Tarih Kaynaklarında Dış Tenkit (Eleştiri)

Dış Eleştiri: Eserin Tanıtıcı Unsurlarının Belirlenmesi

Eserin Adı ve Yazarının Belirlenmesi


Tarih okuyucusu veya araştırmacısı eline geçen bir eseri özellikle tarihi değeri olan bir yazmayı değerlendirirken öncelikle eserin yazarını belirlemeye çalışır. Bu durum dış eleştirinin ilk basamağıdır. Yazarın adı; eserin kapağı üzerinde, cilt içindeki ilk sayfasında bulunabileceği gibi giriş kısmında ya da eserin içinde her hangi bir amaçla kullanılmış olabilir. Eserlerin çoğunluğunda bu şekildeki kayıtlara rastlamamız mümkündür. Fakat özellikle bazı eski yazma eserlerde yazarın adının bulunduğu yapraklar bozulmuş veya okunamaz bir halde olabilir ya da yazarın adından hiç söz edilmeyebilir. Bu durumda eserin içeriğinden bilgi edinilmeye çalışılır. Örneğin, belli tarih aralığındaki olayları konu edinen bir eserde, yazarın belli bir memuriyeti icra ettiğinden söz ediliyorsa, adının belirlenmesi kolaylaşır. Belirtilen tarihler arasında, o memuriyette bulunan kişiler belirlenir. Fakat bazen tespitin tam yapılabilmesi için olayın ay ve gününün bilinmesi de zorunlu olabilir. Çünkü aynı yıl içinde aynı görevde bulunan birden fazla kişi bulunabilir. Bu durumda yazarın adının belirlenmesi güçleşir, hatta imkânsızlaşabilir (Kütükoğlu, 1995: 28–29). Kütüphanelerde bulunan eserlerin adlarının ve yazarlarının belirlenmesi uzmanlarca gerçekleştirilen bir iştir. Bununla beraber eserlerin adlarının ya da yazarlarının tam belirlenemediği durumlara da rastlanmaktadır. Bu yüzden araştırmacı kütüphane kataloglarına güvenmemeli ve mutlaka kendi kritiğini de yapmalıdır.

Eserin Yazılış Tarihinin Belirlenmesi

Eserin tanıtıcı unsurlarının belirlenmesi aşamasında, bilinmesi gereken bir diğer nokta eserin yazılış tarihidir. Bu kısım, çoğunlukla yazma eserlerin sonunda ferağ kaydı (kolofon) denilen bölümde yer alır. Kolofonda bulunan tarih, eserin esas yazı lış tarihi olabileceği gibi o nüshanın kopya edildiği tarih de olabilir. Eserin ilk yazılan nüsha mı, kopya mı olduğunun ayırt edilebilmesi, kolofonda verilen tarihin yazarın yaşadığı tarih aralığı ile karşılaştırılmasıyla mümkün olabilir. Örneğin, Nizamü’l- Mülk’ün Siyasetnamesi’nin bir nüshasında h. 860 tarihi yazılıdır. Nizamü’l-Mülk, h.485 yılında öldüğü bilindiğine göre bu eserin daha sonraki yıllarda kopya edilen bir nüshası olduğunu göstermektedir. Bazı eserler yazarı hayatta iken de kopya edilmişlerdir. Bu durumda, kolofonda yazardan söz eden ibarelere dikkat etmek gerekir. Yazarı yücelten, ondan üçüncü şahıs gibi söz eden ibareler, elde bulunan eserin kopya olduğunun birer göstergesidir. Çünkü yazarların kendi kaleme aldıkları eserlerde, isimleri daha mütevazı bir şekilde geçer. Eserlerin yazarları tarafından kaleme alınan nüshaları müellif nüshası adını alır ve her zaman kopyalarından daha değerlidir. (Çandarlıoğlu, 2003:63). Bir eseri kopyalama işine istinsah; kopyayı yapana de müstensih denilir. Kopya bir eserin sonunda müstensihin ismi de bulunabilir. Bu yüzden eserin yazarı ile müstensih karıştırılmamalıdır.

Eserin Yazıldığı Yerin Belirlenmesi

Eserin yazılış tarihinin tespitinden sonraki aşama yazıldığı yerin belirlenmesidir. Eserin yazıldığı yer genellikle kolofonda belirtilmiştir. Kolofonda bu konuda bilgi yoksa burada bazı tahminlerde bulunulabilir. Eserin dil ve şive özellikleri, yazının karakteri yazıldığı bölgenin belirlenmesinde önemli rol oynar. Örneğin, Anadolu’da yazılan bir eserle Kırım’da yazılan bir eseri dil bakımından rahatlıkla birbirinden ayırabiliriz. Aynı şekilde Arap harfleri ile yazılan eserler yazı karakterine göre hangi bölgede yazıldıkları anlaşılabilir.

