1927 yılında Pazarcık'ta doğdu. Antakya Erkek Lisesi'ni, 1947 yılında İstanbul Hukuk Fakültesi'ni 1957 yılında bitirdi. 1961 yılında İstanbul Milletvekili seçildi. 1965-1970 yılları arasında Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı yaptı. 1970 yılında Adalet Parti'den (AP) ayrıldı ve Demokratik Parti'yi kurdu. 1973 seçimlerinde tekrar İstanbul'dan milletvekili seçildi. 1977'den sonra siyasi hayattan çekildi.
ESERİ:
1.Alaca Siyaset
Siyasi Hikayeler
Ferruh Bozbeyli
Babıali Kültür Yayıncılığı
"Alaca Siyaset" yakın tarihimizin, bir siyaset ustasının gözünden panoraması 60'lı yılların "özel hatıra defterleri"nden biri diyebileceğimiz" Alaca Siyaset", siyasetimizin aksayan yönlerini cesur ve sempatik bir dille anlatıyor. Birebir yaşadığı ibretlik olayları çoğu zaman bir hikaye tadıyla veren yazar, bizi Anadolu insanının yüreğine, tarihin sıcak saatlerine, Türkiye ve dünya coğrafyasına taşıyor. Siyasi hayatın zirvesine tırmanmış bir devlet adamından onlarca yılın tecrübesini saklayan, okuma zevkiyle dolu bir kitap.
SÖYLEŞİ
Yalnız demokrat Bozbeyli
27 Mayıs 2012
37 yaşında TBMM’nin en genç başkanı oldu. Kendi partisi AP’nin Genel Başkanı Süleyman Demirel’e de, 27 Mayıs ve 12 Mart darbelerine de karşı çıkışlarıyla efsaneleşti. Ferruh Bozbeyli, darbeler ve koalisyonlarla geçen buhranlı 1960 ve 1970’li yıllarını Star'a anlattı.
MARAŞ’TA 11 çocuklu bir ailenin ferdi olarak dünyaya gelen Ferruh Bozbeyli, okuyabilmek için filmlerde figüranlık bile yaptı. Üniversiteyi 10 yılda bitirdi ama 37 yaşında muhalefetin bile oy verdiği Türkiye’nin en genç TBMM Başkanı oldu. Yassıada duruşmalarındaki avukatlığı, 27 Mayıs ve 12 Mart muhtıralarına karşı duran milletvekilliği ile ‘Yalnız Demokrat’ adını aldı. Ve ilk seçim başarısızlığında da siyaseti bıraktı. Bayar, İnönü, Demirel ve Ecevit’li yılların en yakın tanığı olan Bozbeyli, Zaman Tüneli’nde sıradışı başarı hikayesi ve ‘bir siyaset teorisyeni’ olarak günümüz Türkiye’sine ilişkin düşüncelerini anlattı...
BİR ÇİFT YEŞİL GÖZ
Gazi bir ailenin çocuğu olarak 1927’de Pazarcık’ta dünyaya geldi. ‘Ailemde paşa falan yok, halktan birisiyim’ diyor ancak ailesi üç İstiklal Savaşı madalyasıyla ödüllendirilmişti. Dedesi postacı Halil, amcası marangoz Mehmet ve babası köy tahsildarı Sıddık beyler İstiklal Savaşı’nda Maraş’ta aynı bölükte savaşmıştı.
Özel İdare memurluğundan emekli babası Sıddık Bey ona savaş kahramanlıklarını değil ama hürriyetin önemini anlatırdı: “Oğlum, geçmiş gitmiş herkesle birlikte vazifemizi yaptık. Sokağa çıkıyorsun başka bir bayrak var. Bundan acı bir şey yok. Allah kimseye göstermesin bu acıyı.” Tam 11 kardeştiler ama iki anadan. Çocukluğuna ve Maraş’a dair hatırladığı en eski anı bir çift yeşil gözdür: “Bazen hafızamın en derin noktasında ne var diye geçmişte araştırmaya çıkarım. Karşıma bir çift yeşil göz çıkar. Bu benim anamın gözleridir, bir de al yanakları. Herhalde kucağında falan yatarken bakmışım. Anam doğum sırasında hayatını kaybetti.”
