Bireylerin çevreyle ve kendileriyle olan ilişkilerinde hoşgörülü davranmalarının onları hem mutlu ettiğini hem de başarıya ulaştırdığını belirten Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, hoşgörüde en önemli noktanın “ölçülü tutum” olduğuna dikkat çekiyor.
16 Kasım, UNESCO’nun kuruluş yıldönümü anısına Uluslararası Hoşgörü Günü olarak anılıyor. 16 Kasım 1945 tarihinde kurulan UNESCO’nun kuruluş fikri, savaşların ancak insanların birbirini daha iyi tanıması ve verimli kültürel çeşitlilikleriyle onları birleştiren şeylerin ayıranlardan daha fazla olduğunu anlamasıyla engellenebileceğini temel alıyor. 1995 yılında UNESCO tarafından benimsenen Hoşgörü İlkeler Bildirgesi’nde farklı kültür ve kesimlerden insanların var olduğu, fotoğraf ve bilgilerinin yaygınlaştığı küreselleşen dünyada hoşgörü sürdürülebilir vatandaşlığın yapı taşı olduğu vurgulanıyor.
Üsküdar Üniversitesi Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, hoşgörünün alçak gönüllülüğün kardeşi sayılabilecek değerlerden biri olduğunu söyledi. “Hoşgörünün karşıtı, katı olmaktır. Katılığın arkasında ise yine benmerkezcilik yatar” diyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Benmerkezcilikte düşünce katılığı söz konusudur. Düşünceler esnek olmadığı için de kişi karşı tarafı değil, kendi istek ve beklentilerini ön planda tutar. Muhatabının hatalarını görmezden gelemez. Hoşgörü, karşı tarafa hata yapma hakkı tanımaktır. Bir insanın her zaman haklı olması mümkün değildir; hoşgörü kişinin diğer insanların çıkarlarıyla kendi çıkarları arasındaki dengeyi kurması ve diğer kişilere inisiyatif, söz hakkı verebilmesi demektir” diye konuştu.
Hoşgörü önyargıları yok eder
Narsisizmin bu derece yükseldiği ve benmerkezciliğin bu denli ortada olduğu günümüzde en çok aşınmaya uğrayan değerin hoşgörü olduğunu ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, şunları söyledi: “Benmerkezcilik, önyargıları pekiştirir. Kişiyi, mantıklı düşünce yerine baskıcılığa, otoriter uygulamalara yöneltir ve sorunlara otoriter uygulamalarla çözüm bulmaya çalışır. Halbuki yapılması gereken, sorunları mantıklı düşünceler yardımıyla çözmektir. Önyargılar, mantıklı düşünmeyi engeller. Önyargıları yok etmek için ise hoşgörüye ihtiyaç vardır. Önyargılı kişi eleştirildiği zaman, eleştiren kimseye “Bu benim düşmanım” diye yaklaşırken, hoşgörülü kimse “Belki onun da bir bildiği vardır” diye düşünür. Toplumsal iletişim için hoşgörü önemlidir; hoşgörü insanların birbirlerini doğru anlamalarını sağlar.”
Duyguları bastırmak hoşgörü değildir
İnsanların çevreyle ve kendileriyle olan ilişkilerinde hoşgörülü davranmalarının onları hem mutlu ettiğini hem de başarıya ulaştırdığını belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bu noktada mühim olan, kişinin ölçülü bir tutum sergileyebilmesidir. Kişinin duygularını bastırmak ile hoşgörülü olmayı birbirine karıştırmaması gerekir. Hoşgörü, karşı tarafın her dediğine “evet” demek değildir. Hoşgörü ve diyalog birbirini tamamlayan kavramlardır” diye konuştu.
Hoşgörü için diyalog şart
Hoşgörüyü hayata geçirebilmek için diyalog gerektiğine dikkat çeken Prof.Dr. Nevzat Tarhan, “Diyalog olduğu zaman hoşgörü uygulamaya geçer. Mesela yeni bir ilaç keşfedildiğinde; o ilaç insanlar üzerinde kullanılmadan, faydaları ve riskleri görülmeden iyi olduğu iddia edilemez. Hoşgörü de kulağa hoş gelen bir sözdür fakat bunun hayata, diyaloğa geçirilip uygulanmasının sonuçlarının görülmesi gerekir. Bu sebepten dolayı hoşgörü ve diyaloğun birlikte değerlendirilmesi gerekir” diye konuştu.
Hoşgörü, farklı fikirlere saygıdır
Hoşgörü aynı zamanda toplumda tolerans karşılığında da kullanılmaktadır. Karşı taraftaki insanların farklı fikirlerine tolerans gösterme anlamına gelir. Yaklaşık 250 sene önce Voltaire’in “Söylediklerinizin hiçbirine katılmıyorum, fakat bunları söyleme hakkınızı ölünceye kadar savunacağım” sözü pozitif toleransın (hoşgörünün) en güzel örneğini göstermiştir. Bu davranış, aynı zamanda kendine güvenin işaretidir. Kendi fikrine güvenen insan hoşgörüye ve diyaloğa açıktır” dedi.
Evliliklerde pozitif hoşgörü ön planda olmalı
İnsan ilişkilerinde farklılıklar ve benzerlikler olduğunu ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, özellikle evlilikte pozitif hoşgörünün ön plana çıkması gerektiğini belirterek sözlerini şöyle tamamladı: “Hoşgörülü kişi farklılıklardan değil, benzerliklerden hareketle karşısındakiyle ilişki kurmaya çalışır. Fakat hoşgörüsü zayıf insan benzerlikleri değil, farklılıkları görerek hareket eder. Mesela hoşgörüsüz kişi, 10 tane iyi davranışı değil, bir tane yanlış davranışı görür. Bunlar narsistik özellikteki kişilerdir. Kendi egolarını yüceltirler, diğer kişilerin egolarını değersizleştirirler. Hoşgörüsüz insanların mükemmeliyetçilik özelliği de vardır. Alçak gönüllü gibi gözüküp karşıdaki kişiden mükemmellik beklerler. Bu da gizli kibirden kaynaklanır ve evlilikteki en büyük problemlerdendir. Eşler birbirini düzeltmeye ve kendine benzetmeye çalışırsa karşı taraf kendini kötü hisseder ve çatışma çıkar. Hâlbuki herkes kendini düzeltmeye ve geliştirmeye çalışır; farklı yönleriyle değil, benzer yönleriyle diyalog kurarsa, biz bilinci oluşur. Evlilikte diyalog oluşması için pozitif hoşgörünün ön plana çıkması gerekir. Karşı tarafın benzerliklerinden hareketle onu anlamaya çalışmak burada kullanılacak etkili yöntemdir.”