Hukuk kurallarının nasıl ve ne suretle meydana geldiklerini, nereden çıktık*larını ifade eden kaynaklara hukuku doğuran kaynaklar veya hukuku yaratan kaynaklar denir. Hukuk kurallarının dışa karşı hangi şekillerde göründüğünü gösteren kaynaklara ise, hukuku bildiren kaynaklar veya mahiyetlerine de uy*gun düşecek biçimde hukukun şekli kaynakları denilmektedir.
1. Hukukun Şekli Kaynakları


Hukukun şekli kaynakları denildiği zaman karşımıza yazılı kaynaklar, yazı*sız kaynaklar ve yardımcı kaynaklar olmak üzere başlıca üç kaynak çıkmaktadır.
A. Yazılı Kaynaklar


Yazılı hukuk kurallarını içeren kaynaklardır. Bu kaynaklarda yer alan yazılı hukuk kuralları yetkili bir merci tarafından konulmuşlardır. Yetkili bir merci tarafından konulmuş olan ve yürürlükte bulunan hukuk kurallarının tümüne birden “mevzu hukuk” (konulmuş hukuk) veya uygulamadaki deyimiyle mevzuat adı verilmektedir.
Yazılı kaynaklar; kanunlar, kanun hükmünde kararnameler, tüzükler ve yö*netmeliklerden oluşmaktadır.

1. Kanunlar


Hukukun yazılı kaynaklarının en başında kanunlar gelir. Kanun, Anayasa*nın yetkili kıldığı organ tarafından yazılı bir şekilde ve bu ad altında tespit edil*miş bulunan genel, sürekli ve soyut hukuk kurallarından ibarettir.
Meclise kanun teklif etmeye, Bakanlar Kurulu ve Türkiye Büyük Millet Mec*lisi üyeleri yetkilidirler. Bakanlar Kurulunun (hükümetin) hazırlayarak Meclise sunduğu kanun projelerine kanun tasarısı veya kanun layihası denir. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin, yani milletvekillerinin sundukları projeye ise ka*nun teklifi denilmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul olunan kanun*ları Cumhurbaşkanı onbeş gün içinde yayımlar. Cumhurbaşkanı yayımlanma*sını uygun bulmadığı kanunları bir daha görüşülmek üzere gösterdiği gerekçe*le birlikte aynı süre içinde Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderir. Ancak, Cumhurbaşkanının bütçe kanunlarını geri gönderme yetkisi yoktur. Kanunlar, Başbakanlık tarafından çıkartılmakta olan Resmi Gazetede yayımlanır. Kanun*ların hangi tarihte yürürlüğe gireceği genellikle kendi metninin sonunda yer alan yürürlük maddesinde belirtilir. Kanun kendi metninde yürürlük tarihini gösterme mis bulunuyorsa, bu takdirde 1322 sayılı Kanun uyarınca, Resmi Gazete ile ya*yımını izleyen günden itibaren kırkbeş gün sonra yürürlüğe girer.
Kanunlar, kural olarak yürürlüğe girdikten sonraki olaylara uygulanırlar. Başka bir deyimle kural, kanunların geçmişe etkili (makable şamil) olmaması, yani geriye yürümemesidir.
Kanunların genel olması demek, kanunun belli bir kişi veya olayı değil, ay*nı durumda bulunan bütün kişileri ve aynı nitelikteki bütün olayları kapsaması demektir.
Kanunların sürekli olması ise, kanunların yürürlüğe girdikleri tarihten itiba*ren kapsamına giren kişi ve olaylara her zaman uygulanması demektir.
Milletlerarası andlaşmalar da nitelikleri itibariyle kanun sayılırlar. Kanunla*rın Anayasaya aykırı hükümler içermemesi gerekir. Buna Anayasanın üstün*lüğü ilkesi denir.
Kanunların Anayasaya uygunluğunun denetimi bakımından genellikle biri siyasal denetim diğeri ise yargısal denetim olmak üzere iki denetim türü sözko-nusu olabilir. Siyasal denetim, kanunların Anayasaya uygunluğunun siyasi bir organ, örneğin Meclis tarafından denetlenmesi yoludur. Yargısal denetim ise, bu kontrolün bağımsız bir yargı organı tarafından yapılmasını ifade eder.

