1.
Yavaştır yaşamının anlamı
2.
Sana aldırmaz; öyle hemen de çıkıp gelmez sana, sen onu ne denli bekliyor olsan da.
Senin beklemen: bir boşunalık duygusudur yalnızca; gerçekler içinde hayallerin; olup-bitenler içinde olamaya-cakların düşlenmesi-boyuna ve boşuna bir düşüş – oysa o, gelişmektedir. Sana doğru. Sen hiç bilmeden – beklerken, bilmeden.
Senin beklediğindir o; ama sen, bilmiyorsundur. Gelmeyeceğini sanarsın. Yıllar geçtikçe, hatta, hiç gelmeyeceğini bildiğini sanarsın-yıllar geçer, emin olduğunu da sanarsın artık hiç gelmeyeceğinden.
Senin beklemen; hüzünlü ama dingin bir umutsuzluktur; bir an önce bitirip gitme isteği çökmüştür üzerine -hatta bitiremeyeceğini de bildiğin bir çok şeye aldırmazca ve umarsızlıkla girişip, hepsini yarım bırakıp gitmek, bir ayartı kadar keskindir artık.
-Yaşamının anlamı bulunmamıştır, bulunamayacaktır-o, gelmeyecekti ya; sonuçsuz, bir son olarak, ölüm,gelebilir, artık,işte…
3.
Hani çiçekler vardır-sanarsın, hep tomurcuk kalacaklar (öylesine uzun sürmüştür ki gelişmeleri, serpilmeleri, olgunlaşmaları); oysa, gün gelir, inanamadığın bir hızla, pırıl pırıl açıverirler ya-işte öyle: birdenbire geliverir yaşamının anlamı.
yıllar sürer, çünkü, o küçücük tomurcuğun gelişmesi, sonra çiçeklenmesi; sonra olgunlaşması, meyveye duracak hale gelmesi. Yıllar ve yıllar…
Meyve: olgunluktan çürümeye geçiş olacaktır; ama, yokluktan varlığa da…
Yaşamdan ölüme; ama, bir o kadar da, ölümden yaşama…
4.
Yıllar önce görmüşsündür onu-bir an için, tek bir kez: Ufacık. Belirsiz. Uçucu. Yalnızca, içinden, “Ne güzelsin” demişsindir. “Kalsan ya biraz” bile diyemeden -zaten bilmiyorsundur deyimi o zamanlar.
Bir karışıklı ve geçip gidicilik içinde yalnızca : anlık bir görüntü. Bir görünüm, bir yüz, bir çehre -birkaç renk içinde. Esintili bozkır tepesinde (bir tür bahardır) ak bir kızıltı. Kötü bir çivit mavisi ve yapışkan bir beyaz içinde. Yanında sapsarı birşey…
Geçip gitmiş, silik; hep de silinen bir anı. Küçücük. Zorlukla anımsadığın(o gün niye orada olduğun bile belirsizdir), hiçbir anlam veremediğin; kavramak şöyle dursun, daha nereye – hangi yerine- koyacağını bile bilemediğin bir an-ani bir anı olacak birşey…
***
İşte pencerenin camında yavaştan biriken buğu gibidir-gözünü tamamiyle kapayacak körlük-: görüşünü tamamiyle örtmeye yönelmiştir; ama açık bakışının da hangi noktada olanaklı olduğunu (bahar’ın ne zaman ve nasıl geleceğini) sana bildiren, gene, odur…
5.
Sonra, işte yıllar sonra (yarıyı çoktan aşmış ömür sonra) gelir: “İşte o benim” der –
“bendim o işte…”