13.yy.dan başlayıp 19.yy. sonlarına kadar ve genel olarak saray edebiyatı da diyebileceğimiz bir edebiyattır. Daha çok yüksek zümrenin ve aydın kesimin oluşturduğu “divan” adı verilen eğlence meclislerinde okunan şiirden oluşur. Bu edebiyatın oluşmasında İslam felsefesinin, Fars estetiğinin ve saray çevresinin üçlü bir etkisi vardır. Daha çok Enderun’da eğitim görmüş sanatçıları içine almış ve halktan kopuk bir edebiyat olarak bilinir.

Divan Edebiyatının Özellikleri



* Şairler şiirlerini “Divan” adını verdikleri bir kitapta topladıkları için bu edebiyatına “Divan Edebiyatı” denilmiştir.

* Bu edebiyat saraydan destek gördüğü için “saray edebiyatı” da denilmiştir

* 13. yy dan itibaren şair ve yazarlar İslam dininin de etkisiyle Fars- Arap etkisine girmeye başlamıştır.

* Tuyuğ ve şarkı hariç bütün nazım şekil ve türleri Fars edebiyatı aracılığıyla Arap edebiyatından alınmıştır.

* Nazım birimi beyittir bazen tek dize de kullanılır.

* Aruz ölçüsü kullanılmış, bu da Osmanlıcanın oluşmasında etkili olmuştur. Son zamanlarında az da olsa hece kullanılmıştır.

* Tam ve zengin kafiyeler kullanılmış olup daha çok göz için kafiye düşüncesi hakimdir.

* Yardımcı fiiller dışında Arapça ve Farsça kelime ve tamlamalar ağırlıktadır.

* Edebi sanata ve süslü söyleyişe büyük önem vermişleridir.

* Şiirlerin ayrı bir adları yoktur. Genellikle nazım şekline göre isim alır. (gazel, kaside, şarkı..) Kasidede nesip bölümündeki konuya veya kafiyeli sözcüklere göre isim alır. (Su Kasidesi, Bahar Kasidesi)

* Divan edebiyatında amaç, marifeti yani şiir yazmadaki ustalığı göstermektir.

* Saraya ve mutlu azınlığa hitap eder. Halktan kopuk bir edebiyattır. Halkın sorunlarına neredeyse hiç değinmemişlerdir.

* İnanç ve duygu ağırlıktadır. Bu edebiyatın özünde dinde tasavvuf vardır.

* Divan dışında beş mesnevinin toplandığı kitaba “hamse” denilir.

* Şiir nesirden çok kullanılmıştır.

* Şiir müzikten ayrılmıştır.

* Duygu ve düşünceler, kalıplaşmış “mazmun”larla anlatılır. Fikirler ve duygular neredeyse ortaktır. Boyun servi; kaşı keman; çenenin elma; ağzın nokta oluşu her şairde aynıdır.

* Nazım şekil ve türleri kesin sınırlarla birbirinden ayrılmıştır.

* İçerik değil biçim önemlidir. Bu sebeple süse ve estetiğe önem vermişlerdir.

* Divan şairlerinin müstakil dünya görüşleri ve felsefeleri yoktur. Hepsi aynı fikirleri değişik bir biçimde söylemişlerdir.

* Şiirlerde genellikle konu bütünlüğü olmadığı gibi bütün güzelliğine değil parça güzelliğine önem verilir. Kısmen kasidede ama özellikle mesnevilerde konu bütünlüğü vardır.

* Toplumsal olaylar konu olarak işlenmemiştir.

* Divan şairleri Fars edebiyatının üstatlarına yetişmeyi hedefleyip zamanla onları geçtikleri gibi birbirlerine de benzemeye çalışmışlardır. Bundan dolayı nazirecilik geleneği oluşmuştur.

* Şairin kişiliğini ve büyüklüğünü, söyleyiş orijinalliği ve güzelliği sağlar.

* Divan şairi daima aşıktır. Bu aşk onulmaz dert olmakla beraber şair bu dertten memnundur, onlara göre bu derdin dermanı gene bu derdin kendisidir. Hatta zamanla beşerî aşk yerini Allah aşkına bırakır. Bu sebeple âşık mecazî sevgilisine kavuşmak istemez.

* Divan nesri; sade, orta ve süslü nesir olmak üzere üçe ayrılır. Divan nesrinde cümleler uzun, imlasız, süslü ve yer yer iç( seci) kafiyelidir

* Ağırlıklı konular aşk, doğa, şarap, kadın, karamsarlık, ölüm, ayrılık, sevgiliye övgüdür.

* Nazım biçimleri beyitleyazılanlar:Gazel, kaside, mesnevi; bentlerle yazılanlar: rubai, tuyuğ, şarkı, terkib-i bent, terci-i bent, murabba





DİVAN EDEBİYATININ ŞAİR VE YAZARLARI



13. – 14. YÜZYIL ŞAİR VE YAZARLARI



HOCA DEHHANİ ( 13.yüzyıl)



* 13.yy.da yaşamıştır.Horasan Türklerindendir.

