Yandaş medyada önemli bir haber çıktı.
Habere göre; 2005-2013 yılları arasında Akademik Personel ve Lisansüstü Eğitim Sınavı'na (ALES) ve Üniversiteler Arası Yabancı Dil Sınavı'na (ÜDS) giren 20 bin şüpheli akademisyen var. Kopya çektikleri üzerinde durulan ve aralarında doçentlerin de bulunduğu bazı isimler, ÖSYM tarafından yeniden sınava alınıyor.
Tam 8 yıl boyunca süren kopya ve binlerce şüpheli!
Şüphelerin yoğunlaştığı örgüt ise FETÖ...
Oysa o günlerde bu sınavlarda nasıl kopya çektikleri, soruların hangi şartlarda elden ele dolaştırıldığı, sınavlarda joker yöntemiyle kimlere haksız puanlar aldırdıkları defalarca haber konusu olmuştu.
Bugün "ALES'te FETÖ şüphesi" başlığıyla haber yapanlar o günlerde, "Gülen Cemaatine çirkin iftira" diyerek sınavlardaki kopya iddialarını kapatıyorlardı.
Dönemin savcıları, hâkimleri Gülenciler hakkında aleyhte karar veremiyordu.
17-25 Aralık patladı ve birdenbire "paralel" keşfedildi, devleti ele geçirmek istedikleri anlaşıldı!
Bu bir iki yüzlülüktür. Eğer, iktidar ile araları açılmasaydı bu sınavlardaki sistematik kopyalar aynen devam edecek, milyonlarca insanın kul hakkı hâlâ yeniliyor olacaktı.
Bu konulara dikkat çekenler, kopya uyarısı yapanlar mahkûm edilmeye, cezaevlerine gönderilmeye devam edilecekti.
Ayrıca FETÖ'yü yeni kıta keşfeder gibi keşfedenler PKK'yı es geçmeye devam ediyorlar.
PKK'nın yıllarca üniversitelere kendi militanlarını nasıl yerleştirdiğini hepimiz çok iyi biliyoruz. Bu uygulama hâlâ devam ediyor. Başkasının yerine sınava giren başarılı kişiler, örgüt üyelerine sınav kazandırıyor. Bir başka yöntemde ise; örgütün etkin olduğu noktalarda gözetmenler tehdit edilerek salon dışına çıkartılıyor ve sorular dağıtılıyor. Bu gibi yollarla binlerce PKK'lı üniversitelere yerleştirildi ve yerleştirilmeye devam ediyor.
Kampüslerde açılan Öcalan posterleri ve sözde paçavralar, milliyetçi öğrencilere saldırılar... Hepsi örgütçüler tarafından yapıldı. Hepsi de yasa dışı yollardan üniversitelere yerleştirilmişti.
Onlarca haber yapıldı, köşe yazısı yazıldı... Sınavlarda nasıl kopya çektikleri, nasıl çeteler kurdukları, hangi yöntemle elemanlarını üniversitelere yerleştirdikleri ifade edildi.
O zamanki bahane de "çözüm süreci"ydi... "Analar ağlasın daha mı iyi, sen savaş istiyorsun, Kemalist zihniyetin çocukları, bunlar ırkçı" denilerek; doğruları söyleyenler, adaleti isteyenler ötekileştirildi.
Çözüm sürecinde KCK davalarında üst üste gelen beraat kararlarını başka nasıl yorumlayabiliriz.
Üniversitelere yasa dışı yollardan sızanlar karşısında üniversite yönetimleri de sessizdi. Valilerin "teröristlere müdahale etmiyoruz" açıklaması gibi, rektörler de "kampüs alanları içindeki teröristlere" müdahale etmiyordu.
Kütahya Dumlupınar Üniversitesi'nde Hasan Şimşek'i, Ege Üniversitesi'nde Fırat Çakıroğlu'nu katleden PKK'lıları kampüslere göz göre göre alanlar, iktidardan güç alan üniversite yönetimleriydi.
Okullardaki teröristleri görmesine rağmen haklarında herhangi bir yasal işlem başlatmayanlar da iktidarın kadrolarıydı.
Şimdi de günah çıkarır gibi, göz boyar gibi "2005-2013 yıllarında 20 bin şüpheli akademisyen" haberlerine imza atıyorlar.
Bu bir çürümüşlük halidir,
Bu bir iki yüzlülük halidir,
Bu bir güvensizlik halidir,
Bu bir riyakârlık halidir...
***
18 Aralık 2002... Türkiye gerçek bir aydınını, münevverini, Necip Hablemitoğlu'nu kaybetti. Kimsenin Fethullah Gülen'e toz konduramadığı yıllarda, örgütün gerçek yüzünü tüm detaylarıyla, belgeleriyle yazılı kitap haline getiriyor, televizyonlarda haykırıyordu. Hain bir şekilde katledildiğinde üzerinde çalıştığı iki önemli konu vardı. Birincisi Gülen cemaatinin yasa dışı faaliyetleri, ikincisi ise Alman vakıflarının Türkiye aleyhindeki çalışmalarıydı.
Ölümünün üzerinden geçen 15 yılda her dediği doğru, her söylediği gerçek çıktı.
Şimdi kendisini yeni keşfeden yandaşlar, görüntülerini televizyonlarda döndürüyor.
Oysa cinayet, hâlâ faili meçhul olarak kenarda duruyor, bu konuyu kimse konuşmuyor.
Gerçek bir Türk aydınıydı, gerçek bir bilim insanıydı, Türkiye için çok büyük bir değerdi.
Allah mekânını cennet eylesin.