Varlık Felsefesi (Ontoloji)
A. VARLIK FELSEFESiNiN KONUSU

Varlık felsefesinin (ontolojinin) konusu varlıktır. Başka bir değişle, felsefenin genel olarak varlığı konu edinen dalına varlık felsefesi denir. Varlık felsefesi varlığın ilk nedenlerini ve ilk ilkelerini konu edinir ve onu araştırır. Kısaca varlık felsefesinin konusu varlıkla ilgili her şeydir. Varlık ise var olan her şeydir. Varlık felsefesi Aristoteles’in ilk felsefe dediği disiplindir. Ona göre ilk felsefe; “Var olan›, var olan olarak, saf halde ele almak” tır. Felsefede varlık çok geniş anlamlar içermektedir. “Varlık”ın bazı farklı anlamlarını şöyle açıklayabiliriz. . Felsefede varlık, “töz” anlamına gelir. Töz, var olmak için kendisinden başka hiçbir şeye gereksinim duymayan varlıktır. Tözün bir başka anlamı da değişmelerin gerçekleştiği kalıcı varlıktır. Örneğin zihin veya madde bu anlamda birer tözdür. . Felsefede varlıkla ilgili, gerçek varlık ve düşünülen varlık ayrımı yapılır. Ağrı dağı, çam ağacı ve ege denizi birer gerçek varlıktır. Kaf dağı, peri, ve deniz kızı yalnızca düşünülen varlıklardır.

1. Bilime Göre Varlık

Bir çok anlamda kullanılan varlık hem felsefenin hem de bilimin konusu olmuştur. Bilimin varlığı ele alış biçimiyle felsefenin ele alış biçimi çok farklıdır. Felsefe varlığı bir bütün olarak, parçalara ayırmadan ele alır. Varlığın var olup olmadığını sorgular. Bilim ise varlığın var olup olmadığını sorgulamaz. Uzay ve zamanda var olan yani insan zihninden bağımsız bir gerçekliğin var olduğunu kabullenir. Sonra da bu gerçekliğ in yasasına ulaşmak için araştırma yapar. Bilim, varlığı incelerken onu bir bütün olarak ele almaz ve incelemez. Her bilim dalı varlığın bir parçasını ele alır ve onu araştırır. Örneğin, biyoloji canlı organizmayı, fizik hareketi, astronomi yıldızları, kimya maddeyi konu edinir. Mantık ve matematik gibi formel bilimlerin dışında özellikle doğa bilimleri varlığı materyalist bir bakış açısıyla ele alırlar. Bu bilimler için varlık, uzayda yer kaplayan, eni boyu ve derinliği olan bir nesnedir. Buna göre varlık madde cinsinden bir varlıktır. Somut bir varlığa sahip olduğu için de gözlemlenebilir ve üzerinde deney yapılabilir bir nesnedir. Bilime göre varlık akıl yoluyla bilinebilir bir özelliğe sahiptir. Akıl sayesinde bilimsel bilgiler üretilir. Yine bilimde varlık neden sonuç ilşlkisine bağlı olarak varlığa gelir. Varlık konusunda bir tutumu açıklamakta yarar vardır. Özellikle mikro fizikte nötrino ve kuvark vb. parçacıklar da varlık olarak görülmektedir. Bu parçacıklar gerçekte varlıkları kanıtlanamadıkları zamanda da kuramsal olarak var kabul edilmişlerdir. Araştırmaların sürdürebilmesi için bu kavramlar, kuramsal olarak var kabul edilmekteydiler.

2. Felsefe Açısından Varlık

Tarihsel olarak bakıldığında felsefenin varlık sorunuyla başladığın› söyleyebiliriz. Nitekim MÖ 624-546 yılları arasında İzmir’in güneyinde yer alan Milet kentinde yaşamış olan Thales (Tales) evrenin ana maddesinin ne olduğunu sorgulamışlardır. Evrenin ana maddesinin su olduğunu, her şeyin sudan meydana geldiğini ve yine suya dönüşeceğini ileri sürmüştür. Felsefenin varlığa yaklaşımını şöyle özetleyebiliriz: * Felsefe, varlığın var olup olmadığını, varsa ne olarak var olduğunu araştırır. Dış dünyadaki varlıkların gerçek mi? yoksa görünüşten mi ibaret olduğunu sorgular. Bunun için felsefenin varlığa yaklaşımı eleştireldir. * Felsefe varlığa var olarak yaklaştığında varlığı genel olarak bir bütün olarak ele alır. * Felsefe varlığı akıl yoluyla açıklar ve temellendirmeye çalışır.

