Teoman: ‘Gelecek korkutucu geliyor’



Teoman, 21 yıldır biriktirdiği, artık kültleşmiş 26 parçasını Koyu Antoloji'de topladı. “Cıvıl cıvıl biri değilim, dolayısıyla, şarkılarım da değil” diyen Teoman, “Enerjik, insanın kanını kaynatan şarkılar değil bunlar. Ama sözlerin ve atmosferin önde olduğu bu çalışmanın başka duygulara hitap ettiğini düşünüyorum ben. İnsanların başka taraflarına dokunmak istiyorum şarkıların bu halleriyle” diyor. Şarkı yazma faslını kapattığını anlatan Teoman, gelecekle ilgili ise şunları söylüyor: “Gelecek hepimize çok güvensiz ve korkutucu geliyor herhalde. Anılarımızla avunuyoruz.”

Albümün isminden başlamak istiyorum. Neden, ‘koyu’? Artık bazı şeyler daha karanlık olduğu için mi, yoksa daha yoğun hissedildiğinden mi?
Albümün ismini “koyu antoloji” koymamın birçok açıklaması var. Albümün genel sound'u, sözler, söyleyiş, düzenlemeler, hepsi birden koyu zaten. Daha aranjörlere ilk direktifleri verirken, yapacağımız işi öyle tarif ettim onlara; “Sound koyu olacak” dedim. Hatta detayları da verdim, hangi tür gitarları kullanacağımıza, ne tür söyleyeceğime, yaylılar olduğunda kemanların tizliğine değil, viyola ve cello'ya abanacağımıza kadar. Bu işin müzikalce olan tarafı. Bir de içeriğe dair olan taraf var, sözlerim veya dünya perspektifim. Cıvıl cıvıl biri değilim, dolayısıyla, şarkılarım da değil.

Albümle ilgili, “Dramatik bir filmin soundtrack’i havasını vermek istedik” diye yazmıştınız. Gerçekten dramatik bir filmin müzikleri olsaydı, o film mutlu mu biterdi, mutsuz mu?
‘Mutlu son’ diye bir şey yok, eninde sonunda ölüp gidiyoruz işte. ‘Son’ meselesine bakmadan, yaşadığımız sürece konsantre olmakta fayda var. Ben albümüme dramatik bir filmin soundtrack’ı havasını vermek istedim, çünkü bu yazdığım şarkılar, klasik şarkı formundan farklı düzenlenince, bizim bu albümde yaptığımız biçimde yapılınca, çok farklı bir algı yaratıyorlar. Diğer şarkılardan farklı bir şekilde etkiliyorlar insanları. Tamam, belki ticari kalıplara uymak, ulaştığınız insan adedini arttırıyor ama derinliği de azaltabiliyor. “Dramatik bir filmin soundtrack”ı havası, bizim – ekip olarak- yaptığımız gibi bütün albüme yayılınca, aynı duygularla uzun bir süre geçirmemizi sağlıyor. Bol bol da hayal kurdurarak. Bu albümü insanlar dinlerken gözlerinin önüne görüntüler, sahneler, duygular gelsin, müzikler de onlara eşlik etsin istedim. Hayalimdeki sound'u çıkarma işini delege ettiğim Mehmet Cem Ünal ve Safa Hendem ona yoğunlaştılar. Atmosfer ve drama duygusu yaratmaya çalıştılar yaptıkları düzenlemelerde.

İNSANLARIN BAŞKA TARAFLARINA DOKUNMAK İSTİYORUM

Sözler ve kelimeler ön planda bu albümde. Eski parçalardaki hikaye daha saydam aktarılıyor dinleyicilere. Tekrar bazı hikayeleri, böyle saydam bir şekilde anlatma hissi nasıl doğdu?
Normal bir stüdyo albümü yaparken farklı parametreler var. Başka başka kıstaslara uymak zorunda kalıyorsunuz. Şöyle anlatayım; eğer enerjik bir sahneniz varsa, size o enerjiyi sağlayacak şarkılara da ihtiyacınız vardır. Bunların yanında, belki konserlere uygun olmayan farklı türde yazdığınız şarkıları da o albüme eklersiniz. Bir de bunlardan başka nedenlerle albüme giren şarkılar da olur. Bütün bu nedenler, albümü renkli kılarlar, ama aynı zamanda birbirleriyle çelişki de yaratırlar. Ben, yan yana güzel duracak hikayelerimi birleştirdiğim bu albümde o çelişkiyi kırmak istedim. Enerjik, insanın kanını kaynatan şarkılar değil bunlar. Ama sözlerin ve atmosferin önde olduğu bu çalışmanın başka duygulara hitap ettiğini düşünüyorum ben. İnsanların başka taraflarına dokunmak istiyorum şarkıların bu halleriyle.