* Anadolu’da divan edebiyatının temelini atmıştır. Bu sebeple Divan edebiyatının kurucusu kabul edilir.

* Divan şiirinin mazmunlarını, sanatlarını, söyleyişlerini kullanarak Anadolu’da divan edebiyatının temellerini atmıştır.

* Hoca Dehhani saray şairi olarak tanınmaktadır.

* Dini konuları işlememiştir. Tasavvuf akımını etkisinde şiirler yazmamıştır. Zamanın zevk ve eğlence ile geçirilmesi gerektiğini belirtmiştir.

* Şiirlerinin en önemli teması aşktır.

* Farsça ve Anadolu Türkçesi’yle şiirler yazmıştır.

* Gazel ve kaside türlerini aslına yakın yeterlilikte kullanmayı başarmıştır.

* Yirmi bin beyitlik “Selçuk Şehnamesi” adlı kitabı vardır.

* Vatan hasreti ile ilgili şiirleri vardır.

* Bir gazeli ve dokuz kasidesi bulunabilmiştir.





SEYYİD NESİMÎ (1369 – 1417)



* 14.yy’da tasavvuf alanında şiirler yazan Seyyid Nesim’i görürüz.

* Azeri asıllı Türkmenlerdendir. Bağdat'ın Nesim Kasabası'nda yetişmiştir.

* Halep'te Hallac-ı Mansur'un düşüncelerinin iz sürücüsü olduğu için kâfir sayılıp derisi yüzülerek öldürülmüştür. Katledilme sırasında rivayete göre derisi eline verilip giderken, Halep'in 12 kapısından aynı anda çıktığı görülmüştür. Yolda birisine “ Gerçek Kâbe'nin yolcusuyuz.” Elinde yüzülmüş derisini göstererek “ İkramımız budur ” dediği beyti meşhurdur.

* Nesimi, Hurufi'dir. Fazlullah Hurufi'nin görüşlerini benimsemiştir.

* Seyyid Nesimi, varlık birliği görüşünü savunan, kişi ile tanrı arasında bir nitelik yükleyen inanç arasında bağlantı kurar.

* Tanrının yetkin ( Kâmil ) insanda görüldüğü tasavvufi görüşünü benimser.
* Eserlerinde Azeri Türkçesini kullanmıştır.

* Dili oldukça sadedir.

* Şiirleri son derece liriktir

* Türkçe ve Farsça Divanı vardır. Tuyuğları önemlidir.





KADI BURHANEDDİN(1344–1399)



* Asıl adı Burhaneddin Ahmet’tir. Kayseri’de doğmuştur.

* Küçük yaşta iyi bir eğitim almış, On dört yaşındayken Mısır’a oradan da Şam’a giderek eğitimini tamamlamıştır.

* Eretna Devleti tarafından Kayseri’ye kadı olarak tayin edilmiştir. Ortalık karışınca Sivas’ta kendisini hükümdar ilan etmiştir. 18 yıl tahtta kalmış. Akkoyunlular’a yenilince kellesi gitmiş.

* Şiirlerinde sanatı ön planda tutmuştur. İran şiirinden etkilenmiştir.

* İran şiirindeki birçok mazmunu şiire sokmuştur.

* Şiirlerinde ilahi aşkın yanında beşeri aşkı da işlemiştir.

* Anadolu’da divan şiirinin kurulmasında emeği geçmiştir.

* Şiirlerinde aruzun hemen hemen bütün kalıplarını deneyen Kadı Burhaneddin, şiirlerinde bol miktarda aruz kusuru yapmıştır.

* Kadı Burhanneddin Arapça, Farsça şiirler söylemekle birlikte Divan’ını Türkçe yazmıştır. Arapça ve Farsçayı daha çok bilimsel eserlerinde kullanmıştır.

* Kendine özgü yalın, sert ve canlı bir dil kullanılmıştır.

* Eserlerini Azeri lehçesi ile yazmıştır.

* Şiirlerinde mahlas kullanmamıştır.

* “Divan” adlı bir eseri vardır. Divan’ında 1500 gazel, 20 rubai, 119 tuyug vardır.





AHMEDİ (1334- 1413)



* 14. yüzyılda yaşamış Anadolu Türkçesi’nin en başarılı şairlerindendir.

* Asıl adı Taceddin İbrahim’dir.

* Öğrenimine Kütahya’da başlamış, sonra Mısır’a giderek tahsil hayatını orada tamamlamış, ilmini geliştirmiştir.

* Anadolu‘ya döndüğünde Sultan I.Murat’ın himayesine girmiş, sonraları Yıldırım Bayezid’in sohbet arkadaşı olmuş, padişahtan büyük iltifat görmüştür. Yıldırım Bayezid ile Timur arasındaki çekişmeyi ve savaşı gören, sevdiği padişahın yenilgisine çok üzülen şair, Timur tarafından da takdir edilmiş, fakat bu zalim hükümdarı bir türlü sevememiştir.

