İmza attıkları insanlık suçlarıyla tarih sayfalarına geçen kadınların akıl almaz öykülerini sizler için derledik
Lizzie Borden
Lizzie Borden, Fall River Cinayetleri olarak ünlenip Amerikan folkloründen yer eden bir davanın sanığı. 4 Ağustos 1892’de Massachussetts’in Fall River kasabasında iki cinayet işlenir. Baltayla parçalanan iki beden söz konusudur. Cinayetin işleniş şekli kadar, bu cinayetin bir kadın tarfından işlenmiş olması tüm Amerika’nın dikkatini bu dava üzerine çekmişti. Üstelik öldürülenler katil zanlısının babası Andrew Borden ve üvey annesi Abby Durfree Gray idi. Savunma avukatı başkanı George D. Robinson durumu şöyle tarif etmişti: “Kurbanların incelenmesi sonucunda, Bayan Borden’ın kesici ve korkunç bir aletle, on üçü kafatasına denk gelmiş olan on sekiz darbeyle hasar görerek katledildiği; merdivenin altında, kanepenin üzerinde yatanınsa, Bay Borden’in dördü kafatasına isabet etmiş olan ve başına vurulmuş on bir darbeyle parçalanmış cesedi olduğu açığa çıkmıştır.” Gerçekten de Abby Durden’ın kafası vücudundan tamamen ayrılmış vaziyette bulunmuştu. Deliller Lizzie Borden’ın suçlu olduğu yönündeydi. Ama mahkemeye iki yanında papazla, siyahler içinde gelen 40 yaşındaki bir kız kurusunu böyle canavarca bir suçtan sorumlu olarak görmek o dönemin şartlarında pek mümkün değildi. Üstün körü hamasi bir savunma Lizzy Borden’ın mahkemeyi özgür biri olarak terk etmesine yetti.
Audrey Marie Hilley
1950’li yılların Amerika’sından ilginç kişiliğiyle dikkati çeken bir kadın katil. Audrey Marie Hilley çocukluk aşkıyla evlenen, iki çocuk annesi, görünürde tek kötü alışkanlığı fazla para harcamak olan orta-sınıf bir Amerikalıydı. Sorunlar ilk olarak Marie’nin kocasının 25 yıllık evliğinin ardından mide bulantısı nöbetleri, bitkinlik gibi hastalık belirtileri göstermesiyle başladı. Marie eşine sözde doktor tavsiyesiyle enjeksiyonlar yapıyordu. Bunlar hiçbir şekilde hastalığın önüne geçmemişti tabi. Doktorlar Frank’ın semptomları karşısında şaşkındı. Onlara göre en muhtemel teşhis mikrobik sarılıktı. Frank Hilley 25 Mayıs 1975’te öldü. Marie sigortadan gelen 30 bin doları çar çur etmekte gecikmedi. Para sıkıntıları baş göstermeye başladığında bu kez Marie’nin kızı Carol babasınkine benzer hastalık belirtileri göstermeye başladı. Bu durum bir doktorun kızın vücudunda yüksek miktarda arsenik bulundu. Marie kızını öldürüp yüklü miktardaki sigorta parasını almayı planlamıştı. Bu keşfin ardından polis Marie’nin ölmüş kocası Frank Hilley’in saçından bir numuneyi inceledi. Yine yüksek miktarda arsenik vardı. Arsenik kalıntılarına Frank’in kanserden ölen annesinde de rastlandı. Marie tutuklandı ama macera daha yeni başlıyordu. Kefaletle çıkan Marie firar etti ve sahte isimlerle üç buçuk yıl boyunca olmadık maceralar yaşadı.