a. Metafizik – Ontoloji Metafizik ve ontoloji aynı alanı ifade eden iki farklı terimdir. Metafizik terimini ilk kullanan düşünür aynı zamanda Aristoteles’in öğrencisi olan Rodoslu Andronikos (MÖ 1. yy)’tur. Andronikos, MÖ 70′li yıllarda Aristoteles’in yazdıklarını düzenlerken onun, doğayı konu alan yazılarını “fizik” adı altında; varlığın ilk nedenleri ve ilkeleri ile ilgili yazdıklarını da “Metafizik (Fizikten sonra gelen) adlı kitapta toplamıştır. Bu anlamda metafizik, doğa ötesi sorunlarla ilgili ussal (akılsal) açıklamalardır. Varlığın var olup olmadığı, Tanrı, ruh, öteki dünya, ölümsüzlük gibi felsefenin ilk ve son sorunları yla uğraşır. Metafizik var olan asıl varlığı, görünenin arkasındaki asıl varlığı, ilk nedenleri ve ilk ilkeleri araştıran bir alandır. Bu konular üzerinde düşünen Aristoteles’e göre; Tanrı her şeyin ilk nedeni ve ilk hareket ettiricisidir. Canlıyı cansızdan ayıran temel unsur ruhtur. Bireysel ruh ölümlü, insanlığa ait ruh ise ölümsüzdür. Evrendeki oluşun amacı Tanrıya ulaşmaktır. Ontoloji terimini ilk kullanan düşünür de Christian Wolff (Kıristiyan Volf, 1679- 1754)’tur. Varlık bilimi anlamına gelen ontoloji, genel olarak varlıkla, varlığın kanıtlanması yla ilgilenen metafiziğin dalıdır. Varlığı var olmak bakımından ele alan, varlığın temel özelliklerini konu alan, somut varlığı araştırmak yerine, varlığı soyut bir biçimde araştıran, varlığın var olmak bakımından ne olduğunu araştıran felsefe dalıdır. 18. yüzyıla gelindiğinde Kant, metafiziğe özellikle Tanrı, ruh, evren gibi deney alanını aşan konularla ilgili ağır eleştiriler getirmiştir. Ona göre bu nesneler hakkında anlama yetisinin kavramlarına dayanarak yargıda bulunulamaz. Çünkü anlama yetisinin kavramları ancak deneyle geçerli bilgiler verebilir. Metafizik kavramlar deneylenemez dolayısıyla metafizik olgusal da değildir. Bu nedenlerle metafizik bize doğru bilgiler veremez. Kant bu görüşleriyle metafiziğe olumsuz anlamlar yüklemiştir. 19. yüzyılda metafizik yeniden felsefe sahnesine çıkmıştır. Bu yüzyılda G. Fichte (Fihte, 1762-1814), W. Schelling (fieling, 1775-1854), F. Hegel gibi filozoflar metafizik felsefe sistemleri kurmuşlardır. 20. yüzyılda ise N. Hartman (1882-1950) “Yeni Ontoloji” adlı bir varlık felsefesi ortaya koymuştur. Bu görüşüyle Hartmann, klasik metafiziği sona erdirmeye çalışmışlardır. Ontolojiyi deneysel temellere dayandırmaya ve bilimsel bilgilerle bağdaştırmaya çalışmıştır. Yeni ontoloji anlayışına göre, varlık ve var olan en son şeylerdir onların arkasında başka bir şey aramamak gerekir. Görüngülerden hareket ederek incelemeleri varlık fenomeni üzerinde yapmak gerekir.

