(26 Şubat 1715 – 26 Aralık 1771)

Aydınlanmanın önemli düşünürlerinden biri olup Ansiklopedinin hazırlanmasına katkı yapmış olan Fransız filozoftur.

Helvetius, insan zihninin tüm entelektüel güçlerini, Condillac'ınkine benzer bir indirgeyici analizle, duyum ya da duyu algısına indirgeme girişimiyle ün kazanmıştır. İnsan hayatını ve hareketlerini etkileyen en önemli iki unsurun acı ve haz olduğunu ileri sürer.

Fransız Aydınlanmasının özellikle tüm insanların eşit doğduğu konusundaki ta*viz vermez tutumuyla öne çıkan filozof*larından ve Diderot'nun önderliğinde hazırlanan Ansiklopedi'nin başlıca yazarlarından biri. Dönemin Voltaire, d'Alem-bert, Rousseau gibi düşünürlerinin aksine Locke'un doğuştan gelen düşüncelere yönelik eleştirilerini izleyerek insanların doğduklarında birer "tabula rasa" olduklarını savlayan Helvetius, kişinin oluşumunda çevresinin belirleyici rol oynadığının altını koyuca çizmiş ve deneyimin bilgiye ulaşmadaki işlevi üzerinde durmuştur.

Maddeci bir tutum benimsemiş olan ve bütün felsefi tartışmaların Locke'un deneyciliği üzerine bina edilmesi gerekti*ğini savunan Helvetius, duyumları insan bilgisinin temek olarak kavrar ve düşünsel etkinliğin tek kaynağının fiziksel duyumlar olduğunu savunur. Helvetius'a göre yetiler duyu deneyiminin edilgen üretiminden başka bir şey değildirler; başka bir deyişle insan zihninin bellek, imgelem, yargıgücü, us gibi yetileri duyumlara indirgenebilirler. Helvetius dönemdaşlarına oldukça aşırı gelen bu düşüncelerini bilgimizin toplumsal belirlenimleri üzerinde durarak sürdürür. Kendimize özgü ilgilerimizin ve tutkularımızın bilgiye yönelişimizin başlangıç noktası olduğunu savunan Helvetius'a göre, arzularımızın ve eylemlerimizin kaynağı bencilliktir. Ama gelişmiş ve aydınlanmış bir devletin sivil yasaları bencilliği toplumsal rekabete ve kamusal yarara dönüştürebilir.

Eğirim konusunda da ilginç düşünceleri olan Helvetius, Rousseau'nun eğitime ilişkin düşüncelerini kıyasıya eleştirerek onun insanlar arasındaki eşitliğin insanların doğayı terk etmesiyle bozulduğu yönündeki savına karşılık bütün insanların eşit zihinsel yetilerle doğduklarını ve bireyler arasındaki farklılıkların kalıtsal etkenlerden değil çevre ve eği*timden ötürü ortaya çıktığım savunmuştur. Başka bir deyişle Helvetius, Rousseau'nun aksine, eşitsizliğin kaynağı olarak eğitimi görür ve bütün yetilerin eğitim aracılığıyla edinilip geliştirilebileceğini düşünür.

Benimsediği hazcı ve yararcı tutumla Bentham'ı önceleyen Helvetius, insanların davranışlarını güdüleyen temel etkenlerin acı ve haz olduğunu söyleyerek iyi eylemi "en çok sayıda insana en yüksek düzeyde mutluluk sağlayan" eylem olarak tanımlamıştır. Bireylerin herkesin mutluluğu karşısında öncelikli doğal haklara sahip olduklarını reddeden Helvetius, insanın kendi yararını gözettiğini, dolayısıyla herkesi ortak bir çıkar etrafında toplamanın tek yolunun her aileyi ulusal refahtan pay alır hale getirerek özel ve kamusal çıkarları birleştirmek olduğunu söylemiştir. Dinsel kaynaklı bütün ahlak öğretilerini hor gören ve Kilise'nin toplumsal işlevini kıyasıya eleştiren Helvetius, papazların topluma yanlış ahlaki düşünceler aşıladıklarını savunmuştur.