Kaynak Tahlili

Eserin Orijinalliğinin Belirlenmesi: eserin adı, yazarının, yazılış tarihinin ve yazıldığı yerin belirlenmesinden sonra eserin kaynak olarak değerinin belirlenmesi aşamasına geçilir. Burada öncelikle dikkat edilmesi gereken nokta eserin orijinal mi yoksa nakledilmiş mi olduğunun ortaya konulmasıdır.

Birinci elden kaynakların bir kısmında yazarlar başka kaynaklardan yaptıkları nakilleri, yazarların ya da eserlerin adlarını vererek, göstermişlerdir. Bu durum, yapılan nakillerin sağlıklı olup olmadığının belirlenmesi açısından önem taşır. Yazar, eğer yararlandığı kaynakların adlarından söz etmemişse, bu durumda anlatılan bilgiler, döneme ait ana kaynak kabul edilen eserlerdeki bilgilerle karşılaştırılır. Aynı karşılaştırma eserdeki dil, üslup ve cümle kuruluşları açısından da yapılır. Oldukça güç ve uzun zaman alan bu çalışmalar sonucunda, eserin ne kadarının orijinal, ne kadarının aktarma olduğu ortaya çıkar. Eğer eserin orijinal olduğu sonucuna varılırsa, tarihe yeni bilgiler katacak ya da bilinenleri değiştirecek bir kaynağa kavuşulmuş olur. Bir eserin orijinalinin bulunmadığı durumlarda orijinale en yakın olanı değerlidir. Kopyalar arasında en değerli olanının tespit edilmesi iki yolla yapılmaktadır. Birincisi “tenkildi metin” diğeri de karşılaştırmadır.

Kopyalar Arasında En İyi Nüshanın Belirlenmesi

Eserin yazar tarafından kaleme alınan nüshası her zaman güvenilir olanıdır. Bu nüshanın bulunmadığı durumlarda eserin orijinaline en yakın olanı diğerlerinden daha değerlidir. Fakat bu yakınlığın belirlemesi, kopyalar arasından en iyi nüshanın seçilmesi ayrı bir uzmanlık işidir. Bunun için izlenen iki yöntem vardır. Bu yöntemlerden birinde, eserin bütün nüshaları görülüp, bazı bölümlerine sondajlar yapılarak birbirine benzeyen nüshaların içinden en mükemmeli seçilir. Böylece kopya sayısı gerçeğine en yakın olabilirlik açısından en aza indirgenir. Kalan birkaç nüsha da kendi aralarında karşılaştırılarak, farklı oldukları noktalar notlarla gösterilir. Buna “tenkidli metin” denir. Böylece orijinal esere en yakın metin oluşturulmuş olur.

Orijinal nüshaya en yakın kopyanın seçilmesi aşamasında izlenen ikinci yol, bir nüshanın değişik yerlerinden seçilen kısımların karşılaştırılmasıdır. Belirlenen adlar, tarihler ve tabirler, doğruluğundan emin olunan diğer eserlerle kıyaslanarak, eserin değeri ve orijinal nüsha olup olamayacağı konusunda bir sonuca varılabilir (Kütükoğlu, 1995: 31–32; Çandarlıoğlu, 2003: 64–65).

Kopya eserleri, bu tür bir incelemeye tabi tutmadan, sadece kopya edildikleri tarihe bakarak sınıflamak, araştırmacıları yanlış sonuçlara ulaştırabilir. Eserin kopya edildiği tarihin, orijinal eserin yazım tarihine yakın olması, kopya eserin değerini arttırsa da, bu nüshanın orijinal esere en yakın bilgileri içerdiği konusunda bize güvenilir bilgi vermez. Çünkü araştırmacının eline ulaşan ve ilk kopya olduğu sanılan nüshanın dışında günümüze ulaşmamış başka nüshalar da bulunabilir. Bu nedenle, kopya eserler üzerinde de incelemelerde bulunarak sonuca varmak, en sağlıklı metottur.

Belgelerin Eleştirisi (Diplomatik Tenkit)

Tarihçi araştırmaları sırasında sadece kitaplardan faydalanmaz. Arşiv belgeleri de ana kaynakları arasındadır. Bu belgelerin kullanılmadan önce değerlendirilmesinin yapılması gerekir.

