KADIN HAKLARININ KABULÜ

Milli Mücadele'de Türk kadını kendisine düşen görevi şerefle yapmış, erkeğinin yanı başında vatan savunmasına katılmıştır. Atatürk konuşmalarında Türk kadınına daima güvenini belirtmiş, onu daima yüceltmiş, Türk kadınından beklenen fazileti tekrarlamıştır. 1923'te Konya'da Türk kadınıyla ilgili görüşlerini şöyle dile getirmiştir:
"Bu son senelerin inkılap hayatında, hummalı fedakarlıklarla dolu mücadele hayatında, milleti ölümden kurtararak, kurtuluş ve istiklale götüren azim ve faaliyet hayatında, her millet ferdinin çalışması, gayreti, himmeti, fedakarlığı geçmiştir. Bu meyanda en ziyade yücelterek anılmak ve daima şükranla tekrar edilmek lazım gelen bir himmet vardır ki, o da Anadolu kadının göstermiş olduğu çok ulvi, çok yüksek, çok kıymetli fedakarlıktır.
Kimse inkar edemez ki, bu harpte ve ondan evvelki harplerde milletin kabiliyetini tutan, hep kadınlarımızdır. Çift süren, tarlayı eken, ormanda odunu, keresteyi getiren, ürünleri pazara götürerek paraya çeviren, aile ocaklarının dumanını tüttüren, bütün bunlarla beraber sırtı ile kağnısı ile, kucağındaki yavrusu ile, yağmur demeyip, kış demeyip, sıcak demeyip, cephenin mühimmatını taşıyan hep onlar, hep o ulvi, o fedakar, o ilahi Anadolu kadınları olmuştur. Bundan dolayı, hepimiz bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı şükran ve minnetle, ebediyen aziz ve takdir edelim."
1926 yılında Medeni Kanunun kabulü ile kadınlarımız medeni haklarına kavuşmuş, kadın erkek eşitliği toplumumuzda yer almıştır. Siyasi hak olarak ilk defa 3 Nisan 1930'da Belediye Kanunu ile kadınlarımıza Belediye Meclisine üye seçmek ve seçilmek hakkı tanınmıştır. 26 Ekim 1933'te köy muhtar ve heyeti seçimlerine girme hakkı, daha sonra 5 Aralık 1934 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile milletvekili seçme ve seçilme hakkı da tanınmıştır. 1935 yılında yapılan milletvekili seçimlerinde 18 kadın milletvekili seçilerek TBMM'nde göreve başlamıştır.


5 Aralık 1934 Kadın Haklarının Kabul Edilişi 'Bizim sosyal toplumumuzun başarısızlığının sebebi* kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlikten ileri gelmektedir. Yaşamak demek faaliyet demektir. Bundan dolayı bir sosyal toplumun* bir organı faaliyette bulunurken* diğer bir organı işlemezse* o sosyal toplum felçlidir.'



Atatürk* çağdaş bir düşüncenin ürünü olan bu sözleriyle kadının toplumdaki yerini belirlemiştir. Atatürk’ ün Türk kadınına beslediği sevgi ve saygı* Kurtuluş Savaşı’ ndaki gözlemleri ile iyice perçinleşmiştir. 1923 yılında Konya’ da yaptığı bir konuşmada* bu hissiyatını büyük bir içtenlikle dile getirir.



'Dünyada hiçbir milletin kadını* ben Anadolu kadınından fazla çalıştım* milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte* Anadolu kadını kadar emek verdim* diyemez. Erkeklerden kurduğumuz ordumuzun hayat kaynaklarını kadınlarımız işletmiştir. Çift süren* tarlayı eken* kağnısı ve kucağındaki yavrusu ile yağmur demeyip* kış demeyip cephenin ihtiyaçlarını taşıyan hep onlar* hep o yüce* o fedakar* o ilahi Anadolu kadını olmuştur. Bundan ötürü hepimiz bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı* şükranla ve minnetle sonsuza kadar aziz ve kutsal bilelim.'