Valeria Messalina
Tarih sayfalarını süsleyen, tüm zamanların politik anlamda en zeki, zalimce hırslı kadınlarının pek çoğu Roma İmparatorluğu’ndan çıkmıştır. Bunların arasında büyük Ceasar Augustus’un şirret karısı Livia Augusta; İmparator Neron’un hani ikinci eşi Poppoea ve başlı başına bir dişi kurt olan Genç Agrippina gibi karakterler bulunmaktadır. Fakat yüzyıllardır kadın cinsinin ahlaksızlığı ve hatalarıyla birlikte anılan isim Valeria Messalina olmuştur. Messalina’nın, yalnızca yedi yıl imparatoriçe olduğu ve kocasının emriyle MS 48’de 25 yaşındayken idam edilmesiyle saltanatının sona erdiği düşünüldüğünde onun her türlü etrikadan enseste varan ve bugün bile hatıralanan bir kötülük destanı inşa etmesi başarı olarak kabul edilmelidir.
Büyük Katerina
Madagaskar’ın Kanlı Meryemi; Madagaskar’ın Kötücül Kraliçesi olarak da bilinen bu kadın kocasının Kraliçe olduğunda neredeyse tüm akrabalarını öldürttü. Tüm yabancıları ve misyonerleri adadan sürdü. Adadaki hıristiyan inancının kökünü kazımak için incili, haçı olan herkesi acımasız şekillerde öldürttü. Bazılarının vücudunu kanlı hayvan derileriyle kaplatıp üzerlerine aç köpekleri saldırttı. Bazıları tavuk gibi bağlanıp ölene kadar yokuş aşağı yuvarlandırıldı. Ama Kraliçe’nin en sevdiği öldürme şekli şuydu: kurban bir yokuşun eteğindeki kuyunun dibine yatırılıyordu. Yokuşun tepesinden kaynar sular dökülüyordu. Sular yavaş yavaş kuyuya doluyordu.
Elena Çavuşescu
Romen diktatör Nicolai Çavuşesku’nun karısı. Kocasından sonra Romanya’nın en güçlü insanıydı. İlkokul mezunu bile olmamasına rağmen sahte diplomalarla kendini bilim insanı ilan edip, başkalarının araştırmalarının altına imza atacak kadar ileri götürmüştü işi. Politikada da kocasını sayesinde en yüksek noktaya çıktı. Dört çocuk doğurmayı her kadın için şart koşmak gibi birbirinden acayip icraatların mucidi oldu. Kocasıyla birlikte idam edilene kadar ülkesinde terör estirdi.
Mary Ann Cotton
Karadul lakaplı Marry Ann Cotton İngiltere’nin ilk kadın seri katiliydi. 24 Mart 1873’te öldüğünde annesi, sevgilisi Joseph Nattress, görümcesi Margaret Cotton, dört kocası ve ondan fazla çocukla birlikte on beş ile yirmi bir arası insanı öldürmüş olmakla suçlanıyordu. Cinayetlerinin ve suçunun gerçekliği konusunda kendisi hariç herkes hem fikirdi ama görünüşte böyle saygıdeğer bir kadının bu cinayetleri neden işlediği asla anlaşılamadı.
Marie Noe
Marie Noe’nun 1949 ve 1968 yılları arasında 10 çocuğu oldu. Ve Marie Noe’nun 1949 ve 1968 yılları arasında 10 çocuğu öldü. Bir bebeği ölü doğmuştu, bir diğeriyse hastanede ölmüştü. Diğer sekiz bebeği Marie Noe’nun boğarak öldürdüğü çok sonra anlaşıldı. 1998’de 70 yaşında tutuklandığında ikinci dereceden sekiz ölümden suçlu olduğunu itiraf etti. Yirmi yıl hapse mahkum edildi. İtirafnamesinde çocuklarına karşı işlediği suçların polis tarafından ortaya çıkarılmasını dört gözle beklediğini çünkü yaptıklarının çok yanlış olduğu bildiğini yazdı.
Rosemary West
Fred ve Rose West Ekim 1972’de evlendiler. O sırada Fred, Ann McFall adlı bir kızı, ilk karısı Rena’yı ve onun başka erkekten olan kızını öldürmüş ve cesetleri çocukluğunun geçtiği evin yakınlarında bir alana gömmüştü. Fred West öldürmeye devam etti ve çocuklarına bakıcılık yapmak için evlerine gelen geç kızlarara tecavüz ederek karısıyla birlikte onları öldürdü. Kurban sayısını 12’ye çıkardı. West yargılanacağı duruşmayı beklerken hapishanede kendini öldürdü. Rose West 1995’te kendi kızı da dahil olmak üzere on kişiyi öldürmeye yardım ve yataklık etmekten ömür boyu hapse mahkum oldu. Son ana kadar masum olduğunu iddia etti. Cinayetlerin çoğu ikilinin evlendikten sonra taşındıkları İngiltere, Gloucester’daki evde işlediler ve cesetlerini bu evde sakladılar.
