Abdestin Farzları
Farz kelimesi, lügatte kesmek mânâsına gelmektedir. Istılahta ise yapana sevâb, yapmayana ceza verilen şey demektir. Ayrıca fıkıhçılar terim olarak “farz” ile “rükn”ü aynı anlamda ele almışlardır. Bir şeyin farzıyla rüknü aynı anlamı ifade eder. Yine fıkıhçılar farz ve rükün ile şart terimlerini birbirlerinden ayırmışlardır. Şu bebeble ki: Farz veya rükün, bir şeyi meydana getiren ve onun birer parçası olan aslî unsurlardır. Şart ise bir şeyin var olmasının kendisine bağlı bulunduğu şeydir. Mesela namazı ele alalım: Tekbir, rükû´, sücûd ilh. Bunlar, namazın farzlarıdır. Sıhhatinin şartlarından biri de vaktin girmiş olmasıdır. Vaktin girmesinden önce kılınan namaz, mâhiyet itibariyle her ne kadar tamamsa da, şerîat nazarında bâtıldır. Zîrâ sahîh olması için vaktin girmiş olması gereklidir.
Bunları anlattıktan sonra gelelim abdestin farzlarına. Bu farzları dört mezhebin İmamları farklı tarif etmişlerdir.
Ancak Kur´an-ı Kerîm´de sabit olan farzlar dört tanedir:
1. Yüzü yıkamak,
2. Elleri dirseklere kadar yıkamak,
3. Başın tamamını veya bir kısmını meshetmek,
4. Ayakları mafsal yumru kemiklerine kadar yıkamak.
Âyet-i kerîmede de bu farzlar sayılmaktadır.
Şöyle ki:
"Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman, yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Başlarınızı meshedin, iki topuğa kadar da ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp iseniz temizlenin. Hasta iseniz, yahut yolculukta iseniz, yahut biriniz abdest bozmaktan gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız, su da bulamamışsanız, temiz bir toprağa teyemmüm edin. Bunun için de yüzlerinizi ve ellerinizi o toprakla meshedin. Allah size bir güçlük çıkarmak istemiyor, fakat sizi temizlemek ve şükredesiniz diye de üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor."1
Abdestin farzlarının bu kadarında mezheb İmamları ittifak etmişlerdir Ancak başın meshediliş şeklinde ihtilâfa düşmüşlerdir. Bazısı başın tümü, bazısı da bir kısmı meshedilir demişlerdir.
Bazı İmamlar bu farzlara birtakım farzlar daha eklemişlerdir.
Hanefilere göre: Abdestin farzları yukarıda sayılan dört farzdan ibarettir. Eğer bir mükellef, fazla bir ilâvede bulunmaksızın sadece bu dört farzı yerine getirecek olursa abdestli sayılır. Bununla namaz kılabilir. Ve abdestli olmadan yapılamayacak ibâdetlerin tümünü yapabilir.
Hanefîlere göre abdestin dört farzı:
1- Yüzü yıkamak
Bununla ilgili bazı hükümler:
Yüzün uzunlamasına ve genişlemesine sınırı: Sakalı olmayanların yüzlerinin uzunlamasına sınırı: Saçın alındaki bitme noktasından başlayıp çenenin son noktasında nihayete erer Saçın mûtad bitme noktası da normal bir adamda alnın son kısmındadır Normal olmayan adam da ya keldir veya kâküllüdür.
Kel, saçı ön taraftan gitmiş olan adama denir. Ki sanki başının ön kısmı anadan doğma saçsızdır. Böyleleri, başlarında veya alınlarında saç bulunmayan bütün yerleri yıkamak mecburiyetinde değildirler. Sadece normal olarak saçın bitebileceği yerlere kadar olan kısımları yıkamak mecburiyetindedirler. Yani alnın birazcık üst tarafını yıkarlar.
Kâküllü kimseye gelince bu, saçı uzayıp alnına kadar, hatta bazılarında kaşlarına kadar inen kimselerdir. Bunlar kelin hükmündedirler. Bunlar da kel gibi, alnın birazcık üst tarafını yıkamak mecburiyetindedirler. Zîrâ insanların çoğunun saçı bu noktada biter Bu durumlarda çoğunluk nazar-ı itibâra alınır Yaratılışta insanların çoğunluğuna uymayan, mükellefiyet açısından da onlara uymaz.
Yüzün genişlemesine sınırına gelince bu, bir kulağın kökünden (bazıları buna kulak kazığı derler) başlayıp öbür kulağın köküne kadar devam eder. Kulak ile çene kemiği arasındaki beyazlık da tabiî olarak yüzden sayılmaktadır, Ki burasını yıkamak da vâcibdir.
