Sinan Meydan yeni kitabını anlattı...
Sinan Meydan'ın yeni kitabı "1923 Kuruluş Ayarlarına Dönmek" İnkılap Yayınları'ndan çıktı.
"Türkiye Cumhuriyeti'nde kuruluş ayarlarına dönüşü zorunlu kılacak şey, temel kurucu ayarların bozulmasıdır" görüşünü savunan Meydan çalışmasında "Türkiye Nasıl Kurtuldu, Nasıl Batırıldı, Yeniden Nasıl Kurtulur?" sorularına cevap veriyor.
Yeni kitabı üzerine Sinan Meydan'la bir söyleşi gerçekleştirdik.
İşte o söyleşi:
- Deyimi bu defa tam da yerinde, cumhuriyet ve aydınlanmayı "dünya toz ve gaz bulutuydu" diye başlayarak anlatıyorsunuz okura... Yeni kitabınızı ve kitabınızın yöntemini sizden dinleyelim...
Sinan Meydan: Evet. Kitap “Evrenin ve İnsanın Çok Kısa Tarihi” başlığıyla başlıyor. Bunun nedeni şu: Dünyada insanın var oluşundan beri, insanlığı derinden etkileyen belli başlı olaylara baktığımızda, özellikle son 500 yılda insanlığı derinden etkileyen olaylardan birinin de Atatürk’ün önderliğindeki “1923 Devrimi” olduğu görülüyor. Çünkü Atatürk’ün önderliğindeki Türk Bağımsızlık ve Aydınlanma Savaşı, yani “1923 Devrimi” sömürgecilik çağında, bir mazlum milletler cephesiyle emperyalizmin yenilebileceğini ve sömürülen, geri kalmış milletlerin de akla ve bilime dayanarak “uygarlaşabileceklerini” göstermiştir. Bu nedenle 1923 Devrimi, dünyamızdaki son önemli kırılmalardan birine zemin hazırlamıştır. Atatürk, Türk Bağımsızlık Savaşı’yla emperyalizmin, Türk Aydınlanma Savaşı’yla da geri kalmışlığın, cehaletin, bağnazlığın yenilebileceğini göstermiştir. Böylece sömürülen, yarı bağımlı, geri kalmış Üçüncü Dünya’ya kurtuluş anahtarını göstermiştir.
Son zamanlarda Türkiye’de çok satan Yual Noah Harari’nin “Hayvanlardan Tanrılara Sapiens” adlı kitabında son 500 yılda dünya düzenin değişmesinde 1950-1960 arasındaki Cezayir Bağımsızlık Savaşı’nın çok önemli bir yere sahip olduğu, “Cezayir Bağımsızlık Savaşı’nın Avrupa hegemonyasının çöküşünü getiren kritik etkenlerden biri” olduğu iddia ediliyor. “1923” kitabımda da belirttiğim gibi bu iddia doğru, ancak eksik! Eksik çünkü dünyadaki birçok bağımsızlık savaşı gibi Cezayir Bağımsızlık Savaşı’nın ilham ve motivasyon kaynağı 30 yıl kadar önceki Türk Bağımsızlık Savaşı’dır.
“1923” kitabımda izlediğim temel yöntem şu: Aslında ben Atatürk’ü ve Türk Devrimi’ni anlatırken genelde hep unuttuğumuz bir gerçeğin altını çizmek istedim: Türk Devrimi’nin küresel etkisini gözler önüne sermek istedim. Hem tarihsel süreçte hem de gelecekte Atatürk’ün önderliğindeki Türk Devrimi’nin rolünü ortaya koymaya çalıştım. Çok daha önemlisi, geleceğin Yeni Dünyası’nda, ABD emperyalizminin veya başka bir emperyal gücün baskısı altında ezilmeyen, tam bağımsız ve tam özgür ve barışın sağlandığı geleceğin dünyasında Atatürk’ün 1923 Ruhu’nun yönlendirici, şekillendirici olabileceğini anlattım. Bu bağlamda Atatürk’ün emperyalizme karşı “tam bağımsızlık,” geri kalmışlığa karşı “tam uygarlık” ve savaşa, yıkıma karşı “Yurtta barış dünyada barış” formülünün sadece Türkiye’nin veya İslam dünyasının değil aslında tüm insanlığın kurtuluş formülü olduğunu anlattım.
“AKP, NATO HATTINDAN İLKESEL OLARAK UZAKLAŞMADI”
- Türkiye'nin NATO üyeliğiyle beraber kuruluş değer ve devrimlerinden tedricen uzaklaştığı tespiti hep yapılır, bugün NATO hattından görece uzaklaşmış bir Türkiye'nin hala kuruluş değerleriyle kavgalı olmasını nasıl değerlendirirsiniz?