ŞARKILARIM OTOBİYOGRAFİK

Albümdeki 26 parçayı seçerken, yanyana birbirini tamamlamalarına da dikkat ettiğinizi açıkladınız. İlişkiler, yalnızlık, yabancılaşma, kent v.s gibi birçok olgu, duygu, mekan var şarkılarda… Bunlar etrafında albüme temel rengini veren şey nedir?
Bana şarkı yazdıran bir dünya perspektifim var, olayları öyle görüyorum. Şarkılarım da o perspektiften yazılıyorlar. Gördüğüm, fark ettiğim, yaşadığım şeylerin şarkılarını yazıyorum. Şarkılarım otobiyografik çoğunlukla. Hayatımda bana derinden değen insanlar, olaylar, duygular, düşünceler hakkında yazmayı seviyorum ben. Başka türlü yazan, gerçekten çok iyi şarkı yazarları var, ama ben onlardan değilim. Kendime özgü bir dilim var ama, ben bir dil ustası filan da değilim. Özelliğim başka yerde. Albüme temel rengini veren şeyi soruyorsunuz, bu sorunun yanıtı şarkılarımda yarattığım ‘müzikal persona’ bence. Bir karakterin – ki o benim- türlü türlü durumları var şarkılarda. Benim şarkı yazma stilimde – edebiyat ve sinemada da çok hoşuma gider bu- ‘eserinde yaşayan adam’ durumu var ya da benim durumumda ‘şarkılarında yaşayan adam.’

‘Güzel Bir Gün’de artık kült olmuş sözler: “Sorma / neden, niçin / her şey yalnızlıktan /…” Siz kendinizi hala bu sözleri yazdığınız günkü kadar yalnız hissediyor musunuz?
Ben ‘En Güzel Hikayem’ albümümü yazdığımda çok moralsiz ve depresif bir dönemimdeydim. Hayatla pek kavgalıydım o sıralar, eski sevgilim nedeniyle de büyük aşk acıları filan çekiyordum. O sözler o dönemimin sözleri, şu an şarkı yapsam öyle şeyler yazmam. O zamanki hislerimi hissetmiyorum şimdi, çok daha iyi ve moralliyim o albümü yazdığım zamanlarla karşılaştırınca. O albümle ilgili ilginç bir şey daha var, sadece bir toplama albüm için bir ya da iki şarkı yazmak için yola koyulmuştum ama duramadım ve 10 şarkılık bu albüm çıktı. Gece gündüz kendimi bilmeden çalıştım ben o albüm için. Duygularımı durduramıyordum. Ya da durdurmak istemiyordum.


İSTANBUL ARTIK DAHA ÜZGÜN, DAHA YAŞLANMIŞ

17 yıl önce yazdığınız “İstanbul bugün yorgun / Üzgün ve yaşlanmış” sözleri bugün kentin değişimini de anlatıyor. İstanbul’a şarkılarında çok yer veren biri olarak, sizi nasıl etkiliyor kentteki bu dönüşüm?
İstanbul benim kendimi ait hissettiğim yer, dünyanın hiçbir yerine değişmem İstanbul'u. Ama öyle İstanbul'u karış karış bilenlerden de değilim. Çocukluğumdan beri sevdiğim yerler var benim, İstanbul'u da öyle tanımlıyor kalbim. Birkaç semt ve birkaç görüntü sadece. İstanbul artık hem daha üzgün, hem daha yaşlanmış, hatta gözlerimizin önünde daha da yaşlanacak. Yapacak bir şey yok, sevdik bir kere.