Yüzde biten tüylere gelince bunların en önemlileri sakal ve bıyıktır. Sakalın hükmüne gelince, bunun üst taraftan başlayıp çeneye kadar olan ve yüzün derisi üstünde bulunan bölümünü yıkamak vâcibdir. Tabiî, beşere dediğimiz deri üzerinde bulunan sakal tüylerini yıkamak vâcibdir. Tüylerin uzayan kısımlarını yıkama mecburiyeti yoktur. Sakallarını uzatanlar, sadece yüzlerinin derisi üzerinde bulunan kısımlarıyla çene derilerinin üzerinde bulunan kısımları yıkamakla yükümlüdürler. Sonra eğer sakal seyrekse ve suyun, dipteki derinin dışyüzüne ulaşması mümkünse, bu durumda sakalı parmakla hilâllemelidir. Ki su dibine ulaşabilsin. Yok, eğer sakal sık ise sadece dış kısmını yıkamak vâcib olur.
Bıyığa gelince, Hanefî mezhebinin önde gelenleri bu hususta görüş ayrılığına düşmüşlerdir, Bazıları eğer bıyık, dibindeki deriye su ulaşmayacak kadar sık ise bu durumda alınan abdest geçersiz olur, bâtıldır, demişlerdir. Diğer bazıları da demişlerdir ki: Bu durumda abdest bâtıl olmaz. Sadece bıyığın üstünü yıkamak yeterli olur. Abdest hususunda müftâbih olan görüş budur Ama gusül işine gelince, gusül yapılırken sık bıyıklar hiç de affedilmez. Bıyık, çok sık olursa gusül bâtıl olur. Guslün bu durumda bâtıl oluşunun sebebi, şâri´in bıyıkları uzatmayı yasaklamış olmasından ileri gelmektedir. Zîrâ böylesi bıyıklar yemek kırıntılarını ve kirleri taşırlar Sık olan bıyıkların yıkanmasında şiddet gösterilmiştir. Ki insanlar, hiç faydası yokken bıyıklarını aşırı derecede uzatmasınlar.
Kaş tüyleri hükmüne gelince; eğer bunlar, suyun dipteki deriye ulaşmasına imkân verecek kadar seyrek iseler elle hareketlendirilmeleri vâcibtir. Yok eğer çok sık iseler hilâllemek vâcib olmayıp sadece dış kısımlarını yıkamakla yetinilir.
Buruna gelince, yüzden sayıldığı için dışının tamamını yıkamak vâcibdir. Küçük de olsa bir parçası yıkanmasa abdest fâsid olur Alt taraftaki burun delikleri arasında bulunan ayırıcı kısım da burundan sayılmaktadır. Burnun içini yıkamak, Hanefîlere göre şart değildir. Yüzde bir yara çıkar, iyileştikten sonra da yerinde bir çukurluk kalırsa suyun, bu çukurun içine ulaşması gerekir. Tıpkı bunun gibi yüzdeki kırışıklıkların arasına da suyu ulaştırmak vâcib olmaktadır.
*Şunu da hatırlatmakta yarar vardır ki, bir kişi abdest aldıktan sonra saçını veya sakalını tıraş edecek olursa abdesti bozulmaz
2) Elleri dirseklere kadar yıkamak
Abdestin farzlarından olan bu ikincisiyle ilgili bir takım hususlar vardır, Ki bunları şu şekilde sıralayabiliriz:
İnsanın fazla parmağı varsa abdest alırken bunu da yıkaması vâcibdir, Ama fazla bir eli varsa bu el de aslî elin hizasındaysa onu yıkaması vâcib olur.
Ama bu el aslî elinden daha uzunsa, aslî elinin hizasında olan kısmını yıkaması vâcib, gerisini yıkaması vâcib değildir.
Ancak yıkarsa mendub işlemiş olur.
Eline veya tırnağının aslına çamur ve hamur gibi şeyler yapışmışsa bunları gidermesi ve suyu tırnağının aslına ulaştırması vâcibtir. Aksi takdirde aldığı abdest bâtıl olur. Tırnağın aslından maksat, parmak etine yapışık olduğu kadarıdır Eğer tırnak uzar da parmak başım geçerse uzayan yeri de yıkamak vâcib olur. Aksi takdirde alınan abdest bâtıl olur. Tırnak altındaki pislik ve kirlere gelince, abdest alan ister köylü ister şehirli olsun, zorlukları gidermek prensibine göre bunlar abdeste zarar vermezler. Fetva da bu görüş üzerinedir. Hanefî mezhebinden bazı muhakkik âlimler ise, uzamış tırnakların içine yapışık kirlerin yıkanmasının zorunlu olduğunu, yıkanmadığı takdirde alınan abdestin bâtıl olacağını söylemişlerdir. Tırnak altında ezâ verecek pisliklerin yığılacağı gerekçesiyle bu, güzel bir hükümdür. Ancak ekmekçilerin uzayan tırnaklarının altında azıcık hamur kalacak olursa, meslek zorunluluğu gerekçesiyle bu muaf sayılmıştır. Kına ve boyaların eserleri de abdeste zarar vermez .Ancak kınanın el üzerinde bir hacim tutacak kadar kalıntısı bulunursa, suyun içeriye ulaşmasına engel olacağı gerekçesiyle bu, abdeste zarar verir.