EY KÖHNE BİZANS...
Başarılı bir öğrenciydi. Öğretmeni Fatma Hanım’ı hiç unutamadı. Onunla konuşacağı Sağcı, dindar ve sosyal devletçi Sağcı, dindar ve sosyal devletçi Haberin fotoğrafları için tıklayın » zaman bir karış mesafeye kadar yaklaşır, eğilir ve onunla aynı boya inip göz göze gelerek onu dinlerdi. Başarıyla dolu ilkokul diplomasını aldığında koşa koşa babası Sıddık Bey’e gitti. “Oğlum Allah daha büyüklerini nasip eder inşallah” yanıtını aldı. Ortaokul diplomasını aldığında da aynı yanıtı aldı. Ama liseden mezun olup diplomasını götürdüğüne babasının sessizliğiyle karşılaştı. Olgunluk sınavını vermiş, doktor, mühendis ya da avukat olmaya hak kazanmıştı.
Ama babası ona bu defa neden “Allah daha büyüklerini versin dememişti?” Sıddık Bey, oğlu Ferruh’a “Oğlum... Diğer oğullarımı okutabilecek miyim bilemiyorum. Seni üniversitede okutacak durumda değilim” diyebildi. Marangozluk ve katiplik denedi. Ama o sırada kendisini ziyarete gelen liseden sınıf arkadaşı Fatin Baki, onu Pazarcık’ta bir memur olarak yaşamak yerine Türkiye’nin en genç Meclis başkanlığına taşıyacak olan süreci başlatacak tavsiyede bulunur: “Ben İstanbul’da üniversiteye kaydoldum.
Sen de katipliğe bu kadar hevesliysen git İstanbul’da katip ol. Belki orada okursun da. Bir cesaret et, ben de elimden geldiği kadar yardım ederim” dedi. Babası Sıddık Bey’e durumu açtığında Tevfik Fikret’in ‘Ey köhne Bizans’ dediği şiirle yanıt alır: “İstanbul’da iyilikler ve kötülükler harman olmuştur, sen neyi ararsan onu bulursun. Başın dara gelirse, şunu iyi bil ki senin en sadık yardımcın kendin olacaksın. Kendi kendine yardım edemeyecek duruma düşme.”
CENAZEDE TUTUKLANDI
Ancak kayıt zamanı geçmiş. Dönemin İstanbul Üniversitesi rektörü ve dekanı ‘Bu sene tren kaçtı’ demekte. Ama o önce Ankara İlahiyat’a kayıt yaptırıp sonra İstanbul’a nakil aldırarak bu sorunu da çözer. Okula girdikten sonra Fatih’teki eski medreselerde kalır, okuyabilmek için filmlerde figüranlıktan İETT personelliğine kadar çok sayıda meslekte çalışır. Dönemin ünlü akademisyenlerinden Prof. Dr. Ali Fuat Başgil’in asistanı da oldu ama ‘Çakmak olayı’ onu çok önceleri akademisyenlikten siyaset adamlığına taşıyan süreci başlatmıştır. Milli Mücadele kahramanı Fevzi Çakmak 1950’de ölmüş ancak radyolar oyun havaları var, bir tören yapılmıyor.
Beyazıt’tan öncülük yaptığı bir avuç arkadaşıyla başladığı yürüyüş Taksim’e vardığında on binlerin katıldığı bir mitinge dönüşmüştür. Çakmak’ın cenazesinin bulunduğu Maçka’daki evinin önüne gidildiğinde Fitnat Çakmak, Bozbeyli ve arkadaşlarını göstererek ‘Kalkta gör, kalk da gör’ diyecekti. Ama medreseye döndüğünde de polis tarafından gözaltına alınacak, 15 gün tutuklu kalacak ve bu süreç onun yerine siyasete yönelmesine neden olacaktır. 1947’de girdiği Hukuk Fakültesi’nden hem çalıp hem okumak zorunda kaldığı için 10 yılda mezun olabilir.