Aileen Carol Wuornos
Hakkında yapılan Monster adlı film sayesinde en yakından tanıdığımız kadın seri katil. Altı kişiyi öldürmekten altı ölüm cezası alan Wuornos 9 Ekim 2002’de idam edildi. Wuornos 1861’deki Amerikan İç Savaşı’nın öncesinden beri Florida’da idam edilen ikinci kadındı.
Grace Marks
Grace Marks 1843’de işverenini ve kahyasını öldürmek suçuyla tutuklanan bir sosyete hizmetçisiydi. Suçlu olup olmadığı hiçbir zaman kesinlik kazanmadı.
Myra Hindley
60’lı yıllarda sevgilisi Ian Brady ile birlikte işlediği ve Moors Cinayetleri olarak bilinen çocuk cinayetleri sayesinde İngiltere’nin en nefret edilen figürü olmayı başarmıştı. 1966’da sevgilisyle birlikte iki çocuğu öldürmekten hapse atılan Hindley daha sonra iki çocuğu daha öldürdüklerini itiraf etmişti.
Karla Homolka
Kocası Paul Kenneth Bernardo’nun genç kızlara tecavüz edip onları öldürmesine yardım eden kadın olarak dünya çapında ünlenen Kanadalı kadın seri katil. Çiftin evlerinde suçlarını kanıtlayan altı video kaset bulunmuştu. Bunlarda 15 yaşlarındaki üç genç kıza ve uyuşturucu verilerek uyutulan Karla’nın kızkardeşine tecavüz görüntüleri yer alıyordu. Daha sonra bu kızlardan ikisinin cesedi bulundu. Karla’nın kızkardeşi ise uyuşturucunun etkisi altındayken kendi kusmuğunda boğulmuştu. Kocasının aleyhine şahitlik yapan Karla 12 yıl cezayla yakayı sıyırdı. Bu durum Kanada’da büyük tepki topladı.
Tz'u-Hsi
İmparator Caligula’nın kız kardeşi; İmparator Claudius’un yeğeni ve dördüncü karısı; İmparator Neron’un annesi Genç Agrippina iktidara, zenginliğe ve oğluna duyduğu ihtiras yüzünden insan hayatına gram değer vermeyen strateji ve skandallarıyla tarihe geçti. Adı Zehir İmparatoriçesi’ne çıktı.
Elizabeth Báthory
Macaristan asıllı seri katil. Báthory, kendinden "Kanlı Kontes" olarak bahsettirmiştir. Kocası öldükten sonra büyücülükle uğraşmaya başlamıştır. At ve türevleri hayvanların kurban edildiği ayinlere katıldığı da söylenmektedir. 40 yaşına geldiğinde, yaşlanıp güzelliğini kaybedeceği telaşına düşen "Kanlı Kontes", birgün hizmetkarı olan genç bir kızın saçlarını tararken canını acıtması üzerine ona öyle bir tokat atmıştır ki, genç kızın yüzünden düşen bir damla kan Kontes'in ellerine dökülmüştür. Kontes bu kanla, kızın gençliğini ve güzelliğini aldığını zannetmiş ve uşağına emir vererek kızın bütün kanını bir küvete doldurtup "kan banyosu" yapmıştır. Sonrasında iyice yoldan çıkan Kontes, 612 bakire kızı kaçırtıp, bu kızlara tepesinden asılı bir kafeste, işkence çektirmiş; kafesten akan kanlarla ise duş almıştır. Yaptıkları anlaşılan Báthory hücreye kapatılmış, 1614 yılında ise hücresinde ölü olarak bulunmuştur. Şizofreni hastasıdır.Aynı zamanda Bram Stoker'in Dracula isimli romanının,III. Vlad'dan sonraki en büyük esin kaynaklarından birisidir.
