“Burada bir milletin kurtuluşunu hazırlayan kararlar verildi.”(Atatürk, 13 Kasım 1937, Sivas)
Bugün 4 Eylül 2017; Milli Mücadele'nin temel taşlarından Sivas Kongresi'nin 98. yıldönümü… Bağımsızlık savaşımızın ve Cumhuriyetimizin temelleri Sivas'ta atıldı. Mustafa Kemal Paşa, tam 108 gün Milli Mücadele'yi Sivas'tan yönetti. Milli Mücadele'nin Ankara'dan önceki karargâhı Sivas'tı.
MİLLETİN SİNESİ
Mustafa Kemal Paşa, Erzurum'dayken, 20 Ağustos 1919'da, Sivas Valisi Reşit Paşa'dan bir telgraf aldı. Reşit Paşa, Fransız Jandarma Müfettişi Binbaşı Bruno'nun Sivas'ta bir kongre düzenlenecek olursa Fransızların beş, on gün içinde Sivas'ı işgal edeceklerini söylediğini, bu nedenle ya kongreden vazgeçilmesini ya da kongrenin Erzurum'da veya Erzincan'da düzenlenmesini öneriyordu. Mustafa Kemal Paşa telgrafı okuyup bitirdiğinde ilk tepkisi “gülünç” demek oldu; “Azizim Mazhar Müfit, bunlar hakikaten gülünç şeyler” dedi. Sonra dudağında hafif bir tebessümle, “Birer kahve içelim de vali paşaya cevap arz edelim” diye ekledi. Verdiği cevapta, bunun bir blöf olduğunu ve bundan korkmamak gerektiğini belirterek şöyle dedi: “Bendeniz ne Fransızların ne de herhangi bir ecnebi devletin yardımına tenezzül eden şahsiyetlerden değilim; benim için en büyük koruma noktası ve kaynağı milletimin sinesidir.” O gece Mazhar Müfit (Kansu)'ya, Sivas'a hareket ettiklerinde Bruno'nuın Sivas'tan kaçacağını söyledi. “Bir millet ki ‘ya istiklal ya ölüm' diyor ve bu kararı tamamıyla benimsemiş bulunuyor, bunun karşısına hangi kuvvet çıkar?” diye de ekledi. (Mazhar Müfit Kansu, Erzurum'dan Ölümüne Kadar Atatürk'le Beraber, C.1, s. 150-158, 162).
ZOR KONGRE
Sivas Kongresi'ne karşı çıkan çoktu. Batı'da Yunan'la çete savaşı veren Kuvvacılar kendilerini birer lider olarak görüyor, bir milli örgütlenmeye ihtiyaç olmadığını düşünüyordu. Sivas Kongresi'ne karar verilen Amasya toplantısında Rauf Bey (Orbay) ve Refet Paşa (Bele) Amasya kararlarını zoraki imzalamışlardı. Balıkesir Kongresi Başkanı Hacım Muhittin “Ne kuvveti var bunların?” diyordu. Kazım Karabekir Paşa ise Sivas'ta toplanmanın varlığımızı kendi elimizle tehlikeye atmak olduğunu belirterek Erzurum Kongresi ile yetinmek gerektiğini söylüyordu.
Sivas Kongresi'ne katılımcı bulmak da kolay olmadı. Sivas'a gelmesi gereken Doğu Anadolu Müdafaai Hukuk Cemiyeti üyelerinden Mutki Aşireti reisi Hacı Musa Bey gelmedi. Siirt Milletvekili Sadullah Bey ortada yoktu. Servet ve İzzet Beyler ise Trabzon'a gitmişler gelmiyorlardı. Bu nedenle Doğu'dan Sivas Kongresi'ne Mustafa Kemal Paşa, Rauf Bey, Raif Efendi, Şeyh Fevzi Efendi ve Bekir Sami Bey katılacaktı. Trakya'dan kimse gelmeyecekti, İzmir'in ardındaki bölgeden birkaç kişi gelecekti, ne içteki Konya ve civarından, ne güneyde Toroslardan, ne Mezopotamya ve civarından, ne de Karadeniz kıyılarından kimse gelecekti. İstanbul'dan ise bir kişi gelecekti. (Lord Kinross, Atatürk, Bir Milletin Yeniden Doğuşu, s. 226). Sivas Kongresi'ne seçilen 40 delegeden 36'sı kongreye katılabildi.
