Filistin’in bm tarafından bölünmesi

FİLİSTİN’İN BM TARAFINDAN BÖLÜNMESİ

Britanyalılar da bu sorundan kurtulmak istiyordu. Yaklaşık 600.000 Yahudi ve 1.2 milyon Araplık toplam bir nüfusu kontrol altında tutmaya çalışan 100.000 asker/polisleri vardı. (İlginç olan şu ki, 350 milyon nüfusu aşlın Hindistan’ı kontrol etmek için de aynı büyüklükle güce sahiptiler!)

Böylece Britanyalılar meseleyi BM’e devretti, BM de “Filistin’den” geri kalanlar (Ürdün adlı ülkenin oluşturulmasından sonra) üzerindeki Britanya Mandası’nı sona erdirmeye ve toprağı Araplar ile Yahudiler arasında bölüştürmeye karar verdi. Öneriye göre Yahudiler şunları alacaktı:

• Akdeniz kıyısında, Tel Aviv ve Hafya dahil dar bir toprak şeridi

• Kineret Gölü’nü (Galile Denizi) çevreleyen, Golan Tepeleri dahil, bir toprak parçası

• Güneyde, yaşanamayan Negev Çölü olan geniş bir toprak parçası


Araplar işe şunları alacaktı:

• Gazze şeridi

• Kuzeyde, Tsfat şehri ve Batı Galile dahil, bir parça

• Şeria Nehri’nin bütün batı kıyısı ve Samaria


Kudüs uluslararası kontrol altında olacaktı.

29 Kasım 1947 tarihinde Birleşmiş Milletler bu bölme planı için oy verdi. Oy verenler arasında, 33 ulus, ABD ve SSCB dahil, evet; çoğu Arap 13 ülke hayır; 11 ulus da çekimser oy verdi.

Sonuna kadar katı yürekli olan Britanyalılar evet oyu vermedi. Çekimser kaldılar.

Yahudi devletine ayrılan bölüm konusunda uğradıkları düş kırıklığına rağmen Yahudiler, o kadar bekleyiş ve acıdan sonra bunun hiç yoktan iyi olduğunu düşünüyordu.

Ancak taleplerinde hep maksimalist olan Araplar BM kararını reddetti. Ertesi gün Arap ayaklanması başladı, iki hafta sonra da çevredeki Arap ülkelerinden askerler Filistin’e gelmeye başladı.

Kurtulmaktan mutlu olan Britanyalılar olup bitene sırt çevirerek gitmeye hazırlanıyordu. David Ben Gurion Israel: A Personal History (İsrail:Kişisel Bir Tarih) adlı eserinde şöyle yazar (sh.65):

“Britanyalılar bu askeri işgali durdurmak için parmaklarını bile kaldırmadı. Genel Kurul’un kararının uygulanmasını denetmekle görevi BM komitesi ile işbirliği yapmayı da reddettiler. Aynı zamanda Yahudi devletinin parçası olacak olan yerlerde yaşayan Araplar, Arap Yüksek Komitesi’nin emriyle evlerini boşaltmaya ve Filistin’e komşu Arap ülkelerine gitmeye başladı.”


Ayaklanma karmaşanın ortasında devam etti, takip eden aylarda 1.000 kadar Yahudi Araplar tarafından öldürüldü.

En kötü olaylardan biri 13 Nisan 1948 tarihinde meydana geldi. Scopus Tepesi’ndeki Hadassah Hastanesi’ne gitmekte olan 70 doktor ve hemşireden oluşan konvoy Araplar tarafından pusuya düşürüldü. Olay Britanya polis karakolunun yaklaşık 200 metre uzağında gerçekleşti. Britanyalıların müdahale etmediği, yedi saat süren ateşin sonucunda tüm doktor ve hemşireler öldürüldü. Araplar sonra cesetlere saldırdı.