“Ey kahraman askerler… Mustafa Kemal, Ali Fuat, Bekir Sami gibi hainlerin, zalimlerin cinayetlerine daha ne kadar göz yumacaksınız? Elinize aldığınız fetva-i şerif ki Allah'ın emridir. Okuduğunuz hattı münif ki halifemizin, padişahımızın bir fermanıdır. Siz Allah'ın emrine, halifenin fermanına uyarak bu canileri, bu katil canavarları daha ziyade yaşatmamakla memur ve mükellefsiniz…” (Teali İslam Cemiyeti'nin bildirisinden, Ağustos 1920)
Geçtiğimiz hafta, Tokat'ta bir imam-hatip lisesine Milli Mücadele'nin hain şeyhülislamı “Mustafa Sabri” adının verildiğini öğrendik. Tepkiler çığ gibi büyüyünce okulun adı değiştirildi.
Şeyhülislam Mustafa Sabri
Bu sırada büyük bir pişkinlikle Mustafa Sabri'nin “vatan haini olmadığını” savunanlar oldu. “Hain” olduğunu itiraf etmekle birlikte kelime oyunları yaparak, tarihsel gerçekleri saklayarak veya çarpıtarak Mustafa Sabri'nin ihanetini hafifletmeye çalışanları gördük…Bu kadarına da “pes” dedik!
İşte Tokat'ta bir okula adı verilen Mustafa Sabri'nin “ihanet dosyası”, üstelik sansürsüz!
İHANET CEMİYETLERİNİN BAŞKANI
1869 Tokat doğumlu din adamı Mustafa Sabri, Ocak 1919'da Hürriyet ve İtilaf Fırkası'ndan Tokat mebusu seçildi.
Milli Mücadele'nin başlarında 19 Şubat 1919'da İskilipli Atıf, Tahirül Mevlevi, Bediüzzaman Said-i Kürdi gibi arkadaşlarıyla “Müderrisler Cemiyeti”ni kurdu.
Müderrisler Cemiyeti, 24 Aralık 1919'da “Teali İslam Cemiyeti” adını aldı. Bu cemiyetin başkanı İskilipli Atıf, ikinci başkanı Mustafa Sabri'ydi. Cemiyet, Damat Ferit'in Hürriyet ve İtilaf Fırkası'nın paralelinde, ona bağlı bir yan kuruluş gibi çalışıyordu. İttihatçılara ve Müdafaa-i Hukukçulara düşmandı. İstanbul Hükümeti'nin ve Padişah Vahdettin'in “İngilizlerin merhametine sığınma” politikasına uygun hareket ediyordu.
İskilipli Atıf ve Mustafa Sabri'nin Teali İslam Cemiyeti, İngiliz ajanları Sait Molla ve Papaz Fru'nun “İngiliz Muhipleri Cemiyeti”yle çok sıkı bir işbirliği içindeydi. Öyle ki Teali İslam Cemiyeti'nin üyesi ve ikinci başkanı Mustafa Sabri, aynı zamanda İngiliz Muhipleri Cemiyeti'nin de fahri başkanıydı. İngiliz Muhipleri Cemiyeti Başkanı Sait Molla, Rahip Frew'e gönderdiği 26 Ekim 1919 tarihli 8. mektupta Teali İslam Cemiyeti'nin en etkili isimlerinden Mustafa Sabri ile görüşüp anlaştığını belirtiyordu. (Fethi Tevetoğlu, Milli Mücadele Yıllarındaki Kuruluşlar, s.87, 130).
Kuvayı Milliye'nin oluşumunda büyük katkıları olan Albay Şefik Aker, Teali İslam Cemiyeti'nin, İngilizlerin kontrolünde bir “fesat cemiyeti” olduğunu ve “uğursuz işler yaptığını” yazıyor. (M. Şefik Aker, İstiklal Harbi Başlangıcında 57. Tümen ve Aydın Milli Cidali, C.3, s. 89-102).
Teali İslam Cemiyeti'nin vatana, millete zararlı olduğunu fark eden Atatürk, 12 Şubat 1920'de 12. Kolordu Komutanlığı'na, Konya Valiliği'ne ve Merkez Kurulu'na gönderdiği yazıda Teali İslam Cemiyeti'nin yok edilmesini istemişti.
İHANET FETVASI VE MUSTAFA SABRİ
Mustafa Sabri, Sadrazam Damat Ferit'i, Kuvayı Milliye'ye karşı yeterince sert olmamakla eleştiriyordu. Anadolu hareketini bastırmak için “silahın” ve “dinin” kullanılmasını istiyordu. Sonunda bu düşünceleri karşılık buldu: Damat Ferit Hükümeti, 18 Nisan 1920'de Kuvayı Milliye'ye karşı Kuvayı İnzibatiye'yi (Halifelik Ordusu)'nu kurdu ve bir hafta önce de 11 Nisan fetvasını yayımladı. Yani bu ihanet fetvasının fikir babalarından biri Mustafa Sabri'ydi.
