Arslan Yabgu Hayatı
Arslan (ارسلا) Bin Selçuk, Selçuklu hanedanının atası olan Selçuk Bey’in büyük oğludur (ö. 423/1032). Anadolu Selçuklu Devleti’ni kuran Kutalmışoğlu Süleyman Şah’ın dedesidir.
Bazı kaynaklarda kendisinden İsrail (Yabgu) olarak bahsedilmekle birlikte daha çok Türkçe adı Arslan Yabgu ile şöhret bulan bu Selçuklu beyi, ilk defa Karahanlılar’la Samanîler arasındaki mücadelede dikkatleri üzerine çeker. 922 yılında [arahanlı hükümdarı Buğra Han Harun bin İlig Han, Samanî topraklarının bir kısmını işgal edince dönemin Samanî hükümdarı II. Nuh, Selçuk’tan yardım ister. O da bu çağrının akabinde oğlu Arslan kumandasındaki bir orduyu yardım için Samanîlere gönderir. Arslan’ın yardımıyla Samanîler Karahanlıları mağlup eder. Bu vesileyle Buhara ile Semerkant arasında yer alan Nur kasabası bölgesi Selçuklulara yurt olarak verilir.
999 yılında Karahanlıların Samanîlere ait Buhara’yı almasıyla Samanîler Devleti fiilen sona ermiş oldu. Bu hadise Arslan’ın ve ona bağlı Türkmenler’in nüfuz ve itibarını daha da arttırdı. Karahanlıların elinden kaçmayı başaran Samanî şehzadesi Ebu İbrahim el-Muntasır, Arslan’dan yardım istemek durumunda kaldı. Birlikte, 1003 yılında Semerkant’a gelerek Karahanlı Subaşı Tegin’i bozguna uğrattılar. Akabinde İlig Han Nasr’ı mağlup ettikleri gibi ertesi yıl da Karahanlılara karşı aynı zaferi tekrarladılar.
1009 yılında Selçuk’un Cend kentinde ölmesi üzerine; Arslan Yabgu unvanını alarak ailenin başına geçer. 1012 yılında Karahanlı hükümdarı İlig Han Nasr’ın ölümü üzerine, aynı aileye mensup olan Ali Tegin ile bir anlaşma yapar. Anlaşmaya karşı çıkan Karahanlı aile mensuplarını bozguna uğratır ve 1020-1021 yılları arasında Buhara’da hakimiyet elde eder.
Tüm bunlar üzerine gerçek bir endişe kapılan zamanın Karahanlı hükümdarı Yusuf Kadir Han ve Gazneli Sultanı Mahmud, 1025 yılında Maveraünnehir mülakatında bulunur. Bu mülakat sonucunda, Arslan Yabgu idaresindeki Selçuklulara gerekli tedbirleri alarak, bu insanları Türkistan ve Maveraünnehir’den uzaklaştırıp Horasan’a sürmeyi kararlaştırılır. Bu ittifaka kuvvet yettiremeyeceğini bilen Arslan Yabgu müttefiki Ali Tegin ile çöllere çekilir.
Gazneli Mahmut, “mertliği, savaşçılığı ve yıldırım hızıyla düşman üzerine saldırması gibi meziyetleri sebebiyle herkesin çekindiği” Arslan Yabgu’yu yakalamak için hileye başvurur. 1025 yılında bir ziyafet için Semerkant’a çağırdığı Arslan Yabgu’yu oğlu Kutalmış ve birtakım arkadaşlarıyla birlikte yakalayarak Kalincar Kalesi’ne hapseder. Ona bağlı birçok Türkmen, Gazneli Mahmud tarafından öldürülür, geride kalmış olanlar da lidersiz bir şekilde dağılmak durumunda kalırlar.
1030 yılına gelindiğinde Selçuklu ailesinde Arslan Yabgu’nun tevkifiyle ön plana çıkan Tuğrul Bey ve Çağrı Bey Gazneli Mahmud’un ölümüyle başa geçen oğlu Sultan Mesut’tan Arslan Yabgu’nun serbest bırakılmasını isterler. Aynı mesajla kendisine itaat edeceklerinin mesajını da ileten Tuğrul ve Çağrı beylerin teklifi üzerine Sultan Mesud, Arslan Yabgu’yu Belh’e getirir. Ondan yeğenlerine bozgunculuktan vazgeçmelerini söylemesini emreder. Arslan Yabgu da Tuğrul Bey, Çağrı Bey ve Musa Yabgu’ya haber göndererek Sultan Mesud’un buyruğunu iletir. Ayrıca elçiye bir “biz” (dikiş aleti) vermelerini ister. Elçi mesajı ileterek; mesaj mahiyetindeki “biz”i teslim edince onlar yeniden karışıklık çıkarmaya başlar. Bunun üzerine Gazneli Sultan I. Mesut, Arslan Yabgu’yu yeniden hapse attırır.
Türkmenler’in Arslan Yabgu’yu kurtarma teşebbüslerine karşın hapishaneden kurtulamaz. Bir tek oğlu Kutalmış bir fırsatını bulup hapishaneden kaçarak Buhara’ya döner.
Arslan Yabgu yedi sene kaldığı hapishanede vefat eder.
Kurtlukta düşeni yemek kanundur sözünü ilk söyleyen kişidir.