Gülağ Öz
Moğolların Anadolu'yu talan etmelerinin ardından, zaten bozulan dirlik, düzenlik, sultanların ve vezirlerin ihtişamlı yaşantıları, işgalcilere verilen ver*gilerin hepsi yoksul Anadolu köylüsünün, kent esnafının sırtından çıkmaktay*dı. İşgaller, yağmalamalar soygunlar nedeniyle Anadolu'da üretim düşmüştü. Halk kaçabileceği yere kaçıyordu. Herkes, bir bölgeyi yağmalayarak geçimini sağlamaya çalışmaktaydı. Ağır vergiler yüzünden canından usanmış olan halk, kendilerini soyan iktidar sahiplerine karşı ayaklanıyordu. Artık, bir devlet par*çalanmak üzereydi. Beyliklerin oluşturduğu Selçuklu devletinde düzen kalma*yınca beylikler güç savaşlarına başlamış, her beylik kendisini kanıtlamaya ça*lışıyor, devlet olma savaşı veriyordu.
Bu uç beyliklerinden bir tanesi de Osmanoğulları beyliğiydi. Osmanoğulları beyliğinin kuruluşu Selçuklu uç beylerinden Ertuğrul Gazi tarafından ku*rulmuş, Ertuğrul Gazi ailesi akılcı, savaşkan ve her şeyi ileriye dönük olarak planlayan bir örgüt yapısı içindeydi. Selçuklu devletinin geleceğini uzun gör*meyen Ertuğrul ve oğullarınca, artık bir beylikten devlete geçmenin zamanı geldiğine inanıyordu. Ertuğrul Gazi'nin hesabında bu düşünce hep vardı zaten. Adımlarını hesaplı atmalıydı. Önünde güç bir yol vardı. Sırtını kimlere dayamalıydı? Ana*dolu'nun sosyal yapısı nasıldı?
Ertuğrul Gazi'nin başında olduğu beylik çeşitli kollardan Anadolu'ya da*ğılarak ilişki kurulabilecek herkesle görüşüyordu. Sonuçta nasıl bir durum or*taya çıkacaktı? Bunun da hesabım iyi yapmak gerekmiyor muydu? Anadolu'da hazır bir güç vardı. Görüşmelere onların şeyh ve dedelerinden başlanmalıydı. Bu nedenle de Aleviler, Horasan dedeleri, tüm Anadolu erenleri bu işin içine çekilmeliydi.
Gerek efsane olsun gerekse söylence olsun, her ne olursa olsun Osman Gazi'nin Alevi ve Ahi Şeyhi olan Edebali ile kurduğu sıcak ilişki Alevilerin bütün kapılarını Osmanlılara açıyordu. Şeyh Edebali'nin kızını Osman Gazi'ye vermesiyle başlayan ilişki, Osmanlı beyliği için bir dönüm noktasıydı.
Osmanlı tarihçisi Aşıkpaşa, Edebali'nin kızını Osman'a vermesi olayını şöyle anlatıyor: "Osman Gazi, sürdü geldi. Şeyhe haber verdi. Bunun üzerine Şeyh der ki, "Oğul Osman sana müjde olsun ki, hak talaa sana ve nesline pa*dişahlık verdi. Mübarek olsun. Ve benim kızım Malhun Hatun senin helalin ol*du. Hemen nikah kıyıp kızını Osman Gaziye verdi."1 Ayrıca Aşık Paşa adı ge*çen eserinde Edebali'nin yüz yirmi beş yıl yaşadığını yazıyor.
Ertuğrul Gazi Beyliğinin, bu babalara yaklaşmasının altında yatan temel neden; Türkmenlerin Orta Asya'dan getirdikleri İslami etkilere, Şamanist kül*türü ve eski inançlarını da katarak Anadolu'da geliştirdikleri Alevi kültürü, her haliyle Türkmen*leri etkilemeye devam ediyordu. Türkmen halkı, dede, baba ve şeyhlerinin söz*lerinden dışarı çıkmıyordu. Onları bir kurtarıcı, kutsal bir varlık olarak gör*mekteydi.
Alevi toplumunun değişik bir özelliği daha vardı. Dinsel bir bağnazlığın içine saptanıp kalma yerine, her dinden, her dilden insanlarla sosyal ilişkiler içerisine girerek, kültürel alış verişte bulunuyorlardı. Bu etkileşim içerisinde karşılaştıkları Rum, Ermeni, Kürt, Süryani gibi çeşitli etnik guruplardan hoş*görü, konukseverlik, yardımlaşma içerisine giriyorlardı. Tutuculuk ve bağnaz*lıktan uzak bu topluluğun ilgisini daha çok yabancı azınlıklar çekiyordu. On*larla ilişkiler sosyal bir dayanışmayı da beraberinde getiriyordu. Anadolu'da binlerce yıldır yaşayan çeşitli grupların, çok değişik dinsel tapınmalardan kar*şılıklı birşeyler alınıyordu. Anadolu'da bu bazda göle maya tutturulmaya çalı*şılıyordu. Bu mayanın ortaya koyduğu sağlam yoğurdun bileşimi, Anadolu Alevi Bektaşi kültürünün temel taşlarını oluşturuyordu.
