“Bize, bu kadar kana mal olan bu güzel ada ne de olsa bir gün bizden koparılacaktır. Eski projemin (1880) uygulanması iyi olurdu: Girit'i Yunanlılara feda etmek istiyordum; bu suretle her vakit için Tesalya'yı temin etmiş olacaktım.” (Sultan II. Abdülhamit)
Geçtiğimiz hafta İsviçre'de gerçekleştirilen Kıbrıs görüşmelerinde Türkiye'nin garantörlükten vazgeçip adadaki askerlerini geri çekmesi gibi talepler üzerine sosyal medyada “Kıbrıs Girit Olmasın” başlığı altında sayısız yorum yapıldı: Bilen de konuştu, bilmeyen de…
Peki, ama Girit nasıl kaybedildi? Gerçekten de Kıbrıs Girit olur mu?
Cevap tarihte gizli…
İSYANKÂR ADA GİRİT
Osmanlı Girit'i almak için, 1645'ten 1669'a kadar, tam 24 yıl savaştı. Girit, yüz binlerce şehit verilerek alındı. Lamartin‘e göre Girit'in fethi Osmanlı'ya “üç yüz bin kişiye” mal oldu. (Alphonse de Lamartine, Osmanlı Tarihi, C.2, 730)
Osmanlı, Girit'i aldıktan sonra “ayrıcalıklı” eyaletlerden biri haline getirdi. Bir süre barış içinde yönetti.
1821'de Mora'da başlayan Yunan isyanı kısa sürede Girit'i de etkiledi.
1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı'ndan sonra 1830'da Yunanistan bağımsız oldu.
1830'da Giritli Rumlar, tam bağımsızlık veya Yunanistan'a ilhak isteyerek isyan ettiler.
II. Mahmut, isyanı bastırması için Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa'dan yardım istedi. İsyanı bastıran Mehmet Ali Paşa, 1831'den 1840'a kadar Girit'i yönetti.
Giritli Rumlar 1856 Islahat Fermanı'ndan yararlanmak için 1858'de yine isyan ettiler. Osmanlı, 26 Mayıs 1858'de adada bazı reformlar yaptı.
1864'te İngiltere, Ege'de kendi himayesindeki 7 adayı Yunanistan'a bıraktı. Bu, Rumlarda Enosis (birleşme) fikrini canlandırdı.
İLK TAVİZ
Giritli Rumlar 1866'da adada ilk büyük isyanı çıkardılar. Adadaki Osmanlı hâkimiyetini tanımadıklarını belirtip Girit'in Yunanistan'a ilhakını ilan ettiler. Avrupa devletlerinin meseleye dâhil olmasıyla Sultan Abdülaziz, Sadrazam Ali Paşa'yı Girit'e gönderdi. Sadrazam Ali Paşa, 1868'de “Girit Vilayet Nizamnamesi”ni ilan etti. Böylece Girit, “yarı özerk” yapıya sahip oldu. Ali Paşa ayrıca adada af ilan etti, adayı iki yıl vergiden muaf tuttu.
Buna rağmen Yunanistan, Girit'teki ayrılıkçıları desteklemeye devam edince Osmanlı 1868'de Yunanistan'a bir ültimatom verdi ve Yunanistan'la ilişkilerini kesti. Bunun üzerine Avrupa devletleri yeniden meseleye el koydular. 1869'da Paris Konferansı'nda Osmanlı haklı bulundu.
Aslında Rusya ve Fransa, Girit'in Yunanistan'a bağlanmasını istiyordu. İngiltere ise daha temkinliydi; Osmanlı dağılırken başkalarının çok güçlenmesini istemiyordu.
HALEPA SÖZLEŞMESİ
1876'da II. Abdülhamit padişah oldu. Abdülhamit, Girit meselesinde Avrupalı devletlerin sözünden çıkmayacaktı.
Osmanlı'nın ağır yenilgisiyle sonuçlanan 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi) sonrasında Girit meselesi yeniden gündeme geldi. Savaş sırasında Giritli Rumlar bir kere daha isyan etmişti.
1878 Berlin Antlaşması'nın 23. Maddesi'ne göre Osmanlı, 1868 Nizamnamesi'ni geliştirecek; Girit'e yeni ayrıcalıklar verecekti.
