Genel anlamda kişinin akılcı olarak adlandırılabilmesi için iki temel noktayı onaylaması ve kabul etmesi gerekmektedir, bunlar:

  • "Akılcı sezgi a priori bilgimizin tamamı veya bir kısmının kaynağıdır, ve
  • Gerçeğin a priori bilgisi mümkündür" (Cassam, s.45).

Elealılar ile başlayan akılcı geleneğin Batı'daki en önemli isimleri Descartes, Spinoza, Malebranche ve Leibniz’dir.
Descartes'in metafizik hakkındaki savları ve metafiziksel ilkelerinin sonucu olarak gördüğü dualistik yapıya sahip (akıl-vücut ayrımını barındıran) Kartezyen ruh kavramı Avrupa'daki akılcılık geleneği için çok önemli bir noktayı oluşturmaktadır. Nitekim Descartes'in metafiziğe dair akılcı görüşleri yaygın kabul görmüş ve 17. yüzyılın ikinci yarısında, fiziksel görüşleriyle birlikte bunlar da kitap olarak birçok öğretim merkezinde okutulmuştur. Descartes'in görüşleri kendisinden sonraki filozofları da büyük oranda etkilemiştir. Nitekim Descartes'in ortaya attığı insanın ontolojik dualizmi fikri modern toplumlarda dahi sıklıkla kabul edilen bir savdır.
Bir diğer ünlü akılcı filozof Spinoza ise başlarda Descartes'in metafizik savlarını benimsese de, zamanla kendi düşüncelerinin olgunlaşması ve gelişmesiyle birlikte Descartes'in savlarını bırakarak daha farklı bir metafiziksel anlayış geliştirmiştir. Kartezyan akıl-vücut dualizmini reddeden Spinoza, Tanrı'nın yaratılmış dünyadan ayrı olarak mevcut olduğu fikrine de karşı çıkmıştır. Ona göre bir tek ebedî varlık vardı. Spinoza'nın bu fikri ve metafiziksel açıklamaları Batı'da panteizm açısından çok önemlidir. Metafiziğe dair savları detaylıca Etik isimli eserinde yer alır. Ayrıca dinin de akılcı eleştirisini yapmıştır (Hatfield).
Kartezyan ruh kavramıyla birlikte Descartes'in metafiziğe dair görüşlerini genel olarak benimseyen Malebranche ise aklî fikirlerin bireysel zihinlerden ziyade, Tanrı'da var olduğu ve Tanrı'nın gerektiğinde insanlara bu bilgileri ilâhî bir anlamda sunduğunu öne sürerek Descartes'ten ayrılmıştır.
Anılan diğer filozoflar gibi Leibniz de başlarda Descartes'in fikirlerinin takipçisi olmuştur. Bununla birlikte daha sonra Descartes'in fikirlerini reddederek, kendi geliştirdiği metafiziksel fikirleri savunmuştur. Leibniz düşüncesinde Tanrı'nın yarattığı dünya bilinçli ve ayrı küçük varlıklardan oluşur. Daha sonra bu varlıklara monad ismini vermiştir (Monadoloji, 1714). Ayrıca Leibniz'in düşüncesinde Tanrı tüm olası dünyalardan en iyisi olarak dünyayı yaratmıştır ki burada kastedilen en iyi, mükemmel, eksiksiz anlamındadır. Bu fikir daha sonraları birçok filozof tarafından tenkit edilmiştir.