* İran edebiyatının bütün özelliklerini özellikle konu ve şekil özelliklerini Türk şiirine kazandırmaya çalışmıştır.

* Mesnevi türünün önünü açmıştır.

* Din dışı konularda şiirler yazmıştır. Tasavvufu çok iyi bildiği halde eserlerinde tasavvuf konusunu pek işlememiş. Şiirlerinde aşk, tabiat, şarap… konularını işlemiştir.

* Şiirleri liriktir.

* Arapça ve Farsça yazmıştır Ama döneminde kullanılan dili sade bir şekilde kaleme almıştır.

* Eserlerine devrin sosyal konularını anlatmıştır.

* “Cemşit u Hurşit, İskendername, Divan, Osmanlı Tarihi”adlı eserleri vardır.





MEVLANA CELALEDDİN-İ RUMÎ (1207–1273)



* 13. yy’da yaşamış bir tasavvuf şairidir.

* 1207 yılında Harzemşahların başkenti Belh’te doğmuştur.

* Asıl adı Celaleddin Muhammed’dir. Mevlâna “Efendimiz” anlamına gelmektedir. Rumî ise “Rum=Anadolu” anlamına gelmektedir. Mevlâna Anadolu’da yaşadığı ve Anadolu’da tanındığı için bu isimle anılmıştır.

* Mevlana, 14 yaşındayken Anadolu’ya gelmiş ve Malatya’da 7 yıl kalmıştır. Daha sonra Karaman’a geçmiştir. Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat’ın davetiyle Konya’ya gelerek yerleşmiştir.

* Mevlana ilk dersini dönemin âlimler sultanı olarak bilinen babası Bahaüddin Veled’den almıştır. Daha sonra Seyyid Burhaneddin Tirmizî’den ders almıştır. Asıl tasavvuf derslerini Şemsi Tebrizi’den almıştır.

* Mevlevi tarikatının kurucusudur.
Mevlana öldüğü güne “Kavuşma Gecesi, Vuslat Gecesi, Düğün Gecesi” anlamlarına gelen “şeb-i arus” demiştir. Mevlana’ya göre bu dünya yani bu hayat yalandır, geçicidir. Asıl hayat ölümle başlar. İşte Mevlana bu asıl hayata kavuşmaya, daha doğrusu asıl sevgiliye kavuşmaya “şeb-i arus” demiştir. Ölünce kimsenin ardından üzülmemesini, ağlamamasını istemiştir.

* Bütün eserlerini Farsça yazmıştır.

* Mesnevi adlı yirmi altı bin beyitlik eseri vardır

* Divan-ı Kebir, Mektubat, Fîhî Mâfih, Mecalis-i Seb’a adlı eserleri de vardır.





ERZURUMLU KADI DARİR



* Doğuştan kör olmasına rağmen çok kuvvetli bir hafızası vardır. Bu sayede İslam ilimlerini ve Arapçayı çok iyi öğrenen şair, aynı zamanda iyi bir şairdir.

* “darir” gözleri görmeyen demektir.

* Şair, 1377 yılında Mısır’a gitmiş, ilminin genişliği, sohbetinin güzelliği sayesinde Mısır sultanının meclisine kabul edilmiştir. Darir, Mısır’da hükümdarın yanında beş yıl kalmış, sultanın toplantılarına, şiir meclislerine katılmıştır.

* Darir, hükümdarın isteği üzerine Kitabu Siretü’r-Resulullah adlı Arapça bir kitabı Türkçeye çevirmiş ve Türk diline kıymetli bir eser kazandırmıştır.




15. YÜZYIL ŞAİR VE YAZARLARI



ALİ ŞİR NEVAİ (1441–1519)



* Çağatay Edebiyatı’nın XV. yüzyılda yetiştirdiği büyük şair ve bilim adamıdır. Çağatay Türk edebiyatını en önemli temsilcisi sayılır.

* Büyük bir devlet adamı ve büyük bir edebiyatçıdır.

* Süt kardeşi ve çok yakın arkadaşı Hüseyin Baykara’nın sultan olması üzerine onun hizmetine girer ve divan katipliği görevinde bulunur.

* Eserlerinde Çağatay lehçesini kullanmıştır.

* Türk dil kurumunu kurmaya çalışmış ve bu amaçla şiirler yazmıştır.

* “Muhakemet’ül Lugateyn”adlı kitabıyla Türkçe-Farsçayı karşılaştırmış ve Türkçenin Farsçadan üstün olduğunu söylemiştir.

*“Hamse” (beş mesnevi) sahibidir. Edebiyatımızdaki ilk hamse yazarıdır.

* Düz yazıları da vardır.

* Lirik şiirleri vardır.

*İlk bibliyografya kitabımız (şairlerin hayatını almış) olan “Mecalisü’ün Nefais”adlı kitabı vardır.

* Türkçenin musiki ve vezin kalıplarını içeren Mizanül Evzan adlı kitabı vardır.

* Devlet adamlığı yapmıştır.

