İlk canlının oluşumunu açıklamaya çalışan bilim insanları, yapmış oldukları gözlemler ve çalışmalar sonucunda farklı evrim görüşleri ortaya atmışlardır.
LAMARCK TEORİSİ VE GÖRÜŞLERİ
Biyolojide türlerin değişebileceğini ilk ortaya atan bilim adamı Lamarck’dır. Bu bilim adamı tarafından canlının değişimiyle ilgili iki görüş ve teori ortaya atılmıştır.
Kullanma – Kullanmama Görüşü
Lamarck doğadaki türlerin, değişebileceğini ve çevre şartlarının değişimi sağlayabileceğini ileri sürmüştür. Buna göre; kullanılan organlar gelişir. Kullanılmayan organlar ise körelir ve hatta zamanla yok olurlar.
Fakat bugün yapılan incelemelere göre fazla kullanma ile bir organ gelişse bile, bu özellik hiçbir zaman kalıtsal olmamaktadır. Ayrıca hiçbir organ kullanılmadığında körelip yok olmaz.
Sonradan Kazanılan Karakterlerin Yeni Nesillere Aktarılışı Görüşü
Lamarck’a göre çevre şartlarının canlılarda meydana getirdiği değişiklikler; kalıtsal özellik kazanıp dölden döle aktarılabilir.
Ancak çevrenin etkisiyle canlının dış görünüşü değişse bile, asla yeni nesillere aktarılamazlar. Farelerle yapılan deneylerde 20 nesil boyunca farelerin kuyrukları kesilse bile asla kuyruksuz fare doğmamıştır.
DARWİN GÖRÜŞLERİ ve TEORİLERİ
Charles Darwin, biyolojide günümüzde tartışılan evrim görüşlerini oluşturmuştur. Bu bilim adamı eski türlerin değişik etkenlerle devamlı yeni türleri ortaya çıkardığını ileri sürmüştür.
Darwin, dünyada yaşayan türlerin ayrı ayrı yaratıldığına inanmıyordu. Bunların ortak bir kökenden geldiğini ve tesadüflerle değişerek çeşitlendiğini, türlerin çok uzun zaman içerisinde başka türlere dönüştüğünü iddia etmiştir.
Darwin’in türlerin oluşumuyla ilgili ileri sürdüğü görüşler şunlardır:
1. Güçlünün Güçsüzü Yenmesi Görüşü
Yaşamak için gerekli su, besin, ışık ve çevresel faktörler bakımından bireyler arasında yarış olmaktadır. Güçlü olanlar bunlardan daha fazla yararlanırken güçsüz olanlar daha az ya da hiç yararlanamazlar. Bu da güçsüzlerin elenmesine neden olur.
2. Doğal Seleksiyon Görüşü
Çeşitli canlılardan ortam değişikliğine uyanlar yaşamını sürdürür, ürer, kalıtsal özelliklerini yeni nesillere iletirler. Ortam değişikliğine uyamayanlar ise elenir ve yok olurlar (doğal seleksiyon).
Darwin, insanlar tarafından yapılan yapay seçilimin kı- sa zamanda yeni tipler ortaya çıkardığına; doğada olan seçilimin ise daha yavaş olduğuna inanmıştır.
Darwin’in doğal seçilim hipotezi, yeni bir türün eski bir türden nasıl meydana geldiğini ve yeryüzünde var olan canlı çeşitliliğini açıklamaya çalışır. Bu hipotezin dayandığı görüşler şunlardır:
Doğada var olan organizmalar büyük bir üreme potansiyeline sahiptir. Bütün popülasyonlarda çok sayıda gamet oluşturulmaktadır. Bu durumda her kuşakta çok sayıda bireyin oluşması gerekir.
Bazı özel durumlar dışında, büyük popülasyonlar genel olarak büyüklük bakımından sabit kalmaktadırlar. Popülasyonlardaki birey sayısı değişik faktörlerin etkisiyle dengede tutulmaktadır.
Canlılar geometrik dizi şeklinde artarken, besinler aritmetik dizi şeklinde artar. Bu nedenle doğal kaynaklar sınırlı durumda kalır.
Bir türe ait bireylerin hepsinde kalıtsal varyasyonlar vardır. Bu kalıtsal varyasyonlar dölden döle aktarılabilir. Evrim kuramına göre kalıtsal varyasyonlar sayesinde değişen ortamlara uyabilen bireylerde yeni özellikler ortaya çıkar.
Doğadaki sınırlı kaynakları kullanma bakımından popülasyonu oluşturan bireyler arasında yaşamı sürdürmek için sürekli bir rekabet vardır.
Bu rekabette üstün gelenler yaşamlarını sürdürerek gelecek kuşaklara kalıtsal özelliklerini aktarırlar. Diğerleri de bu rekabette kaybederek doğal seçilim sonucu ortadan kalkar.
Bir popülasyondaki bireylerin sahip olduğu varyasyonlara bağlı özellikler, popülasyonun içinde, o bireylere diğerlerine oranla çevresel kaynakları daha iyi kullanma, daha iyi yaşama ve üreme şansı sağlarsa, bu bireylerin yaşama şansı artar.