Gerçek kişilik ölüm ile son bulur. Diğer bir son bulma durumu da gaipliktir. Gaiplik, bir gerçek kişinin ölmüş olma ihtimali çok yüksek şekilde ortadan kaybolup ve uzun zamandan beri kendisinden haber alınamamasıdır. Örneğin ekmek almak üzere bakkala giden ancak geri dönmeyen kişiler için geri dönme ihtimallerinin çok azaldığına delil olacak kadar (beş yıl) süre geçtikten sonra gaiplik kararı verilir. Kişinin gaip sayılabilmesi için mahkeme kararı gereklidir. Gaip kişi, yıllar sonra ortaya çıkarsa gaip sayıldığı yıllar göz önüne alınmadan kişiliği hiç son bulmamış gibi devam eder.
1.2. Tüzel Kişi: Tüzel kişi, gerçek kişilerin başka bir isim altında oluşturdukları, gerçek kişiler gibi hakları, borçları ve sorumlulukları olan kişiliktir. Kanun ve tüzüklerle kişilik kazandırılmış insan ve mal topluluklarına tüzel kişi denir. Tüzel kişilerin maddi bir vücudu yoktur. Ancak iradeleri vardır.
Tüzel kişinin varlığı ve iradesi organları vasıtası ile oluşur. Bunlar; genel kurul, yönetim kurulu, denetleme kurulu, disiplin kurulu gibi organlardır. Tüzel kişilerin kişilik kazanması, yasa ve tüzüklerin belirlediği kuruluş işlemlerinin tamamlanmasıyla olur. Tüzel kişilerin kişilikleri ya amaca ulaşınca ya kuruluş sözleşmesindeki süre dolunca ya da genel kurul kararı ile son bulur. Bazen de tüzel kişi organları belirli bir süre toplamaz ve kendiliğinden dağılır. Tüzel kişiler de gerçek kişiler gibi haklara ve borçlara sahiptir. Kanuna dayanarak kurulan tüzel kişilikler bazen kamu hukukuna, bazen de özel hukuka göre kurulur.
2. Kişilerin Hukuki Ehliyetleri: Gerçek ve tüzel kişilerin haklara sahip olabilme, o haklardan yararlanabilme, borçlanabilme ve taahhüt altına girebilmelerine hukuki ehliyet denir. İki çeşittir.
2.1. Hak Ehliyeti: Gerçek kişiler, hiçbir eylem ve işlem yapmadan bazı haklara sahip olurlar. İsim ve miras hakları buna örnektir. Özel hukuktan kaynaklanan haklara sahip olabildikleri gibi kişiler, kamu hukukundan kaynaklanan haklara da sahip olurlar. Ancak, kamu hukukundan kaynaklanan bazı haklar ile özel hukuktan kaynaklanan bazı hakların kullanılabilmesi için kişinin fiil ehliyetinin olması gerekir. Örneğin evlenebilmek için akıl hastası olmamak gerekir. Medeni Kanunun 8. maddesinde “Her insanın hak ehliyeti vardır.” demekle, hak ehliyetini bütün gerçek kişilere genel olarak tanımıştır. Yine Medeni Kanunumuzun 8. maddesinde “Bütün insanlar, hukuk düzeninin sınırları içinde, haklara ve borçlara ehil olmakta eşittirler.” denmiştir.
2.2. Fiil Ehliyeti: Fiil ehliyeti kişilerin sahip oldukları hakları bizzat kullanabilmek ve borçları bizzat yerine getirebilmek gücüne sahip olmalarını ifade eder. Fiil ehliyeti için, hak ehliyetinde olduğu gibi var olmak yeterli olmaz. Yani pasif değil, aktif bir durum söz konusudur. Hakları talep ve borçları ifa etme kudretini içerir. Bu nedenle ancak belli özelliklere sahip kişiler fiil ehliyetine sahiptirler.
2.3. Fiil Ehliyetinin Unsurları:
- Mümeyyiz Olmak: Mümeyyiz, kişinin yaptığı işlem ve davranışlarının sebep ve sonuçlarını değerlendirebilmesi ile o davranış ve işlemlerin kendisine zarar ya da yarar sağlayacağını anlayabilmesine denir. Ayırt etme gücüne sahip olan kişi, göstereceği davranış ve yapacağı işlemlerin sonuçlarını anlayıp ona göre davranabilir. Örneğin 10 yaşındaki bir çocuk çikolata ya da defter almak konusunda mümeyyiz olabilir. Ancak ev kiralamak konusunda aynı ayırma gücüne sahip olamayacaktır.
- Reşit Olmak: Gerçek kişilerin kendi davranış ve işlemleri ile kendi adına haklar ve borçlar meydana getirebilme olgunluğuna reşit (ergin) olmak denir. Medeni kanunun 11. maddesine göre 18 yaşını dolduran gerçek kişiler, reşit olarak kabul edilir. Ancak, reşitlik sadece nüfus cüzdanına göre 18 yaşını doldurmakla kazanılmaz. Gerçek kişiler üç şekilde reşit sayılırlar: 18 yaşını doldurmak, Mahkeme kararı, Evlilik.