* Anadolu dışında Türkçe şiir yazan ilk şairdir.
* Eserleri: Mahzen’ül –Esrar (Sırlar Hazinesi) , Mizanül-Evzan (Vezinlerin terazisi), Ferhat ü Şirin





ŞEYHİ (1371–1431)



* 15. yy.da Sultan I.Murat, Yıldırım Bayezid, Çelebi Mehmet ve II. Murat’ın padişahlıkları zamanında yaşamıştır.

* İran’da hekimlik, tasavvuf ve hikmet tahsili yapmıştır.

* Şeyhi, göz hekimliği alanında büyük şöhret yapmış, Çelebi Sultan Mehmet’i iyileştirmiştir. Bu hadise üzerine padişah, şaire büyük ihsanlarda bulunmuş, hususi doktoru tayin etmiştir.

* Tokuzlar adındaki bir köy Şeyhi’ye tımar olarak vermiştir. Şeyhi, köye giderken, köyün eski sahipleri şairin yolunu keserler ve onu döverler. Şeyhi saraya geri döner ve halini anlatmak için “Harname” adlı mesneviyi yazar. Padişah da yol kesen köylüleri cezalandırır, şaire ihsanlarda bulunur.

* Devrinin bozukluklarını bir eşekten yola çıkarak şikâyet ettiği “Harname” adlı kitabı meşhurdur.

* Bu kitap birçok yönüyle fabl özelliği taşımaktadır.

* Tasavvufi şiirleri ağırlıktadır.

* Çağının dil inceliklerini eserlerinde yansıtmıştır.

* Harname, Hüsrev ü Şirin ve Divan adlı kitapları vardır.





SÜLEYMAN ÇELEBİ (1346 – 1422)



* Mevlid’in yazarı Süleyman Çelebi 15.yüzyılda Bursa’da yaşamış, Yıldırım Bayezid devrinin ünlü şeyhi Emir Sultan’a intisap etmiştir.

* Bursa’da Ulu Cami’in imamıdır.

* Mevlid’in asıl adı “Vesiletü’n-necat” tır. Süleyman Çelebi “Vesiletü’n-necat” ını bir dava ve bir iddia üzerine yazmıştır.1409 yıllarında Ulu Cami’in imamı olduğu sırada İranlı bir vaizin bir ayeti yorumlarken Hz. Muhammed’in diğer peygamberlerden daha üstün tutulamayacağını söylemesi üzerine Hz. Muhammed’in bütün peygamberlerden üstün, en son peygamber olduğunu ispatlamak için bu eserini yazmıştır.




NECATİ BEY

* 15. yüzyılda yaşamış bir divan şairidir.

* Şair Necati Bey, Fatih Sultan Mehmet döneminde yaşamış ve şiirleriyle padişahın dikkatini çekmeyi başarmıştır. Fatih’e üç kaside daha yazdığı bilinir.

* Divanı vardır.

* Millileşme akımını savunmuştur.

* Eserlerinde sade bir dil kullanmıştır.

* Divan şiirine bir yerlilik, bir ulusallık kazandırmaya çalışmıştır.

* Fatih döneminde divan kâtipliği yapmıştır.



16. YÜZYIL ŞAİR VE YAZARLARI



FUZULİ (1495–1556)

* 16. yüzyıl Divan şiirinin ve Türk Edebiyatının tartışmasız en büyük şairidir.

* Irak’ta, Bağdat’ta doğmuştur. Hile, Necef ve Kerbela civarında yaşamıştır..

* Kerbela da türbedarlık yapmış, iyi bir eğitim görmüştür. Arap ve Fars dillerini öğrenmiştir.

* Asıl adı Mehmet’tir. Şair, dünyaya ehemmiyet vermeyen, Allah’ın büyüklüğü karşısında ne kadar küçük olduğunu bilen bir kişi olarak “Fuzuli” mahlasını kullanmıştır.

* Divan şiirinin bütün kurallarını, söz sanatlarını büyük ustalıkla ortaya koymuştur.

* Şiirlerini Azeri şivesi ile söyleyen şair derin hassasiyeti ile gazellerine diğer şairlerinde bulunmayan bir özellik verir.

* Kuvvetli bir lirizme sahip olan şair, tasavvufi hayatla da yakından ilgilidir.

* Dert, elem, hüzün, bağlılık, samimilik gibi vasıflarla tezahür eden aşktan hiç bir zaman kurtulmayı istemez. Çünkü kavuşmanın aşkı bitireceğine inanmaktadır.

* Sevgiliye kavuşmak gibi bir derdinin olmadığını belirtir. Çünkü o, aşka âşıktır.Fuzuli’de platonik bir aşk anlayışı vardır.

* Onun aşkı mecazî aşk değil hakikî aşktır. Mecazî aşkı -tasavvuf anlayışına uygun olarak- hakikî aşka bir köprü olarak kullanmıştır.

* Şiirlerinde ıstırabın yanında rintlik de vardır.

