ÇİFT BAŞLI KARTAL;

Ak Din’e (Ak Cang) göre kartal / bürküt / hotoy / kara kuş gibi adlarla anılan kuş, önemli bir dini semboldür. ”Yeryüzü’ndeki ‘Kurt’ neyin ongunuysa gökyüzündeki ”Kartal” da aynı ongunun karşılığıdır.”
Kartal da Kaf Dağı’nın kuşlarındandır ve kutsaldır, Tanrı’nın kuşudur. Kartal kültüyle ilgili geleneklerden anlaşıldığına göre, Kartal Tanrısal ışığın ve Gök Tanrı’ya yakınlığın simgesi sayılmıştır. O göğün en yüksek katlarına uçabilmesi özelliği ile Gök Tanrı’ya en yakın olma değerini üstünde taşımaktadır. Gök-Kartal göğün en üst katlarına kadar uçabilmektedir. En yüksek ruhlarla alâkası vardır. Kimse kahramanların, ataların yaşadığı gökyüzü sınırına onun kadar yaklaşamaz. kartal adeta Tanrı’nın habercisi olarak da görülür. Dokuz gün gökte, dokuz gün yeraltında yaşar.

Kam’ın ölüp dirilme deneyiminde kartal, dokunulmaz hale gelecek biçimde düzenlemek için kahramanı yutar ve kanlı canlı olarak tekrar hayata iade eder. Mitsel anlamda bu kartal iki başlıdır.

Bilinmektedir ki ”Tonyukuk”, başlığında gerçek bir Tanrısal damga olan iki başlı kartalı taşımaktadır. Bu kartal, kanatlarını gerdiği zaman yeryüzünü kaplayan, sol kanadı Ay’ı, sağ kanadı da Güneş’i örtebilecek kadar büyük bir kartaldır. Bakır tırnakları vardır. Kartal altın tüylüdür. İlkbahar ve güz mevsimleri kartalın ruhunun iradesine bağlıdır. Kartal bir defa kanatlarını sallarsa buzlar ve karlar erimeğe başlar. İkinci defa sallarsa ilkbahar gelir. ‘İlkbahar yılın gelişi’ adını verdikleri bahar türküsününün eski devirlerde kartal namına söylenen ilahilerin kalıntısı olduğu hakkında bilgiler vardır. Kartal göğün göbeği ile birleşen ekseni korumaktadır, bu sebeple de aynı zamanda koruyucu ruh niteliğini de taşır.

Eski Türkler’de Yasa ve töre, Tanrı’nın emri ile bir kartal şeklinde gelen ruhla iletilirdi. Bir Türk, evinin yanında kartalı görürse, eğer hazır et bulunmazsa derhal onun için bir kurban keser. Biri yanlışlıkla kartalı öldürürse, Kam çağırılarak dini tören ile kartalın cenazesi gömülür. Kısır kadınlar, çocuk vermesi için kartala baş vurup yalvarırlardı. Bundan sonra dünyaya gelen çocuğa ‘hotoy törüt-teh’ (yani kartaldan türemiş) denirdi.

Grifonlar, göğü, tan ağarışını, ilim, irfan, kuvvet gibi kavramları ifade eder. Türk sanatında daha çok kartal başlı grifonlar yaygın olarak görülür. İmparatorluk ünvanı, seramik tasvirlerde ve Selçuklu taşlarında kartalın göğsünün üzerine yazılır.

Kartal, aklı, kahramanlığı, irfanı, keskin görüşü, ruhun aydınlanmasını, sağaltımı, yaratılışı, saklı manevi gerçekleri görmeyi, manevi olanı görmek için maddeden yukarı yükselmeyi, Kam’larla, manevi hocalarla birlikte olmayı, büyük denge gücü, vakar ve zerafeti, olayları yukarıdan görebilmeyi, resmin tamamına hakim olabilmeyi, yüksek gerçekliklerle bağlantıda olmayı temsil eder. ”Kartal aynı zamanda sadık bir muhafızdır.

