Sağlık sorunlarının dikkatle araştırılması gereken ilk nedenlerinden biri ağır metal zehirlenmesi olup olmadığıdır. Yaşamın her alanında, her gün ağır metallerin etkisine maruz kalıyoruz. Her soluğumuzda ciğerlerimize ağır metalleri çekiyor, yediğimiz midye, yemek pişirdiğimiz tava, içtiğimiz suyla ağır metallere maruz kalıyoruz. Çeşitli bağışıklık sistemi hastalıklarından kansere kadar birçok ciddi sağlık sorununa neden olan bu çevre kirliliği konusu tıbbın ilgi alanına yeterince girmiyor. Oysa sorunu bir kan testiyle anlamak mümkün. Söz konusu ağır metaller arasında, cıva, kurşun, kadmiyum, alüminyum, nikel, kobalt, uranyum sayılabilir.

Sembolü Hg, atom numarası 80 olan cıva, ağır, gümüşi,standart ısı ve basınç koşulları altında sıvı durumda olan metalik bir elementtir. Hava, su ve toprakta elementel cıva, inorganik ve organik cıva bileşikleri olarak bulunmaktadır. Termometreler, barometreler, manometreler, şamandıra valfleri, cıva röleleri, piller, kozmetik malzemeler, boyalar, tarım ilaçları, flüoresan lambalar gibi çok çeşitli cihaz ve ürünlerde kullanılmaktadır. Ancak toksisitesi ile ilgili endişeler, klinik ortamlarda giderek daha az kullanılmasına neden olmaktadır. Mekanik basınç ölçerleri ve elektronik sensörler cıva sfigmomanometrelerinin (tansiyon ölçer) yerini almıştır. Ancak, diş tedavilerindeki amalgamda kullanılmaya devam etmektedir.

Cıva, yüzlerce yıl boyunca diüretikler, antibakteriyel ajanlar, antiseptikler ve müshil maddeler gibi birçok farklı ilacın önemli bir bileşeniydi. 18. yüzyılın sonlarında, antisifilitik ajanlar cıva içeriyordu. 1800’lü yıllarda metalin imalat sürecinde kullanıldığı şapka endüstrisinde kronik cıva maruziyetinin etkileri nedeniyle “şapkacı gibi deli” sözü ortaya çıkmıştı. Charcot, 1889’da “Sinir Sisteminin Hastalıkları Üzerine Klinik Konferanslar”ında civa maruziyetinin yarattığı titremelerden söz etti. 1940’da yayınlanan klasik nöroloji kitabında Wilson, Charcot’nun tremorların nedenleri arasında cıva zehirlenmesini de göstermesini onaylarken, aynı zamanda dikkatsizlik, heyecan ve halüsinoz gibi civa kaynaklı kognitif bozuklukları da ekledi.

1961’de Japonya’daki araştırmacılar, artan idrar cıva düzeylerini Minamata hastalığının özellikleri ile ilişkilendirdiler. Minamata Körfezi’ndeki halk titreme, duyu kaybı, ataksi ve görme alanı daralması yaşamıştı. Organik toksisiteye iyi bir örnek olan Minamata hastalığı, körfezdeki bir fabrikanın, inorganik cıvayı sulara boşaltmasından kaynaklanmıştı. Civa, bakteriler tarafından metilleştirilmiş ve daha sonra balıklar tarafından hazmedilmişti. Yerel köylüler de o balıkları yemiş ve görme kaybı, ekstremitelerde hissizlik, işitme kaybı ve ataksi gibi nörolojik hasar belirtileri göstermeye başlamışlardı.



19 Ocak 2013’te, Cenevre’de, Uluslararası Müzakere Komitesi’nin beşinci oturumunda kabul edilen “Cıva Hakkında Minamata Sözleşmesi”, cıvanın olumsuz etkilerinden insan sağlığını ve çevreyi korumayı hedefleyen genel bir antlaşmadır. Sözleşmenin başlıca maddeleri yeni cıva madenlerini yasaklamak, mevcut madenleri giderek azaltmak, hava emisyonlarını kontrol önlemlerini almak, kayıtdışı ve küçük ölçekli altın madenciliğinin uluslararası düzenlemesini içermektedir. Cıva, Avrupa Birliği’nin 2007 yılında yürürlüğe giren “Kimyasalların Kaydı, Değerlendirilmesi, İzni ve Kısıtlanması Tüzüğü”nün (REACH – Registration, Evaluation, Authorisation and Restriction of Chemicals) kısıtlamalarla ilgili Ek-17’sinde kayıtlıdır.Bazı mikroorganizmalar cıvayı metil cıvaya dönüştürür. Cıvanın bu hali, en sık karşılaşılan organik cıva bileşiğidir ve besin zincirinde birikmektedir. Cıvaya maruz kalınan ilk sıradaki besin maddesi, metil cıva içeren balık eti ve deniz ürünleridir. Metil cıva, mikroorganizmalarla birlikte, besin zincirinin daha üst organizmalarında birikmektedir.

Cıva zehirlenmesi, suda çözünebilen cıva formlarına (cıva klorürü veya metil cıva) maruz kalınması, civa buharının solunması veya herhangi bir cıva şeklinin yutulması sonucunda oluşmaktadır. Kolayca buharlaşarak, renksiz ve kokusuz bir buhar halinde havaya karışması onu gizli bir toksin durumuna getirmektedir. Çok küçük miktarlarda dahi merkezi sinir sistemini ve böbrekleri doğrudan ve şiddetle etkiler, hareket ve beyin işlevi bozukluklarına yol açar. Mikrotübül oluşumunu, nöronlarda protein sentezini engeller, hücre zarının etkinliğini değiştirir, DNA sentezini bozar. Böbreklerde proksimal tubul hasarı sonucu, oligüri, anüri, üremi, proteinüri görülür ve nefrotik sendrom oluşur. Mukozal ülserler meydana gelebilir. Cıva plasentadan geçebildiğinden, çok küçük oranlardaki civayla karşılaşan gebelerde bile fetus olumsuz olarak etkilenebilmektedir.

Cıvanın kısa süreli solunması dahi kimyasal akciğer yangısına, doku yıkımına, bronşit oluşumuna neden olur, bulantıya, kusmaya, ishale, kalp ritminde ve kan basıncında artışa, deride kızarıklığa, gözlerde tahrişe yol açar. Etkilenme sürerse ölüm gerçekleşir. Zehirlenme düzeyi, doz, kişinin yaşı, etkilenme süresi, biçimi, kişinin genel sağlık durumu ve beslenme düzeyi ile ilişkilidir. Cıva zehirlenmelerinde derhal Ulusal Zehir Danışma Merkezi (UZEM) 114 telefon numarasından aranarak bilgi verilmeli ve alınacak tavsiyelere uygun olarak işlem yapılmalıdır.

Alıntıdır.