ŞARKI YAZMA FASLINI KAPATTIM

‘Kelimeler’de “Kuracak yeni bir hikayem yok / Yine de uğraşıyorum rasgele” demiştiniz yıllar önce. Dışarıdan bakınca siz yorulmuş gibi gözüküyorsunuz. Gelecek için Teoman’ın hikayesi nasıl şekillenecek?
Şarkı yazma faslını kapatmış olarak görüyorum kendimi. Eskisi gibi aylarca, yıllarca şarkı yazma işine konsantre olacak halim yok artık. Tek bir şarkı yazmak, ona konsantre olmak kolay, bu akşam yazarım o şarkıyı. Ama uzun bir sürecin albümünü yazmak çok yorucu. Her an aklınız, kalbiniz şarkılar için endişelenirler. Eskiden yazdığım şarkılar da önümdeki çok büyük bir engel. Çok çalışkan olduğum zamanlarda yazabildiğim şarkılar seviyesinde – diyelim ki “İstanbul'da Sonbahar”- fikirler gelmiyor aklıma. Elime gitarı bile 40 yılda bir alıyorum. Fakat burada büyük bir problem oluşuyor, biz şarkı yazma işine gerçekten abartılı önem atfeden kaçıklar, şarkı yazıp kendimize beğendiremediğimiz zamanlarda aşağılık kompleksine kapılıyoruz. Ben onun yerine başka üretim tarzlarını koymayı düşünüyorum çare olarak, ona da çalışıyorum. Fotoğrafla, yazıyla, çiziyle oynayayım diyorum kendi kendime. İnsanlara sunma niyetim de olmadan, ya da kafayı spora takmayı planlıyorum. Öbür türlüsü 85 yaşında hala “Acaba nasıl farklı bir şey yazsam?” saçmalığına sürükler insanı. Zor olur herhalde.

Koyu Antoloji’deki şarkıların birçoğu insanların birbirine karşı umursamazlıklarını da anlatıyor. 21 yıldır yazdığınız durumlar, hissettiğiniz duygular çok, artık daha fazla kişi tarafından hissediliyor galiba, katılır mısınız?
Ben insanların ilişki kurmak adına çok riyakar şeyler yaptıklarını düşündüm hayatım boyunca. Ya da mesafeli durup kendilerini sakladıklarını. Şarkılarımda da sıklıkla bunu dile getirdim zaten. ‘İlişki’nin imkansızlığını, insanların hayallere ihtiyacı olduğunu, aynı aşk içinde farklı farklı aşklar yaşadıklarını, göz göre göre kendilerini ve sevdiklerini harap ettiklerini… Yalnızlık şu an daha fazla hissediliyor diyorsunuz. Bence bunun nedeni; sosyal medyadan bizlere yayılan sahte mutluluk fotoğrafları. İster istemez kendimizi fotoğraflarını gördüğümüz insanlarla yarıştırıp, yeniliyoruz.


GELECEK KORKUTUCU GELİYOR

Geçmişe dair özlemi olan bir insan mısınız? Yoksa geleceğe bakan veyahut zamanın akıp gitmesine müdahele etmeyen birisi misiniz?
Ben ‘gelecek’ten ödü kopan biriyim. Dolayısıyla da sıklıkla geçmişi anıyorum. Geçmişte, beni rahatlatan, hoşuma giden bir sürü anıya sahibim, o duyguları özlüyorum. Fakat şunu da gözlemliyorum, sadece bana özgü değil bu. Benimle aynı jenerasyondan olup, benden farklı meslekleri yapan, farklı hayat tarzlarına sahip arkadaşlarım var. Hatta hemcinsim olmayan arkadaşlarım da var bunların içinde. Hepsi geçmişe bakıyorlar. Gelecek hepimize çok güvensiz ve korkutucu geliyor herhalde. Anılarımızla avunuyoruz.

Teoman şarkılarında aşkın, tutkunun birçok hali var ama mutlu sonlar pek yok. Size göre mutlu sonla biten aşk yok mu?
‘Son’ meselesine baktığımızda her son mutsuz oluyor. ‘Sonsuza dek mutlu yaşarlar’ peri masallarında var.