Demircilerle, Kam’ların aynı kökten geldiklerine inanıldığı için Kam’ların kökeninin bağlandığı kartalın, demircilerle de yakın ilgisi görülmektedir. Kartal, merkezi devletin de simgesi olmuştur.

Ayrıca biliyoruz ki, Tanrıcı Türklerde kahramanların, öldükten sonra göğe çıktıklarına inanılır. eskiden yeryüzündeki her insanın göğe istedikleri zaman çıkabildikleri bir altın çağın varlığını ve sonra insanlığın düşüşü ve yozlaşması ile artık bütün insanların göğe çıkmalarına izin verilmediğini hatırlarsak, bu olayın ölümden sonrasını da kapsadığını görürüz. Artık ölümden sonra bile herkes göğe çıkamamaktadır. Göğe çıkmak sırra ermedir, kemale ermenin bir göstergesidir. Bu sebepten ötürü göğe çıkanların sayısı, yer altına inenlerden oldukça azdır.

Orhun yazıtlarında söylenen dua, edilen temenni ilginçtir:

”Halkınızı değerli evlâdınızdan, tay gibi oğullarınızdan daha iyi besliyor idiniz. Uçup gittiniz. Göklerde de hayattaki gibi olasınız.

Buradaki temenni, yukarıya, öteki âleme gittiğinizde de ulusu koruyan, yüceltenlerden olunuz anlamındadır ve göğe yükselen kahramanların, bu dünyadakileri korumaya devam edeceği inancını yansıtmaktadır.

Eski çağlarda Sümerler ve Hititlilerde rastlanır. Sümerler’de Lagaş kentinin simgesi çift başlı kartaldır.

Aynı zamanda:

Hititlilerde, Büyük krallık döneminde:

Hattuşa, Alacahöyük ve Yazılıkaya’da ki kabartmalarda, yine çift başlı kartal görülür.


Anadolu’da durum böyle iken;

Orta Asya’da: şamanizm’e göre: yer ile göğün arasındaki çelik kapıyı kartal tutar. İnsanlara gökyüzü ve yeryüzü yolculuklarında; refaket eden varlıklar, kuş şeklindedir.

Kartal: kuşlar arasında, ululuk ve yükseklik timsalidir.
Bu yüzden; Türkler; kılıç kabzalarında, çift başlı kartal figürü kullanmışlardır.

Orta Asya inanışlarında ve şamanist eski Türkler de “Kartaldan türeme” inancı oldukça yaygın görülmektedir.

Bu inanış efsanelerde de kendini gösterir ; Yakut Türklerinde rastladığımız bu efsane şamanın kartaldan türediğine dairdir.

Yakutların, uzun direklerin tepesine çift başlı kartal yontusu koydukları biliniyor.

Ayrıca Attila’nın ordusunun sancağı üzerinde Bozkurt ile beraber kartalında var olduğu biliniyor.

Orta Asya Türklerinde koruyucu ruh olarak kabul edilen kartal motifinin, Şaman dini inanışından Yakut Türklerine geçtiği ve oradan da Orta Asya Türklerine kadar geldiği bilinmektedir. Şaman dini inanışında her insanın kuş şeklinde bir koruyucu ruhu olduğu ve insan öldüğünde bu ruhun da göğe yükseldiği inanışı hakimdir.Bunun Türk mitolojisindeki örneği, Orta Asya’nın ünlü Şaman destanı Er-Töşük’tür. Bu efsaneye göre, Gök Tanrı’nın simgesi olan Büyük Kartal, kötü güçlerin elinde tutsak olan destan kahramanı Er-Töşük’ü önce yutup sonra kusarak, daha dayanıklı ve güçlü bir insan olarak dünyaya getirir.Kartal, daha sonra, Er-Töşük’ü sırtına alıp, yeraltında günlerce uçurduktan sonra yeryüzüne çıkarır.

M.Ö. 3000 sonları ve 2000 başlangıcında, Mezopotamya’da görülür.

Daha sonra ise, bütün Orta Asya’ya yayılmıştır.

Anadolu’ya kadar uzanan evrede; çitf başlı kartal, Türk medeniyetleri tarafından, sevilerek kullanılmıştır.