İngilizlerin baskısı, Sadrazam Damat Ferit'in isteği ve Padişah Vahdettin'in onayıyla Atatürk ve silah arkadaşlarının öldürülmelerinin “dinen caiz” olduğunu belirten (5 parçalık) ihanet fetvası, 11 Nisan 1920'de o zamanki Şeyhülislam Dürrizade Abdullah imzasıyla yayımlandı. (Takvim-i Vakayı, 11 Nisan 1920).
Dönemin tanıklarından Celal Bayar'a göre fetvayı hazırlayan bizzat Mustafa Sabri'ydi. Celal Bayar aynen şöyle diyor: “Mustafa Sabri Efendi (…) İngiliz himayesine girmekten başka kurtuluş yolu olmadığını iddia edenlerdendir. Milli Mücadele'nin şiddetli düşmanıdır. (…) KUVAYI MİLLİYECİLERİN KATLİ VACİPTİR FETVASINI YAZAN ODUR, İMZA EDEN DÜRRİZADE'DİR…” (Celal Bayar, Ben de Yazdım, C. 8, s. 142).
Dürrizade Abdullah'tan önce şeyhülislamlığa getirilen Haydarizade İbrahim Efendi, bu ihanet fetvasını yayımlamak istemediği için görevden ayrılmıştı. (Eşref Edip, Sebilürreşad, C. 10, S. 238, s. 2).
Görüldüğü gibi 11 Nisan ihanet fetvasını, Mustafa Sabri'nin değil, Dürrizade Abdullah'ın yayımlamış olması, Mustafa Sabri'yi aklamaz. Birincisi, (bu fetvayı Mustafa Sabri'nin hazırladığı iddiası bir yana), Mustafa Sabri bu fetvaya asla karşı çıkmadı. İkincisi, Mustafa Sabri, bu fetvayı yayımlayan Hürriyet ve İtilaf Fırkası'nın bir üyesiydi. Fetvanın altında imzasının olmamasının tek nedeni, o sırada şeyhülislam olmamasıydı. Üçüncüsü, Mustafa Sabri, Eylül 1919'da ve Ağustos 1920'de Müderrisler Cemiyeti ve Teali İslam Cemiyeti adına, bu ihanet fetvasını destekleyen üç ihanet bildirisi yayımladı.
Dahası, Mustafa Sabri, Teali İslam Cemiyeti'nin Ağustos 1920'deki birinci ihanet bildirisinden açıkça “fetva-ı şerife” olarak söz ediyordu. Ayrıca bu bildirileri yayımlarken aynı zamanda şeyhülislamdı.
MUSTAFA SABRİ'NİN İHANETLERİ
Damat Ferit'in 5 hükümetinin 4'ünde şeyhülislam Mustafa Sabri'ydi. Üstelik sadece şeyhülislamlık yapmamıştı. Bir ara Ayan üyeliğine, bir ara da Şura-i Devlet Reisliği'ne (Danıştay Başkanlığı'na) getirilmişti. Damat Ferit hükümetlerinden sadece birinde şeyhülislam olamamasının nedeni de o dönemde sadrazam olmak için çevirdiği dolaplardı.
Mustafa Sabri, şeyhülislamken, Atatürk'ün yanında vatan ve namus mücadelesi veren Kuvvacı müftüleri görevden aldı.
10 Nisan 1919'da idam edilen, “milli şehit” Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey'in idam fetvasını imzaladı. (A. Fuat Türkgeldi, Görüp İşittiklerim, s. 204-206. Bilal Şimşir, Malta Sürgünleri, s 101). Kemal Bey'in son sözü şuydu: “Ecnebi devletlere yaranmak için beni asıyorlar. Eğer adalet buna diyorlarsa kahrolsun böyle adalet.” (Taha Niyazi Karaca, Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey Olayı, s. 273 vd).
6 Temmuz 1919'da Mustafa Sabri'nin başkanlığındaki hükümet, padişahın iradesi olmadan asker ve bağış toplayan kumandanların görevden alınıp yargılanmalarına karar verdi. Nitekim 7/8 Temmuz 1919'da Atatürk'ün görevden alınması kararını imzalayan üç kişiden biri Mustafa Sabri'ydi. (Diğer iki kişi, Padişah ve Harbiye Nazırı'ydı).
30 Ağustos 1919'da Elazığ Valisi Ali Galip'ten, Sivas Kongresi'ni dağıtıp Atatürk'ü tutuklamasını isteyenlerden biri de oydu.
