SEVGİLİYE

Kalbimden geçenleri, senin için yazdığım şiirlerden bildiğini düşünüyorum. Ama ben kalbimden geçenleri, kafamda kurguladığım senli düşleri, asla sana söylemeyeceğim.
Seni beklediğim, kimseye kalbimi açmadığım, kimseye umut vermediğim, kimsenin, kimsesi olmak istemediğim doğru.
Seni aradığım, senin bulmak için sevdiğin şarkıları ezberleyip, onların eşliğinde şiirler yazdığım, fakat şiirlerin bana s
enden çok kendimi unutturmuş olması da doğru.
Bilmiyorum, korkuyorum sanırım, korkunun adına bir isim bulamıyorum.
Belki seni uzaktan sevmek, belki seni uzaktan izlemek, belki beni anlayanla uzun uzun dua sohbetlerinde seni konuşmak.
Seni böyle uzaktan, gizlice, yürek sinsiliğinde, sadece Allah'ın bildiği şekilde sevmek hoşuma gidiyor.
Aslında hoşuma gitmiyor, sadece kendime yalan söylemek, sadece kalbimi bu şekilde avutabilmek için, sığındığım yalanlarım bunlar.
Bilmiyorsun ama, korkularım vardır belki de benim.
Bir gün bir yerde seninle karşılaşmaktan “o şiirler benim mi” demenden, “hadi gidelim” demenden, korkuyorum işte.
Cesaretim yok benim, cümle cihana yetenek kadar şiirler yazan ben, karşında iki sözü bir araya getirecek cesareti kendimde bulamam ben.
Uzaktan görüp, uzaktan sevip, uzaktan bilip, uzaktan, uzaktan, uzaktan işte…
Seni, bir nefes kadar uzaktan bilmenin acısıdır, bu cesaretin olmayışı bende.
Birde gözlerine bakamama gibi bir hastalığımda var benim.
Uzaktan bakınca sorun olmuyor, aklımda sen olunca, kalbin içindeki bütün sözler yazım halinde beyaz sayfalara dökülüyor.
Hiçbir sayfada tam olarak adın geçmiyor ve “seni seviyorum” sözü de öyle.
Adın geçerse, kıskanırım. Seni seviyorum yazmak basit gelir, yazmam.
Çünkü ben, seni sevdikçe yaşıyorum, seni sevdikçe nefes alıyor ve hayata sımsıkı tutunabiliyorum.
Yaşama nedeni olarak seni, kaderi yazanın bana yazdığını düşünüyorum. Yada bu yönde bir beklenti benimkisi.
Bilmiyorum…
Ama adını biliyorum, adının kaç harften oluştuğunu, anlamını ve diğer isimlerden farklı olduğunu.
Adını senden bile çok telaffuz ediyorum.
Allah ile konuşmalarımda sürekli senden bahsediyorum.
O adını biliyor, ama ben adını söyleyerek senden bahsediyorum.
Adı söylerken bile, nasıl heyecanla, nasıl aşkla söylüyorum, bir görsen halimi?
Aslında sana bunların hiçbirini söylemeyecektim.
Zaten söylemiş kabul edilmem.
Sen duymadın, ben söyledim.
Neyse,
benim bu tür konuşmalarım devam edecektir.
Senin duymadığın, seninle ilgili, senin başrol olduğun, düşlerimin sahnelendiği akıl sahnemde.
Kalbimin sahnesi yok, ama onunda söyleyeceği o kadar çok şey var ki, yazacak cesaretim yok.
Az biraz cesaretim olsa, adını yazardım, karşına çıkardım, ben derdim, kalbim derdim, sonra susarak devam ederdim.
Çünkü ben,
sen bana bakarken konuşamam, nefes alırım belki, ama bir müddet dayanırım.
Sonra bir şiir suskunluğu gelir bana, içimden geçenleri söylemek isterken, dayanmaz kalbim.
Tamda adını söylerken, tamda seni merak edenler seni bilecekken, Allah izin vermez belki.
Onunla aramızda sır olan seni bilmelerine.
Aslında ben istemiyorum seni kimsenin bilmesini.
Allah biliyor ya,
o yetiyor bana, bilmesin kimse seni sevdigimi..