Basit hesap işlemlerini yapmakta kullanılan sayı boncukları levhası.

Abaküs bugün Türkiye’de bilinen şekliyle, daha çok ilkokul birinci sınıf öğrencilerinin toplama ve çıkarma işlemlerini öğrenebilmek için kullandıkları, bir çerçeve içine alınmış değişik sayıdaki madenî teller üzerinde kayabilen onar boncuktan ibaret, desimal sistemde bir hesap aletidir.

Aletin kapasitesine göre her tel sırasıyla birler, onlar, yüzler, binler… hanelerini göstermekte ve meselâ 8312 rakamını elde edebilmek için birinci telde sekiz, ikinci telde üç, üçüncü telde bir. dördüncü telde iki boncuk sağa çekilmektedir. Türkiye’de plastik sanayiinin gelişmesiyle yaygınlaşan bu aletin bir başka tipi, eskiden beri bilardo salonlarında, duvara asılan bir çubuğa dizilmiş iri ahşap toplar halinde kullanılmaktadır. Her iki şekliyle de Anadolu’ya Batı’dan ve yakın dönemlerde yeniden gelen abaküsü, m.ö. 1. binyılın başlarında Çinliler icat etmiştir.

Çinliler’in suanpan (hesap tablası) adını verdikleri bu alet, önceleri Doğu Asya’da yaygınlaşmış ve daha sonra Ortaçağ’da Moğol istifasıyla da Rusya, Anadolu ve Arap ülkeleri dahil bütün Asya’da tanınmıştır. Ancak yeni gittiği ülkelerde matematikçilerle tacirlerin dışında pek tutulmamış, yaygın ve başanlı biçimde kullanılması yine Moğollar ile Doğu Asya milletleri arasında kalmıştır. Çinliler’in ve abaküsü ancak XVI. yüzyılda kullanmaya başlayan Japonlar’ın, bu aletle dört işlemin dışında karekök hesaplarını dahi kolaylıkla yaptıktan bilinmektedir. Batı’da ise abaküs, yine m.ö. I. binyıl ortalarında Mısırlılar ile Grekler ve daha sonra da Romalılar tarafından kullanılmıştır. Ancak, Doğu Akdeniz çevresinde gelişen ve Çin suanpanından biraz farklı olan bu aletin, ondan etkilenmeden Eski Yakındoğu’da icat edilmiş olması kuvvetle muhtemeldir.

Abaküsten bahseden müracaat kitaplarında bu aletin Bâbilliler tarafından, üzeri tozla kaplı bir levha halinde icat edildiği ve adının da İbrânice abak-tan (toz) Grekçe’ye abakoslabax ve ondan da Latince’ye abacus şeklinde geçmiş olduğu görüşüne yer verilmektedir. Grekçe uzmanları ise abakosun Sâmî dillerin birinden geldiği görüşünü doğru, fakat İbrânice abak ile birleştirilmesini semantik açıdan tutarsız kabul etmektedirler. Romalılar’ın abacus veya calculus (küçük çakıl taşı) dedikleri alet, üzerinde kanallar ve bu kanalların içinde itilince hareket eden küçük taş yuvarlaklar bulunan bir tunç levhadan ibarettir. Bu aletin suanpandan ayrılan başlıca özelliği, deliksiz olan boncuklarının çubuk veya tel üzerinde kaydınlmayıp kanal içinde ileri geri sürülerek kullanılmasıdır.

Abaküsün bu özelliği göz önünde tutularak taşıdığı Sâmî kökenli abak(os), abac(us) adı ana Sâmî dil olan Akkadca’daki “Sürmek, itelemek, yürütmek” anlamını taşıyan abaku(m) kelimesi ile karşılaştırılırsa her ikisinin aslında aynı kelime olduğu ve bu alet adının “Sürmek”, “Sürgü” veya “Sürgülü” gibi bir anlam taşıdığı iddia edilebilir. Nitekim Türkçe dahil hemen her dilde kullanılan “Sürgülü hesap cetveli” ve “Sürgülü kompas” gibi isimler, abaküsün gelişmiş şekillerinden başka bir şey olmayan hesap aletlerini ifade etmektedir.

Türk diliyle hazırlanmış olan ansiklopedilerle sözlüklerin hemen hepsinde yer alan abaküs veya Fransızca telaffuzuyla abaküs (abacus) ve abak (abaque) kelimeleri. Anadolu Türkleri dahil, Türk kavimleri arasında hiçbir zaman kullanılmamıştır. Bu alete Türkler’in Moğollar gibi kulba dedikleri (Moğolca kolba “Toplamak”) bilinmektedir. ; Osmanlıca’da da kullanılan Arapça adı ise mi’dâd (sayıcı alet) veya mihsâbdır (hesaplayıcı alet). Bugün pek çok modern sözlük ve müracaat kitabının abakusa öz Türkçe karşılık olarak gösterdiği çörkü ismi ise tarihî kaynaklarda mevcut değildir. Bu durumda söz konusu kelimenin. Osmanlıca yazılışlarında yalnız bir nokta farkı bulunan çözgü (arış. dokumanın boyuna ipi) isminden bozularak yapılmış, “Çözücü alet” anlamında yanlışlık mahsulü bir kelime olduğu düşünülebilir.


Mimaride Abakus