SİVAS YOLLARINDA
Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları Sivas'a hareket edeceklerdi, ancak yeterli paraları yoktu. Müdafaai Hukuk Cemiyeti'nden, emekli Binbaşı Süleyman Bey 900 lira verdi, Cevat Dursunoğlu bu parayı 1000 liraya tamamlayıp Mustafa Kemal Paşa'ya iletti. Sivas yolculuğu bu parayla finanse edildi.
Mustafa Kemal Paşa, 29 Ağustos 1919 sabahı, büyük bir coşkuyla Erzurum'dan Sivas'a uğurlandı. Kafile, 3 otomobil ve 3 atlı arabadan oluşuyordu. Otomobiller hurda haldeydi. Yemekleri peynir, zeytin ve kuru ekmekten ibaretti. Subaşında rastladıkları köylüler de birkaç baş kuru soğan ikram etmişti.
İkindiye yaklaşırken aniden şiddetli bir yağmur başladı. Otomobillerin tenteleri yırtıktı. Herkes bir güzel ıslandı. Mustafa Kemal Paşa da yağmur altında sırılsıklam oldu. Islak halde geceyi geçirecekleri köye gittiler. O gece Paşa'nın ateşi çıktı.
Ertesi gün şafakta yola çıktılar, 30 Ağustos'ta akşam karanlığında Erzincan'a vardılar. Erzincan sokaklarında, “Vatan için canımızı vermeye hazırız” diyenleri duydukça Paşa'nın cesareti, umudu arttı.
Erzincan Boğazı'na girmek üzereyken yanlarına gelen Jandarmalar, “Dersimli çeteler boğazı kapatmış, tehlike var geçilmez” dediler. Jandarmalar, boğazı açmak için gereken kuvvetin ancak bir gün sonra gelebileceğini belirtiler. Fakat Mustafa Kemal Paşa'nın kaybedecek zamanı yoktu. Hemen şu emri verdi: Kendilerine ateş edilirse otomobillerdeki hafif mitralyözlerle karşı konulacak, eşkıya yol keserse arabalardan inilip vuruşulacaktı. Bu karar doğrultusunda yola devam edildi. Ancak Allah'tan hiçbir saldırıya uğramadan boğazı geçtiler. O gece konakladıkları köy evinde Mustafa Kemal Paşa, arkadaşlarına teşekkür ederek şöyle dedi: “Milli dava ancak böyle bir inanç, böyle bir irade ve azimle kazanılabilir. Yaşaması ve muzaffer olması gereken naçiz şahıslarımız değil, milli kurtuluşu sağlayacak olan fikirlerdir.” (Kansu, age, s.194- 203).
SİVAS'TA KARŞILANMA
Mustafa Kemal ve arkadaşları Refahiye-Suşehri üzerinden 2 Eylül 1919 sabahı Sivas'a vardılar. Sivas'a 5 km mesafede çadırlar kurulmuş, neredeyse tüm Sivas halkı Kılavuzan tepesinde Mustafa Kemal Paşa'yı karışlamaya gelmişti. Fransız binbaşının tehdidi yüzünden telaşlanan genç Rasim'i gören Paşa, “Gençler için vatan işlerinde ölmek olabilir, korkmak asla” dedi. Kongrenin düzenleneceği Sultani (Lise) binasına geldiklerinde kafileyi Vali Reşit Paşa karşıladı. Mustafa Kemal Paşa akşam yemekte Reşit Paşa'ya “Binbaşı Bruno nerede?” diye sordu. “Malatya'ya doğru firar ile meşgul…” cevabını aldığında hafif tebessüm etti.