Osmanlı, 25 Ekim 1878'de imzaladığı Halepa Sözleşmesi'yle Giritli Rumlara çok geniş haklar tanıdı. Sözleşmenin uygulanmasında Avrupa devletlerinin konsolosları da söz sahibi olacaktı. Buna göre Girit Meclisi 49 Hıristiyan, 31 Türk'ten oluşacaktı. Adada dönüşümlü olarak Türk ve Rum valiler görev yapacaktı. Hıristiyan kaymakamlar, Müslüman kaymakamlardan fazla olacaktı. Türkçe ve Rumca resmi dil olacak, ancak Meclis'teki ve mahkemelerdeki görüşmeler Rumca yapılacaktı. Adanın vergi gelirlerinin yarısı Osmanlı'ya bırakılırken, yarısı adada kalacaktı. Halepa Sözleşmesi'yle Girit “tam özerk” hale geldi. (Rifat Uçarol, Siyasi Tarih, İstanbul, 1995, s. 363,364)
Halepa Sözleşmesi dertlere derman olmadı. Tam tersine adadaki Osmanlı hâkimiyetini iyice zayıflattı. Adada barış ve huzurdan eser kalmadı. 1888'de Giritli Rumlar Türk evlerine ve hatta mezarlıklarına saldırdılar. Bunun üzerine Osmanlı, Ağustos 1889'dan itibaren Girit'te bazı tedbirler aldı: Adaya 40.000 kişilik bir kuvvet gönderdi. Yeni Vali Şakir Paşa adada duruma hâkim oldu. II. Abdülhamit, 26 Ekim 1889'da yayımladığı bir fermanla Halepa Sözleşmesi'yle Girit'e tanıdığı ayrıcalıkları sınırlandırdı. Böylece Girit'te 6 yıl kadar Türk valiler görev yaptı.
II. Abdülhamit, isyanın hemen başında Girit'e asker sevk etmemişti, çünkü büyük devletlerin ve özellikle iyi ilişkiler kurduğu Almanya'nın tepkisinden çekinmişti. Yunan veliahdı Konstantin, Alman imparatorunun kız kardeşi Prenses Sophia ile nişanlanmıştı. Alman İmparatoru II. Wilhelm'in 1888'de Atina'da yapılacak düğüne gideceği, hatta Girit'i düğün hediyesi olarak Yunan Kralı'na vereceği konuşuluyordu.
SAVAŞMADAN TOPRAK VERMEK
1878 Berlin Kongresi'nde Yunan Dışişleri Bakanı, Epir, Teselya ve Girit'in Yunanistan'a verilmesini istedi. Berlin Antlaşması'nın 24. Maddesi'nde Yunan toprak isteklerine yer verildi.
Yunanistan 16-19 Temmuz 1878'de Osmanlı'ya bir nota vererek istediği toprakların kendisine verilmesini talep etti.
Avrupa devletleri, 16 Haziran 1880'de Berlin'de yaptıkları bir konferansta Osmanlı'nın Yunanistan'a toprak vermesini kabul ettiler.
II. Abdülhamit, Teselya yerine Girit'i Yunanistan'a vermeyi düşünüyordu. Bu düşüncesini şöyle itiraf etmişti: “Bize, bu kadar kana mal olan bu güzel ada ne de olsa bir gün bizden koparılacaktır. Eski projemin (1880) uygulanması iyi olurdu. Girit'i Yunanlılara feda etmek istiyordum; bu suretle her vakit için Teselya'yı temin etmiş olacaktım.” (Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, C.VIII, 6. Bas, Ankara, 2007, s. 125) Ancak İngiltere bu düşünceye karşı çıkınca II. Abdülhamit Girit'i vermekten vazgeçti. (Karal, age, s. 120, 121)
II. Abdülhamit, Yunanistan'la savaşıp bu savaşı kaybetmediği halde Yunan toprak isteklerini kabul etti. (Uçarol, age, s. 367). 24 Mayıs 1881'de imzalanan bir antlaşmayla Teselya ile Epir bölgesindeki Narda Yunanistan'a bırakıldı. Rifat Uçarol şöyle diyor: “Böylece Yunanistan bir savaşa katılmadan ve başarı kazanmadan diplomatik yollardan büyük devletlerin çabası ve baskısı ile Osmanlı Devleti'nden bir parça toprak daha ele geçirerek sınırlarını genişletmeyi başardı.” (Uçarol, age, s. 364-367).
1897 OSMANLI-YUNAN SAVAŞI
Halepa Fermanı'nın uygulanmasını isteyen Giritli Rumlar yeniden isyan etti. Bu sırada adada Rumlar Türkleri katletmeye başladı. Ancak Yunanistan, Türklerin Rumları katlettiği propagandası yaptı. Avrupalı devletler yine işe karşıtı. Halepa Fermanı yeniden yürürlüğe konuldu, ancak yine işe yaramadı.
Ocak 1897'de Girit İhtilal Komitesi Girit'in Yunanistan ile birleştiğini ilan etti. Şubat 1897'de Yunan Prensi Yorgi'nin komutasındaki bir Yunan filosu Girit'i işgal edip adanın Yunanistan'a bağlandığını ilan etti. Mart 1897'de Avrupalı devletler önce Yunanistan'a bir nota verdiler, sonra da adaya çıktılar.
