Tıp dünyanın en saygın ve en kutsal mesleklerinin başında gelir. Söz konusu mesleğin aktif bir biçimde yapılmasına kadar geçen sürede bir öğrenci, toplam 23 yıl boyunca eğitim görür. Görüldüğü gibi bir anlamda dünyanın en uzun soluklu eğitimine sahip meslek tıp mesleğidir. Bunu akademik anlamda ele almasak dahi bu durum böyledir. Bu yüzden tıp hem okunması itibariyle zor hem de icrası bakımından sorumluluk yükleyen kutsal mesleklerin başında gelir. Tıbbın dili her ülkede farklı olarak sanılsa da aslında bir bakıma evrenseldir. Yani bir hukuk eğitimi almış kimse, başka bir ülkede mesleğini icra ederken o ülkenin dilini anadil yetkinliği ile konuşmak zorunda iken, tıp ilminde durum farklıdır. Çünkü bu eğitimde görülen derslerin neredeyse tamamı evrensel olarak aynıdır. Tıp eğitimi alan bir kimse aynı zamanda kısmen de olsa Latince eğitimi alır. Bu sayede uluslararası alanda bir ortaklık tesisi sağlanmış olur. Son zamanlarda özellikle de internet ve sosyal medyanın yaygınlaşması beraberinde tıp ilmine de katkı sağlamıştır. Bu katkı gerek hasta gerekse de öğreti açısından söz konusudur. Çünkü her hangi bir ülkede yaşayan bir kimse sağlık turizmi çatısı altında bir başka ülkeye sağlık hizmeti almaya gidebilmektedir. Bu da sağlık sektörüne bir canlılık getirmesinin yanı sıra, yeni tür vakalarla da karşılaşan bilim adamlarına yeni çalışma alanları sağlamaktadır.
Sağlık turizmi son yıllarda çok ciddi anlamda ivmelenme yaşamıştır. Bunun nedeni olarak dünyanın artık hiç olmadığı kadar küçük bir hale gelmesidir. Artık insanlar bir ülkeden başka bir ülkeye saatler hatta dakikalar içinde ulaşabilmektedir. En uzun rotalar dahi bir günden az sürmektedir. Bu da sağlık turizmine son derece olumlu bir etki yapmıştır. Sağlık alanında her geçen gün gelişin uluslararası temsil, beraberinde yeni hastalara ve yeni tedavilere de olanak sağlar. Sağlık turizminde ön plana çıkan bazı ülkeler vardır. Bunların başında hiç şüphe yok ki, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Almanya, İsviçre gibi devler yer alır. Özellikle bu ülkelerin elde ettiği pay, son derece şaşırtıcı boyutlara ulaşmıştır. Ancak ülkemiz Türkiye de son yıllarda sağlık turizmi alanında ciddi bir yol kat etmiştir. Özellikle bulunduğumuz coğrafi konumu da hesaba katacak olursa, bizim sağlık turizminde Ortadoğu ülkeleri arasında birinci sırada olduğumuzu vurgulamalıyız. Hatta Balkan coğrafyasını da işin içine dahil edersek bu anlamda son derece ileride olduğumuz görürüz. Balkan ve Arap coğrafyasından her geçen gün biraz daha fazla hasta kabul eden Türkiye, son yıllarda yaptığı hastane yatırımlarıyla da buna doğrudan katkı sağlamıştır. Hastanelerini modernleştiren Türkiye, çok ciddi bir ilerleme kat etmiştir.
1990’lı yıllarda son derece vahim bir durumda olan devlet hastaneleri günümüzde modern bir hale gelse de yine de Avrupa standartlarından uzakta bir hizmete sahiptir. Buradaki sorun çok sayıda hastanın bilinçli bilinçsiz hastaneleri işgal etmesi hadisesidir. Bu da var olan iş yükünü bir anlamda doktorlar açısından çekilmez bir hale getirmektedir. Devlet hastaneleri açısından yaşanan en büyük problem budur. Ancak özel hastanelerde uluslararası hastaları görmek daha yaygın bir durum haline gelmiştir. Her yıl bu anlamda çok ciddi bir döviz girdisi yaşayan ülkemiz, aynı zamanda prestij de kazanmaktadır. Sağlık turizmi açısından Türkiye’nin bölge içindeki en büyük rakipleri, Ürdün ve İsrail’dir. Bu iki ülke de tıp alanında çığır açacak çok sayıda tedavi yöntemine sahip oluşu ile dünyadan birçok hastayı kabul eder. Özellikle de Ürdün 2 milyona yaklaşık hasta ziyaretçi trafiği ile ciddi bir markadır.