Anayasal İlkeler: Türkiye Cumhuriyeti Anayasası "Cumhuriyetinin nitelikleri" başlığı altında "Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir." şeklindeki açıklamayla Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Temel İlkelerini saymıştır.

Türk Anayasanın Temel İlkeleri Şunlardır:
Atatürk İlkelerine Bağlı Devlet İlkesi
Demokratik Devlet İlkesi
Hukuk Devlet İlkesi
Laik Devlet İlkesi
Sosyal Devlet İlkesi
İnsan Haklarına Saygılı Devlet İlkesi
Eşitlik İlkesi
Güçler Ayrılığı İlkesi



Atatürk İlkelerine Bağlı Devlet İlkesi: Kurtuluş Savaşı ile birlikte Türk Milliyetçiliği; ırkçı olmayan, ölçülü, barışçıl, insancıl ve Misak-ı Milli sınırları içinde kalan bir ideoloji olarak gelişmiştir. Atatürk Milliyetçiliği olarak da anılan Türk Milliyetçiliği; bütün fertlerini, kederde, kıvanç ve tasada ortak, bölünmez bir bütün halinde, milli şuur ve ülküler etrafında toplayan bir düşünce biçimidir. Aynı zamanda milletimizi dünya milletler ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak millî birlik ruhu içinde daima yüceltmeyi amaçlayan bir harekettir. Atatürk Milliyetçiliği, ırk, din, dil ayırımı yapılmaksızın, Türk vatan ve milletinin bölünmez bir bütün olduğu, Türk Devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesin Türk sayılacağı inancına dayanır.
Demokratik Devlet İlkesi: Demokratik devlet, halkın devlet yönetimine katılması esasına dayanan devlet demektir. Bu ilke doğrultusunda Devleti yönetecek organlar millet tarafından doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak seçilerek iş başına gelecekler ve çeşitli siyasal partiler çeşitli siyasi, görüş ve eğilimleri temsil etme yetkisine sahip olacaklardır (Anayasa Madde 68/2). Bu nedenle Anayasa, siyasal partileri siyasal hayatın vazgeçilmez unsuru olarak kabul etmiştir. Vatandaşların kanun çerçevesinde seçme ve seçilme haklarına sahip olmaları; seçimlerin serbest, eşit, tek dereceli, genel ve gizli oy, açık sayım ve döküm esaslarına göre yapılması da Demokratik Devlet İlkesinin gereğidir (Anayasanın 67. maddesi)
Hukuk Devleti İlkesi: Hukuk devleti, devletin bütün eylem ve işlemlerinin hukuk kurallarına dayandığı ve vatandaşların da hukuki güvenlik içinde olduğu bir sistemdir. Hukuk devleti, vatandaşların temel hak ve ödevlerinin güvenceye bağlandığı, yasaların anayasaya uygun olduğu ve bunun denetlendiği, herkesin tâbi olduğu kuralların aynı olduğu, yönetimin hukuka uygun davrandığı devlettir. Hukuk devletinin sağlanabilmesi için bazı şartların gerçekleşmesi gerekir. Bu şartlardan ilki, ‘‘yürütmenin yargısal denetimidir’’. Kişi hak ve hürriyetleri tarih boyunca yürütme organı tarafından ihlal edilmiştir. Yürütme işlemlerinin keyfilikten kurtarılabilmesi için yürütme işlemlerinin yargısal denetimi şarttır. Hukuk devletinin sağlanabilmesi için gerekli diğer şartlar ise, ‘‘yasama işlemlerinin yargısal denetimi ve yargı bağımsızlığıdır’’. Anayasa, yasaların anayasaya uygunluğunu denetlemek için Anayasa Mahkemesine yer vermiştir yargı bağımsızlığı ise yargı organlarının yasama ve yürütme organları karşısında bağımsız olması ve karar verirken kimseden emir almamasıdır. Anayasaya baktığımızda yürütmenin her türlü eylem ve işlemlerinin yargısal denetime açık olduğunu ve temel hak ve özgürlüklerin ve bunların hangi durumlarda sınırlandırılabileceğinin Anayasada yer aldığını, yasaların anayasaya uygunluğunu denetleyen Anayasa Mahkemesinin varolduğunu ve yargının bağımsız olduğunu görürüz
Laik Devlet İlkesi: Laiklik ilkesinin, din hürriyeti ve din ve devlet işlerinin ayrılığı olmak üzere iki boyutu bulunmaktadır. Din hürriyeti, inanç ve ibadet hürriyetlerini kapsamaktadır. İnanç hürriyeti, herkesin dilediği inanç ve hürriyete sahip olabileceğini ya da hiçbir dini inanca sahip olmayabileceğini ifade eder. İbadet hürriyeti ise; kişinin, inandığı dinin gereklerini yani ibadet, ayin ve törenlerini serbestçe yapabilmesidir. Anayasamızda, inanç hürriyeti hiçbir sınırlamaya tâbi olmaksızın kişilere tanınmıştır. Anayasamızın 24. maddesinin birinci fıkrasına göre, “Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir”. Anayasamız, ibadet hürriyetinin, Anayasa’nın 14. maddesinde sayılan, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırma amaçlarıyla kötüye kullanılmasını yasaklamıştır.