Atatürk 30 Mart 1923’ de Vakit Gazetesi’ nde yayınlanan bir beyanatında;



'İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan oluşur. Kabil midir bu kütlenin bir parçasını ilerletelim* ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki bir cismin yarısı toprağa bağlı kaldıkça* öteki yarısı göklere yükselebilsin? '



Türkler tarih boyunca* babaerkil denilen aile yapısını gönüllerine yerleştirememişler ve benimseyememişlerdir. İşte Atatürk* milletin geçmişindeki ve özünde var olan fakat özlem haline getirilmiş bir hakkı* bir duyguyu devlet varlığına geçiren devrimci olmuştur.



'Ey kahraman Türk kadını! Sen yerde sürünmeye değil* omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın'



diyerek* yaptıklarının gerekçesini az* öz ve muhteşem bir ifade ile belirtmiştir. Kadınların giysileri de Atatürk’ ün üzerinde çok önemle durduğu bir başka konu olmuştur. Bu konuda Atatürk* 1 Eylül 1925’ de İkdam Gazetesi’ nde yayınlanan bir beyanatında şöyle dedi:



'Bazı yerlerde kadınlar görüyorum ki* başında bir bez* peştemal veya buna benzer birşeyler asararak yüzünü* gözünü gizler ve yanından geçen erkeklere karşı arkasını çevirir veya yere oturarak yumulur. Bu tavrın manası neye delalet eder? Medeni bir millet anası* bir millet kızı için bu garip şekiller* bu vahşi vaziyet nedir? Bu hal milleti çok gülünç gösterir ve derhal düzeltilmesi lazımdır'.



1925 yılında İnebolu gezisinde Atatürk* örtünen kadınlarla ilgili şunları söyledi:



'Onlar yüzlerini cihana göstersinler ve gözleri ile cihanı dikkatle görebilsinler. Bunda korkulacak hiçbir şey yoktur. Önemli olarak şunu ihtar edeyim ki* bu halin muhafazasında inat ve taassup* hepimizi en az kurbanlık koyun olmak istidadından kurtaramaz..'



31 Temmuz 1932’ de Türkiye güzeli Keriman Halis’ in* Belçika’ da yapılan yarışmada dünya güzeli seçilmesi üzerine Atatürk O’na 'Ece' ünvanını verir ve Türk kadınına şöyle seslenir:



'Şunu ilave edeyim ki! Türk ırkının dünyanın en güzel ırkı olduğunu tarihten bildiğim için* Türk kızlarından birisinin dünya güzeli seçilmiş olmasını çok tabii buldum. Fakat Türk gençlerine bu münasebetle şunu hatırlatmayı da lüzumlu görürüm: Övünç duyduğumuz tabii güzelliğinizi fenni tarzda muhafaza etmesini biliniz ve bu yolda uyanık olunuz ve bu gelişmelerin aralıksız gerçekleşmesini ihmal etmeyiniz. Bununla beraber* asıl uğraşmaya mecbur olduğumuz şey* analarınızın ve atalarınızın oldukları gibi* yüksek kültürde ve yüksek faziletle dünya birinciliğini elde tutmaktır.'



Atatürk* 18 Nisan 1935’ de kendisinin himayesinde İstanbul’ da toplanan ve aralarında ünlü nükleer fizikçi Madam Eve Curie’ nin de bulunduğu* dünyanın dört bir yanından gelen kadınların katıldığı 'Milletlerarası İlk Kadın Kongresi' delegelerine şöyle seslenir:



'Türk kadınının dünya kadınlığına elini vererek* dünyanın barış ve güveni için çalışacağına emin olabilirsiniz.'