2. Kanun Hükmünde Kararnameler


Kanun hükmünde kararnameler, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir kanun*la yetki vermesi üzerine Bakanlar Kurulu tarafından belli konuları düzenlemek amacıyla çıkarılan yazılı hukuk kurallarıdır. Bunlar da tıpkı kanunlar gibi resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girerler. Kanun hükmünde kararname çıkar*ma yetkisi, ülkemizde ilk defa 1961 tarihli eski Anayasamızın 64′ncü maddesin*de 1971 yılında yapılan bir değişiklikle ortaya çıkmıştır. Osmanlı imparatorlu*ğunda “1876 Kanunu Esasisi” (Anayasası), Vekiller Hey’etine Muvakkat Kanun adıyla kararname çıkartarak geçici hükümler koyma yetkisi tanımıştı; fakat Cumhuriyet döneminde gerek 1924 tarihli Anayasamız (Teşkilatı Esasiye Ka*nunumuz) gerek 1961 tarihli T.C. Anayasası Bakanlar Kurulu’na böyle bir yetki tanımamışlardır. Yetki veren kanunda (yetki kanununda), çıkarılacak kanun hükmünde kararnamenin amacı, kapsamı ve ilkeleriyle bu yetkiyi kullanma sü*resinin ve süresi içinde birden fazla kararname çıkarılıp çıkarılamayacağının gösterilmesi gerekir.
Ancak, Anayasamızın 91′inci maddesinin ilk fıkrasında, sıkıyönetim ve ola*ğanüstü haller saklı kalmak üzere, temel haklar, kişi haklan ve ödevleri ile siya*si haklar ve ödevlerin kanun hükmünde kararnamelerle düzenlenemeyeceği belirtilmektedir. Kanun hükmünde kararnameler yayımlandıkları gün “Türkiye Büyük Millet Meclisi”ne sunulurlar. Yayımlandıkları gün TBMM’ne sunulmayan kararnameler bu tarihte, TBMM tarafından reddedilen kararnameleri ise, red kararının yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkarlar.

3. Tüzükler


Tüzükler, herhangi bir kanunun uygulanmasını göstermek veya kanunun emrettiği işleri belirtmek üzere, kanunlara aykırı olmamak şartıyla ve Danıştayın incelemesinden geçirtilerek Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılırlar. Cumhur*başkanı tarafından imzalanırlar ve kanunlar gibi Resmi Gazete’de yayımlanır*lar. Tüzük çıkarma yetkisi Anayasamızca sadece Bakanlar Kuruluna tanınmış*tır. Tüzüklerin iptaline ilişkin davalara “Danıştay” bakar. Tüzüklere eskiden Ni*zamname denilirdi.
4. Yönetmelikler


Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzel kişilerinin kendi görev alanlarını il*gilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla çıkardıkları yazılı hukuk kurallarıdır. Yönetmeliklerin ka*nuna aykırı olduğu iddiası adalet mahkemelerinde ileri sürülebileceği gibi, yö*netmeliğin iptali için Danıştay’a da başvurulabilir. Yönetmeliklere eskiden Talimatname denilirdi.
B- Yazısız Kaynaklar (Örf ve Adet Hukuku)


Örf ve adet hukuku Angto-Ameri/can hukuk sisteminde yazılı hukuktan da*ha önemli bir hukuk kaynağı olduğu halde, bizim hukuk sistemimizde ancak ta*li (ikinci derecede) bir hukuk kaynağıdır. Hakim ilk defa yazılı kaynaklara baş*vurmak zorunda olduğu içindir ki, yazılı kaynaklara asli kaynaklar da denilmek*tedir. Örf ve adet hukuku, yetkili bir organ tarafından bilerek ve istenerek konul*muş olan kurallar değildir. Bunlar toplumda kendi kendilerine doğarlar. Herhan*gi bir adetin, bir geleneğin bir örf ve adet hukuku kuralı düzeyine ulaşabilmesi için, birtakım unsurları içermekte olması gerekir.
1. Unsurları