* Fuzuli, eşsiz sanatı ve yüksek şahsiyeti ile çağdaşları üzerinde olduğu gibi, kendisinden sonra gelen hemen bütün Türk şairleri üzerinde de tesir icra etmiş en büyük şairimizdir.

* Fuzuli’nin hayatı çok iyi bilinmemekle beraber şiirlerinden yola çıkarak bu çok bilgili ve derin şairin yoksulluk içinde yaşadığı anlaşılmaktadır.

* Fuzuli’nin hayatındaki yoksulluğu ve bunun şairin ruhundaki acı izlerini ortaya koyan eseri “Şikâyetname”dir. Padişah fermanıyla Fuzuli’ye vakıfların gelirinden dokuz akçelik bir maaş bağlanır. Fakat vakıf görevlileri bu parayı şaire ödemezler. Fuzuli, elindeki padişah emriyle vakıf yöneticilerini yanına çıkar. Görür ki herkes kendi derdinde. Ortalık karma karışık. Kimse şairle ilgilenmez. Bunun üzerine Şikâyetname adlı eseri yazar.“Şikâyetname” adlı eseri devrin bozukluklarını anlatan “hiciv” dalında ilk mektuptur.

* Lirik şiirleri oldukça meşhurdur.

* Uçsuz bir hayal dünyasına, derin bir bilgiye sahiptir.

* Ona göre şair bilgisiz olamaz, ilham olmadan şiir yazılmaz. Şiir bir Allah lütfüdür.

* Fuzulî ilme çok önem verir. İlimsiz şiirin temelsiz duvara benzediğine inanır.

* Mesnevi dalında da Leyla vü Mecnun’u meşhurdur. Leyla ile Mecnun aşkını en içli bu eser dile getirmiştir denilebilir. Eser daha sonra yazılan ve aynı adı taşıyan eserlere örnek ve esin kaynağı olmuştur.

* Türkçe Divanı, Farsça Divanı, Arapça Divanı, Hadikat’üs Süeda, Beng ü Bade, Leyla ü Mecnun Mesnevisi, Hadisi Erbain, Şikâyetname adlı kitapları vardır.




BAKİ (1526–1600)
* İstanbul’da doğmuştur. Asıl adı Mahmut Abdulbaki’dir. Babası Fatih Camii müezzinlerindendir. Yoksul bir ailenin çocuğudur.

* 16. yüzyıl şairlerindendir.

* Divan şiirinin üstatlarındandır.

* İyi bir Medrese eğitimi görmüş ve çeşitli medreselerde müderrislik yapmıştır. Kadılık görevlerinde bulunmuştur.

* Çok istediği şeyhülislâmlık mertebesine gelememiştir.

* Onu sanat çevresine “Zati” tanıtmıştır.

* Döneminde “Sultanü’ş-şuara” “şairler sultanı” olarak tanınmış ve sanatın bütün olanaklarından yararlanmıştır. Divan şiirini İran şiiri seviyesine yükseltmiştir.

* Kanunî döneminin ihtişamı onun şiirlerine de yansımıştır. Bu nedenle Kanuni’nin iltifatına çokça mazhar olmuştur.

* Gazel türünün tanınmış şairlerindendir

* Rindane gazel şairidir. Dünya zevkini, hayattan kâm almayı prensip edinmiştir.

* Daha çok din dışı konuları işlemiştir. Aşk, tabiat, devrin zenginliği şiirlerinin konularıdır.

* Şiirlerinde yer yer tasavvufa da yer vermiştir.

* Divan mazmunlarını şiirlerinde ustaca kullanır.

* Aşk, tabiat ve devrinin ihtişamı şiirlerinde yer alan başlıca konulardır.

* Ahenkli, akıcı, zevkli bir dili vardır. Söyleyişe önem vermiştir.

* Ahenk ve kulak için kafiyeye çok düşkündür.

* Aruz ölçüsünü doğal bir söyleyiş içerisinde kullanarak ses ve anlam ahengini ustalıkla sağlamıştır.

* Söz sanatlarını da başarıyla kullanmıştır.

* Şiirlerinde doğa önemli bir yer tutar. Şiirlerinde yaşadığı çevreyi en güzel şekilde tasvir etmiştir.

* Kanuni’nin ölümü üzerine yazdığı Kanuni Mersiyesi çok tanınmıştır

* Eserleri, Divan, Fezail-i Mekke, Fezail-i Cihat, Hadis-i Erbain Tercümesi





SEYDİ ALİ REİS (?-1562)

* İstanbullu bir denizcinin çocuğudur.

* Rodos’un fethinde bulunur. Barbaros’la birlikte Preveze Savaşlarına ve Sinan Paşa ile Trablusgarp’ın fethine katılır.

* Kanuni döneminde Mısır Donanması Komutanlığına tayin edilmiştir.

* Donanmasıyla Hint Okyanusunda Portekizlilerle başarılı savaşlar yapmış, fakat büyük fırtınaya yakalanarak Hindistan’a sürüklenmiştir. Çok güç kaybettiği için gemileri burada bırakarak İstanbul’a karadan dönmek zorunda kalmıştır.