b. Metafiziğin Varlıkla İlgili Temel Soruları Metafiziğin varlıkla ilgili temel soruları: “Varlık var mıdır?”, “Varlığın kökeni nedir?”, “Varlık değişken midir?”, “Varlığın ana maddesi nedir?”, “Varlık bir midir, çok mudur?”, “Evrende bir düzen var mıdır?”, “Evrende özgürlük var mıdır?”, “Evren sonlu mudur, sonsuz mudur?”, “Evrende amaçlılık var mıdır?” vb sorulardır. Örnek olması bakımından “Varlık değişken midir? sorusunu ele alıp irdeleyebiliriz. Bu soruyu Parmenides ve Zenon gibi filozoflar varlıkta bir değişme yoktur diye yanıtlamışlar ve felsefi akıl yürütmelerle temellendirmeye çalıştırmışladır. Buna karşın Aristoteles gibi bazı filozoflar da değişmenin var olduğunu savunmuşlar ve değişmeyi yine akıl yürütmelerle açıklamaya çalışmışlardır. Aristoteles’e göre varlıktaki değişme süreci potansiyel olandan aktüel (gerçek dışı olana karşıt olarak, gerçek ya da olgusal olan) olana geçiş sürecidir. Örneğin, cansız bir varlık olan mermer hiçbir zaman kendi başına bir heykel haline gelemez. Mermerde potansiyel olarak heykel olabilme kapasitesi vardır. Bu kapasitenin heykel olabilmesi için birtakım nedenlere gereksinim vardır. Bir mermer parçasındaki değişmeyi açıklayabilmek için şu nedenlere gereksinim duyulduğunu söyler: * Heykelin yapıldığı mermer, onun maddesel nedenidir. * Heykelin, onu diğer varlıklardan ayıran bir şekli ya da formu vardır ki bu da onun formel (flekilsel) nedenidir. * Cansız mermer parçasını bir heykel haline getiren bir sanatçı, bir heykeltıraş vardır ki bu da heykelin fail (eylemsel) nedenidir. * Heykelin yapılış amacı ise ereksel (amaçsal) nedendir. B. ONTOLOJİ AÇISINDAN VARLIK 1. Varlığın Var Olup Olmadığı Problemi Varlık felsefesinin ilk sorunu varlığın var olup olmadığı sorunudur. Var kabul edildiğ inde ise onun madde cinsinden mi yoksa idea ya da düşünce cinsinden mi olduğu sorunu ortaya çıkmıştır. Varlık var mıdır? sorusuna verilen yanıtları iki kümede toplayabiliriz. Nihilizm (hiççilik) gibi varlık yoktur diyen görüşler ve realizm gibi varlık vardır diyen görüşler. a. Nihilizm (Hiççilik) Felsefede nihilizm, hiçbir şeyin var olmadığını, hiçbir şeyin bilinemeyeceğini savunan görüştür. Nihilizm hem bilgi felsefesiyle, hem değer felsefesiyle hem de varlık felsefesiyle ilgili bir öğretidir. Nihilizm öğretisi, bilgi felsefesinde her tür bilginin bir aldanma olduğunu, bilginin olmadığını; ahlak felsefesinde insan eylemlerini belirleyen değerlerin olmadığını; varlık felsefesinde hiçbir şeyin var olmadığını savunur. İlk Çağ Yunan filozofu Gorgias bu görüşün temsilcilerinden biridir. Bir sofist olan Gorgias’a göre; hiçbir şey var değildir (herkesin üzerinde uzlaşarak var diyebileceği bir varlık yoktur), bir şey bir biçimde var olsa bile o bilinemez, bir şey bir biçimde var olsa ve bilinse bile bu bilgi başkalarına aktarılamaz. Örnekten de anlaşılacağı üzere sofistler varlığın bilinemeyeceği şeklindeki görüşlerini, dil ve duyum sorunuyla açıklarlar. Onlara göre düşüncelerimizi aktarmada kullandığımız, sembollerden oluşan dil güvenilir değildir. İnsanlar arasında dil aracılığı ile kurulan iletişim tam değil görecelidir. Duyum ve algıya dayanan bilgiler de görecelidir. O halde onlara göre varlıklar üzerinde ortak bir anlam da olmayacaktır. Taoculuk Dış dünyadaki nesnelerin gerçekte var olmadığını savunan bir başka görüş de Taoizmdir. Taoizm MÖ 6. yüzyılda Lao- Tse tarafından kurulmuştur. Bu görüşe göre her şey Taodur. Taodan akar, Taoya döner. Bu anlayışa göre Tao evrendeki düzendir. Tao kendiliğinden var olmuştur. Betimlenemez, nesnesiz, cisimsiz, sonlu ve sonsuz olan akıldır. Bütün bu özellikler varlığı yokluğa götüreceğinden Tao yokluk demektir. Varlığı yokluğa indirgediği için bu görüş de bir tür nihilizm olarak görülür. b. Realizm Realizm, insan zihninden bağımsız bir gerçekliğin var olduğunu savunan felsefi öğretidir. Realist görüş “Varlık var mıdır?” sorusunu vardır diye cevaplar. Realizm iki çeşittir: ontolojik realizm ve epistemolojik realizm. Ontolojik realizme göre gerçekte var olan tümeller ve genel kavramlardır. Örneğin, güzel insan, güzel resim diye nitelenen tüm şeyler, sürekli değiştikleri ve gün gelip yok olacakları için gerçekte var değillerdir. Oysa bir güzellik ideası vardır, bu güzellik ideası her zaman güzeldir. Platon’un ortaya koyduğu bir görüştür. Epistemolojik realizm ise dış dünyadaki varlıkların insan zihninden bağımsız olarak var olduklarını savunur. Bu öğreti, nesnelerin yada varlıkların yalnızca insan zihninde var olduğunu, nesnelerin insan zihninden bağımsız olarak var olamayacaklarını savuna idealizme karşı gelen bir öğretidir.