Laikliğin din ve devlet işlerinin ayrılığını belirten ikinci boyutu ise, din kurumlarının devlet görevlerini, devlet kurumlarının da dini görevleri yerine getiremeyeceğini, bunların birbirlerinden ayrı olacağını ifade etmektedir. Laik bir sistemde devlet bütün din mensuplarına eşit davranır. Laik sistemde resmi bir devlet dini olmaz. Devlet kurumları din kurumlarını etkileyemeyeceği gibi, din kurumları da devlet kurumlarını etkileyemez. Laik bir toplumda devlet işleri dinî bir temele oturtulamaz. Nihayet laik sistemlerde din kurumlarıyla devlet kurumlarının ayrılmış olması gerekir. Fakat “laiklik” dinsizlik demek değildir. Bu nedenledir ki, devletin dini inanç ve ibadetlere karışmaması, onları engellememesi ve engel olmaya çalışanları önlemesi de gerekir.

Türkiye Cumhuriyeti Devletin’in temel ilkelerinden biri olan laiklik:
-Din ve mezhep ayrımı yapmayan,
-Resmi bir dini bulunmayan,
-Din kuralları ile yönetilmeyen,
-Din hizmetlerini de bir kamu hizmeti olarak kabul eden,
-Devlet ve hukuk kurallarını din kurallarından arındıran bir devlet düzenidir.
Sosyal Devlet İlkesi: Sosyal devlet, fertlerin sosyal durumlarıyla ilgilenen, onlara asgari bir hayat düzeyi sağlamayı, sosyal adalet ve sosyal güvenliği gerçekleştirmeyi ödev sayan devlettir. Sosyal devlet, devletin, sosyal barışı ve sosyal adaleti sağlamak amacıyla sosyal ve ekonomik hayata aktif olarak müdahalesini gerekli gören bir anlayıştır. Sosyal devletin en belirgin özellikleri, kişiyi ekonomik hayatta yalnız bırakmaması, ekonomik hayata müdahale etmesi, herkes için insanlık onuruna yaraşır bir hayat seviyesi sağlamaya yönelik bir devlet biçimi olmasıdır. Sosyal devlet, sosyal adaleti gerçekleştirmek, bireyin ve toplumun refahını sağlamak ve sosyal güvenliği oluşturmak amaçlarını taşır. Sosyal devletin ana öğelerinden biri millî geliri artırmak; bunun için yatırım yapmak, sosyal adalet kuralları içinde kalkınmayı sağlamaktır. Sosyal devletin ana öğelerinden diğeri millî gelirin adaletli dağılımını sağlamaktır. Sosyal devletin bir başka öğesi özgürlüklerin gerçekleşmesi için maddi imkân sağlamaktır. Bir diğer sosyal devlet öğesi ise bireyleri sosyal güvenliğe kavuşturmaktır.
İnsan Haklarına Saygılı Devlet İlkesi: Günümüzde insanların sahip oldukları temel haklar, çeşitli uluslararası antlaşma ve bildirilerde; örneğin Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde açıkça gösterilmiştir. Bu beyannamedeki ilkeler, günümüzde demokrasiye bağlı bütün toplumlarca tanınıp benimsenmiştir. Anayasamız, insanların insan olmaktan kaynaklanan temel hak ve hürriyetlerden faydalanacaklarını açıklamıştır. Anayasamızın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti “İnsan haklarına saygılı bir devlettir” ifadesi yer almaktadır. İnsan hakları kavramı, bütün insanlara tanınması gereken ideal hak ve hürriyetleri kapsamaktadır. İnsan haklarına, doktrinde “Temel Haklar” dendiği de görülür. Temel haklar, Anayasamızın “kişinin hakları ve ödevleri” bölümünde düzenlenen koruyucu haklarla, “sosyal ve iktisadî haklar” başlığını taşıyan bölümünde düzenlenen isteme hakları ve “siyasal haklar ve ödevler” başlığı altındaki bölümde düzenlenen katılma haklarından oluşmaktadır.
Eşitlik İlkesi: Eşitlik ilkesi Anayasanın 10. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa ayrıcalık tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır” (Anayasanın 10. maddesi)
Kuvvetler Ayrılığı İlkesi: Hukuk devleti olabilmek için, kuvvetler ayrılığı ilkesinin uygulanması, yani yasama, yürütme ve yargı organlarının birbirinden ayrılması gerekmektedir. Son yüzyılda devlet içindeki güçlerin bir elde toplanmasını önleme eğilimi gelişmiştir. Çünkü devlet içindeki güçlerin, özellikle yargı gücü ile yürütme görevinin ya da yasama ile yürütmenin bir elde toplanması, hukuk devletinin varlığını tehlikeye düşürebilir. Anayasamız kuvvetler ayırımı ilkesini benimsemiştir. Anayasamızda kuvvetler ayırımı ilkesi “devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli devlet yetkilerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medeni bir iş bölümü ve iş birliği” şeklinde ifade edilmektedir. Üstünlük ise Anayasa ve kanunlarda mevcuttur. “Anayasanın üstünlüğü ilkesi”ne göre; Anayasa daima diğer kanunların üstünde yer alır. Anayasanın üstünlüğü ilkesi kanunların ve diğer hukuk kurallarının anayasaya aykırı olamayacağı anlamına da gelir.