Tarifsiz hisler cümbüşünün ortasında kaldım. Ruhumun gökyüzünde havai fişekler patlıyor. Sanki günlerce, haftalarca, aylarca buzlukta kalmışım da donmuşum. Gözlerim hapiste, oysa ben ağlamak istiyorum. Yeni yıla giriyormuşuz lakin ben en son sende kaldım. Hangi yıldayız sahi, senden sonra saymadım. Bu geçen yıllar, sadece birbirini kovalayan rakamlar değil mi? Eskiyen sadece zaman, anılar hep taptaze…
Bir reçete bulmuşlar, her şeyin ilacı diyorlar, adı zaman. Bütün acıyı, hüznü, nefreti götürürmüş bu ilaç. Denedim lakin kalbim tedaviye yanıt vermedi. Bu ölene kadar yaşamaya benzer dedi. Sonra düşündüm, kulak verdim kalbimin sesine. Her yaranın bir merhemi vardır diye ve de buldum. İlaç şu; korktuğumuz, kırıldığımız hangi duygular varsa, bize bunları yaşatan insanlarla gitmeli bu duygular, ancak böyle unutabiliriz.
Biliyorum söylemesi kolay lakin uygulamada zorluk çekiyoruz. Sanki 100 metrelik bir yarışa, ayaklarımız kırık başlıyoruz. Oysa kurallar çok basit, koş ve bitir. Lakin biz değil koşmak, yürümeye dahi korkuyor, topallıyoruz. Ama böyle de olmaz, ikimizden birinin bu savaşı kazanması lazım. Haydi gel otur karşıma da şöyle dürüstçe bir konuşalım kalbim. Ya boğ beni hüznünün karanlığında yada yolumu göster çıkmaz duygular sokağında.
Bir çiçeğe istediğiniz kadar güzel sözler söyleyin, onu sulamadıkça ölecektir. İşte kalbimizde böyle, geçecek demekle hiçbir şeyin geçmeyeceğini ona itiraf etmeniz gerekiyor. Çünkü acıya alışmak, her gün geçecek diye beklemekten daha az zarar veriyor. Bu, dünyanın en güzel restoranında, dünyanın en güzel yemeğini yeyip de, sevdiğinle paylaştığın bir simidin tadına varamamaya benziyor. Peki ne yapmalı? Yemek yemeyi mi bırakmalı? Hayır tam tersine, kalbimizi her zamankinden daha fazla doyurmalı. Çünkü insan silmeye, yok etmeye değil, sevmeye bahane aramalı.


Ramazan Terzi