2. Varlığın Ne Oldu¤u Problemi Varlık var mıdır? Sorusu var olarak yanıtşadıktan sonra “Varlık nedir? , “Varlığın temeli nedir? gibi sorular ortaya atılmıştır. Bu sorulara farklı öğretiler değişik yanıtlar vermişlerdir. Bu görüşler aşağıdaki gibi sıralanabilir: * Varlığı “oluş” olarak kabul edenler, * Varlığı “idea” olarak kabul edenler, * Varlığı “madde” olarak kabul edenler, * Varlığı “hem madde hem de idea” olarak kabul edenler, * Varlığı “fenomen” olarak kabul edenler. Şimdi bu yaklaşımlardan doğan öğretileri ve önde gelen temsilcilerini gözden geçirelim: a. Varlığı “oluş” olarak kabul edenler ‹lk Çağ’da Herakleitos (MÖ 540-480) evrenin sürekli değişim, akış ve oluş halinde olduğunu söylemiştir. Ona göre temel olan, değişmeyen töz değil, değişmenin, akışın ve oluşun kendisi olan “ateş”tir. Evrenin ana maddesi “ateş”tir. Bir başka anlatımla tüm varlıkların kendisinden çıktığı ilk madde ateştir. Ateşten oluşan her şey yine ateşe döner. Evrende değişmeyen hiçbir şey yoktur. Her şey sürekli bir değişim ve oluş içindedir. Doğa gibi insan da ruhu ve bedeni ile birlikte sürekli bir değişim içindedir. Herakleitos bu değişimi “iki kez yıkanamazsınız aynı ırmakta, üzerinde akan sular şimdi yeni sulardır.” sözüyle ifade etmiştir. Gerçektende akıp giden sular her seferinde onu başka bir ırmak yapmaktadır. Herakleitos’a göre doğada barış ve süreklilik yoktur. Aksine doğada tam bir savaş, mücadele ve çekişme vardır. Bundan dolayı da şöyle demiştir :”Savaş her şeyin babasıdır.” Ve “çekişme adalettir.” Onun oluş felsefesinin özü, her şey mücadele ve savaştan doğar ve her şey sürekli bir akoş içindedir. Evrende sürekli bir değişme ve oluş vardır düşüncesini savunan başka bir düşünür de Whitehead (1861-1947, Vayted)’dir. Ona göre tek bir gerçeklik vardır o da görünen ve algılanan gerçekliktir. Evren sürekli bir oluş içindedir. Bu oluş sürecinde her varlık var olmak için başka bir varlığa ihtiyaç duyar. Her varlık başka varlıklarla ilişki içinde doğar. Yine bir varlık yok olup gitse bile başka varlıklarla gerçekleştirdiği ilişkilerden dolayı var olmaya devam eder. Whitehead’e göre evrende iki güç vardır. Birisi yaratıcılık diğeri sürekliliktir. Bu güçler birbirini tamamlayan güçlerdir. Bu güçler sayesinde evren canlı bir oluş olarak varlığını sürdürür. b. Varlığı İdea Olarak Kabul Edenler Varlığın birinci ögesinin idea (düşünce) olduğunu savunan öğretiye idealizm denir. idealizm var olan her şeyi düşünceye bağlayan, insan düşüncesinden bağımsız bir nesneler dünyasının var olmadığını savunan felsefi öğretidir. İdealizme göre madde gerçek değil hayaldir ve evrendeki her şey zihinseldir. Burada varlığı idea olarak gören filozoflardan Platon, Aristoteles, Farabi ve Hegel’in görüşlerini ana çizgileriyle açıklayacağız.

Platon (MÖ 427-347) Platon varlık görüşünü idealar kuramıyla açıklamıştır. Bu kurama göre birbirinden farklı iki dünya vardır. Bunlar: nesneler dünyası ve idealar dünyasıdır. Nesneler dünyası sürekli oluş ve değişme halinde olan ve aynı zamanda yok olan nesnelerin dünyasıdır. Platon’a göre nesneler dünyasındaki varlıklar gerçekte var değildir. Onlar yalnızca görünüşten ibarettir. Onlar var olur, değişir ve yok olup giderler. Başka bir değişle içinde bulunduğumuz dünyadaki varlıklar, sonlu ve ölümlüdür. İdealar dünyası ise öncesiz ve sonrasız olan ideaların dünyasıdır. İdealar, dış dünyadaki varlıkların kendisinden pay aldıkları özlerdir. idealar varlığa gelmedikleri gibi yok olup gitmeyecek varlıklardır. Onlar zamanın ve mekanın dışında olan varlıklardır. Platon’a göre gerçekte var olan varlıklar idealardır. Nesneler dünyasındaki varlıklar ise ideaların görünüşleridir. İdealar ezeli ve ebedi (kalıcı ve sürekli) varlıklardır. Örneğin, nesneler dünyasındaki her güzel şey (güzel çiçek, tablo, insan vb) günü geldiğinde yok olurken güzellik ideası kalıcı ve sürekli olarak var olacaktır.