Büyük bir Alevi teşkilatı olan Ahiliğin, Osmanlı devletinin kuruluşunda ne derece rol oynadıklarını Fuat Köprülü şöyle saptıyor : "Osman'ın kayınbabası Şeyh Edebali, Osman'ın birçok silah arkadaşları, hatta Orhan'ın kardeşi Alaattin Paşa bu teşkilata mensuptur. İlk hükümdarlar, Osmanlı devletini kur*mak için bu kuvvetli dini zümreyi büyük bir yardımcı olarak kullanmışlardır."2 Yine F. Köprülü, 1922'de bir dergiye yazdığı yazıda, alıntı yaparak şöyle der: "Ahiler tarafından oynanmış olan bu mühim role ve Bektaşilerle birlikte bun*ların Yeniçeri teşkilatının tesisine müessir olduklarına işaret etmiştim."3
Osmanlıların, Yeni Ordu, anlamına gelen "Yeniçeriler" adlı ordusunun kurulmasında Hacı Bektaş Veli'nin büyük rolü olmuştur. Yeniçeri ordusu kurulması için Hıristiyanlardan devşirilen gençler asker yapılıyordu. Bu gençlerin Sünni bir Müslümanlığı benimsemeleriyse çok zor oluyordu. Osman-Tarihi adlı çalışmayı yapan. L. Kınross, adı geçen eserde şöyle yazıyor: "Yeniçeri ordusuna alınan gençler sert bir disiplinle yetiştirilirdi. Evlenmelerine izin yoktu. Mülk edinemezlerdi. Bütün ömürlerini sultanın komutasında askerlik hizmeti vermekle geçirirlerdi.
Hıristiyanlığın yerine, kendilerine Bektaşi tarikatının daha esnek görüşlerine dayanan bir İslamiyet öğretilirdi. Bu hareketin kurucularından olan Orhan Bey. onlara dergahlar yaptırmıştı. Şeyhleri Hacı Bektaş Veli, bütün Yeniçeri birliklerini kutsar ve üzerine kızıl hilal ve Osman Bey'in yatağının bulunduğu sancağı verirdi."4
Hammer, Hacı Bektaş ile Osmanlı ilişkileri konusunda şunları yazıyor: "Bir gün Orhan, beraberinde bu yeni İslamlığa dönmüş olan birkaç kişi bulunduğu halde Amasya dolaylarından Sulucakarahüyük'te oturmakta olan Ha-. Bektaş'ın yanına giderek, yeni asker için dua etmesini ve bir sancak ile bir ad vermesini istedi. Şeyh, abasının kolunu askerlerden birinin başına öyle bir surette koydu ki, kolun ucu askerin sırtına kadar sarktı. Sonra ilhami bir sözle şu sözleri söyledi: 'Bu kurduğumuz askere Yeniçeri denilecektir. Yüzü ak ve parlak, bazusu zorlu, kılıcı keskin, oku tiz, dokunaklı olacaktır. Bütün sa*vaşlardan zaferle dönecektir.' "5
Osmanlı devlet yapısına kuruluşunda katılan Alevi dervişleri, o sisteme dinsel bir hoşgörü getirmişler, uzun süre Osmanlı ülkesinde dinsel anlamda çatışma pek olmamıştır. Zamanla bu hoşgörüden uzaklaşan Osmanlı devleti içe*rsinde hakim olan feodal güçler, devlette sünni ideolojiyi resmileştirdikten sonra, bu birlik ve hoşgörü ortamı bozulmuştur.
Biz, yine bu erenlerden bazılarının Osmanlı devlet kuruluşuyla ilişkilerine kaynaklarla bakalım. Yine Hammer şöyle yazıyor: "Derviş Turud ile Kumral Abdal için tekke yaptıran babasına uyarak Orhan da, günahtan sakınan Geyikli Baba'ya uygun bir zaviye kurdu. Uludağ'ın eteğinde olduğu gibi yüksekçe te*pelerinde de "baba" "derviş" ve "abdalları"ın mezarları vardır.