Alelade bir adetin, bir geleneğin örf ve adet hukuku kuralı olabilmesi için üç unsurun birarada bulunması gerekir.
a- Maddi Unsur :


Örf ve adet hukukunun maddi unsuru devamlılık veya tekrarlanmadır. O adetin, o geleneğin az çok uzunca bir süreden beri uygulanmakta olması, onun toplumda ilk defa kimin tarafından uygulanmış olduğunun bilinmemesi halinde mevcut sayılacaktır.
b- Manevi Unsur :


Örf ve adet hukukunun manevi unsuru genel inanıştır. Toplum vicdanında, bu davranış biçiminde bulunmak zorunluluğu hakkında genel bir inanç yer et*memişse, o adetin bir örf ve adet hukuku kuralı niteliğini kazanması mümkün değildir.
c- Hukuki Unsur :


Hukuki unsur maddi yaptırımdır. Uzun zamandan beri tekrarlanmakta olan ve kişilerin kendilerini uymaya mecbur ettikleri adetin aynı zamanda devlet gü*cüyle de desteklenmiş olması gerekir.
2-Türleri


a- Genel Örf ve Adet Hukuku


Memleketin her yerinde bilinen ve uygulanmakta olan kurallardır. Bu tür örf ve adet hukuku kurallarıfıa örnek olarak ortakçılık ve yarıcılık gösterilebilir. Or*takçılık, inek, koyun, keçi, manda gibi semere (ürün) veren hayvanlarla ilgili bir örf ve adet hukuku kuralıdır. Yarıcılık ise, tarıma elverişli toprakla ilgili bir örf ve adet hukuku kuralıdır.
b- Özel Örf ve Adet Hukuk


Ülkenin belli bir yöresinde veya belli bir meslek grubuna dahil bulunan kim*seler arasında bilinen ve uygulanan kurallardır. Belli bir yörede geçerli olan örf ve adet hukuku kurallarına “mahalli örf ve adet hukuku” denilmektedir. Örneğin sadece Ege bölgesinde, özellikle izmir ve dolaylarında çok eskiden beri uygu*lanmakta olan paftos ve örfü belde bu nitelikteki örf ve adetlerdendir.
Paftos, başkasına ait bir arazide bağ yetiştirme; örfü belde ise, başkasının arsasına bina yaptırma ile ilgilidir. Özel örf ve adet hukuku kurallarının bir kıs*mı ise, sadece belli bir meslek grubuna dahil bulunan kimseler arasında geçer*lidirler. Bunlara örnek olarak ticari örf ve adetler gösterilebilir. Ticari örf ve adet*ler, ticaret hukukunun tali kaynaklarındandır.

C.Yardımcı Kaynaklar


Yardımcı kaynaklardan biri bilimsel görüşler, diğeri ise yargısal kararlardır.
1. Bilimsel Görüşler


Bilimsel görüşler, genellikle tartışmalı olan hukuki konularda hukuk bilginle*rinin ileri sürmüş oldukları görüş, düşünce ve kanaatlerdir. Buna doktrin veya öğreti denilmektedir.
2.Yargısal Kararlar


Mahkemelerin vermiş oldukları kararlarda bir sorunun çözümlenmesi ile il*gili olarak kabul edilmiş olan ilkeleri yansıtırlar, benzer bir sorunun çözümlen*mesinde yardımcı bir rol oynarlar. Mahkeme kararlarının, yani yargısal kararla*rın hakimleri bağlayıcı niteliği yoktur. Ancak uygulamada mahkemelerin yargı*sal kararlara ve özellikle Yargılayın kararlarına büyük ölçüde uymakta oldukları görülmektedir.
Yargılayın daire kararlarının ve hatta genel kurul kararlarının hakimleri bağlayıcı niteliği olmamasına karşılık, “içtihadı birleştirme kararlan”nın bağlayı*cı niteliği vardır, içtihadı birleştirme kararları Yargıtayda “İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu” (Büyük Genel Kurul ve Küçük Genel Kurullar) tarafından verilir ve Resmi Gazetede yayımlanır. İçtihadı birleştirme yoluna, Yargılayın iki daire*sinin kararları veya bir dairesinin çeşitli tarihlerde verdiği kararlar arasında bir aykırılık bulunduğu yahut yerleşmiş bir içtihadın değiştirilmesine gerek duyul*duğu zamanlar başvurulur.