Mustafa Sabri, Türk Milleti'nin idam fermanı Sevr Antlaşması'na da tam destek verdi. Sevr Antlaşması'nı imzalayan hükümetin şeyhülislamı oydu. Sevr'i görüşmek için 22 Temmuz 1920'de Yıldız Sarayı'nda toplanan Saltanat Şurası'nda, Dürrizade Abdullah'la birlikte Sevr'in imzalanmasını kabul etti. O gece Mustafa Sabri'nin eşi Ulviye Hanım'ın, “Sen Allah'tan korkmadın mı? Peygamberden utanmadın mı? İzmir'in Yunanlılara verilmesine nasıl razı oldun? İstifa etseydin de kabul etmeseydin!” diye çıkıştığı ileri sürülür. (Abdulkadir Altunsu, Osmanlı Şeyhülislamları, s. 256-257).
10 Ağustos 1920'de hükümetin ve padişahın emriyle Reşat Halis, Rıza Tevfik ve Hadi Paşa, Sevr Antlaşması'nı imzaladılar.
Mustafa Sabri'nin, Sevr'i imzalayan Osmanlı heyetinde yer almaması, Sevr'i kabul etmediği anlamına gelmez; Saltanat Şurası'nda Sevr'i o da kabul etmişti.
İşte ihanet bildirileri
Dikkat ediyorum! Mustafa Sabri'yi aklamak isteyenler, Dürrizade'nin ihanet fetvasından söz ediyorlar, ancak Mustafa Sabri'nin şimdi anlatacağım ihanet bildirilerinden hiç söz etmiyorlar.
Mustafa Sabri'nin Teali İslam Cemiyeti'nin yayımladığı ‘ihanet bildirilerinin' tam metinlerine bu kitaptan ulaşabilirsiniz. Bu belgelerin asılları Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Arşivi'ndedir.
Mustafa Sabri'nin başkanlığındaki Müderrisler Cemiyeti, 26 Eylül 1919'da Atatürk'e ve Milli Mücadele'ye yönelik ağır ithamlarla ve hakaretlerle dolu bir bildiri yayımladı. Bildiride Kuvayı Milliyecilere “adi eşkıya” ve “kudurmuş haydutlar” deniliyor ve “devamlı delilik ve cinayetleri” yüzünden milletin varlığı ve yüceliğinin sarsıldığı belirtiliyordu. (Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü, C.2, s. 131,132). İkdam gazetesinde de yayımlanan bu bildiri, Anadolu'da Milli Mücadele karşıtı isyanlara neden oldu. (Ali Sarıkoyuncu, “Ulusal Bağımsızlık Savaşı'nda Milli Varlığa Düşman Cemiyetlerden Teali İslam'ın Bir Bildirisi, Tarih ve Toplum, S.102, s.19-22).
Şeyhülislam Mustafa Sabri ve İskilipli Atıf'ın başkanlığındaki Teali İslam Cemiyeti de, Ağustos 1920'de Milli Mücadele karşıtı iki ihanet bildirisi yayımladı. Özellikle ilk bildiride, açıkça Atatürk ve silah arkadaşlarının “katledilmeleri” isteniyordu. (Sina Akşin, İç Savaş ve Sevr'de Ölüm, s. 203 vd.)
Teali İslam Cemiyeti'nin ilk bildirisinde, önce İttihat ve Terakki'nin Osmanlı'yı batırdığı iddia ediliyordu. Sonra söz Milli Mücadele'ye ve Atatürk'e getiriliyordu. “Şimdi de Anadolu'da Mustafa Kemal ve Kuvayı Milliye maskaraları ortaya çıktı” deniliyordu. Atatürk ve silah arkadaşlarından “yankesiciler”, “eşkıyalar”, “hainler”, “Allah'tan korkmayan ve peygamberden utanmayan mahluklar”, “yalancılar”, “caniler”, “zalimler”, “katil canavarlar”, “alçaklar” diye söz ediliyordu. Bu bildirinin bir “fetva-i şerif” olduğu belirtilip Atatürk ve arkadaşlarının katledilmesinin “Allah'ın emri” olduğu şöyle ifade ediliyordu:
“Ey kahraman askerler… Savaş yıllarında sizi cephe cephe sürükleyen ve aç susuz süründüren ve din kardeşlerinizin, hemşerilerinizin beyhude yere ölmelerine sebebiyet veren birkaç kişi arasında Mustafa Kemal, Ali Fuat, Bekir Sami gibi zalimler de var idi. İşte bu hainlerin… Zalimlerin cinayetlerine daha ne kadar göz yumacaksınız? ELİNİZE ALDIĞINIZ FETVA-İ ŞERİF Kİ ALLAH'IN EMRİDİR. Okuduğunuz hattı münif ki halifemizin, padişahımızın bir fermanıdır. Siz Allah'ın emrine, halifenin fermanına uyarak bu canileri, bu katil canavarları daha ziyade yaşatmamakla memur ve mükellefsiniz. Şu alçaklar ve hempaları bu cinayetleri hep sizin sayenizde yapıyor. Bunların vücutlarını tamamen dünyadan kaldırmak beşeriyet için, Müslümanlık için bir farz olmuştur…”
Teali İslam Cemiyeti'nin ikinci ihanet bildirisinde ise Sevr Antlaşması'nın “ehven-i şer” olduğu, devlet ve milletin gerçek çıkarının “Kuvayı Milliye eşkıyasının fesadını ortadan kaldırıp” memleketin güvenliğini sağlamak olduğu belirtiliyordu. (Bilidirler için bkz. Tarık Zafer Tunaya, Türkiye'de Siyasi Partiler, C.2, s.387-397.Zekai, Güner-Orhan Kabataş, Milli Mücadele Dönemi Beyannameleri ve Basını, s. 218-223).
