2017 yılını yine Olağanüstü Hal (OHAL) Kanun Hükmünde Kararname (KHK)’leri ile kapattık.
24 Aralık 2017 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 695 sayılı KHK ile artık ne yazık ki sıradanlaşan “Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulu’nca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan ekli listede yer alan kişiler kamu görevinden başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın çıkarılmıştır.
Bu kişilere ayrıca herhangi bir tebligat yapılmaz. Haklarında ayrıca özel kanun hükümlerine göre işlem tesis edilir” şeklinde 2 bin 756 kişi kamu görevinden ihraç edildi. Daha öncekilerde olduğu gibi sorgusuz sualsiz, haklarında usulüne uygun yapılmış bir soruşturma olmadan, kimden ve nereden geldiği belli olmayan listede adı olduğu için insanlar işlerinden, kazandıkları rütbe ve unvanlarından oldular, aileleri ile birlikte açlığa mahkûm edildiler.
15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra ilan edilen OHAL’de, 1 Eylül 2016 tarihli 672 sayılı KHK ile başlayan kamudan tasfiye[1] süreci halen devam ediyor.
Darbe girişiminin önlenmesinin üzerinden bir buçuk yıl sonra OHAL’in amacını aşan, masumiyet karinesini, hak arama özgürlüğünü ve adil yargılanma hakkını yok sayan uygulamalara başvurulması bu ülkeye yapılacak en ciddi kötülüklerden birisi olsa gerek.
Türkiye, 2017 yılını kapatırken sadece 695 sayılı KHK ile yenilmedi, aynı gün yayımlanan 696 sayılı KHK ile hukuk devletinin ve güvenliğinin zerresi dahi bırakılmadı.
Kararnamede ne ararsan var; Askerlik Kanunu, Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun, Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı Kanunu, Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun, Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu, Türk Silahlı Kuvvetler Personel Kanunu, Milli Savunma Bakanlığı Görev ve Teşkilatı Hakkında Kanun, Danıştay Kanunu, Yargıtay Kanunu, Hakimler ve Savcılar Kanunu, Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanunu, Karayolları Trafik Kanunu, Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu, Uzman Erbaş Kanunu, TSK Güçlendirme Vakfı Kanunu, Uzman Jandarma Kanunu, Şeker Kanunu, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Kamu İhale Kanunu, Kültür ve Turizm Bakanlığı Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun, Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun, Ceza Muhakemesi Kanun, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu, Özel Öğretim Kurumları Kanunu, Kamuda Geçici İş Pozisyonlarında Çalışanların Sürekli İşçi Kadrolarına veya Sözleşmeli Personel Statüsüne Geçirilmeleri, Geçici İşçi Çalıştırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, Türk Ticaret Kanunu, Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu, Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu, Posta Hizmetleri Kanunu vb farklı farklı konularda farklı farklı pek çok kanunda değişikliğe gidildi.
2017 yılını yine Olağanüstü Hal (OHAL) Kanun Hükmünde Kararname (KHK)’leri ile kapattık.
24 Aralık 2017 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 695 sayılı KHK ile artık ne yazık ki sıradanlaşan “Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulu’nca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan ekli listede yer alan kişiler kamu görevinden başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın çıkarılmıştır. Bu kişilere ayrıca herhangi bir tebligat yapılmaz. Haklarında ayrıca özel kanun hükümlerine göre işlem tesis edilir” şeklinde 2 bin 756 kişi kamu görevinden ihraç edildi. Daha öncekilerde olduğu gibi sorgusuz sualsiz, haklarında usulüne uygun yapılmış bir soruşturma olmadan, kimden ve nereden geldiği belli olmayan listede adı olduğu için insanlar işlerinden, kazandıkları rütbe ve unvanlarından oldular, aileleri ile birlikte açlığa mahkûm edildiler. 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra ilan edilen OHAL’de, 1 Eylül 2016 tarihli 672 sayılı KHK ile başlayan kamudan tasfiye[1] süreci halen devam ediyor.
Darbe girişiminin önlenmesinin üzerinden bir buçuk yıl sonra OHAL’in amacını aşan, masumiyet karinesini, hak arama özgürlüğünü ve adil yargılanma hakkını yok sayan uygulamalara başvurulması bu ülkeye yapılacak en ciddi kötülüklerden birisi olsa gerek.
Türkiye, 2017 yılını kapatırken sadece 695 sayılı KHK ile yenilmedi, aynı gün yayımlanan 696 sayılı KHK ile hukuk devletinin ve güvenliğinin zerresi dahi bırakılmadı.