- II. Dünya Savaşı sonrasında Türkiye, kuzey komşusu Sovyet Rusya’daki “komünizm hayaleti” ve Stalin’in yayılmacı politikaları yüzünden, biraz da -İkinci Dünya Savaşı’na her ne kadar girilmemiş olsa da- savaşın özellikle ekonomik yıkımını hissetmiş olmasından ABD’ye yakınlaşmak zorunda kaldı. Ancak “1923” kitabımda anlattığım gibi bu yakınlaşma maalesef Atatürk’ün “Milli Kırmızı Çizgileri”ni ihlal eden bir yakınlaşma oldu. Kitapta uzunca anlattığım gibi Atatürk de Kurtuluş Savaşı yıllarında Sovyet Rusya ile yakınlaşmış, ekonomik yardım almış, ama asla Türkiye’nin Sovyet Rusya’ya bağımlı bir ülke haline gelmesine izin vermemişti. Ama II. Dünya Savaşı sonrasında Türkiye, ABD’ye yakınlaşıp, Marşal Yardımı, Truman Doktrini’yle ABD yardımı alırken maalesef dizginleri ABD’ye kaptırmıştır. NATO’ya üyelik vb adımlar bu tek taraflı bağımlığın doğal bir sonucu oldu. Türkiye 1950’lerden beri ABD etkisinde kaldı. AKP iktidarının da bu bağımlı sürecin bir sonucu olduğunu hepimiz biliyoruz. Bugün Türkiye’nin NATO hattından göreceli uzaklaşması, ilkesel bir uzaklaşma değil, tamamen dış politikada meydana gelen bazı önemli olayların yarattığı bir mecburiyetten kaynaklanmaktadır. Suriye’de ve Irak’ta yaşananlar, bu süreçte Türkiye ile ABD çıkarlarının çatışması buna yol açmıştır. Dolayısıyla AKP iktidarı ilkesel olarak NATO hattından uzaklaşmış değildir. Bunun için, Atatürk’ün Milli Kırmızı Çizgilerine dönmek, yani ne pahasına olursa olsun “tam bağımsızlık” politikasını benimsemek gerekir. Ancak bunu yapacak irade ortada görünmemektedir.
- Yaşanan bu karşıdevrim geriye çevrilebilir mi sizce?
Evet.1950’lerden beriTürkiye’de bir karşıdevrim sürecinin yaşandığı çok açıktır. Atatürk’ün emperyalizme karşı “tam bağımsızlık”, geri kalmışlığa, yozluğa, yobazlığa karşı akılla bilimle “tam uygarlık” politikaları tamamen terk edilmiştir. 65-70 yıllık bir Amerikancı-dinci bir karşıdevrimden söz ediyoruz. Artık kurumlaşan bir karşıdevrimden söz ediyoruz. Ancak, “1923” kitabımda da uzan uzadıya anlattığım gibi 1923 Devrimi bu karşı devrim sürecini durdurmaya yetecek dinamizmi ve fikir zenginliğini barındırmaktadır. Bize düşen “kurucu aklı anlayıp kuruluş ayarlarına dönmektir.” Reçete 1923’tür. Türkiye’nin aydınlık geleceğini kuracak en gerçekçi ve denenmiş formül orada gizlidir.
- Son günlerde İzmir Marşı'nın bir mücadele bayrağına dönüştüğünü görüyoruz. Cumhuriyet değerlerine bağlı olan halk, Mustafa Kemal etrafında birleşiyor. Fakat sevmek başka anlamak başka, Mustafa Kemal yeterince anlaşılıyor mu sizce?
15 Temmuz Darbesi’nden sonra sıkça “Kuruluş ayarlarına” veya “Fabrika ayarlarına” dönmekten söz ediliyor. Ancak “kurucu aklı” anlamadan, “kuruluş ayarlarını” bilmeden kuruluş ayarlarına dönmek mümkün değildir. Biz, maalesef Atatürk’ü anlayamadık. Her şeyden önce ölümlü, fani Atatürk’le, ölümsüz Atatürk ayrımının farkına varamadık. Atatürk’ün bugüne ve yarına ışık tutan görüşleriyle, düşünceleriyle hala bir kurtuluş reçetesi olduğunu fark edemedik. “Tam bağımsızlık”, “milli egemenlik”, “uygarlık”, “barış” gibi ölümsüz düşüncelerini çocuklarımıza, gençlerimize doğru anlatamadık. Atatürkçü olmanın Anıtkabir’e gidip sarı saçlım mavi gözlüm türküsüyle duygulanmak olduğunu sandık. Yeni Atatürkler bekledik. Ölümsüz fikirlerini, kurtuluş yöntemini öğrenip günümüz dünyasında Atatürk tecrübesinden ilham alarak yolumuzu bulabileceğimizi göremedik. “1923-Kuruluş Ayarlarına Dönmek” daha çok bu bize yol gösterecek Atatürk tecrübesini anlattım.
“KURULUŞ AYARLARINA DÖNÜŞ ŞİFRESİ”
- “Gençliğe Hitabe, kuruluş ayarlarına dönüş şifresidir" diyorsunuz, özellikle gençler için son olarak söylemek istedikleriniz nelerdir?
Atatürk, sadece bir ülke kurtarıp, bir ülke kurmakla kalmamış, gelecekte o ülkenin karşılaşacağı tehlikeleri de önceden sezerek gelecek kuşaklara, gençlere o ülkeyi koruma konusunda tavsiyelerde, önerilerde de bulunmuş. Bu cidden çok şaşırtıcı! Atatürk, Türkiye’nin gelecekte karşılaşacağı sorunlara karşı çok somut öneriler ortaya koyuyor. Çözüm yolunu gösteriyor. 1927 yılında Nutuk’un sonunda dile getirdiği “Gençliğe Hitabe” gerçek anlamda bir “kuruluş ayarlarına dönüş şifresi”dir. Türkiye Cumhuriyeti büyük tehditlerle karşılaştığında gençleri Türkiye Cumhuriyeti’ne sahip çıkmaya çağıran bir manifestodur Gençliğe Hitabe…
- Çok teşekkür ederiz...