Bu arada Makedonya'da Yunan çeteleri Teselya sınırındaki saldırılarını artırdı. Aslında II. Abdülhamit savaşa taraftar değildi. Ancak daha önce Mısır, Teselya, Doğu Rumeli konularında sessiz kalmıştı. Bu sefer de sessiz kalırsa nüfuzu sarsılabilirdi. Üstelik yalnız yakaladığı Yunanistan'ı kolayca yenebilirdi.
18 Nisan 1897'de 56 saatlik bir toplantıdan sonra Yunanistan'a savaş ilan edildi. Haliç'te çürütülen donanma Çanakkale dışına çıkartılamasa da Yunanistan yenildi ve Teselya işgal edildi. 15-18 Mayıs'taki Dömeke zaferinden sonra Atina yolu Osmanlı'ya açıldı. Yunan hükümeti düştü. Osmanlı'yı durduracak bir Yunan gücü kalmamıştı.
Yunanistan'ın yardımına yine büyük devletler yetişti. Rus Çarı, Abdülhamit'e özel bir mesaj göndererek savaşı durdurmasını istedi. Abdülhamit derhal savaşı durdurdu.
MASADA KAYBEDİLEN TOPRAK
3 Haziran 1897'de İstanbul Konferansı toplandı. Konferansta Osmanlı'ya karşı Almanya, Avusturya, Fransa, İngiltere, Rusya ve İtalya'nın İstanbul elçileri Yunanistan'ı savundular. 4 Aralık 1897'de İstanbul Antlaşması imzalandı. Bu antlaşmaya göre Osmanlı'nın ele geçirdiği Teselya'nın Yunanistan'a geri verilmesine ve Yunanistan'ın Osmanlı'ya savaş tazminatı ödemesine karar verildi.
Teselya'yı savaş yapmadan masa başında Yunanistan'a veren II. Abdülhamit, aynı Teselya'yı savaşarak geri almış, ama yine masa başında Yunanistan'a vermek zorunda kalmıştı.
ELVEDA GİRİT
18 Aralık 1897'de Osmanlı, Girit'in özerkliğini kabul etti. Adada beş yıl süreyle Hıristiyan bir valinin görev yapmasına karar verildi.
Avrupa devletleri, Osmanlı'nın adadaki askerlerini çekmesini istediler. Osmanlı, bunu reddedince 5 Kasım 1898'de Osmanlı askerlerini ve memurlarını adadan zorla çıkardılar. Kasım sonunda sadece Hanya'da Osmanlı sancağını korumakla görevli küçük bir müfreze kaldı.
21 Aralık 1898'de Yunan Kralı'nın oğlu Prens Yorgi'yi adaya vali olarak atadılar. (Prens Yorgi 1867'de Rus hanedanından Olga ile evlenmişti) Rus Çarı'nın isteği üzerine II. Abdülhamit bu atamayı da onayladı. Abdülhamit şöyle diyor: “Yunan Prensi Yorgi'nin Girit adası valiliği tayinine istemeyerek muvafakat ediyorum. Zaten ne yapabilirim ki? Rusya ve İngiltere onun namzetliğini desteklemek hususunda mutabıktılar…” (Karal, age, s. 125) Görüldüğü gibi Abdülhamit, çaresiz bir şekilde kaderine razı olmuştu.
Daha sonra Avrupalı devletlerin askerleri de adayı terk ettiler. Adada savunmasız kalan Türkler Türkiye'ye göç etmeye başladı.
19 Nisan 1899'da Venizelos tarafından hazırlanan Girit Anayasası Girit Meclisi'nde kabul edildi. Anayasaya göre Girit'in resmi dili Rumca olacaktı. Ayrıca Girit bayrağı, Girit posta pulu, Girit polis teşkilatı oluşturulacaktı. Böylece kâğıt üzerine Osmanlı'ya bağlı görülen Girit, gerçekte bırakın özerkliği, bağımsızlığı, fiilen Yunanistan'a bağlanmış oldu.
Bütün bu gelişmelere karşı II. Abdülhamit'in tavrı ne mi oldu? Halkın, Girit'in kaybına tepki göstermemesi için gazete, dergi ve kitaplarda “Girit” ve hatta ona benzeyen “geride” kelimelerinin kullanılmasını yasakladı.
1901'de Prens Yorgi, Girit'i resmen Yunanistan'a bağlamak istedi. Avrupa devletleri buna engel oldu. Yunan Kralı, 1905'te Yorgi'yi görevden alıp yerine Aleksandros Zaimis'i vali atadı.
1908'de büyük devletler birden bire adadan tamamen çekildiler.
Girit Meclisi, 5 Ekim 1908'de Girit'in Yunanistan'a katıldığını ilan etti.
