Her geçen gün ömrümüzden bir bir dökülen ömür yapraklarıdır. Her nefesimizle ömür sermayemizi tüketiyoruz. Zamanımız -ebedi hayatın kazanılması açısından- kazançla mı geçiyor yoksa zararla mı? Neyin peşinde koşuyoruz? Hayatımızın yegâne ve biricik ölçüsü haline getirdiğimiz değerler neler? İman mı, para mı? Kur’an mı, servet mi? Ahiret mi güç mü? İslami şahsiyet mi, makam mı? Namaz mı, futbol mu? Sevip bağlandığımız, etrafında dönüp durduğumuz değerlerimiz, gündemlerimiz neler? Rabbimizin uyarı ve mesajlarına, O’nu bize açıklayan Peygamberine ne zaman gönlümüzü, kulağımızı, gündemimizi açacağız? Nasıl olsa hala vaktimiz var, daha erken diyorsunuz öyle mi?
Türlü türlü imtihanlardan geçtiğimiz şu geçici dünya hayatına bağlanıp kalmanın, âhireti, mahşeri, ebedi hayatı, unutmanın eşiğinde yaşıyoruz…
Kur’an’ı, Orucu, teravihleri, Kadir gecesiyle af ve mağfiret ayı olan Ramazanın yaklaştığını müjdeleyen üç ayların başlangıcına girdiğimiz şu günler; tevhidi, vahyi, yalnızca Allah’a teslimiyeti, sünneti, ibadeti, sâlih ameli, erdemi, tövbe ve istiğfarı yeniden kuşanma vaktidir. Unuttuklarımızı hatırlama, kaybettiğimiz değerleri bulma, gaflet uykusundan uyanma vaktidir. Arınmanın, af dilemenin, fıtrata dönmenin vaktidir. Yaralanan, incinen/incitilen kalplerin iyileştirilmesi vaktidir.
Kaskatı kesilen kalbini yumuşat, merhameti kuşan! Kur’an’la temizle kirlenen yüreğini. Vahiyle dirilt hayatını. Kalbini, zikirlerle dindir. Rükû ve secdelerle yüksel. Set çek günahlara, terk et haramları, sâlih amellerle dolsun ömrün. Çık karanlıklardan ve Kur’an’ın aydınlığında yürü.
Böbürlenerek yürüme sakın! Kibirden uzaklaş, zulme yaklaşma, küfre, şirke mesafe koy, imanını koru!
Kulluk yolunda sadece üç aylarda ve kandil gecelerinde değil, her gün, her gece yürü. Hayat geminde, kaptanlığı her zaman imanın yapsın. Hayat kitabına asla sırtını dönme! Düşüncelerine, zihnine, davranışlarına, hayatına sadece ilahi vahiy yön versin.
Anla, aciz bir kul olduğunu! Anla artık boş yere yaratılmadığını… Bir damla sudan yaratıldığını ne zaman unuttun? Yalnızca Allah’a ibadet için yaratıldığını ne zaman anlayacaksın?
Üç Ayların Sırrı
Üç aylar, hicri aylardan Receb, Şaban ve Ramazan aylarına verilen bir isimdir. Recep ve Şaban kokularını Ramazan’dan aldılar.
“Recep ve Şaban ayları değerlerini Ramazan’a komşu olmalarından almaktadır. Güzele komşu olan da güzelleşir. Gül ağacının dibindeki toprak gül kokar. Recep ve Şaban, gül ağacının dibinin toprağına benzerler. Rivayetlerin bütünüyle okunmasından şunu anlıyoruz: Recebin başlangıcından itibaren Hz. Peygamber nafile oruç ve namazları artırıyordu. Ramazan’a 15 gün kala bu artırma zirveye çıkıyordu. Rasulullah’ın bu hali, “Ramazan’ın çekim alanına” girenlerin ne yapması gerektiği konusunda her mü’min için örneklik oluşturuyor.
İşte halkın “Üç Aylar” adını koyduğu Receb, Şaban, ve Ramazan’ın sırrı budur.”[1]
Ramazanın çekim alanına adımımızı atarken; nefsimizi, hayatımızı hesaba çekme vaktidir. Gelecekle ilgili planlarımızı yeniden gözden geçirme vaktidir. Rabbimiz tarafından uzatılan ve sapasağlam olan Kur’an ipine bir daha bırakmamacasına sımsıkı tutunma vaktidir.
Yarınki ebedi hayat için ne hazırladığımıza bakma vaktidir.
“Ey iman edenler! Allah’tan gelen ilkelere sımsıkı sarılın ve şeytanın adımlarını izlemekten titizlikle sakının! Herkes kendisini şimdiden hesâba çeksin ve yarınki ebedî hayat için ne hazırladığına baksın! Evet, Allah’a yürekten bir saygıyla bağlanın! Hiç kuşkusuzAllah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır.”[2] (Haşr, 59/18)
Üç aylar, kapımıza geldi, buyur etme vaktidir…