* Gerek deniz seferi sırasında gerekse kara yolculuğunda yaşadığı maceraları Mir’atü’l-Memalik adlı eserinde anlatmıştır. Eser ilgi çekici olaylar ve gözlemlerle doludur.

* Seydi Ali Reis “Katibi” ve “Katib-i Rumi” mahlaslarını kullanarak şiirler yazmıştır.

* Seydi Ali Reis’in ayrıca Kitabü’l-Muhit adlı bir de coğrafya kitabı vardır.





ZATİ( 16. yy. )

* 16.yüzyıl Divan şairlerindendir.

* Balıkesir’de doğmuştur.

* İyi bir eğitim görmediği, mesleğinin ayakkabıcılık olduğu bilinmektedir.

* II. Bayezid zamanında İstanbul’a gelmiş, caize adı verilen ihsanlardan faydalanmak için padişaha şiirler söylemiştir. Yavuz sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman zamanlarında da devlet adamlarına kasideler sunarak hayatını sürdürmüştür.

* Dönemin genç şairlerine ders verip, hocalık yapmıştır.

* ****en yaşlarına kadar yaşamış olan şairin ömrünün son günlerini ihtiyaç içinde geçirdiği bilinmektedir.





SİNAN PAŞA (1440 – 1486)

* 15.yüzyılın nesir yazarıdır.

* İstanbul kadısı Hızır Beyin oğludur.

* Çok iyi bir eğitim görmüş, müderris olmuştur. Fatih zamanında sadrazamlığa kadar yükselmiştir.

* Hem bir yazar, hem bir bilim adamıdır. Başlangıçta matematik ve astronomiyle ilgili eserler vermiş, hayatının sonuna doğru edebi eserlere yönelmiştir.

* Dili oldukça süslüdür.

* Eserleri seciler, aliterasyonlar ve söz sanatlarıyla doludur. Kelimelerini özenle seçmiş, cümleleri gereksiz yere uzatmamıştır.

* Sinan Paşa’nın eserleri divan edebiyatında süslü nesrin en güzel örnekleri sayılmaktadır.

* “Tazarru -name” adlı eseri oldukça meşhurdur. “tazarru” alçakgönüllülükle Allah’a yalvarmak demektir. Tazarru –name’nin konusu tasavvuftur. Yer yer nazım parçalarına rastlanır.

* Diğer eserleri Tezkiretü’l- Evliya, Maarifname’dir.





LATİFİ( 1491–1582)

* Kastamonuludur. Geçimini kâtiplik yaparak sağlamıştır.

* Asıl adı Abdullatif’tir.

* Belgrad, İstanbul, Rodos ve Mısır’da bulunmuştur. Mısır’dan Medine’ye geçerken geminin batması sonucu hayatını kaybetmiştir.

* En önemli eseri kendi adını verdiği “Latifi Tezkiresi”dir. Üç yüz kadar şairin hayatını alfabetik sıraya göre yazmıştır. Eser edebi tenkidin ilk örneklerindendir.

* Eser bir mukaddime, üç bölüm ve bir hatimeden oluşur. Latifi eserin mukaddime bölümünde şair ve şiir hakkındaki düşüncelerine de yer vermiştir. Eser süslü nesir örneği sayılır. 1546’da tamamlayıp Kanuni’ye sunmuştur.

* Divan, Risale-i Evsaf-ı İstanbul, Fusul-i Erbaa, Sohbetü’l-Uşşak



17. YÜZYIL ŞAİR VE YAZARLARI



NABİ(1642–1712)

* 17. yüzyıl şairlerindendir.

* Urfa’da doğmuştur. Asıl adı Yusuf’tur. Bilime önem veren bir ailenin çocuğudur.

* Muhasip Mustafa Paşa’nın himayesine girmiş, onunla hacca gitmiştir.

* Muhasip Mustafa Paşa’nın ölümünden sonra Halep’e gitmiş ve orada 25 yıl kalmıştır. Hayriyye ve Hayrabad isimli eserlerini Halep’te iken yazmıştır.

* Nabi, şiir ile düşünceyi birleştiren şair olarak görülür. Düşünceye duygu ve hayal unsurlarından daha çok yer verir.

* Düşüncelerini söz sanatlarına başvurmadan, süslemeden anlatır.

* Hikemî şiirin öncüsüdür. Şiirlerde hikmetli sözlere atasözlerine yer verilmiştir.

* Didaktik şiirleriyle ünlüdür.

* Akıcı ve düzgün bir dili vardır.

* Şiirlerde toplanan düzensizlikleri hayatın kişiyi kötülüklere götüren yönlerini göstermeye çalışmıştır.

* Oğlu için yazdığı “Hayriye”adlı kitabı meşhurdur.

* Nâbi’nin Farsça ve Türkçe Divanı’ndan başka ayriye, Hayrâbâd adlı iki didaktik eseri; gezi notlarını içine alan Tuhfet-ül Harameyn’i; Münşeat ve Sürname adlı eserleri vardır.





