(d. 7 Şubat 1870 - ö. 28 Mayıs 1937)
Bireysel psikoloji ekolünün kurucusu, Avusturyalı psikologdur.
Avusturya Penzing'de doğdu ve Viyana'da büyüdü. Viyana Üniversitesi Tıp Okulunda doktorluk eğitimi aldı ve 1895'te mezun oldu. Pratisyen hekim olarak çalıştığı ilk doktorluk yıllarından başlayarak hastayı çevresiyle ilişkileri içerisinde ele almak gerektiğini vurguladı ve bireyle ilgili sorunlara yönelik insancıl, bütünselci ve organik bir yaklaşım geliştirdi. Bedensel düzensizliklerle ilişkili olarak psikoloji ile ilgilenmeye başladı. 1902'de Sigmund Freud ile tanıştı, öğrencisi oldu ve birlikte Adler'in başkanlığında Viyana Psikanaliz Topluluğu'nu kurdular. Bir süre sonra Freud ile fikir ayrılıkları ortaya çıktı. Adler'in Organların Yetersizliği kitabından sonra tamamen uzlaşılmaz bir hale geldi ve 1911'de, Adler, izleyicileriyle beraber Freud'u açıkça eleştirerek bireysel psikolojiyi geliştirmeye başladı.
Hans Vaihinger'in ruhsal inşa fikirlerinden etkilendi ve erkek egemen toplumda doğal bir sonuç olarak "Erkeksi Başkaldırı" ile organik aşağılık ve telafi teorisini geliştirdi. Adler, Freud'un teorileri ile karşı görüşe geldi, fikir ayrılığı 1911'deki Weimar Psikanaliz Kongresi'nde aleni oldu. Adler, Freud'un inandığı **** içgüdüsünün baskınlığı ve ego dürtüsünün libidinal(?) olup olmadığı ile çekişiyordu, Freud'un bilinç altına atma üzerine fikirlerini de eleştirmişti. Adler bilinç altına atma teorisinin, erkeksi başkaldırının aşırı telafisi ve aşağılık hislerinden türetilmiş sinirsel bir durum olan ego -savunma eğilimleri- konsepti ile değiştirilmesi gerektiğine inanıyordu, Oedipal Kompleksleri önemsizdi. Adler Viyana Topluluğundan ayrıldı ve 1912'de Bireysel Psikoloji Topluluğu adını alan, Özgür Analitik Araştırmalar Topluluğu'nu kurdu.
1912'de ana fikirlerini tanımladığı "Über den Nervösen Charakter" kitabını yazdı. Kişinin bilinçsiz öz ereğinin temel amaçlarının baskıladığı ayrı aşamaların aşağılık hislerini üstünlüğe (veya bilakis yeterliliğe) dönüştürdüğü ifade ederek insan kişiliğinin erek bilimsel açıklanabileceğini iddia etti. Adler'e göre öz erek arzularına, toplumsal ve etnik gereksinimler karşı koyar, düzeltici etkenler umursanmaz ve kişi aşırı telafi ederse aşağılık kompleksi oluşabilir, kişi benmerkezci, güç düşkünü ve saldırgan veya daha kötüsü olabilirdi.
I. Dünya Savaşı ile çalışmaları durdu, bu sırada Avusturya Ordusunda doktorluk görevi yaptı. Savaş sonrası 1930'lara olan etkisi adamakıllı arttı, 1921'den itibaren bir takım çocuk rehberliği klinikleri kurdu ve Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri'nde sık sık okutman, 1927'de Kolombiya Üniversitesi'nde misafir profesör oldu. Tedavi edici yöntemlerinde sosyal ilgiyi cesaretlendirip ve ödüllendirip fakat şımartma ve ihmalden kaçınarak sorunları çocukta önceden tutup, yetişkin ruha yoğunlaşmaktan kaçındı. Yetişkinlerde tedavi, suçlama veya üstünlük taslama tutumlarının tedavi edilen kimse tarafından dışarıda bırakılmasına dayanmaktaydı, kişisel davranışın farkına varılmasının artışı ile karşı koymanın azaldığını ve reddetmenin terse döndüğünü ifade etti. Yaygın tedavi araçları mizah kullanımı, tarihi anları ve mantığa aykırı emirleri içermekteydi. Adler'in popüleritesi görece optivizmi ve fikirlerinin Freud ve Jung'unkilerle karşılaştırıldığında anlaşılabilir olması ile ilişkiliydi. Adler sıklıkla, Kişinin davranış şablonu analizi, toplumla ilişkili, işi ilişkili ve cinsiyeti ile ilişkilidir, savını vurgulamıştı.