Katherine Knight
1956 doğumlu Knight, Avustralya tarihine ömür boyu hapse mahkum edilen ilk kadın olarak geçti. Eski kocalarını ve çocuklarını önce işkence edip, ardından bıçaklamak suretiyle öldürdü. Hatta kimi organlarını pişirip yedi.
Irma Grese
II. Dünya Savaşı sırasında Ravensbrück toplama kampı, Auschwitz toplama kampı ve Bergen-Belsen toplama kamplarında yaklaşık 30.000 kadın çalışanın sorumlusuydu. Irma Grese küçükken annesini intihar etmesinden dolayı kaybetmiştir. Okuduğu okulunu bırakmış ve hemşire olmak istemiş fakat olamamıştır. II. Dünya Savaşı sırasında Nazi toplama kamplarına gardiyan olarak çalışmak için gitmiştir. Savaştan sonra Almanya yenilmiş; Grese ve bir avuç SS subayı kaçmak yerine kampta kalmayı tercih etmişlerdir. Toplama kamplarında işkence, zevk için öldürme, aç köpekleri insanlara saldırtma gibi suçlamalarla yargılanmakla beraber binlerce insanın gaz odalarına gitmesinden sorumlu tutulmuştur. Mahkemedeki yargılanma sırasında kampın komutanı Josef Kramer'den sonra en çok ilgiyi Grese çekmiştir. İşlediği savaş suçlarından dolayı idama mahkum olmuş, celladın yanlış hesaplamasından dolayı idam sehbasından düştüğü anda boynu kırılmamış, 3 dakika boyunca yavaş yavaş boğularak ölmüştür.
Ilse Koch
Siyasi suçlu hapishaneleri'nin komutanı Karl Otto Koch'un eşi. Buchenwald Toplama Kampı'nda mahkumlara karşı sadist davranışları ve acımasızlığından dolayı Buchenwald Cadısı olarak ünlenmiştir. Dövmeli vücutlara düşkünlüğü ile tanınan Ilse Koch öldürttüğü esirlerin derilerindeki dövmeleri kesipbazen de derileri kendisi süsleyip) çanta, eldiven, gece lambası, hatta işlemeli iç çamaşırı yapmıştır. Sachsenhausen Toplama Kampında gardiyan ve sekreter olarak çalıştı. 50 bin cinayetten sorumlu olduğu gerekçesi ile ömür boyu hapis cezası verilmiştir. Eylül 1967'de hücresinde demir parmaklığa bağladığı çarşaf ile kendini asarak intihar etti.
Bell Gunness
0. yüzyılın başında Indiana'da bir çiftlikte yaşayan, ve 3’ü kendi çocuğu ,14 kişinin ölümünden sorumlu kadın seri katil. Amerika’ya esasen Norveç’ten gelen bir göçmen olup, 3 çocuğu dışındaki kurbanlarını para için öldürmüştür.Şöyle bir sistem geliştirmiştir; ilk önce gazeteye yalnızlık çeken Norveçli bir göçmen olduğu, ve evlenmek için - tercihen norveçli - bir koca adayı aradığına dair bir ilan verir,daha sonra parasıyla beraber gelen ilk norveçli ile evlenir. Fazla şüphe çekmemek için bir müddet geçmesini bekleyenZamanın geldiğine kanaat getirdiğinde, şanssız ve olan biten hakkında hiçbir fikri olmayan kocasını büyükbaş hayvanlarda kullanılan bir parazit ilacı ile zehirler, daha sonra da ahırda bir yere gömer.Sonunda merhum eş(ler)in paraları kendine kalır. Son eşini ve çocuklarını da öldürdükten sonra çiftlikte bir yangın çıkar. Yangından sonra yapılan araştırmada 3 çocuk 1 adam ve 1 - kadın olduğu sanılan - kişinin yanı sıra, ahırın altında gömülü bir torbadan çıkan 11 erkeğin daha kalıntıları bulunur. İşin ilginç yanı sadece ve sadece kadın olduğu sanılan kişinin kafatası eksiktir/bulunamamıştır. Zaten halk arasında yaygın kanı, yeterince para biriktirdiğine ve kocalarının teker teker ölmesi nedeniyle fazlasıyla şüphe çektiğine inanan Bell Gunnessin çiftliği ateşe verip, paraları ile birlikte ortadan kaybolduğudur...
