Kadınlar; anne, eş, sevgili, kız evlat, iş kadını, ev hanımı, arkadaş, dost, kuma, hayat kadını ne olursa olsun çevremizde çeşitli yüzleriyle gördüğümüz dişi insan.
Kadın olmak zor. Hele erkek egemen toplumu içinde yer almaya çalışmak daha da zor. Kadın olmak zaten en baştan hayata yenik başlamak demek gibi bir şey.
Anadolu aile yapısında kız çocuk erkek çocuk ayrımcılığıyla hayata başlıyor kızlar. Zaten bir adı da eksik etek değil midir ki, bir tarafı eksik dolaşır evin içinde. Namusuna dikkat etmelidir, öyle erkeklerle falan bakışmamalı zinhar buluşmamalı yoksa bu işin sonunda evlilik olmazsa namus gitmiştir. Çünkü tüm ailenin hatta sülalenin namusu onun iki bacağı arasındadır.
“Dişi köpek kuyruk sallamasa erkek köpek peşinden gider mi” diye de anlı şanlı bir atasözümüz var.
Kocaman bir iki yüzlülük bu. Hem sahip çıkılmalı hem de zemin bulunursa onu bir çift bacak olarak görmeli. Hem mahallenin namusundan sorumlu olmalı hem de fırsatını bulduğu an kötü kötü bakılmalı hatta tepesine binmeli. Bazen hakikaten kadının adı yok.
Kadınlık zor zanaat. Güzel olmalı kadın, bakımlı olmalı, iyi anne olmalı, şuh kadın olmalı, mutfakta iyi aşçı ama bir o kadar da erkeğinin yanında yetenekli olmalı. Sırtında binlerce yaftayla dolaşmalı yani. Yine de yetersiz kalmalı, nasıl daha güzel ve zayıf olabilirimin peşine düşmeli. Bu uğurda paralar ve hayatlar harcamalı, moda endüstrisine yön vermelidir.
Hayat ne garip. Etrafıma bakıp sorgulamayı seviyorum. Hayatın bin bir penceresi var bakılacak. Her birinde değişik hayatlar yaşanıyor. Her gün onlarca şiddet haberi, tecavüz olayı, ezilen kadınlar, çocuk yaşında gelin edilen doğuran çocukluğunu yaşayamamış küçük kadınların yanında, prensesler gibi etrafta dolaşıp burnu havalardan inmeyen, tek yaşam şekli etrafındaki erkeklere hayatı zindan etmek olan kadın tipleri de var. Bir giydiğini bir daha giymek istemeyen genç kızlarımız bizim değil mi?
“Kocamdır vurur da sever de, demek ki bir kabahat yapmışım ki dövdü” deyip yine kocasının koluna girip giden kadın hiç görmediniz mi? Böyle kadınlar varken erkeklerde “karım değil mi döverim de severim de” demeleri işten bile değil. Bunun yanında mahkeme kapılarında öldürülen kadınlar da var.
Dünyada ne olup bitiyor bilmeden yaşayıp kendini dünyanın merkezine oturtmuş kadınlar tanıyorum. Birileri ona en iyi şekilde bakmak zorunda, kendisinin çalışıp üretme gibi bir derdi yok. “O bir güççük hanfendi” tadında yaşayıp gidiyorlar. Bunun yanında çalışıp didinip çocuklarına ekmek parası kazanmak zorunda olan emekçi kadınlar az değil.
Binlerce erkeğe iş veren, milyon dolarlık yatırımlara imza atan yönetici kadınlar da var, ufacık asgari ücrete çalışan işe ihtiyacı olan yetenekli kadınlar da. Toplum yararına çalışan ya da siyasette ön plana çıkmış kafası çalışan binlerce kadın profilinin yanında, pahalı hediyelere kendini sunmaktan çekinmeyen aciz, hayatı sırf şatafat gibi algılayan kadınlar da var. Ne çelişki.
Hayatlarını çocuklarına adayan, onları en iyi şekilde bakıp yetiştirip hayata hazırlayıp eğitimlerini sağlayan bu uğurda kendini harcayan kadınların yanında, çocuklarını bırakıp giden sadece kendini düşünen anneler de var. Hatta doğurduktan sonra bebeğini çöp kutusuna bırakıp giden de anne. Annelik doğanın biz kadınlara verdiği bir içgüdüyse ki bu hayvanlar da bile var, nasıl oluyor da iki anne arasında bu kadar fark var?
Ya da aşkı, sevgisi ya da eşinin rahatı ve evi için çabalayan ama muvaffak olamayan kadınların erkeğini elinden alan da kadın. Veya sırf maddi güç uğruna kocasını elinde tutmaya çalışan, erkeği para makinesi gibi gören ve her şeyine boyun eğen de kadın. Erkek çocuk doğuramayıp üzerine kendi eliyle kuma getirilmesini kabul eden de kadın. Nasıl bir çelişkiler yumağı bu hayat denen şey.
Bazı yörelerde kız çocuklarına ikinci sınıf muamelesi yapan babalar güney sahillerinde kumluk arazileri vermişler kızlarına, köyün içindeki bereketli toprakları da erkek çocuklarına ayırmışlar. Şimdi o kumluk arazilerde yüzlerce daire veya turistik tesis sahibi olan kadınların paralarını da yine kocaları harcıyorlar. Bir nevi hayatın oyunu.
Ne yapalım, kadın olmak zor zanaat! Önce eğitim mi diyelim. Ama ne eğitimli kadınlar var biliyorum.
Nazım Usta ne güzel demiş. İşte Kadınlarımız adlı şiirinden bir bölüm;
….
Ve kadınlar
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve kara sabana koşulan ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız
…
Şükran Demirtaş