1934'te Avusturya Hükümeti, Yahudi olduğu için Adler'in kliniklerinin çoğunu kapattı. Adler 1935'te Long Island Tıp Kolej'ine Profesör olarak Avusturya'dan ayrıldı. 1937'de Aberdeen İskoçya'da öldü.
Alfred Adler'den Seçme Sözler
- Bazen insanlar, kendini beğenmişlik ya da kibir sözcüğü yerine kulağa daha hoş gelen hırs sözcüğünü kullanarak kendilerini biraz temize çıkarmaya çalışırlar. (Sf:200, Say yayınları, 2002)
- Hayatta kadınların nasıl ikinci derecede rol oynamakla yükümlü kılındığını gören bir kızın cesaretini yitirip, kendisini bekleyen işlere pek istenildiği gibi el atamayacağı, yaşamın karşısına çıkaracağı ödevlerden korkup soluğu kaçmakta alacağı doğal, bunun da kendisini işe yaramaz bir duruma sokacağı kuşkusuzdur. (Sf:146, Say yayınları, 2002)
- Kadının yetersizliğine ilişkin önyargı ve buna bağlı olarak erkeğin kendini beğenmişliği, her iki cinsiyet arasındaki uyumu sürekli bozarak inanılmayacak bir gerilimin doğmasına yol açar; ilgili gerilim, özellikle sevgi ilişkilerine de nüfuz ederek tüm mutluluk olanaklarını aralıksız tehdit altında tutar, hatta çok kez yok eder. Tüm aşk yaşamımızı zehirleyerek kurutup bir yangın yerine çevirir. (İnsanı Tanıma Sanatı, Sf:159, Say yayınları, 2002)
- Kadınla erkek arasındaki uzlaşma ve dengenin karakteristik özelliği arkadaşlıktır. Kadın ve erkek arasındaki ilişkide karşı tarafı boyunduruk altına almak, tıpkı ulusların yaşamındaki gibi katlanılmaz nitelik taşır. (İnsanı Tanıma Sanatı, Sf:159, Say yayınları, 2002)
- Kadınların erkeklerden daha az yetenekli olduğu savı bir masaldan, gerçekmiş izlenimi veren bir uydurmacadan başka nitelik taşımaz. (İnsanı Tanıma Sanatı, Sf:145, Say yayınları, 2002)
- Ruhsal ilişkiler örgüsünden koparılıp alınmış bir tek ruhsal olaya dayanılarak insanı tanımak gibi bir işe kalkışılamaz. (İnsanı Tanıma Sanatı, Sf:197, Say yayınları, 2002)
- Tırnak kemirme ve burun karıştırma gibi dikkat çeken kötü alışkanlıklara sahip insanlar, ilgili davranışlarıyla inatçı kimseler olduklarını ele verdiklerini bilmezler. (İnsanı Tanıma Sanatı, Sf:115, Say yayınları, 2002)
- Toplumdan uzak kalmak isteyen biri için, örneğin hep kirli bir yaka ya da pejmurde bir ceketle toplum içinde görünmekten daha uygun ve daha etkili bir çare yoktur. Kendisini başkalarının dikkati, eleştirisi ve rekabetiyle yüz yüze getirecek bir işin başına geçmekten yakayı sıyırmada ya da sevgi ve evlilikten kaçma işinde, başkalarının karşısına bu şekilde çıkmaktan daha iyi ve mükemmel ne yardım edebilir kendisine? (İnsanı Tanıma Sanatı, Sf:256, Say yayınları, 2002)
- Unutkan insanlar öyle kişilerdir ki, açıkça başkaldırmaya pek yanaşmaz, ama unutkan davranışlarıyla ödevlerine karşı yeteri kadar ilgi duymadıklarını ele verirler. (İnsanı Tanıma Sanatı, Sf:113, Say yayınları, 2002)
