özgür köylülerin boyunduruk altına alınmaları süreci, Roma imparatorluğunun son yüzyıllarında başlamış olan kölelerin özgürleştirilmesi davranışıyla birleşerek, bağımlı bir küçük üreticiler sınıfının feodal üretim ilişkileri temeli üstünde soylu toprak sahipleri sınıfı tarafından tek yanlı olarak sömürülmeleriyle sonuçlanmıştır...". Asya tipi üretim biçiminin özellikleri şöyle sıralanabilir: 1. Asya tipi üretim biçimi, ilkel üretim biçimini andırır; her ikisinde de özel mülkiyet yoktur, bireyler topluluğun üyesi olarak sadece toprağı kullanma hakkına sahiptirler. Ancak Asya tipinde insanın insan tarafından sömürülmesi vardır, ilkel toplumda böyle bir olay yoktur. Bu bakımdan Asya tipiyle ilkel toplum birbirlerinden ayrılırlar. 2. Asya tipinde savaşlar yüzünden köleler bulunabilir, ama köleci biçimdeki kölelerden farklıdır. Çünkü, Asya tipinde köle sahibi de bağımlıdır ve köle emeğini dilediğince sömürme bakımından frenlenmiştir. Bu fren, köle sahibi sömürmesiyle çelişme halinde bulunan devlet angaryasıdır. 3. Angarya bakımından Asya tipinin feodal biçimle bir benzerliği görülürse de, bu ikisi arasında da fark vardır. Çünkü feodal biçimde köle, derebeyine birey olarak bağlıdır; Asya tipindeyse bireyin devlet memuruna bağımlılığı, topluluğun devlet bağımlılığından doğal dolaylı bir bağımlılıktır. 4. Asya tipi, sınıfsız toplumdan sınıflı topluma geçişe özgü bir sosyal organizasyon biçimidir ve bu uyuşmazlığı içermektedir. Burada devlet ve egemen sınıf, üretim koşullarına doğrudan doğruya müdahale eder. Toplum ürünün bir kısmını peşin pay olarak alan bir devlet aristokrasisi doğmuştur.. Asya tipi üretim biçimi üstünde yapılan yeni çalışmalar ve tarih alanında meydana çıkarılan yeni gerçekler Asya tipinin büyük çapta çalışanlardan (eski Mısır ve Mezopotamya'daki büyük vadilerin kurutma, sulama ve inşaatı gibi) doğmuş bulunan biçimleri olduğu gibi, böylesine büyük çalışmaların dışında kalmış biçimlerinin de bulunduğunu, tarımlı ya da tarımsız çeşitli biçimleri olduğunu meydana koymuştur. Genel olarak Asya tipi üretim biçimine düzenli bir üretim fazlası vardır ve gelişmesini de iç çelişmesi sağlamaktadır. Asya tipi üretim biçiminin iç çelişmeleri sınıfsız ve sınıflı toplumun bir arada ve iç içe bulunuşundan, devletin köylü emeğini elinde tutarak bir pazarın gelişme imkanlarını sınırlandırmasından, özel mülkiyetin gerçekleşmemesinden doğmuştur. Bu çelişmeler, ya eski Yunan ve Roma'da olduğu gibi Antik üretim biçiminden köleci üretim biçimine geçmek ya da köleci bir aşamadan geçmeksizin derebeylik düzeninin bazı biçimlerine dönüşmek yoluyla iki biçimde çözülmektedir. Ancak bu çözümler tarihsel çözümlerdir. Günümüzde, birçok evrim biçimleri gibi Asya tipi üretim biçiminin kalıntıları da, genel anamalcı üretimin gelişmesiyle şartlanmıştır. Derleyen: Sosyolog Ömer YILDIRIM