Bilimde, sanatta ve endüstride meydana gelen gelişmeleri insanlığın tarihsel gelişiminin araçları olarak gören ve bu yüzden tarihsel maddeciliği de etkilediği düşünülen Helvétius'un başlıca iki yapıtı, Katolik Kilisesi'nin ağır suçlamalarından ancak önemli dostları sayesinde kendini kurtarabildiği "De l'Esprit (Zihin Üstüne, 1758)" ve aynı şeyin başına gelmesinden korkarak ölümünden sonra yayımlattığı "De I'Homme'dur (insan Üstüne, 1773)."

Hazırlayan: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Ömer YILDIRIM'ın Kişisel Ders Notları. Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf "Felsefeye Giriş" ve 2., 3., 4. Sınıf "Felsefe Tarihi" Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı

Claude Adrien Helvétius ve Aydınlanma Felsefesi

Helvetius (1715-1771) Anlık Üzerine (1758) adlı temel yapıtında, Condillac’ın tüm ruhsal olguların dönüşmüş duyumlar olduklarını gösterme girişimini sürdürmüştür. Bu yapıtın uyandırdığı tepkiler yüzünden kraliyet hizmetinde önemli bir göreve gelebilecek iken getirilmemiştir. İngiltere ve Berlin’e yaptığı yolculuklar dışında kendi ortamında sakin yaşam geçirmiştir. Ölümünden sonra, İnsan Üzerine (De l’homme de se facultés et de son éducation) adlı yapıtı 1772’de yayımlanmıştır.

Helvetius, tıpkı Condillac gibi insan zihninin tüm yetilerini duyum ve duyu algı sına indirgeme yolunu tutar. İnsanın duyu düzeyini aşan bağımsız yetileri olduğu inancı ona göre bir yanılgıdır. Örneğin yargılama gücünün aklın işi olduğuna inanılır. Oysa ona göre yargıda bulunmak, bireysel düşünceler arasındaki benzerlikleri ve benzemezlikleri algılamaktan başka bir şey değildir. Söz gelimi, eğer sarının maviden ayrı olduğu yargısında bulunuyorsak bunun nedeni ‘sarı’ dediğimiz rengin gözlerimizi ‘mavi’ dediğimiz rengin etkileyişinden daha farklı bir yolda etkilediğini algılamaktır. Yargıda bulunmak şu halde salt bir algılamaktır.
Helvetius’a göre insanların duyu düzeyini aşan bağımsız bir yetileri yoktur. Herhangi bir yargıda bulunmak bireysel düşünceler arasındaki benzerlikleri ya da benzemezlikleri algılamaktan ibarettir. Yargıda bulunmak, salt bir algılamaktır.

Şu halde Helvetius’a göre insanın fiziksel ve zihinsel tüm edimleri doğa yasaları tarafından yönetilmektedir. Bu çerçeve içinde ahlaksal eylemlerimiz de yer alır; ahlaksal eylemlerimiz de doğal yasaların zorunlu bir ürünü olarak gerçekleşir. Helvetius etik alanda da indirgemeci bir yol tutarak tüm ahlaksal eylemlerimizi, kişinin ben-sevgisine indirger. Tüm insanların kendilerini sevdiklerini ve mutlu olmayı istediklerini ve eğer kendileri için her türlü hazzı üretmek için yeteri kadar güç sahibi olsalardı, hazlarını ya da mutluluklarını sonul noktaya dek gerçekleştirmekten geri durmayacaklarını belirtir. Bu durumda güç istemi gibi olgular ikincil düzeyde kalmaktadır. Sadece temel haz sevgisinin dönüşüme uğramış biçimleridir. Şu halde bedensel duyarlık temelde insanın biricik fiziksel ya da anlıksal ve etik biricik devindiricisidir. Cömertlik ve iyilikseverlik gibi erdemler de insanı n ben sevgisine yani haz sevgisine indirgenebilir. Söz gelimi iyiliksever birisi insanların mutsuzluk ve acılarını kendisinde acı veren duygulara yol açtığı için gidermeye çalışmaktadır.