Aristoteles (MÖ 384-322) Platon’un öğrencisi Aristoteles de varlığın idea türünden olduğunu savunur. Ona göre de gerçekte var olan idea yani formdur. Form ise bir şeyi her ne ise o şey yapan özdür. Platon’dan ayrıldığı nokta, ona göre idea (form), somut varlokların dışında ayrı bir dünyada değildir. İdea ya da form somut varlıkların özü olarak var olur. Bir başka anlatımla idea tek tek nesnelerin varlıklarının nedenidir. Duyulur dünyadaki her şey form kazanmış maddedir. Dış dünyadaki varlıkların madde ve form olmak üzere iki ögeden meydana geldiğini ileri sürer. Örneğin, altından yapılmış bir tac› düşünelim. Onun maddesi altın, formu ise taca sanatkar tarafından verilen şekildir. Dünyada bulunan, ister canlı isterse cansız olsun bütün varlıklar madde ve biçimden oluşmuştur. İnsanda madde ve formdan oluşmuştur. Beden (et, kemik…) madde, ruh ise biçimdir.

Farabi (870-950) Varlığın idea türünden olduğunu savunan bir başka filozof da islam felsefesinin kurucusu olan Türk düşünürü Farabi’dir. Farabi varlık konusunda Aristoteles’in görüşlerini temel almış, onun fikirlerini islam inancıyla uzlaştırmaya çalışmıştır. Farabi’nin varlık görüşüne göre iki çeşit varlık vardır. Bunlar: Mümkün varlık (mümkünül vücut) ve zorunlu varlık (vacibül vücut)tır. Dünyadaki bütün varlıklar zorunlu varlıklardır. Onlar kendi başlarına var olamayan, var olmak için bir başkasına muhtaç olan varlıklardır. Onların var olmaları kadar var olmamaları da mümkündür. Farabi’ye göre mümkün varlıklar varoluşlarını ilk varlık olan Tanrıdan alırlar. Zorunlu varlık ise bir ve gerçek olan Tanrıdır. Tanrı var olmak için bir başka varlığa gereksinim duymaz. Onun Maddesi ve biçimi bulunmaz. Yalnız onda öz ve töz birdir. Zorunlu varlık olan Tanrı her şeyi bilir. O, saf sevgi ve saf iyiliktir. Farabiye göre evren de Tanrının cömertliğinin ürünüdür.

Hegel (1770-1831) Alman düşünürü Georg Wilhelm Friedrich Hegel (Georg Vilhelm Fridrih Hegel)’de valığın idea türünden olduğunu savunur. Hegel varlık konusunda gerçekte var olanın ide, mutlak ruh, tin ya da Geist (***st) adını verdiği mutlak akıl olduğunu savunur. Ona göre Geist durağan değil değişen, farklılaşan manevi bir varlıktır. Geist sürekli bir oluş ve bir gelişme içindedir. Dünyada var olan her şey bu değişimin ürünüdür. Değişme diyalektik bir süreç izler. Diyalektik tez, antitez ve sentez olmak üzere üç aşamadan oluşur. Doğa, varlık, kültür, uygarlık, düşünce vb. Geist’ın diyalektik hareketiyle ya da değişimiyle meydana gelir. Hegel’e göre bu gelişimin bir amacı vardır o da mutlak ruhun kendisini tam olarak gerçekleştirmesidir. Hegel’e göre herşeyin temelinde diyalektik adını verdiği evrensel ilke vardır. Bu ilkeye göre hem doğa hem de tarih ve kültür karşıtların (tez-antitez) çatışması ve bireşime (senteze) ulaşma biçiminde ilerler. Bu sentez zamanla teze dönüşür, tez antitezini yaratır. Bunların çatışmasından yeni bir senteze ulaşılır. Bu süreç böylece devam eder gider. Mutlak ruh diyalektik hareketinin ilk adımında kendisindedir. Potansiyel olarak kendisinde bulunan gücünü henüz gerçekleştirmemiştir (tez aşaması). Mutlak ruhun kendini tanıması ve olanaklarını görebilmesi için kendisine gerçeklik kazandırması gerekir. Mutlak ruh kendisini ilk kez doğada gerçekleştirir (antitez aşaması). Doğa ya da dünya farklılaşmış mutlak ruhtur. Mutlak ruh doğada kendisinden başka bir şeye dönüşerek özüne aykırı düşmüştür. O, doğada kendi özü ile çelişmiştir. Bu çelişki kültür dünyasının yaratılmasına yol açmıştır (sentez aşaması). Mutlak ruh bu aşamada kendine döner. Bu süreç böyle devam eder gider.

c. Varlığı Madde Olarak Kabul Edenler Varlığın, insan zihninden bağımsız olarak var olduğunu, maddi varlık dışında bir varlığın bulunmadığını, savunan görüşe materyalizm (maddecilik) denir. Buna göre madde, bizden bağımsız ve öncesiz olarak vardır. Var olmak için de düşünceye (ide) muhtaç değildir. Tersine düşünce var olmak için maddeye muhtaçtır. Bir başka anlatımla madde olmadan düşünce var olamaz. Tarihi çok eskilere dayanan materyalizmi savunan Demokritos, Hobbes, La Metri, Karl Marks gibi düşünürlerin görüşlerini ele alalım.