Osmanlı bu kararı tanımadı. Girit'e sahip çıkmak için Türkiye'de 200'den fazla miting yapıldı. “Ya Girit ya ölüm” sloganları atıldı.
Avrupalı devletlerin adadan çekilmelerini fırsat bilen Giritli Rumlar, adadaki Türkleri katledip göçe zorladılar ve Temmuz 1909'da Hanya kalesine Yunan bayrağı diktiler.
Bu sırada Avrupalı devletler Osmanlı'ya belli bir para karşılığı adadan vazgeçmesini teklif ettiler.
1910'da Girit Meclisi'nde Yunan Kralı adına yemin edildi.
Osmanlı, Balkan Savaşı'nı kaybedince Girit Adası, 30 Mayıs 1913'teki Londra ve 10 Ağustos 1913'teki Bükreş antlaşmalarıyla kesin olarak Yunanistan'a bağlandı.
Kıbrıs Girit olur mu?

Rigas Velestinlis Ferraios, 1790'da Yunan Megola İdea'sını hayata geçirmek için bir program belirlemişti. Buna göre önce aralarında Girit ve Kıbrıs'ın da bulunduğu adalar ele geçirilecekti.
Yunanistan Girit'i ele geçirdi, Kıbrıs için ise hâlâ mücadele ediyor.
Girit birden bire değil uzun bir süreç sonunda kaybedildi. Bu süreçte Girit'te Türklere yapılan katliamlarla Türkler göçe zorlandı, Avrupalı devletler Yunanistan'ın yanında yer aldı, Osmanlı akıl almaz tavizler verdi, adadan Türk askeri çıkarıldı… Girit önce özerk, sonra bağımsız oldu, sonra da ilk fırsatta Yunanistan'a bağlandı.
Girit, özellikle II. Abdülhamit'in hatalarıyla kaybedildi. Kıbrıs'ı İngilizlere bırakan da II. Abdülhamit'ti.
II. Abdülhamit'in kaybettiği topraklar

93 Harbi'nden sonra 1878'de Kıbrıs, toprak mülkiyeti hariç, geçici olarak, bir miktar para karşılığında İngiltere'ye verildi. Ancak bir daha geri alınamadı.
1878'deki Berlin Antlaşması'yla; Bulgaristan'ın ve Doğu Rumeli'nin özerkliği, Romanya'nın, Sırbistan'ın ve Karadağ'ın bağımsızlığı tanındı. Niş Sırbistan'a, Dobruca Romanya'ya, Teselya ve Narda Yunanistan'a verildi. Bosna Hersek Avusturya'nın yönetimine bırakıldı. Ardahan, Kars, Batum ve Güney Moldova Rusya'ya, Kotur İran'a verildi. Böylece birkaç kaza ve 6 sancak kaybedildi. (T. Yılmaz Öztuna, Türkiye Tarihi, C.12, İstanbul, 1967, s. 131)
1881'de Fransa Tunus'u işgal etti. 1882'de İngiltere Mısır'a yerleşti. Ahmet Bedevi Kuran, Abdülhamit'in, Mithat Paşa'yı kendisine teslim eden Fransa'nın Tunus'u işgaline sessiz kaldığını ve hürriyet fikri aşılanır diye Mısır'a asker göndermekten çekindiğini belirtir. (Ahmet Bedevi Kuran, Abdülhamit Memlekete Neler Kazandırdı Neler Kaybettirdi, Tarih Dünyası, 15 Ağustos 1950, s. 356.)
Osmanlı, Berlin Antlaşması'yla Avrupa'da toplam 237. 298 kilometrekare toprak kaybetti. (Öztuna, age, s. 131,132) Osmanlı'nın Avrupa'daki arazisinin beşte ikisi gitti. (Mufassal Osmanlı Tarihi, C.6, s.3337) Bu hesaba, Doğu'daki Ardahan, Kars, Batum ve Kotur'u da katarsak Berlin Antlaşması'yla Osmanlı'nın toplam 287. 510 kilometrekare toprak kaybettiği görülür. (Uçarol, age, s. 355)
Görünüşte Osmanlı'ya bağlı olan, ama gerçekte kaybedilen Bulgaristan, Doğu Rumeli, Bosna Hersek, Girit, Kıbrıs, Tunus, Mısır'ı da eklersek II. Abdülhamit döneminde toplam 1.600.000 kilometrekareye yakın toprak kaybedildiği ortaya çıkar ki, bu “iki Türkiye” eder.
Demem o ki, bakmayın siz medyadaki II. Abdülhamit güzellemelerine… II. Abdülhamit siyasetiyle vatan kurtarmak mümkün değildir; o siyaset bu millete eyaletler, sancaklar, adalar kaybettirmiştir.