Ulu önder* Türk kadınlarının hiçbir alanda erkeklerden ve Avrupalı kadınlardan geri kalmayacakları yolundaki inancını da şu sözleriyle belirtmiştir:



'Kadınlarımız için asıl mücadele alanı* asıl zafer kazanılması gereken alan biçim ve kılıkta başarıdan çok* ışıkla* bilgi ve kültürle* gerçek faziletle süslenip* donanmaktır. Ben muhterem hanımlarımızın Avrupa kadınlarının aşağısında kalmayacak* aksine pek çok yönden onların üstüne çıkacak şekilde ışıkla* bilgi ve kültürle donanacaklarından asla şüphe etmeyen ve buna kesinlikle emin olanlardanım.'



Türk toplumunun gelişip yükselmesinde aile yapısının önemine inanan Atatürk* şöyle demektedir:



'Bu millet esas terbiyesini aileden almaktadır. Türk milleti öyle analara sahiptir ki her bir devrin büyük adamlarını bu analar yetiştirmiştir. Türk kadını daha büyük nesiller yetiştirmeye kabiliyetlidir.'



Türk kadını* yüzyıllardır özlemini çektiği haklarına sahip olmada; en azimli* inançlı ve güçlü desteği Atatürk’ ten almış ve çağdaş ülke kadınlarının önüne geçmiştir. Örneğin; İtalya’ da kadınlar ancak 1948 yılında seçimlere girebilmişler. Japon kadınları ise seçim haklarını ancak 1950 yılında alabilmiştir. Medeni Kanun’ ları aldığımız İsviçre’ de ise* kadınlar haklarını 1971 yılına kadar alamazken* çağdaşlamada örnek aldığımız İsveç ve Danimarka gibi ülkelerde de durum farklı değilken* Türk kadınına 1935 yılında seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır. Bu vesile ile bakın Atatürk nasıl seslenir:



'Bu karar* Türk kadınına sosyal ve siyasi hayatta bütün milletlerin üstünde yer vermiştir. Çarşaf içinde* peçe altında ve kafes arkasındaki Türk kadınını artık tarihlerde aramak lazım gelecektir. Türk kadını* evdeki medeni mevkiini selahiyetle işgal etmiş* iş hayatının her safhasında muvaffakiyetler göstermiştir. Siyasi hayatla* Belediye seçimleriyle tecrübe kazanan Türk kadını bu sefer de milletvekili seçme ve seçilme suretiyle haklarının en büyüğünü elde etmiş bulunuyor. Medeni memleketlerin birçoğunda* kadından esirgenen bu hak* bugün Türk kadınının elindedir ve onu selahiyet ve lihakatle kullancaktır.'



Atatürk hayatta iken yapılan son seçim olan* 1935 yılı seçimlerinde ilk kez seçilme hakkını da kullanan Türk kadını* TBMM’ ne onsekiz kadın milletvekili ile girmiştir. Bu onsekiz Türk kadının yüce meclisin çalışmalarına ne ölçüde katkıda bulundukları ve kararlarında ne denli etkili oldukları meclis tutanakları ile sabittir. Ayrıca kişisel tutumları da övünç vesilesi ve geleceğe olan inançları kuvvetlendirici mahiyette olmuştur. Atatürk’ ün* çağı ve değişeni değil* değişecek zamanı milletine göstermesi* kadın hakları ve kadın-erkek eşitliği konularında* 'BM İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'* 'İnsan Hakları Sözleşmesi' gibi konular* daha insanlık tarihinin ufkunda bile görünmemişken Türk Kadınına* haklarını vermesinin değeri daha iyi anlaşılır. Bağımsızlık mücadelesi yapan ülkeler nasıl Atatürk’ ü örnek bir lider almışlarsa* kadın hakları uğruna uğraş ve savaş verenler de* onu bir devrimci olarak aynı şekilde örnek almak durumundadırlar. Çünkü bütün insanlık tarihi boyunca* tarihin hiçbir döneminde* hiçbir lider kadın hakları konusunda Atatürk kadar önsezili ve öngörüşlü olmamış* onun kadar uğraş ve savaş vermemiştir.