Demokritos (MÖ 460-370) Demokritos, İlk Çağ materyalizminin önde gelen temsilcisi ve atomizm (atomculuk) akımının kurucusudur. Ona göre evren atomlardan oluşmuştur. Atomlar birleşerek ve ya ayrılarak tek tek varlıkların meydana gelmesine neden olur. Evrende sonsuz sayıda atom vardır. Bu atomlar nitelik bakımından aynı nicelik (şekil ve büyüklük) bakımından farklıdırlar. Atomlar yaratılmadıkları gibi hiçbir biçimde de yok edilemezler. Demokritos’a göre atomlar boşlukta değişik hızlarla sürekli hareket halindedir. Onları harekete geçiren güç kendi özlerinde vardır. Her şey boşlukta dolaşan atomların birlerine çarpması sonucu zorunlu bir şekilde oluşur. Kaba ve ağır hareket eden atomlar toprağı, hızlı hareket eden ince atomlar suyu, havayı ve ruhu meydana getirirler. Görüleceği gibi on göre hava da bir atomdur ancak o ruh gibi ince bir atomdur. Ay, güneş ve yıldızlar gibi gezegenler ise atomların çarpışması sonucu boşluğa fırlayan ve orada tutunan taş yığınlarıdır. Demokritos evrendeki düzenin kendiliğinden oluştuğunu savunur. Bu düşüncesini kanıtlamak için gösterdiği örneklerden biri şudur: “Harman yaparken buğday› samanından ayırmak istersem havaya savururum. Bu yolla ağır oldukları için buğday taneleri bir tarafa, hafif olduğu için saman diğer tarafa ayrılır. Bu tamamıyla mekanik bir olaydır. Evrende de bu yasa geçerlidir. Bu bakımdan evreni düzenleyen bir “güç”ü ayrıca kabul etmeye gerek yoktur. Çünkü mekanik yasalar aynı şeylerin kendiliğinden bir yere birikmesini sağlıyorlar…” Görülüyor ki evrene herhangi bir güç ya da rastlantı değil zorunluluk egemendir.

Hobbes (1588-1679) Thomas Hobbes (Tomas Hobs) da materyalizmi savunan bir filozoftur. Ona göre gerçekte var olan, yer kaplayan cisimlerdir. Her şey maddenin şekil almış hali olan cisimlerden meydana gelmiştir. Cisim, düşünceden bağımsız olarak uzayda yer kaplayan maddi varlıklardır. Ona göre, her varlık cisimdir. Buna göre ruh da bir cisimdir. Dolayısıyla algılarımızın, duyumlarımızın ve düşüncelerimizin temelinde de cisimler vardır. Cisimlerin ortak özelliği ise harekettir. Hareket özelliğine bakarak maddenin nasıl varlığa geldiğini, nasıl şekil aldığını, nasıl davrandıklarını anlarız. Söz konusu hareket ise, hareket yasalarına göre mekanik olarak ortaya çıkar. Hobbes’a göre cisimler; doğal, yapay ve toplumsal cisimler olmak üzere üçe ayrılır. Cisim türlerinin üçü de felsefenin konusu içine girer.

La Mettrie (1709-1751) La Mettri, Fansız materyalizminin kurucusu olarak kabul edilmiş bir filozoftur. En önemli eserleri, “Ruhun Doğal Tarihi” ve “Makine İnsan”dır. O felsefesinde maddeden bağımsız bir ruhun olmadığını, gerçekte var olanın yalnızca madde olduğunu savunmuştur. Bir başka anlatımla doğada madde ile onun hareketlerinden başka bir şey yoktur. La Mettrie’ye göre insan ile hayvan ya da bitki ile maden arasında özünde fark yoktur. Sadece nicelik bakımından farklıdırlar. Hayvan bir ruhu olmayan, yalnızca sinir sistemi ve beyni sayesinde algılayabilen hatta yargılayabilen bir varlıktır. İnsanın hayvandan farkı beyninin biraz daha gelişmiş olmasıdır. Bu da nicelik farkıdır. Ona göre düşünmek, algılamak, duyumsamak ile makine olmak arasında bir fark yoktur. Bu anlamıyla insanı da makine olarak düşünmüştür.