Bu indirgemeci ruhsal durum hiç kuşkusuz etik yönden yararcı bir kuramla uyuşum içinde olacaktır. Ona göre değişik toplumlardaki farklı ahlak görüşleri iyi ve erdem gibi kavramların insanlarca farklı anlamlandırılmalarına yol açmakta, bu da insanlar arasında sonu gelmez tartışmalara neden olmaktadır. Bu nedenle ahlak üzerine tartışmalara girişmeden önce, etik terimlerin ne anlama geldikleri belirlenmeli ve insanlar bu anlamlar üzerinde uzlaşmalıdır. O zaman belki bu alandaki tartışmalar da ortadan kalkacaktır. Bu alandaki inancı düşünce özgürlüğü kabul edilirse insanlığın sağduyusu bu sorunu çözerek etik terimlerin asıl anlamları için ortak bir anlatım bulacaktır. Ama yine de kendisi bu alanda şunu önerir: ‘Erdem’ sözcüğü kamuya yararlı ve genel çıkar ile uyumlu türden eylemlere verilmelidir. Buna göre kişinin öz-çıkarı temel ve evrensel davranış güdüsü olmasına karşın, kamu çıkarı ya da yararı evrensel ahlak ilkesidir. Ona göre ortak yarara ruhbilimsel açı- dan hizmet etmek olanaklıdır. Örneğin eğer bir çocuğa kendisini sefil ve düşkünlerin yerine koyması öğretilirse acı duyguları yaşayacak ve ben sevgisi sefilliği gidermek için bir istek uyandıracaktır. Zamanın akışı içinde iyiliksever dürtü ve davranışlar yönünde bir alışkanlık kazanmış olacaktır. Böylece en temelde ben sevgisi yatıyor olsa da iyilikseverlik de ruhbilimsel olarak olanaklıdır.

Helvetius bu bakış açısıyla olumlu davranış alışkanlıkları oluşturmada eğitimin önemini vurgulama yoluna gider: Yararcı ahlak kuramının başlıca temsilcilerinden olmasına karşın eğitimin gücü üzerinde diretmeyi sürdürür: “Eğitim her şeyi yapabilir ve bizi biz yapan eğitimdir.” Ama iyi bir eğitim sisteminin kurulmasının önünde ciddi engeller vardır. İlk olarak din adamları sınıfı ve ikinci olarak, hükûmetlerin çoğunun yetersiz olmaları olgusu yer alır. Din adamları sınıfının gücü kırılıncaya ve iyi bir hükûmet ile iyi bir hukuk sistemi kuruluncaya dek eğitim sistemi istenilen düzeye gelmeyecektir. Ahlakın en temel ilkesi, “kamu iyiliği en yüksek-yasadı r,” biçiminde dile getirilebilir.
Helvetius’a göre ahlakın en temel ilkesi “Kamu iyiliği en yüksek yasadır.” biçiminde dile getirilebilir.

Helvetius bu düşüncelerin ışığında politik despotizme de eleştiriler yöneltir. Monarşik despotizmin hem dehayı-yaratıcılığı hem de erdemi öldürdüğünü belirtir. Yine bu sistemde ulusal gelir aşırı ölçüde eşitsiz bir biçimde dağılmaktadır. Ancak özgür bir ülkede ulusal gelir aşamalı bir biçimde daha eşitlikçi olarak dağıtılabilir. Bazı eleştirmenler Helvetius’un Voltaire’e göre çok daha önde duran bir politik reformcu olduğunu öne sürerler. Çünkü despotizmin devrilmesine ve halkın kurtuluşuna ve gelişimine ondan çok daha fazla ilgi duyuyordu. Helvetius bildirilmiş dine ve din adamları sınıfına karşı eleştirilerinde de çok kararlı bir duruş sergilemiştir. Doğal dinden ya da deizmden başka hiçbir düşünceye yer vermeye yanaşmaz. Üstelik bu dinin içeriğini sadece ahlakla ilişkili olarak düşünür. Ona göre Tanrı’nın iyi istenci yeryüzündeki tüm insanların mutlu olmaları ve tüm hazlardan eşit düzeyde pay almaları yolunda olabilir ancak, gerçek ilkeler üzerine kurulan ahlak biricik doğal dindir. Görüldüğü gibi Helvetius tüm aydınlanmacı idelerin inançlı bir sözcüsü olarak dikkati çekmekte ve bu nedenle döneminin tipik bir temsilcisi olma niteliğini hak etmektedir