Biri şöyle diyor, “eşim benimle hiç ilgilenmiyor. Yada ilgileniyor belki ama romantik değil. Mesela hiç sevdiğini söylemiyor.
Bana hiç çiçek almaz yada küçük sürprizler yapıp özel olduğumu hissettirmez.”
Bir başkası, “eşim çok kaba biri. Hiçbir estetiği yok davranışlarının.
Onun bazen dağdan inmiş olabileceğini düşünüyorum.
Sevdiğini söylese de bunu o kadar kaba bir şekilde yapıyor ki rahatsız oluyorum. Hiç nazik değil, bana dokunduğunda beni dürttüğünü hissediyorum.”
Yine bir başkası, “sevgilim çok yumuşak biri, hatta gereğinden fazla yumuşak.
Yani bir erkek bu kadar yumuşak olmaz ki! Evet çok romantik ama ne bileyim işte, erkeğin bu kadar yumuşak olmasına tahammül edemiyorum. Bunları söylerken kendimi ona karşı suçlu hissediyorum ama ne yapayım!
Güçlü değil, her kararı bana bırakıyor, beni yönetmesini bana sahip olmasını istiyorum ama beni hiç anlamıyor.”
Başka biri, “beni sevdiğini biliyorum, hatta bunu bana hissettiriyor da, ama çok içine kapanık, çekingen.
Çoğunlukla evde.
Çok az arkadaşı var.
Kendine güvenmediğini hissediyorum ve bu beni sinir ediyor.
Mecburen ben güçlü olmak zorunda kalıyorum evde.
Çünkü o, benim, her zaman bir şekilde sorunların üstesinden geleceğimi biliyor. Sorumlulukları taşımaktan bıktım ve yoruldum, yorgunluklarım eşimden nefret etmeme sebep oluyor.
Onu bir insan olarak sevsem de çekingenliğiyle yaşamaktan usandım artık.”
Yine başka biri, “eşim televizyon manyağı. Ondan ne anlıyor bilmiyorum.
Eve geliyor, kumandayı eline alıyor, o kanaldan bu kanala gezinip duruyor. Saatlerce hep böyle devam ediyor.
Çocuklar da ben de TV’ de spor programı izlemekten bıktık.
Eve gelişinden artık nefret eder oldum.
Adam’ın bizimle hiçbir ilgisi yok. İşi, arkadaşları ve televizyonu.
Arada bir hatırladığı cinsellik de olmasa beni tamamen unutacak.”
Ve bir başkası, “eşim çok iyi bir insan. Bana çok nazik davranıyor.
Bütün kararları beraber alırız. Aslında bundan memnunum ama bir yanım sürekli huzursuz.
Ben onunla uzağı göremiyorum.
Yani bu evlilik ne zamana kadar bu şekilde sürecek. Kendimi güvende hissetmiyorum.
Yarın benim başıma bir şey gelse bana sahip çıkamayacak gibi geliyor. Çok güvensizim. Cinsel hayatımız da kötü. Orada da çok yumuşak, sürekli benim incinmemden korkuyor. Oysa ben daha sert davranmasını bekliyorum.
Daha sert olmasını, tüm ilişkimizi yönetmesini bekliyorum, kendimi onun yanında güvende hissetmeyi istiyorum, ama değilim ne yazık ki!
Evet…
Bu liste böyle uzar gider.
“Kadınlar ne ister?” diye hangi kadına sorsanız, her biri kendi dünyasından, kendi penceresinden “eksikliği” görüp ona göre bir tanım yapar.
Ve eğer, “onların ne istediklerine ilişkin”, onların istekleri doğrultusunda bir liste yaparsanız o listenin “dibi” bulunamayacaktır.
Ve bu durum sizde, “kadınların ne istediklerini” bilmedikleri hissini uyandıracaktır.
Yukarıda ki yakınmalara bir göz atıp yorumladığınızda her birinin, diğerinde var olan “şey” için yakındığını görürsünüz.
Yani; eşi sert olan yumuşak olanı, yumuşak olan sert olanı istiyor, romantik olan güçlü olanı, güçlü olan daha nazik olanı vs…
Birinin erkeğin olmasını istediği tipi, bir başka kadının hayatında gördüğünüzde onun da onda başka bir eksiği görüp şikayet ettiğini görüyorsunuz.
Neden böyle?
Gerçekten kadınlar ne istediklerini bilmiyorlar mı?
Kadınların “östrojen” gibi bir belaya(!) sahip olmalarından mıdır rasyonalitelerinin erkeklere göre daha düşük olması, istekleri konusunda bu kadar belirsiz olmaları?
Kadınların her durum ve şartta, “eksiklik” konusuna bu kadar saplanıp kalmaları, “akli davranma ve karar verme” durumunun gerçeklik için yeterli olmadığı hissini veriyor…
Böyle olmamalı mı peki?
Yani kadının duygusal olması, rasyoneliteden uzak olması bir kusur mudur düzeltilmesi gereken?
Östrojen yüzünden duygusallık konusunda aşırı meyli olan kadına, kültürün, zayıflığı da şırınga etmesiyle savrulmalar yaşaması, onun “suç”u mudur?
Duygusal olmak kadının en önemli özelliğidir. Onu ondan çıkardığınız da kadın erkekleşir, tüm estetiğini ve şefkatini yitirir. Böyle bir tablo içinde ne erkek bu kadından hoşlanır, ne de kadın bundan memnun kalır.
Bayanlar güçlü yaşamaya devam ederken çok rahat görülebilirler, ancak zaman içinde bunun hiç de olumlu birliktelikler oluşturmadığını biliyoruz.
Erkek gibi davranan bir kadınla birlikte ilişki, iki taraf için “rekabet” pozisyonuna dönüşür...
“Birlikte yaşayan” bir “çift” yerine, savaşan iki kişilik portresi çıkar ortaya ve bu da ilişkiyi yaşanmaz hale getirir!
Ortadaki temel gerçek şu: İki tarafın da kadınla ilgili olarak şunu kabullenmesi gerekir; kadın, duygusal yapısı çok güçlü olan biridir.
Aldığı tüm kararlarda da bunu hissettirir. Bu nedenle “hayatla ilgili” bir çok hususta yanılma ihtimali erkeğe göre daha fazladır. Hayat içinde “eksi” gibi görünen bu durumu kadına, anne olmak gibi; bir erkeğin, psikolog yada psikiyatr bile olsa asla anlayamayacağı bir şeyi bağışlar.
“Kadının duygusal olması nedeniyle; kendisinin ne ye ihtiyacı olduğuna kendisinin karar vermesi çok zordur…!”
Tabi bu söz, ağır bir ifade kadın açısından bakıldığında.
Şu söz belki daha da sarsıcı olacaktır:
“Zeki, kendine güvenen güçlü bir erkek; kadının ne istediğini ondan daha iyi bilir!”
Şimdi biraz daha kışkırtıcı bir laf edelim:
“Tüm kadınlar, yukarıdaki sözlerin bir hakikat olduğunu bilirler. Gerçek, onlar için tam da budur!”
tüm bunlardan sonra o soruyu yeniden soralım,
“Peki kadınlar ne ister?”