Kararnamede ne ararsan var; Askerlik Kanunu, Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun, Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı Kanunu, Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun, Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu, Türk Silahlı Kuvvetler Personel Kanunu, Milli Savunma Bakanlığı Görev ve Teşkilatı Hakkında Kanun, Danıştay Kanunu, Yargıtay Kanunu, Hakimler ve Savcılar Kanunu, Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanunu, Karayolları Trafik Kanunu, Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu, Uzman Erbaş Kanunu, TSK Güçlendirme Vakfı Kanunu, Uzman Jandarma Kanunu, Şeker Kanunu, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Kamu İhale Kanunu, Kültür ve Turizm Bakanlığı Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun, Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun, Ceza Muhakemesi Kanun, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu, Özel Öğretim Kurumları Kanunu, Kamuda Geçici İş Pozisyonlarında Çalışanların Sürekli İşçi Kadrolarına veya Sözleşmeli Personel Statüsüne Geçirilmeleri, Geçici İşçi Çalıştırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, Türk Ticaret Kanunu, Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu, Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu, Posta Hizmetleri Kanunu vb farklı farklı konularda farklı farklı pek çok kanunda değişikliğe gidildi.
695 ve 696 sayılı KHK’lerden sonra, OHAL’in halen devam etmesinin hukukiliği tartışmasını yeniden başlatmakta yarar var. OHAL ve KHK’nin anayasal dayanağı Anayasanın 120. ve 121. maddeleridir. 120.maddeye göre;
"Anayasa ile kurulan hür demokrasi düzenini veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerine ait ciddî belirtilerin ortaya çıkması veya şiddet olayları sebebiyle kamu düzeninin ciddî şekilde bozulması hallerinde, yurdun bir veya birden fazla bölgesinde veya bütününde, süresi altı ayı geçmemek üzere olağanüstü hal ilân edebilir". 15 Temmuz 2016’da meydana gelen darbe kalkışması anayasanın bu düzenlemesinde tanımlandığı gibi
“Anayasa ile kurulan hür demokrasi düzenini veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketi” olarak değerlendirilip, Temmuz/2016’da ilan edilen OHAL’in anayasaya uygun olduğu kabul edilebilir. Pekiyi aradan geçen bir buçuk yıl sonra halen darbe tehlikesi mi vardır ki; OHAL halen devam ediyor?
Öyle olmadığı herkesçe biliniyor, o zaman devam eden OHAL rejiminin hukuksal bir dayanağı kalmamış demektir.
KHK’lerin hukuksal dayanağı var mıdır? OHAL’in dayanağı yoksa KHK’ler de sırf bu yüzden hukuka aykırıdır çıkarsaması yapılabilir. Kaldı ki; Anayasanın 121/son maddesine göre; "Olağanüstü hal süresince, olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda, kanun hükmünde kararnameler çıkarabilir” Anayasanın bu düzenlemesine göre OHAL’de çıkartılacak KHK’nin yasallık koşulu “olağanüstü halin gerekli kıldığı konular”da olmasıdır. 696 Sayılı KHK ile onlarca kanunda yapılan değişikliklerin hangisi OHAL’in amacı ve kapsamındadır? Bu soruya mantıklı ve tatmin edici yanıt vermek mümkün değildir.
KHK’lerdeki haklar konusundaki düzenlemeler karşısında sorulması gereken bir diğer soru; olağanüstü dönemlerde insan haklarının askıya alınması yetkisi sınırsız mıdır? Bu soru, Anayasa’nın 15. ve Avrupa İnsan hakları Sözleşmesi (AİHS) nin 15. Maddesinde yer alan kriterlere göre yanıtlanmalıdır. Anayasa’nın 15. maddesine göre:
“Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.” AİHS’in 15. maddesine göre ise: “Savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike halinde her Yüksek Sözleşmeci Taraf, ancak durumun gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla bu Sözleşmede öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabilir.”
Görüldüğü gibi Anayasa ve AİHS’in ortak düzenlemesinde olağanüstü halde haklara yönelik kısıtlamanın iki önemli sınırı bulunmaktadır; milletlerarası hukuka aykırı olmama ve durumun gerektirdiği ölçüde olma. O halde milletlerarası hukuka aykırı olan ve durumun gerektirdiği ölçüyü aşan ve hakkın özüne ortadan kaldıran sınırlandırmalar Anayasa ve AİHS’in hukuki meşruiyetinden yararlanamaz. Bugün Türkiye’de sürgit devam eden OHAL uygulamaları da bu kapsamda değerlendirilmelidir.
696 Sayılı KHK’nin asıl dikkat çekici olan 21.maddesi ile getirilen “Resmi bir sıfat taşıyıp taşımadıklarına veya resmi bir görevi yerine getirip getirmediklerine bakılmaksızın 15/7/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden kişiler hakkında da birinci fıkra hükümleri uygulanır” düzenlemesi.
6755 Sayılı Kanun, darbe girişiminden sonra yürürlüğe konulan ikinci KHK olan, 27 Temmuz 2016 tarihinde yürürlüğe giren 668 sayılı KHK’nin yasalaşmış halidir.