Belgenin Gerçekliğinin Belirlenmesi: belgelerin bir kısmı asıl metinler olmayıp, içeriğinde söz edilen zamanda ya da daha sonraki dönemlerde yazılmış kopyalardır. Bunun için öncelikle, belgenin özgün mü, kopya mı olduğunun ortaya konulması gerekir. Belge özgün ise herhangi bir problem yoktur. Fakat kopya ise belgeyi iyi bir değerlendirmeye tabi tuttuktan sonra kullanmak gerekir. Osmanlı belgeleri söz konusu olduğunda kopyaya “suret” adı verilmektedir. Ancak Osmanlı arşivlerinde bulunan “suret”ler orijinal belge niteliğindedir.

Belgenin Tarihi ve Çıktığı Yerin Belirlenmesi: Eski belgelerin bir kısmında belgenin yazıldığı tarih, kimin tarafından kime gönderildiği, hangi bürodan çıktığı gösterilmemiştir. Bu nedenle belgenin bir eleştiriden geçirilmesi gerekir. Önce belgenin yazısı incelenir. Söz gelimi Osmanlı devlet dairelerinde belirli konularda belirli yazı türleri kullanılmıştır. Örneğin, saraydan çıkan ferman, hüküm gibi belgeler divani yazı ile yazılmıştır. Şeyhülislâmlıktan çıkan yazılarda ta’lik[1], defterdarlıkta tutulan hesaplarda siyakat kullanılmıştır. Ayrıca her dönemin yazı biçimi farklı olabilir. Nitekim Osmanlı Devleti’nin son yüzyılında rik’a devletin resmi yazısı olmuştur. Yani belgenin üzerindeki yazı türünden, o belgenin hangi bürodan çıktığı veya hangi dönemde yazıldığı ile ilgili bilgi edinilebilir (Ercan, 2010: 319–320). Bir belgenin tarihlendirilmesinde kullanılan kâğıdın cinsi ve ebadı da önemli ipuçları verir. Çünkü bu noktada devirden devire farklılıklar mevcuttur. Ayrıca belgelerde kullanılan mühürler tarihlendirmede yardımcı olurlar. Mühürlere kazılmış tarihler ve tarihli belgelerde bulunan mühürlerden yapılan koleksiyonlar da bu konuda başvurulması gereken önemli kaynaklardır. Bütün bu ipuçlarının yanında belgelerin üzerinde kullanılan bir takım işaretler, belgenin hangi bürodan çıktığı konusunda araştırmacılara bilgi verebilir. Çünkü Osmanlı belgelerinde çeşitli kalemlerin (büroların) farklı işaretleri vardır (Kütükoğlu, 1995: 33–34).

Belgelerin İşleme Konulup Konulmadığının Belirlenmesi

Belgelerde belirtilen fikir ve isteklerin uygulamaya geçirilmesi de önemlidir. Bu, konudaki araştırmalar yine belge üzerinden yapılır. Örneğin her hangi bir kurumun bir konudaki talep yazınının ardından aynı konuda çıkartılan üst emir yoksa bu işleme konulmamış bir düşüncedir. Bu nitelikteki bir belgenin eleştiri süzgecinden geçirilmeden kullanılması sakıncalıdır. Çünkü belge üzerindeki bilgiler uygulama alanı bulamamış, bir düşünceden öteye geçememiştir. Aynı şekilde bir talebin yerine getirilmesine dair bir emir bulunması halinde de, bunun hayata geçirildiği anlamı çıkarılamaz. Mutlaka o konuda uygulamayı gösteren yeni belgeler veya doğrudan işin yapıldığının tespit edilmesi gerekir.

Yukarıda sözü edildiği şekliyle bir belgenin eleştirisini yapabilmek, yazı bakımından paleografyanın, belgenin şekil özellikleri bakımından diplomatiğinin bilgi alanına girmektedir. Bu nedenle bir tarihçinin bu tür yardımcı bilimlerden de destek alması şarttır.


Dipnotlar:
[1] Ta’lik: Arap alfabesiyle sağdan sola yatık olarak yazılan ve
harflerin kuyruklarının uzun tutulduğu yazı türü.
Genelde Şeyhülislamlık ve ona bağlı kurum ve kişiler
bu yazı türünü kullanmaktaydılar.

-
Doç.Dr. Kemal YAKUT