Kongre binası özenle hazırlanmıştı. Bina, Sivas Müftüsü Abdurrauf Efendi, Şekercizade İsmail ve Sığırcızade Hayri'nin evlerinden getirdikleri eşyalarla donatılmıştı. Kongre salonu, değerli Türk halılarıyla kaplanmıştı. Bu arada Sivaslı bir genç kız, çeyizi için özel olarak hazırladığı yatak örtüsünü Mustafa Kemal Paşa'nın kalacağı odadaki yatağın üzerine örtmüştü. Afyonkarahisar adlı bir kahveden kahveler geliyor, delegeler boş vakitlerinde domino oynuyordu. Yemekler tabldot olarak hazırlanıyordu. Genelde kuru fasulye ve pilav çıkıyordu. Sular toprak testiler içindeydi. Güvenlik için bahçeye bir sahra topu yerleştirilmişti.
KONGRE AÇILIŞI
4 Eylül 1919 Perşembe günü öğleden sonra saat 14.00'da kongre açıldı. Mustafa Kemal Paşa kongreyi açarken yaptığı konuşmada “Tarih bir milletin varlığını, hakkını hiçbir zaman inkâr edemez. (…) Vatan ve milletimiz aleyhinde verilen hükümler, ortaya sürülen kanaatler muhakkak ki iflasa mahkûmdur” dedi. Milletimizin “namus” ve “istiklalini” kurtarmak için silaha sarıldığını söyledi.
Daha sonra başkanlık seçimine geçildi. İsmail Fazıl Paşa, kongre başkanlığının sancak adlarının baş harflerine göre nöbetleşe yapılmasını önerdi. Ancak bu teklif reddedildi. Mustafa Kemal Paşa, 3 muhalif oya karşı ezici bir çoğunlukla başkan seçildi.
PARTİSİZLİK YEMİNİ
Daha sonra kongrenin partilerle, özellikle İttihat ve Terakki'yle alakalı olmadığını göstermek için bir yemin hazırlandı. 5 Eylül 1919 Cuma günü birinci celse sonunda delegeler toplantı salonunun kapısında tek tek şu yemini okudu: “Saadet ve selameti vatan ve milletten başka hiçbir şahsi amaç takip etmeyeceğime; İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin ihyasına çalışmayacağıma ve mevcut siyasi partilerden hiçbirinin siyasi emellerine hizmetkâr olmayacağıma vallahi, billahi…”
5 Eylül'de padişaha sadakat bildirildi. Mustafa Kemal Paşa, strateji gereği, mümkün mertebe, halife/padişahı karşısına almayıp Damat Ferit Hükümeti'ne cephe alıyordu.
6 Eylül Kurban Bayramı'nın ilk günüydü. Başta Camii Kebir olmak üzere Sivas'ın bütün camilerinde vatanın düşman işgalinden kurtulması için dualar edildi. Ülke işgal altında olduğu için diğer şehirler gibi Sivas'ta da bayram sevincinden eser yoktu. O gün kongre toplanmadı. Sivas Belediyesi'nden bir kurul kongre binasına gelerek Mustafa Kemal Paşa ve delegelerle bayramlaştı.
MİLLİ KARARLAR
7 Eylül günü, Erzurum Kongresi'nin bölgesel kararları tüm yurdu kapsayacak biçimde değiştirilip genelleştirildi. Özellikle Doğu Anadolu Müdafaai Hukuk Cemiyeti'nin adının Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti olarak değiştirilmesi önemliydi. Böylece dağınık haldeki cemiyetler birleştirilip tek bir çatı altında toplandı.
8-10 Eylül arasında, üç gün Amerikan mandası tartışıldı; manda düşüncesi ustaca reddedildi.