Hukuk Sistemleri


Hukuk biliminde biçim, öncelikler ve ilkeler doğrultusunda bazı sistemler ortaya çıkmıştır.
Roma hukuku


Kara Avrupası ülkelerinin yanında Türkiye'nin de uyguladığı sistemdir.Bu sistemde hukuk, yurttaşlar arasındaki ilişkileri düzenlemeyi öncelikli hale getirmiştir.Bu sebeple Medeni Hukuk diğer sistemlere göre çok daha ileri düzeydedir.Bu sistemlerde hukuk özel hukuk ve kamu hukuku olarak ikiye ayrılır.Hukuku yaratan yasa koyucular yapar. Continental-law da denir.
Ortak hukuk


Anglo-Amerikan ülkelerinde uygulanan sistemdir. XI. yüzyılda İngiltere'de gelişmiştir.Roma hukuk sistemi gibi hukuku bölümlere ayırmaz ayrıca hukuk yaratıcısı olarak yargıçları görürler. Fakat gelişme ve teknolojinin getirdiği yenilikler yüzünden ortaya çıkan eksiklikler çıkarılan yasalarala giderilmeye çalışılmıştır. Hukuk fakültelerinde Common-law adıyla anılır.
İslam hukuku


Dinsel ilkelere dayanır ve hukukun yaratıcısı olarak Kur'an görülür ayrıca çıkan bazı eksikliklerde Peygamberin sözleri ve davranışları (Sünnet) dikkate alınır. Kıyas (analoji) ve İcma (mahkeme içtihatları ve bilimadamlarının görüşleri) hukukun oluşumunda önemli paya sahiptir. Osmanlı İmparatorluğunda da uygulanan bu sistem 1926'da çıkarılan Medeni Kanun ile Türkiye'de son bulmuştur.

Osmanlı imparatorluğunda uygulanan hukuk sistemi bir padişahın varlığından dolayı batıdaki gibi monarşik algılansa da şeyhulislamın bir padişahı görevden alabilme yetkisinin varlığı islam hukukunun ne derece de uygulandığını gösterir

Günümüzde İslami kuralların uygulandığı ülkeler olmakla birlikte, hukuk olarak İslam Hukukunun uygulandığı bir ülke yoktur.

İslam hukuku, içtihatlar ile en parlak zamanını yaşadıktan sonra bu (içtihat) kapının kapatılmasıyla pasifleşmiştir.

Sosyalist Hukuk


Rusya komünist devriminden sonra sosyalist ülkelerde uygulanan sistemdir.Daha çok ekonomik koşullara dayanır ve en önemli dayanağı mülkiyet hakkının kişilere değil topluma ait olmasıdır.Bireyler arasındaki özel hukuktan çok toplum çıkarları gözetilmiştir.Ayrıca Marksist ve Leninist düşünceye göre sosyalist hukuk geçici bir durumdur ve toplumu düzenlemek içindir ve toplum komünist düzene geçtiği zaman yaptırıma dayanan bir hukuk sistemine gerek kalmayacaktır.Komünizmin Avrupa'da çökmesinden sonra sosyalist hukuk sistemide olumsuz yönde etkilenmiştir.
Devletler hukuku


Birleşmiş Milletler bayrağı
Devletleri birbirleri arasındaki ilişkiyi düzenleyen hukuk dalıdır.Kaynağı temel hukuk ilkeleri, uluslararası andlaşmalar ve uluslararası yargı makamlarının verdikleri kararlardır.Realist anlayışa göre uluslararsı hukukun aktörleri devletlerdir.Ancak özellikle Avrupa insan Hakları Sözleşmesi ile devletler, vatandaşlarının da uluslararası mahkemelere başvurmasına izin vermişler ve bu mahkemelerin kararlarına uyacaklarını ilan etmişlerdir.

özellikle ikinci dünya savaşından sonra kurulan birçok uluslararası örgüt kendi hukuklarını evrensel ilkeler doğrultusunda yapmakta ve uygulamaktadır.Bunun en somut örneği Birleşmiş Milletler'dir.