Bu kullanımında: pek çok sembolik anlamda yüklenmiştir.

Orta Asya’da; çift başlı kartal: nazarlık, tılsım, aydınlık ve güneş sembolü olarak işlenir.

Sikkeler üzerinde ise; bazı hükümdarlar arma-sembol, diğer bir kısım hükümdar ise, hükmetme gücünü destekleyen, pekiştiren bir motif olarak kullanılmıştır.

Artuklu sikkelerinde ve Anadolu’daki Selçuklu yapılarında kullanılan çift kartal simgesi: surlarda, cami ve medreselerde, saraylarda; koruyucu ve hakimiyet sembolü olarak ve kötü güçlerden koruyucu olarak kullanılmıştır.

Bu arada; çift kartal motifinin, Bizans’lılar tarafından da kullanıldığını görüyoruz.

Bu motif, Bizans’ta: devlet ve kilisenin, tek bedende, bir arada tutulup yönetildiğini simgelemekteydi. 14 ncü yüzyıldan itibaren ise, kutsal roma imparatorlarının; hanedan arması, daha sonra ise Avrupa’da soyluluk simgesi olarak benimsenir.

Amerika Metropolitan Müzesinde görülen, bir taş oyma çift başlı kartal kabartması; Konya İnce Minareli Medreseden çalınarak götürülmüştür. Çift başlı kartalın kökeni Türklere aittir.


Gevher Nesibe Sultan, Selçuklu Devleti’nin bayrağında da yer alan çift başlı kartal çiziminin önünde betimlenmiş.;





Çift başlı kartalların en iyi açıklamalarını Yakut Türklerinin efsanelerinde buluyoruz. Yakutlar, Sibirya’nın Tundraları arasında uzun süre, dış arlâlemle ilgilerini kesmişler bu sebeple de, Eski Türk kültürü ile dil yadigârlarını muhafaza ederek, geçen yüzyıla kadar getirebilmişlerdir. Yukarıdaki resimlerde Yakutların komşuları olan Dolganlardan derlenmiş çift başlı kartal resmi verilmiştir. bu çift başlı kartal, göğün katlarını temsil eden basamak şeklinde yan tahtalar çakılmış bir direk üzerinde oturuyordu. Gökle yerin bağlandığı kapının üzerinde tüneyen bu çift başlı kartal, göğün bekçiliğini yapıyordu. Bu kartallar bazen tek başlı da olur ve beş direk üzerinde duran bir tahta üzerine de oturtulurdu. Bu konu ile ilgili efsaneler çok geniş ve yaygındır.



Geyik sürülerini izleyen kartallı Türk avcıları, karşılarında bazan korkunç rakipler de buluyorlardı. Avcıların vurdukları geyiklere bazan kurtlar, bazan da kurtların yakaladıkları geyiklere, avcılar ortak olmak istiyorlardı. Seyyah Atkinson, kurtlar ile avcıların kartalları arasında geçen kanlı savaş sahnelerine de tanık olmuştu. Bir ağacın yanında ve üzerinde saklanan avcı, kendi kartalları ile kurtlar arasında geçen bu korkunç savaşı büyük bir zevkle seyrediyordu. En sonunda kartallar, kurtları kaçırmayı ve avı almayı başarabiliyorlardı. Atkinson, böyle bir sahneyi kendi gözü ve kalemi ile çizmiştir.




Türkler, kendilerine arkadaşlık eden, evinin yiyeceğini veren ve heyecanlı av sahneleri yaşatan av kartallarına büyük bir önem vermişler ve bu sahneleri, çok eski san’at eserleri üzerinde de canlandırmışlardı. Buna örnek olarak, Hun büyüklerinin gömüldükleri Pazırık kurganlarında ele geçmiş olan bir keçe süsünün resmini aşağıda görebilirsiniz.


Türkün kartalı artık burada tanrılaşmış ve kutsal bir şekle bürünmüştür. Kartal, diğer bir Hun keçesi süsünde ise, kaplana benzer korkunç bir mahluk haline gelmiştir.