İskilipli Atıf ve Mustafa Sabri'nin başkanlığındaki Teali İslam Cemiyeti'nin bu ihanet bildirileri, 25, 30 Ağustos 1920'de Yunan uçaklarıyla Anadolu'ya atıldı. (Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, S. 51, s.1181, Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü, C. 3, s. 187, 191, Akşin, age, s. 205).
Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı
Türk Orduları İzmir'i kurtarıp İstanbul'a yönelince Mustafa Sabri, Padişah Vahdettin'den sadrazamlık istedi. Bir “ihanet ordusu” kurup Türk Ordusu'na karşı savaşmak istiyordu. Ancak başarılı olamadı.
Milli Mücadele'nin kazanılması üzerine 150'likler listesine alındı. Yunanistan'a (Gümülcine) kaçtı. Oradan Mekke'ye ve Mısır'a geçti. Sonra da İtalya'ya geçip kaçak padişah Vahdettin'i ziyaret etti. Türkiye Cumhuriyeti'ne yönelik bazı ihanet faaliyetlerine karıştı.
Mustafa Sabri'nin İskeçe'de yazılar yazdığı ‘Yarın' gazetesi.
Şeyh Sait İsyanı'nın bastırılmasından sonra eski Dahiliye Nazırı Mehmet Ali'yle birlikte Türkleri “Müslüman barbarlar” diye adlandırdı. Türklerin Musul'da hiçbir hakkı olmadığını belirtti. Türklerin, Ermenileri ve Kürtleri imha etmek istediklerini yazdı. (Ergun Aybars, İstiklal Mahkemeleri, C.2, s. 326).
Mustafa Sabri yurtdışında her fırsatta Atatürk'e, yaptığı devrimlere ve kurduğu Cumhuriyete saldırdı. Akıl almaz yalanlar söyledi. Atatürk'ün İngilizlerle anlaştığını, halifeliğin böyle kaldırıldığını, İzmir'i Yunanlıların kendiliğinden Türklere verdiğini yazdı.
Türklerden nefret ediyordu. Bir keresinde “Yarın” gazetesinde Türkleri Arap yapmaktan söz etti. Daha da ileri gidip “Türklükten istifa ettiğini” bile yazdı: “Yalnız Müslüman ve insan olarak kalmak üzere Türklükten şeref ve izzetimle istifa ediyorum… Tövbe Yarabbi, tövbe Türklüğüme! Beni Türk Milleti'nden addetme…” diyebildi.
Din alimliği
Mustafa Sabri, çok bağnaz bir din anlayışına sahipti. Öyle ki yazılarında, Darülfünun'da kızlarla erkeklerin bir arada ders yapmalarına karşı çıkıyor, Mütareke günlerinde Müslümanların içki satmasını, kadınların, erkeklerin çalıştıkları yerlerde çalışmalarını, kadınların erkeklerle sokağa çıkmalarını ve belirlenen kıyafet dışında kıyafet giymelerini yasaklamayı düşünüyordu. (Akşin, age, s. 274). “Dini Müceddidler” adlı eserinde şapka giymeyi “dini ve milli küfür” olarak adlandırıyordu. Kadına ekonomik özgürlük vermeyi eleştiriyor, çok kadınla evliliği savunuyordu. İşte Mustafa Sabri'nin “din alimliği” de bu kadardı.
Demem o ki, gerçekleri çarpıtarak veya saklayarak Mustafa Sabri'yi aklayamazsınız! Mustafa Sabri, gırtlağına kadar ihanet çamuruna batmıştır. Mustafa Sabri gibi hainleri “kahraman” ilan etmek, her şeyden önce geçmişimize ve geleceğimize ihanettir.
Atatürk'ün dediği gibi “yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtan bir hal alır.” Hiç kimsenin insanlığı şaşırtmaya hakkı yoktur.