10 Eylül'de Kongre kararı gereği Ali Fuat (Cebesoy) Paşa Batı Cephesi Kuvayı Milliye Genel Komutanlığı'na atandı.
11 Eylül'de Temsil Heyeti üyeleri belirlendi. Erzurum'da seçilen 9 kişilik heyete, sonra 1 kişi, Sivas'ta da 6 kişi eklendi. Böylece üye sayısı 16'ya çıktı.
11 Eylül'de İrade-i Milliye gazetesinin çıkarılmasına karar verildi.
12 Eylül'de Cuma namazının ardından Ulu Camii'de halka kongre hakkında bilgi verildi.
12 Eylül'de kongre kararıyla Anadolu ile İstanbul arasında telgraf haberleşmesi kesildi.
Kongre sonunda Mustafa Kemal Paşa'nın yaptığı baskıyla Damat Ferit Hükümeti istifa etti. Yerine ılımlı Ali Rıza Paşa Hükümeti kuruldu. Böylece Anadolu hareketi, İstanbul'a karşı ilk önemli başarısını elde etti.
Ali Galip olayı
3 Eylül 1919'da İçişleri Bakanı Adil ve Harbiye Nazırı Süleymen Şefik paşalar, Elazığ Valisi Ali Galip'e Kürt aşiretlerinden bir çeteyle Sivas'ı basıp Mustafa Kemal Paşa'yı tutuklamasını ve Sivas Kongresi'ne dağıtmasını emrettiler.
6 Eylül'de Ali Galip, Elazığ'dan Malatya'ya gelip Sivas'a doğru ilerledi. Bu sırada Mustafa Kemal Paşa olaydan haberdar olup gerekli önlemleri aldı. 9 Eylül'de bu konuda kongreye bilgi verdi. Olaya bir de İngiliz Binbaşı Noel karışmıştı.
Üzerine asker gönderilen Ali Galip, adamlarıyla birlikte Malatya'ya kaçtı. Oradan Urfa'ya, Urfa'dan da Halep'e geçti.
11 Eylül'de Mustafa Kemal Paşa, İçişleri Bakanı Adil'e gönderdiği telgrafta, “Alçaklar, caniler, düşmanlarla millet aleyhinde tertiplerde bulunuyorsunuz. Aklınızı başınıza toplayın!” dedi.
Anlayacağınız tek düşman Yunan değildi.
Sivas'ta manda tartışmaları
Amerikan Chicago Daily News gazetesi muhabiri E. L. Brown, kongreyi izlemesi için Sivas'a gönderilmişti.
8 Eylül günü, kongre açılır açılmaz, İsmail Hami Bey (Danişment), 25 kişinin imzasıyla kongreye Amerikan mandasının kabul edilmesini isteyen bir komisyon raporu sundu. Ancak Mustafa Kemal Paşa raporun görüşülmesine başlamadan önce Mr. Brown'un “resmi bir sıfatla” kongreye katılmadığını, tamamıyla “özel olarak” geldiğini ve Amerika'nın mandayı kabul edeceğini değil, belki etmeyeceğini söylediğini; dahası Brown'ın mandanın ne olduğunu bile bilmediğini belirterek görüşmelerden önce “10 dakika ara” verdi. Böylece Mr. Brown'a güvenerek Amerikan mandası isteyeceklerin fikir değiştirmesini bekledi.
Manda lehine Kara Vasıf Bey, İsmail Hami Bey, İsmail Fazıl Paşa, Bekir Sami Bey, Refet Bey uzun konuşmalar yaptılar. Umutsuzca Amerikan mandasını savunuyorlar, bunun “ehven-i şer” olduğunu söylüyorlardı. İşin ilginci mandanın bağımsızlıkla aynı şey olduğunu bile iddia ediyorlardı. Mustafa Kemal Paşa bu mandacıları “biçareler” diye adlandırıyordu.