NEF’Î (1575-1633)
* 17. yüzyıl Divan Edebiyatının ünlü şairidir

* Erzurum’un Hasankale ilçesinde doğmuştur.

* Asıl adı Ömer’dir.

* İyi bir medrese eğitimi almıştır.

* Padişahlara ve ileri gelenlere yazdığı kasideleri ve hicivleriyle tanınır.

* Edebiyatımızdaki en ünlü kaside şairi olarak bilinir. Kasidenin Türk edebiyatındaki tartışmasız lideridir.

* Zamanın vezirlerinden Bayram Paşa’yı, hatta IV. Murat’ı hicveden şiirleri, hayatına mal olmuştur.

* Şiirde sözün gücüne, yani şairaneliğe önem vermiştir.

* Ona göre söyleyiş ve ses unsuru son derece önemlidir.

* Tasvirleri canlıdır. Savaş tasvirlerinde adeta kılıç sesleri duyulur.

* Dili oldukça ağırdır. Arapça ve Farsça kelime ve tamlamaları fazlaca kullanmıştır. Fakat dili akıcıdır.

* Söz sanatlarından ve anlam oyunlarından kaçınmıştır.

* Divan edebiyatının en önemli kaside şairidir. Şöhretini kasideleri ile sağlamış, şairaneliğini kasideleriyle ortaya koymuş, kendini en mübalâğalı şekilde kasidelerinde övmüştür.

* Övgü ve yergileri hep abartmalıdır.

* Ölçü tanımayan bir şairdir. Övdüğünü göğe çıkarır, yerdiğini yerin dibine geçirir. Sınırlaması yoktur.

* Türkçe ve Farsça divanı olan Nefi’nin ayrıca hicviyelerini topladığı Sihamı-ı Kaza adlı bir eseri de vardır.

* Nefî’nin şiirleri yüzünden öldürüldüğü söylenir





KÂTİP ÇELEBİ(1609 – 1657)

* İstanbul’da doğmuştur. Asıl adı Mustafa’dır.

* Bilim adamları “Katip Çelebi”, Hacca gittiği için “Hacı Halife”, Batılılar ise “Hacı Kalfa” olarak tanımıştır.

* İyi bir eğitim görmüş, özel dersler almıştır.

* Birçok sefere katılmış. Ömrü seferlerde geçmiştir. Bir süre Diyarbakır’da kalmıştır.

* Katip Çelebi hem doğu kaynaklarını, hem de batı kaynaklarını kullanan bir bilim adamıdır.

* Tarih, coğrafya, felsefe, biyografi, ahlak, tasavvuf, tıp, sosyoloji alanında çalışmalar yapmıştır. Bu alanlarda bilgi sahibidir.

* Düşüncelerini açık, sade bir dil ile ifade etmiştir.

* Didaktik eserler yazmıştır.

* “Cihan-numa, Keşf’uz Zunün, Mizan’ül- Hak”adlı eserleri vardır.





BAĞDATLI RUHİ

*Toplumcu bir özelliğe sahiptir.

* Döneminin aksaklıklarını terki-i bentleriyle eleştirmiştir.

* Tarikata girmesine rağmen din dışı şiirleri vardır.





EVLİYA ÇELEBİ (1611-1682)

* Edebiyatımızda gezi türünün ilk örneklerini veren yazar, usta bir gözlemcidir.

* Edebiyatımızın seyahat yazarlarının piridir.

* Elli yıllık bir süre içinde gezdiği yerleri konuşma diline yakın bir dille anlatmıştır.

* Anlatımında abartılı olmakla birlikte, Divan nesrinin kalıplarını da kırmıştır.

* Eserinde bazı halk hikaye örneklerine de yer vermiştir.

* Eserini oluştururken sadece gördüklerini yazmakla kalmamış aynı zamanda gezdiği yerle ilgili araştırmalarda yapmıştır. Gezdiği yerlerin özelliklerini, coğrafi özelliklerini, iklimini,

* Eser tarih, edebiyat, coğrafya, siyaset bilimi ve askeri konularda önemli bir kaynaktır.

* 10 ciltlik “Seyahat-name” adlı eseri vardır. Bir gece rüyasında peygamber efendimizi görür. Ondan şefaat dilemek için “Şefaat ya Resulallah” diyeceği yerde “Seyahat ya Resulallah” der. Bunun üzerine seyahat etmeye başlayan Evliya Çelebi gezip gördüğü yerleri not ederek bu ölümsüz eserini yazar.



18. YÜZYIL ŞAİR VE YAZARLARI



NEDİM (1680–1730)

* 18. yüzyıl şairlerinden olan Nedim, Lale Devri’ni ve o devrin eğlencelerini eserlerinde en iyi yansıtan şair olarak bilinir.

* Nedim, LaleDevri’nde Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın yanından ayırmadığı yakın arkadaşıdır. Padişahın da sevgisini kazanmış, Sadabad eğlencelerinde, Çırağan Safalarında, çeşitli ziyafetlerde, Boğaz gezmelerinde, bayram törenlerinde, helva sohbetlerinde yer almıştır.