27 MAYIS VE 12 MART’A ‘HAYIR’
Avukatlığa başlayan Bozbeyli, 27 Mayıs sonrası Yassıada’da yargılanan Demokrat Partili Osman Turan’ın avukatlığını üstlenir. Bu sırada, Adalet Partisi’nin İstanbul Teşkilatı’nın kurulmasında görev alır. 1 Temmuz 1961’de anayasa oylaması öncesi TRT’de partiler adına konuşma hakkı veriliyor ama onun partisinden kimse radyoya çıkmaya gönüllü olmuyor. Bozbeyli’nin değimiyle, Çakmak olayından sonra bu radyo yayını da onun kaderini değiştiren ikinci olay olur: “Ben konuşurum, dedim.
Ve radyoda dedim ki ‘Ben bu anayasaya evet diyemem. Bu anayasanın önsözünde meşrutiyetini yitirmiş bir iktidara karşı direnme gücünü kullanan Türk halkı, deniyor. Meşrutiyetini yitirip yitirmediği davalar bittikten sonra belli olur. Daha Yassıada’daki dava sürüyor.’ Radyo yayını sonrası bir anda Türkiye’nin dört bir yanında benim adım dalgalandı. Bizim partidekiler bana kızdı ‘Arı kovanına çomak sokuyorsun’ dediler. ‘Bunları söylemeyeceksem niye mebus oluyoruz’ yanıtı verdim.”
Bozbeyli’nin bu çıkışı, onu 1961 yılında Adalet Partisi İstanbul milletvekilliğine taşır. 15 gün sonra grup başkanvekili ve sonrasında Meclis Başkan Yardımcısı’dır. 1965’teyse muhalefet partisinin de oylarıyla Meclis Başkanı seçilecek ve üç dönem bu görevde kalacaktı. Adalet Partisi’nde Genel Başkan Süleyman Demirel’le oluşan fikir ayrılıkları üzerine partisinden istifa ederek kurduğu Demokratik Parti ile 1973 seçimlerinde İstanbul’dan milletvekili seçilen Bozbeyli, koalisyon ve darbe süreçlerinin en yakın tanıklarından biri de olur.
27 Mayıs darbesine ‘Hayır’ diyen Bozbeyli, 12 Mart muhtırasına da TBMM’de ‘Hayır’ diyebilen iki kişiden biri olarak ‘Yalnız Demokrat’ ünvanını alacaktır: “Başkan Vekili Tevfik Turhangil, önüne gelen bildiriyi okumaya başlayınca itirazda bulundum. ‘İçtüzüğe göre sadece Cumhurbaşkanı ve hükümet tezkeresi ancak Meclis’te bildiri olarak okunur. Başka kimse meclise bildiri veremez’ dedim. Ben ve Korkmazcan dışında kimse ses çıkarmadı. Demirel de hiç sesini çıkarmadı. ‘Bu şartlarda vazife yapamayacağım’ diyerek başbakanlıktan istifa etti. Muhtıracıların da isteği buydu. Belli insanlar sahip çıkmadıkça doğru olan şey havada kalıyor. Yani iki kişi yerine 100 kişi ‘bu bildiri okunamaz’ dese, okuyamaz ve belki Türkiye tarihi değişecekti.”
SİYASETE GENÇ YAŞTA VEDA
‘Genç Başkan’ Bozbeyli, kaybettiği ilk seçimde 49 yaşında siyaseti bırakacaktı: “1977 seçimleri öncesinde Demirel ve Ecevit iyi bir slogan geliştirdi. ‘Oyları bölmeyin, tek bir partiye verin’. Koalisyon hükümetlerinden bunalan halk, oyları birleştirdi. Parti oyları düştü, siyaseti bıraktım.”
