Namazın manası;
Cenab-ı Hakk'ı tesbih ve ta'zim ve şükürdür.
Yani, celaline karşı kavlen ve fiilen 'SübhanALLAH' deyip takdis etmek.
Hem kemaline karşı, lafzan ve amelen 'ALLAHü Ekber' deyip ta'zim etmek.
Hem cemaline karşı, kalben ve lisanen ve bedenen 'Elhamdülillah' deyip şükretmektir.
Demek tesbih ve tekbir ve hamd, namazın çekirdekleri hükmündedirler. Ondandır ki, namazın harekât ve ezkârında bu üç şey, her tarafında bulunuyorlar. Hem ondandır ki,
Ben de mü’minim, ben de ALLAH’ımı seviyorum deyip de Kur’an’dan ve namazdan kopuk yaşamak ne kadar mantıklı. Namaz, öncelikle duyarsızlığımızı, ruhi sıkıntılarımızı giderir ve ahlakımızı güzelleştirir.


Namaz, ahlakı güzelleştiren, keşfedilmeyi bekleyen bir hazinedir. Namaz hazinesini keşfetmeye başladıkça, onun ahlakı nasıl güzelleştirdiğini anlamaya başlarız. “Sabır ve namazla ALLAH’tan yardım dilemeye” namazla alışan bir kişi, her namazında “Yalnız sana ibadet eder, yalnız senden yardım dileriz.” diyerek sabır ahlakını gönlüne hapseder. Sabırla hayatın zorluklarına karşı metanet, azim ve dirayetle yaklaşır.

Her namazında “O, hesap gününün sahibidir.” ayetini hisseden bir kul, yapacağı her iyiliğin ve kötülüğün hesabını vereceği bilinci içerisinde ALLAH’a ve insanlara karşı vicdanlı olmaya çalışır. Hatalarını tekrar etmeme yeteneğini kazanan insan, ALLAH’a ve insanlara karşı sorumluluğunun da bilincindedir. Hatalarına ve isyanlarına rağmen kendisini huzuruna namazla davet eden Rabb’inin hoşgörüsünü gören bir kul, namaz sayesinde hoşgörüyü öğrenir.

Her namazda “Rabb’im beni, annemi-babamı ve bütün inananları hesap gününde bağışla.” duasıyla Rabb’inin kendisini bağışladığını hisseden bir insan, engin bir hoşgörüyle insanları bağışlamayı tecrübe edebilir. Rabb’imiz “namaz kılan kimselerin emanetlerine riayet edeceklerini, şahitlikte dürüst olacaklarını” vurgular.

Namaz hazinesini keşfeden bir insan, “Rabb’imiz bizi doğru yola hidayet et.” diyerek emanete riayette, şahitlikte ve hayatın her aşamasında dürüst olmaya çalışır. ‘Rükû’da “Yüce olan Rabb’imi kullara ait bütün eksik sıfatlardan uzak tutarım.” diyerek Rabb’ine karşı saygı içerisinde eğilen kul, insanlarla ilişkilerinde de mütevazı davranmaya çalışabilecektir. Secdede Rabb’ine olan tevazunun zirvesini hisseden bir kul, insanlara tevazuda da zirveyi yakalayabilir. Rabb’imiz “namaz kılan bireylerin iffetlerini koruduklarını” ifade eder.

Akla ve sağduyuya aykırı her fiilden, “Bizi doğru yola hidayet et.” diyerek uzaklaşmaya çalışan namaz kılan bir kişi, böylece sosyal ve ahlaki değerleri koruma hassasiyeti kazanır. Namaz kılan insanların namaza devamlarının akabinde en önemli özelliklerinden ikincisi, “mallarında dilenen ve dilenmekten utanan fakir insanlar için hak olduğuna” inanmalarıdır.

Namaz esnasında Rabb’i ile her şeyi paylaşan, “Bize dünyada da iyilik ver ahirette de iyilik ver ve bizi ateşin azabından koru.” diye duada bulunan insan, bütün insanlık ailesiyle sevgisini, ilgisini, bilgisini ve malını paylaşabilir. Namaz, hayat ve disiplin programı olarak vakti ve hayatı düzenler. Bu gerçeği Rabb’imiz “Şüphesiz ki namaz, inananlar üzerine vakitli olarak farz kılınmıştır.” ayetiyle belirtmiştir. Namazla zamanını ve çalışmasını programlayan kişi, Rabb’iyle beraber olmanın hazzını yaşar.

Namazda, “Şükür, alemlerin Rabb’i ALLAH içindir.” diyerek namaz kılan insan, Rabb’ine her nefesi için şükrünü haykırır. Namaz esnasında “Rabb’inden başka ibadet edilecek ve dostluğuna başvurulacak hiçbir kaynağın olmadığını” keşfeden insan, her defa namazda tövbeyle Rabb’ine yönelmelidir.