Tıbbiyeli Hikmet'in isyanı
8/9 Eylül gecesi Mustafa Kemal Paşa odasında bir toplantı yaptı. Mandacıların, yabancı işgali altında “cesaret” ve “ümitlerini” kaybetmiş olmanın verdiği üzüntüyle “hastalıklı bir ruh haliyle” hareket ettiklerini söyledi. “Şerefsiz, istiklalsiz, esir bir millet çocukları olarak yaşamak yerine, efendice ve kahramanca ölmek elbette ki tercih edilir. Bunu anlayamamak ne garip mantıktır?” dedi.
O sırada orada bulunan kongre delegelerinden Tıbbiyeli Hikmet adlı bir genç, biraz da Mustafa Kemal Paşa'nın sözlerinden cesaret alarak yüksek sesle şunları söyledi: “Paşam, delegesi bulunduğum Tıbbiyeliler beni buraya bağımsızlık davamızı başarmak yolundaki mesaiye katılmak üzere gönderdiler. Mandayı kabul edemem. Eğer kabul edecek olanlar varsa, bunları her kim olursa olsun şiddetle reddederiz. Farzı mahal, manda fikrini siz kabul ederseniz sizi de reddeder, Mustafa Kemal'i vatan kurtarıcısı değil vatan batırıcısı olarak adlandır ve tel'in ederiz.”
Tıbbiyeli Hikmet'in bu yurtsever çıkışının ardından duygulanan Mustafa Kemal Paşa, çevresindekilere bakarak, “Arkadaşlar, gençliğe bakın! Türk milli bünyesindeki asil kanın ifadesine dikkat edin” dedi. Sonra Tıbbiyeli Hikmet'e dönerek “Evlat müsterih ol! Gençlikle iftihar ediyorum ve gençliğe güveniyorum. Biz azınlıkta kalsak dahi mandayı kabul etmeyeceğiz. Parolamız tek ve değişmez: Ya istiklal ya ölüm” dedi. Bunun üzerine yerinden fırlayan Tıbbiyeli Hikmet “Var ol Paşam” diyerek Mustafa Kemal'in elini öptü. Mustafa Kemal Paşa da bu yiğit gencin alnından öptü. (Kansu, age, s.247, 248).
ABD Senatosu'na mektup
9 Eylül günü Rauf Bey, Amerikan Senatosu'ndan ülkemizi inceleyecek bir heyet çağırmayı teklif etti. Mandacıları susturmak için bundan daha iyi bir fırsat olamazdı. Mustafa Kemal Paşa, hiç zaman kaybetmeden Rauf Bey'in bu teklifini oya sundu. Böylece oy birliğiyle ABD Senatosu'na başvurmaya karar verildi. Senato'ya sunulmak üzere bir mektup hazırlandı. Falih Rıfkı Atay “gönderilmemiştir, sudan bir karara bağlanıp kalmıştır” dese de mektup ABD Senatosu'na gönderildi. Mektupta özetle “tarafsız bir devlet” olarak ABD'den “Osmanlı İmparatorluğu'ndaki durumları olduğu gibi incelemek amacıyla bir komite göndermesi” isteniyordu. Yani ABD'den “manda” değil, sadece “bir inceleme komitesi” isteniyordu. Mustafa Kemal Paşa'nın, Nutuk'ta, “özel bir önem vermiş değilim” dediği bu mektupla Sivas Kongresi'ndeki manda tartışmaları bitirildi. ABD o sırada Anadolu'da manda fikrinden çoktan vazgeçmişti. Mustafa Kemal Paşa bunun farkındaydı. Nitekim ABD Senatosu bu mektuba hiçbir cevap vermedi. Sonuçta, Erzurum Kongresi'nde reddedilen “manda”, Sivas Kongresi'nde de kabul edilmeyerek gündemden düşürüldü.
Ne acıdır ki, 1919'da Wilson'un mandasını reddeden Türkiye, 1947'de Truman'ın doktrinini kabul edecekti.