* Bir gazel şairi olarak tanınmıştır.

* “Şarkı” nazım şeklini en ustaca kullanan şair olmuştur.

* Şiirde mahallileşme akımını başlatan ve yerleştiren şairdir.

* Devrin zevkini ve eğlencesini şiirlerinde işlemiştir.

* Şiirlerinde İstanbul’un mesire yerlerini en iyi şekilde anlatır.

* Dini konulara hiç yer vermemiştir.

* Şiirdeki inceliğe büyük önem verilir.

* Şiirlerinde zevk, safa, çapkınlık, nükte, zarafet, aşk, şarap, tabiat, neşe ve musikî bir aradadır.

* Şiirde divan edebiyatının katı kurallarının dışına çıkarak mahallileşme cereyanını başlatmıştır. Şiire halk ruhunu, deyimlerini, zevkini, coşkusunu, İstanbul’u ve İstanbul Türkçesini şiirlerine yansıtmıştır.

* Dili yalın, açık, ahenkli ve akıcıdır.

* Divan edebiyatının klasik söylemlerine(mazmun) yenilerini katmıştır.

* Divanda hece vezniyle yazılmış bir de türkü vardır.

* Söz sanatlarını da başarıyla kullanmıştır.

* En önemli eseri Divan’dır.





ŞEYH GALİP (1757–1799)

* Divan edebiyatının 18.yüzyılda yaşamış büyük şairidir.

* Divan edebiyatının son büyük üstadıdır.

* İstanbul’da doğmuştur. Asıl adı Mehmet’yir.

* Mevlevî şeyhlerindendir. Galatasaray Mevlevihanesinde şeyhlik yapmıştır.Devrin padişahı III. Selim, Mevleviliğe ilgi duymuş, Şeyh Galip ‘in Galata Mevlevihanesi’ndeki dergâhını sık sık ziyaret etmiş, onu şeyhi bilmiş, memnun etmiştir.

* Şeyh Galip de sık sık sarayda misafir edilmiş, padişah ve ailesi tarafından hep saygı, sevgi görmüştür.

* Galip, hocası Neşet’ten ders alırken kendisine “Es’ad” mahlası verilir. Bu arada şair, kendine güvenin sembolü olan “ Galib” mahlasını kullanıyordur. Yani Şeyh Galip hayatı boyunca iki mahlas kullanmıştır.

* Süslü ve çeşitli söz sanatları ile yüklü, ağır bir dili vardır.

* Şiirlerinde musiki önemlidir.

* Sebk-i Hindî tarzının önemli bir temsilcisidir.

* Şiirlerinde musiki önemlidir.

* Hece ölçüsüyle de şiirler yazmıştır.

* Yenileşme hareketlerine uygun şiirler yazmıştır, halk söylemlerini eserlerinde kullanmıştır.

* Düşünce ve tasvirlerdeki örülü yoğun bir hayal gücü vardır.

* Şiirlerinde sembolik anlatıma, soyut ve kapalı hayallere, mecazlara bolca yer vermiştir.

* Başlıca eserleri divanı ve alegorik tarzda sembolik bir aşk hikâyesi olan Hüsn ü Aşk’ıdır.

* Hüsn ü Aşk tasavvufî bir eserdir. Devir nazariyesini, Allah aşkını, tarikat felsefesini bu eserinde işlemiştir. Hüsn-i mutlak olan Allah’ı ve onun güzelliğini bulma yolundaki âşığın başına gelebilecekleri anlatmıştır.



19. YÜZYIL ŞAİR VE YAZARLARI



KEÇECİZADE İZZET MOLLA (1785–1829 )

* Mevlevi tarikatına bağlı, derviş ruhlu, olgun bir insan olan İzzet Molla, nüktedan bir şairdir.

* Dürüst tabiatlı, kendisine yapılan iyilikleri unutmayan bir insan olduğundan, çok iyilik ve iltifatlarını gördüğü Halet Efendi’nin idamı üzerine, bu önemli adamın aleyhine dönmemiş, onun metheden, düşmanlarını yeren şiirleri yüzünden Keşan’a sürülmüştür. Keşan’a gidişini, yolculuğunu ve orada yaşadıklarını Mihnet-Keşan adlı eserinde hikâyeleştirmiştir.

* Rus Harbine girilmemesi gerektiğini savunduğu için Sivas’a sürülmüştür. Haklı olduğu anlaşıldığında kendisine gönderilen af haberi ulaşamadan 1829 yılında vefat etmiştir.

* Eserlerinde sade bir dil kullanmıştır.

* Mahallileşme hareketinin takipçilerindendir.

* Şiirlerinde mahalli unsurlara yer vermiştir.

* Nükteli bir anlatımı vardır.

* Gülşen-i Aşk mesnevisinde kendisi gibi Mevlevi olan Şeyh Galib’in etkisi görülür.

* Divan-ı Bahar-ı Efkar ve Divan-ı Hazan-ı Âsâr adında iki divanı vardır.