Eli kesilen bir kişi, elinin geri kalan kısmını yıkamakla yükümlüdür, Eğer farz yerinin tamamı kesilmişse yıkama yükümlülüğü düşer.
3) Ayakları mafsal yumru kemiklerine kadar yıkamak:
Mafsal yumru kemikleri, bacağın alt tarafında ve ayağın üst tarafında bulunan dışa doğru çıkık iki kemiktir Bunların arka taraflarını yıkamak, ayak tabanındaki çatlakların arasını yıkamak da vâcibtir, Ayağının bir kısmı veya tümü kesilen kişinin hükmü, elinin bir kısmı veya tümü kesilen kişinin hükmü gibidir. Bir kişi ellerini veya ayaklarını çatlaklar dolayısıyla yağlayıp merhemlese sonra da abdest alsa, yağlı yerler suyu kabul etmez ve su deriye ulaşmazsa bakılır: Eğer su, merhemin altına ulaştığı takdirde zarar verecekse yıkamak vâcib olmaz. Eğer zarar vermeyecekse bu merhemi ve yağı silip yerini yıkamak vâcib olur. Ayakta yarılmalar olur da yıkandığı veya suya daldırılıp derhal çıkarılması hâlinde bile zarar doğacaksa, bu durumda ayağı yıkama yükümlülüğü düşer.
Sadece suyla meshedilir. Mesh etmek de zararlı olacaksa veya bunu bile yapamayacak kadar âciz ise meshetme yükümlülüğü de düşer. Sadece zarar vermeyecek yerleri yıkanır.
4) Başın dörtte birini meshetmek:
Başın dörtte biri, kişinin avuç içi kadar olarak takdir edilir. Vâcib olan, başın tümünden avuç içi kadarını mesh etmektir. Abdest alanın avuç içine su değip ıslanır da sonra avuç içini önden veya arkadan veya herhangi bir tarafından başının üzerine koyarsa bu kendisine yeterli olur. Şunu da kaydetmek gerekir ki: Baş, illâ da avuç içi ile meshedilecektir diye bir zorunluluk yoktur. Herhangi bir sebeple başın dörtte birine su değecek olursa bu da yeterli olur, Mesh, elle yapılırken bunun en azından üç parmakla yapılması şarttır, Ki su, başın dörtte birine, kurumadan önce ulaşabilsin. Meselâ iki parmakla meshedecek olursa su, başın dörtte birine tam olarak ulaşmak için hareket etmeden önce olduğu yerde kuruyabilir. Ve messhi, istenen kısımlara ulaşmayabilir. Ama parmak başlarıyla mesheder ve su da damlalar hâlinde damlarsa bu durumda başın dörtte birine ulaşabilir. Bu, mümkün olduğu için sahîh olarak kabul edilir, Yok, eğer su, damlamamaktaysa bu mesih sahîh olmaz. Başı meshederken avuçlara ayrıca su almak şart değildir, Eğer avucu ıslaksa bu, mesh için yeterli olur. Ama avucu ıslak değilse, uzuvlarından birinin üstündeki ıslaklığı alması yeterli olmaz, Meselâ kollarını yıkarken avucunun içi kuru ise, avucunu kollarının üzerindeki suyla ıslatıp başını meshedecek olursa bu yeterli olmaz. Saçları alnının ve boynunun üzerine gelecek kadar uzamış olan bir kimse, başını meshederken sadece boynundaki veya alnının üzerindeki saçları meshedecek olursa yeterli olmaz. Asıl maksat, başın dörtte birini meshetmektir. Eğer başı tıraşlıysa durum açıktır, Eğer saçlı ise, başının üzerindeki saçları meshedecektir. Yani meshedilen saçların, başın bir parçası üzerinde bulunması gereklidir, Eğer başının bir kısmı tıraşlı, diğer kısmı tıraşsız ise dilediği taraftan başının dörtte birini meshedebilir, Bir kişi abdest alırken saçını mesheder de sonra gidip tıraş olursa abdesti bozulmuş olmaz. Yerden bir parça (temiz) kar alarak başını onunla meshedecek olursa bu da yeterli olur, Başıyla birlikte yüzünü yıkayacak olursa bu da yeterli olur. Ancak bunda kerahet vardır, Özürlüler dışındaki bir kimsenin sarık üzerinden başını mesh etmesi caiz olmaz. Yine aynı şekilde kadınlar da başlarına örttükleri mendil veya eşarp üzerinden başlarını meshedemezler. Ancak bu örtüler ince olup, suyun nüfuz etmesine engel olmazsa caiz olur, Kadının başına kına yakılmış veya boya sürülmüşse meshedilirken mesh suyu boyanır ve eski hükmünden çıkarsa bu abdest caiz olmaz. Eğer su, boyanmayıp eski hükmünden çıkmazsa caiz olur. Hanefîlere göre abdestin farzları bunlardan ibarettir.
....................................
1-Maide 6