DEMİREL VE İNÖNÜ’LÜ YILLAR
“1942’de orta mektebin üçüncü sınıfındayım. İsmet Paşa Cumhurbaşkanı olarak sınıfa geldi, beni de tahtaya kaldırdı. Fransızca sorusunda tahtaya çift ‘T’ yerine tek ‘T’ yazmışım. Hocamın arkamdan bana fısıldamasını duyduğum halde ‘İnönü de duymuş kopya sayar’ diye söylemedim. İnönü gidince hoca ‘Yahu adam sağır. Nasıl duysun sana söylediğimi’ dedi. Bunu Meclis başkanlığım döneminde İnönü ile de paylaştım. Bir gün kendisine Atatürk’ü sordum. Bana *Potikacıydı* dedi.
Gümüşpala vefat ettikten sonra Sadettin Bilgiç ve Demirel arasında başkanlık yarışı yaşandı. Ben Bilgiç’in tarafında kaldım. 64’de Demirel Genel Başkan, 65’te ben Meclis Başkanı oldum.
67’de birinci turda seçilmiştim, 69’da öyle olmadı. ‘Hayır kesinlikle yok’ dediği halde ertesi gün İsmail Hakkı da Meclis Başkanlığı’na aday gösterildi. Demirel bizi tasfiye etmek istedi ancak başarılı olmadı. 1970’de Demirel’le anlaşamadığımız için partiden ayrıldım.
ARTIK FİKİR SÖYLENİYOR
27 Mayıs ve 12 Mart darbelerine neredeyse tek başına karşı duruşuyla ‘Yalnız demokrat’ diye anılan Bozbeyli’ye, bugünün Türkiyesi’ni nasıl gördüğünü soruyoruz. Bozbeyli, toplumun artık fikrini söyleyen insanlardan oluşmasından mutlu: “Gidişata baktığım zaman bazı şeyleri iyi buluyorum. Biz öyle bir devirden gelmişiz ki. Demişiz ki ‘Doğru olanı, iyi olanı biz biliriz. Size anlatırız. Siz bunları izlemeye bakın. Hani izindeyiz diyorlar ya. Bu yanlış bir şey. Her insanın bir kanaati vardır. O da adamdır.
Bir toplum adamlarının insan yerine konduğu gün medenileşir. Ama adamların bir kısmı dininden, ırki mensubiyetinden dolayı ayrılıyorsa, o zaman insanlar ikiye ayrılıyor demektir. Bu aristokrasidir demokrasi değil. İdare edenler var, siz işi bana bırakın. Niye halledesin benim fikrim de var. Bu bakımdan memlekette kalkınma var. İnsanlar daha çok fikrini söylüyor ve insanlar adam yerine konuyor. Bunlar kültür meselesidir, zaman içinde bunların hepsi olacak.”
Temennİ yetmez
‘En genç başkan’ Bozbeyli, yazdığı dokuz kitabıyla da bir siyaset teorisyeni. Bozbeyli’ye kendisini nasıl tanımladığını sorduğumuzda, sağcı,dindar ve sosyal demokratlığı anlatıyor: “Ben sağ düşünceye sahibim. Dindar bir insanım. Sosyal devlet ilkesine çok inanıyorum. İnsanların iyi olmasını temenni etmek başka bir şey. Yalan söylememesi ve hırsızlık yapmaması için de onun da bir varlığının olması gerektiğine inanırım.”
KOTKU’NUN NAMAZI...
“Nurettin Topçu’yla Cuma Vakti oturuyoruz. Zahit Kotku Hocaefendi’de hutbede. ‘Muharrem ayında oruç tutarsanız bin oruç sevabı var, filan gün tutarsanız 1500 gibi rakamlı konuşuyor. Topçu kulağıma eğildi ‘Bu adam bakkal. Her şeyi tartıyor. Kalk gidiyoruz’ dedi.”