Marx (1818-1883) Materyalizmin bir başka ünlü temsilcisi de Karl Marx (Karl Marks)’tır. Marx, Feuerbach (Foyerbah)’n materyalizminden ve Hegel’in diyalektiğinden etkilenerek diyalektik materyalizm adını verdiği yeni bir kuram geliştirmiştir. Marx, Hegel’in diyalektiğinin baş aşağı durduğunu kendisinin ise ayakları üzerine oturttuğunu söyler. Hegel’in sisteminde varlık ide ile başlar, ide maddeyi ve doğayı yaratır. Marx’da ise madde ile başlar, düşünce maddenin ürünüdür. Bir başka anlatımla maddi olan düşünsel olanı meydana getirir. Marx’a göre dünyadaki değişme mekanik olarak değil, diyalektik yasalara göre (tez, antitez ve sentez), ani sıçramalar yoluyla gerçekleşir. Bu değişim sürecinde madde biçim değiştirir. Böylelikle madde birbirinden nitelik bakımından farklı varlıkları meydana getirir. Marx diyalektik materylizmi hem doğaya hem de topluma uygulamıştır. Nasıl doğada maddi olan düşünsel olanı belirliyorsa, toplumda da üretim biçimi kültürel, siyasal ve ekonomik yaşamı belirler. Buna göre insan eylemlerinin başlıca yönlendiricisi ekonomik yapıdır. Ona göre ekonomik güçler ve üretim araçları alt yapıyı oluşturur. Toplumun yapısı, kurumlar› ekonomik yapıya göre şekillenir. Alt yapıya göre şekillenen toplumun sınıflara ayrılması, yasalar, kurumlar vb. de üst yapıyı oluşturur

ç. Varlığı Hem Madde Hem de Düşünce Olarak Kabul edenler Varlığın insan zihninden bağımsız olarak var olduğunu savunan bazı realist filozoflar onun hem madde hem de düşüncenin (tin, ide) ürünü olduğunu savunmuşlardır. Bu filozoflara düalist (ikici) filozoflar adı verilir. Bu düşünürlerin en ünlüsü Descartes’tir. şimdi bu düşünürün görüşlerini ele alalım.

Rene Descartes (1596-1650) Fransız filozof Rene Descartes (Röne Dekart)’ın varlık anlayışı, asıl varlığın ide olduğunu savunan filozoflarla madde olduğunu savunan görüşlerin sentezi durumundadı r. Descartes’e göre birbirinden özce farklı iki töz vardır. Bunları önce yaratan ve yaratılan diye ikiye ayırır. Yaratan töz kendinden var olan, kendisinden başka hiçbir varlığa ihtiyaç duymayan Tanrıdır. Buna sonsuz töz de der. Yaratılan töz ise ruh ve maddedir. Ruh düşünen madde yer kaplayan tözdür. Madde yer kaplar ama düşünemez ruh ise düşünür ama yer kaplayamaz. Bunlara da sonlu töz adını verir. Yaratılan tözler, kendi başlarına varlığa gelemezler, varlığa gelmek için Tanrıya muhtaç olan varlıklardır. Descartes’ten sonra onun düşüncelerini benimsemiş olan Spinoza (1692-1677) iki töz anlayışına karşı çıkmış, ruh ile madde arasındaki ilişki sorununu çözmeye çalışmıştır. Ona göre, tek töz vardır o da Tanrı eş deyişle doğadır. Tek töz anlayışını benimsediği için Spinoza, monist (tekçi) olarak kabul edilmiştir.

d. Varlığı Fenomen Olarak Kabul Edenler Fenomen, felsefede sınırlı algı olanaklarına sahip insan zihni tarafından oluşturulan varlık anlamına gelir. İnsana göründüğü şekliyle, insan tarafından oluşturulan varlıktır. Bir başka anlatımla düşünce yoluyla görülen nesnelerin özüdür. Varlığı fenomen olarak gören yaklaşımın en ünlü temsilcisi Huserl’dir. Şimdi onun görüşlerini ele alalım.

Husserl (1859-1938) Alman filozof Edmund Husserl (Edmont Huserl), varlığı fenomen olarak görmüş bundan yola çıkarak fenomenoloji adını verdiği çağdaş felsefe akımını kurmuştur. Fenomenoloji, hem “öz”ün bilinebileceğini ileri süren bir öğreti hem de “öz”e ulaşmak için kullanılan bir yöntemdir. Nesnelerin özleri ona yönelen insan zihni tarafından bilinebilir. Bu da ancak fenomenoloji yöntemiyle bilinebilir. Öz, fenomenin bir tür sezgi ile kavranan içeriğidir. Husserl’e göre bilincimiz yönelmiş olduğu nesneyi bilebilir, onu somut özelliklerinden ayıklayarak özünü kavrayabilir. Fenomen ise zaman ve uzay dışıdır. Fenomenlerin bilgisine, onlara ait bazı ögelerin paranteze alınmasıyla ulaşılır. Husserl’e göre varlıkların özüne ulaşabilmek o varlığın var oluşu ile ilgili her tür bilgi, düşünce ve ön yargılar paranteze alınarak sağlanır. Husserl’e göre, fenomenoloji duyuların bize sağladığı tekil varlıkları incelemez. Tek tek nesnelerin özü ile ilgilenir. Ona göre her nesne kendisini o nesne yapan ve doğrudan kavranan bir öz taşır. İnsan bu öze “özü görme” dediği deneyle ulaşır. Örneğin; insan denildiğinde, duyularla kavradığımız zenci, kadın, erkek,genç vb. tek tek insanı değil, düşüncel olarak kavradığımız “insan” özünü kavrarız.