Burada adlan geçenlerden iki baba (Geyikli ve Doglu Baba) Bursa seferinde iki abdal diğer bir deyimle iki Sofi derviş (Abdal Murad ve Abdal Musa ile birlikte Orhan'ın ordusuna katılmışlar. Gerek duaları gerekse kendilerine yaraştırılan kerametleriyle başarılı sonucun alınmasına yardım etmişleri Söylentiye göre: "Geyikli Baba, bir ceylana binerek elinde de altmış okkalık bir kılıç bulunduğu halde, kuşatma ordusunun önünde savaşmıştır. Abda! Mu sa'nın dört arşın uzunluğundaki ağaç kılıcından başka bir silahı olmadığı halde hayrete değer yiğitlikler gösterdiği söylenir."6
Burada hemen belirtelim ki, Fatih Sultan Mehmet dönemine değin. Osmanlı devletinde Alevî Sünnî ayrılığı bir sorun yaratmamıştır. Kaldı ki. Os*manlı sultanları ilk dönemlerinde Alevî düşüncesini benimsiyorlardı. Osmanlı devletinin kuruluş sürecinde din açısından konumuzu ilgilendiren tek yön. çe*şitli dinsel ve etnik grupların, egemen çevrelerinin kendileri için çok koşullarla bu devletin oluşumuna katılmış olmalarıdır. "Ne var ki, II.Mehmet ile birlikte "ihya" olunan medreseye koşut olarak Sünnîlik, devlet dini, ideolojisi olmak yolunda hızla ilerlemeğe koyulmuştur."7
Osmanlı tarihçilerinin hepsinin, Osman Gazi'nin, Alevi erenleriyle ilgili söyledikleri konusunda verdiği bilgiler birbiriyle çakışıyor. Neşri'nin. Os*man'ın evliliğiyle ilgili söylediği sözlerde hep aynı doğrultuda: "Şeyh, ya Os*man, müjdeler olsun, Hak Teala sana ve senin evladına saltanat verdi. Bütün dünya, evladının himayesi altında olacak ve de kızım Mal Hatun sana eş oldu."8
Enver Behnap Şapolyo, "Tarikatlar ve Mezhepler" adlı çalışmasında, tüm Osmanlı padişahlarının hangi mezhepte yeraldıklarını açıklamaktadır.Yalnız ilk Osmanlı padişahlarının Aleviliğin bir kolu olan Ahilik ve Bektaşilik duşüncesine bağlı olduklarını belirtmektedir.
Alevilerin önemli pirlerinden olan Abdal Musa'nın Osmanlı ordusunda savaşlara katıldığını, neler yaptığını Aşıkpaşaoğlu şöyle yazmaktadır "Hacı Bektaş nesi varsa Hatun Ana'ya emanet etti. Kendi bir meczup bir azizdi. Şeyhlikten, müridlikten vazgeçmişti. Abdal Musa derler derviş vardı. Hatun Ana'nın dostuydu. O zamanda Şeyhlik ve müritlik asla ortaya çıkmış değildi. Silsileye dahi aldırmazlardı. Hatun Ana. Hacı Bektaş'ın üzerine mezar yaptı. Bu Abdal Musa geldi. Bunun üzerine Nice gün kaldı. Orhan devrinde gazalar etti."9
Tarihçiler, her ne kadar çelişkili bilgiler vermiş olsalar dahi, Alevilerin Osmanlı devlet kuruluşunda önemli görevler yüklendikleri doğrudur. Aşık Paşaoğlu'nun vermiş olduğu bilgilere katılmamak olanaksızdır. Hacı Bektaş 1271-73 de öldüğüne göre, Orhan zamanında Yeniçeri ordusunu kutsadığı ta*rihleri çelişiyor. Hacı Bektaş, Yeniçeri ocağını kutsayıp, yol gösterici olmasa dahi, bunu Hacı Bektaş takipçisi, temsilcilerden birisinin yaptığı kesin bir ka*naattir. Çünkü Orhan Gazi, Dedeler ve Erenler adına kalıcı eserler yaptırmıştır "Derviş Turud (Turgud) ile Kumral Abdal için tekke yaptıran, pederinden ör*nek alarak, Orhan da müttaki bir derviş olan Geyikli Baba'ya münasip bir za*viye inşaa ettirdi."10
Alevi dedelerinin, dervişlerinin, Anadolu erenlerinin kuruluşuna katıldık*ları Osmanlı devletinin ilk yılları, dinsel ve sosyal alanda hoşgörülü bir ortam yaşamakta olup, mezhepçilik bazında olaylara rastlamak pek olası değildir. İlk padişahtan Yıldırım dönemine gelene kadar hoşgörü ortamının ortadan kalktı*ğı görülemez. Yıldırım dönemine kadar sürede Osmanlı devlet yapısı içinde meydana gelen feodal beylerin koydukları ağırlık, ister istemez bu durumu or*tadan kaldırır. Çünkü dedelerin savundukları yoksul halk kesiminin çıkarıyla feodal beylerin çıkarları devamlı çelişmektedir. Bu çelişkinin fazla uzun sür*mesi de beklenemezdi. Timur'un Anadolu'yu işgal etmesiyle iyice su yüzüne çıkan bu çelişki, Yıldırım'ın oğullarından Musa Çelebi ile Mehmet Çelebi ara*sında iktidar kavgasıyla birlikte kendini göstermiştir. Bedrettin'in temsil ettiği hareket Musa Çelebi'nin yanında yer alınca , Mehmet Çelebi'yi de feodal beyler desteklemiştir.