Beverly Gail Allitt
‘Ölüm Meleği’ lakaplı Beverly Gail Allitt 1991 yılında pediatri hemşiresi olarak çalıştığı çocuk yurdundaki dört çocuğu öldürmekten, beşini de yaralamaktan tutuklanmıştır.Kullandığı cinayet yöntemi çocuğa insülin veya potasyum enjekte ederek kal krizi geçirmesine neden olmaktı.Bu maddeleri bulamadığında da çocuğu boğuyordu.Allitt su.u mahkemeye çıkmadan önce 58 günlük bir sürede çoğu 2 yaşında olan 13 çocuğa saldırdı ve dördünü öldürmeyi başardı.
Cinayetleri neden işlediği hiçbir zaman açıklığa kavuşmadı. Bir teoriye göre MUNCHAUSEN by PROXY (anne, çocuğuna insülin yaparak sürekli hasta bir halde yaşatır) sendromundan mustaripti. Bu tartışmalı kişilik bozukluğunda kişi ilgi çekmek için sorumluluğu ve bakımı kendine ait kişilere fiziksel zarar verme ihtiyacı duyuyordu.Beverly Allitt 2032’ye kadar Rampton Secure Hastanesinde tutuklu olarak kalacak.Bir süre içinde toplum için tehlike oluşturacak bir davranışta bulunmazsa 64 yaşında iyi halden serbest bırakılacak.
Kastilya Kraliçesi Isabella
1451 yılında doğmuş, 1504 yılında ölmüştür.İspanya kraliçesi I. Isabella Kristof Kolomb'un hamisi olarak da biliniyor. Onun talebi üzerine İspanyol engizisyonunda din temelli temizlik politikası başlatılmıştı. 31 Mart 1492'de Yahudilerin ve Müslümanların sınır dışı edilmesini öngören Elhamra Kararnamesi yürürlüğe girdi. Yaklaşık 200 bin kişi İspanya'dan kovuldu. Kalanlar da din değiştirmeye zorlandı. Fakat büyük bir bölümü Isabella'nın emriyle engizisyon tarafından idam edilmişti. 1974'te Papa VI. Paul I. Isabella'nın kutsanmasını talep etti ve Isabella'nın azize ilan edilmesini sağladı. Terör örgütü El Kaide'nin lideri Usame Bin Ladin ise, İspanya'da yapılan bir saldırıdan sonra Kraliçe Isabella'nın İspanya'daki Müslümanları öldürüşünü ve sürgüne göndermesini unutmadıklarını ve bunun intikamını alacaklarını söylemişti. Satrançta vezir olarak bilinen taşın İngilizce adı olan "queen" de Isabella'yı simgeliyordu.
Kraliçe Mary
VIII. Henry'nin ilk çocuğu, Tudor Hanedanı'nın Jane Grey'den sonra ve I. Elizabeth'ten önce gelen hükümdarı olan Mary, İngiltere'nin dinini kısa bir süreliğine Roma Katolikliğine geri döndürmesiyle ve idam kararlarıyla hatırlanıyor. Tarihe "Mary'nin zulmü" olarak geçen dönemde çok sayıda Protestan lider idam edilmişti. Bu nedenle ismi "Bloody Mary" (Kanlı Mary) olarak da biliniyor. Bu dönemde ülkenin ileri gelenlerinden 800 kadar zengin Protestan sürgüne gitmeyi tercih edip ülkeyi terk etmişti. 1553 yılında 37 yaşındayken tahta geçen I. Mary beş yıl hüküm sürdükten sonra 1558 yılında kanserden öldü. Ölümünden sonra tahta geçen I. Elizabeth'le İngiltere yeniden Protestanlığa dönüş yaptı.