ÖZET Felsefenin varlığı konu alan dalına varlık felsefesi adı verilir. Varlık, var olan her şeydir. Var olan dediğimizde aklımıza; maddi varlıklar (dağ, su, toprak vb), ideal varlıklar (sayılar, şekiller, formüller, değerler vb.) ve düşünsel varlıklar (dev, peri, şeytan, kaf dağı vb.)Gelebilir. Varlık felsefesi varlığı bir bütün olarak inceler. Bilim de felsefede varlığı konu edinir. Bilim ile felsefenin varlığı ele alış biçimleri farklıdır. Bilime göre varlık: Bilim, insan zihninden bağımsız olarak var olan varlığı konu edinir. Bilim bu nesnel dünyada olup bitenleri, deney ve gözlem yöntemini kullanarak açıklamaya çalışır. Bilim varlığı bir bütün olarak değil parçalara ayırarak inceler. Varlığın her bir parçasını ayrı bir bilim dalı konu edinir. Örneğin; fizik, hareketi, ışığı, biyoloji, canlı varlıkların yapısını, sosyoloji, toplumu ele alır. Felsefe asından varlık: Felsefe varlığı bir bütün olarak inceler. Varlığın olup olmadığını, var ise ne türden (maddi, ideal ve ya düşünsel) bir varlık olduğunu sorgular. Felsefe varlığı akıl yoluyla ve temellendirerek açıklamaya çalışır. Varlık felsefesi tarihsel olarak ilk ortaya çıkan felsefe olarak bilinir. Varlıkla ilgili ilk problemler ele alındığı için ilk felsefe olarak da nitelenmiştir. Dünyada tüm var olanları n temelinde yer alan, var olanların ondan oluştuğu ilk madde (arke) arandığı için doğa felsefesi olarak niteleyenler de olmuştur. Metafizik ve ontoloji aynı alanı ifade eden iki kavramdır. Metafizik, Aristoteles’in öğrencileri tarafından ortaya atılan fizikten sonra anlamına gelen bir kavramdır. Metafizik, Tanrı, ruh, ruhun ölümsüzlüğü, ölümden sonra yaşamın olup olmadığı vb. konularla ilgilenen felsefe dalıdır. Ontoloji ise, görünüşlerin arkasında kalan kendinde varlığı yani “mutlak olanı” arayan bir felsefe disiplinidir. Varlık felsefesinin temel kavramları: Arkhe : Bütün varlıkların ondan çıktığı düşünülen ilk madde (töz, cevher) Metafizik : Duyusal olarak algılanamayan, kanıtlanamayan varlıkları (Tanrı, ruh, öteki dünya…) inceleyen felsefe dalıdır. Madde : İnsan bilincinden bağımsız olarak var olan, duyularla algılanan varlık. İdea : Değişmeden kalan, öncesiz ve sonrasız olan, var olmak için bakka bir varlığa ihtiyaç duymayan, mükemmel varlık. Varlık felsefesinin temel soruları: Varlık var mıdır?, Varlık nedir?, Varlık nasıl oluşmuştur?, Varlığın türleri nelerdir?, Varlığın temeli nedir?, Gerçekten var olan nedir? vb. Varlığın var olup olmadığı problemi ya da varlık var mıdır? Sorusuna verilen cevapları iki grupta toplayabiliriz. Bunlardan biri varlık yoktur diyen nihilizm (hiççilik) diğeri varlık vardır diyen realizm (gerçekçilik) Varlık var kabul edildikten sonra, onun ne tür bir varlık olduğu sorgulanmıştır. Bu sorgulamalar sonucunda dört farklı görüş çıkmıştır. Bunlar: Varlığı “oluş” olarak gören yaklaşım (evren sürekli bir değişme ve oluş halindedir), varlığı “idea” olarak gören yaklaşım (gerçek varlık idea cinsinden bir varlıktır.), varlığı madde olarak gören yaklaşım ( gerçek varlığın madde olduğunu savunur.), varlığı hem madde hem de düşünce olarak gören yaklaşım( gerçek varlığın madde ile düşüncenin sentezinden oluştuğunu savunur) ve varlığı fenomen olarak gören yaklaşımdır. ( varlık fenomendir.)