- Uygarlığımızda bir kızın özgüvenini ve cesaretini yitirmemesi kolay değildir. (İnsanı Tanıma Sanatı, Sf:146, Say yayınları, 2002)
- Yıkayıp temizleme hastalığı'na kadınlarda alabildiğine sık rastlanır. Böyle davrananların tümü de kadınlık rolünü üstlenmeye karşı koyanlardır; ilgili davranışlarıyla kendilerini bir tür mükemmelliğe kavuşmuş görür, her gün kendileri gibi sık sık temizliğe başvurmayan kadınlara tepeden bakarlar. (İnsanı Tanıma Sanatı, Sf:157, Say yayınları, 2002)
- Eğer bir insan bir başkasına gerçekten ilgi ve yakınlık duyuyorsa, o ilginin gerektirdiği bütün özelliklere sahip olmalıdır: Dürüst olmalı, iyi bir arkadaş olmalı, sorumluluk duygusu taşımalı, sadık ve güvenilir olmalıdır. (Sf:147, Payel yayınları, 1999)
- Eğer erkek şefkat arıyorsa, kendisini çımartacak, pohpohlayacak kızlar arayacaktır. Eğer ilişkiyi ikili bir yarış gibi görüyor ve bu yarışta üstün gelmeyi istiyorsa, güçlü görünen kızları arayacak, veya yapıları, toplumsal konumları ve güçleri açısından kolayca yönlendirilip güdülebilen kızları yeğleyecektir. Doğal olarak böyle bir seçim pek çok yanlışa yol açacaktır; çünkü hiçbir kız sürekli boyun eğmeye razı olmaz. (Sf:104, Payel yayınları, 1999)
- Farklı cinslerden iki eşit insanın görevi olarak tanımladığımız aşk, iki bireyin bedensel ve düşünsel yönlerden birbirlerini çekmesini, başkalarını dışlamasını ve birbirlerine karşı mutlak bir teslimiyetle yaklaşmalarını gerektirir. (Sf:89, Payel yayınları, 1999)
- Gizliden gizliye üstün olma isteği besleyen kızlar, genellikle güçsüz, sakat ya da kendi toplumsal konumlarının altındaki erkeklere yönelirler. Aynı şekilde, hemen el altındaki birinin veya bir akrabanın seçilmesi de, kendinden çok genç veya çok yaşlı bir erkeğin seçilmesi de güçsüzlük duygusunun belirtisidir. (Sf:94, Payel yayınları, 1999)
- Kadının çocukluğundan başlayarak kendisine zorlanan role başkaldırısı ne denli güçlü olursa, ya da aynı şekilde erkek kendisine biçilen ayrıcalıklı rolü tüm saçmalığına karşın oynamamakta ne denli ısrarlıysa, cinsler arasındaki çatışma da o denli şiddetli olur. (Sf:29, Payel yayınları, 1999)
ESERLERİ
- Organların Yetersizliği Üzerine İnceleme - 1911
- Nevrotik Yapı Üzerine - 1912
- Tedavi ve Eğitim - 1914
- Bireysel Psikolojinin Uygulanması ve Kuramı - 1917
- İnsanı Tanımak - 1927
- Bireysel Psikoloji Tekniği - 1928'de birinci bölüm, 1930'de ikinci bölüm
- Yaşamı Tanımak - 1929
- Okulda Bireysel Psikoloji - 1929
- Yaşamı Tanımak - 1930
- Psikoterapi ve Eğitim - 1919-1929
- Nevrozlar - 1929
- Eşcinsellik Sorunu - 1930
- Çocuk Eğitimi - 1930
- Yaşamı Biçimlendirme - 1930
- Psikoterapi ve Eğitim II - 1929 - 1932
- Yaşamın Anlamı - 1933
- Psikoterapi ve Eğitim III - 1933-1937