Kısıtlı Olmamak: Kişinin fiil ehliyetine sahip olabilmesi için reşit ve mümeyyiz olması yeterli değildir. Kendisinde bulunması gereken bir başka özellik de kısıt olmamasıdır. Yani kişinin fiil ehliyetinin mahkeme kararı ile kısıtlanmamış olması gereklidir. Bazı durumlarda kişinin fiil ehliyeti mahkeme kararı ile kısıtlanabilir. Bazı işlemleri yapması yasaklanabilir. Yasaklanan bu işlemleri yapsa da bir hükmü olmaz. İşte bu şekilde kişinin fiil ehliyetinin kısıtlanmasına, kısıtlama denir. Bir kişi hakkında kısıtlama kararının çıkarılabilmesi için akıl hastalığı, akıl zayıflığı, israf, kötü hal, kötü idare gibi hallerin yanı sıra 18 yaşını bitirmiş olması şartı aranır. Mahkeme kararı ile fiil ehliyeti kısıtlanmış kişiye kısıtlı denir. Fiil ehliyeti kısıtlanan kişiye aynı mahkeme tarafından kısıtlama kararı ile birlikte bir de vasi ataması yapılır.
3. Borçlar: Borç, bir kişi ya da kuruluşun bir diğerine karşı yerine getirmek zorunda olduğu yükümlülük olarak tanımlanabilir. Borç, borçlunun alacaklıya karşı, gerekirse devlet zoruyla yerine getirmekle yükümlü olduğu iktisadi değer taşıyan davranış biçimidir. Günlük hayatımızda borç kelimesi çok geniş anlamları içerir.
Borçlar hukukunun konusunu oluşturan borç ilişkisinin üç özelliği vardır. Bunlar; borçlu, alacaklı ve edim (borç ilişkisinin konusu). Borçlu, borç ilişkisi nedeniyle edimde bulunacak kişidir. Alacaklıya karşı bir şey yapma verme, ödeme ya da bir şey yapmama şeklinde bir edimi yerine getirmekle yükümlüdür. Başkasının arabasına çarpıp zarar veren kişi, bu zarar nedeni ile borçlu durumundadır. Araç sahibinin bu zararını gidermek zorundadır.
Alacaklı, borç ilişkisinde alacaklı taraf aktif unsurdur. Borçludan edimini yerine getirmesini talep etme yetkisine sahiptir. Arabasına çarpılan kişi, arabasına çarpan kişiden zararını ödemesini isteme yetkisine sahiptir. Arabasına çarpılan alacaklı durumdadır. Edim (eda); yapılması, yerine getirilmesi gereken şeydir. Alacaklının borçludan talep
edeceği, yerine getirilmesi gerekli davranış şeklidir. Başkasının aracına çarpan borçlu durumundaki kişi, verdiği zararı gidermek zorundadır. Borçlunun gidermek zorunda olduğu bu zarar bir edimdir. Borçların temel özellikleri şunlardır:
- Her borç, parayla ölçülebilen bir değere sahiptir.
- Her borç, ihlal edilmesi halinde yaptırımlarla karşılaşır.
- Borç kelimesi sadece para borcu anlamında değildir. Paradan başka bir şeyi vermek ya da bir şeyi yapmak veya yapmamak şeklinde olabilir.
- Borç ilişkisinde bir tarafın borcu, diğer tarafın alacağını oluşturur.
4. Borcu Doğuran Olaylar: Borçlar çeşitli fiillerden ve ilişkilerden doğabilir. Borcu doğuran sebepler genel olarak sözleşmeler, haksız fiiller ve sebepsiz zenginleşme olarak üç gurupta toplanmaktadır.
4.1. Sözleşmeler: Tek taraflı hukuksal işlemlerde bir başka iradeye ihtiyaç yoktur. Sözleşme iki taraflı bir hukuksal işlem olup en az iki iradeye gereksininim duyar. Kurulan borç ilişkisi bir sözleşme ise bu sözleşmenin yerine getirilmesi, aksi takdirde doğacak olan zararın tazmini gerekir. Sözleşmede irade açıklaması karşılıklı ve uygun olacaktır. Bu iradeler hukuksal sonuca yönelik olmalıdır. İradelerin yorumunda amaca bakılmaktadır. Yasada iki taraf denilmekte ancak taraflar ikiden fazla kişiden oluşabilir. Sözleşmenin kurulması için açıklanan iradelerden biri icap diğeri kabul adını alır.
İcap; bir sözleşmenin kurulabilmesi için sözleşmenin esaslı unsurlarını içeren bağlanma kastını taşıyan diğer tarafın bu yönde açıklamada bulunmasıyla sözleştirmeyi oluşturan irade açıklamasıdır. Diğer irade açıklamalarından farklı olarak açıklayanı bağlar. İcapta davet bağlayıcı değildir. Kabul; bir sözleşmenin kurulabilmesi için gerekli diğer iradedir. Kabulün kimden geldiği önemli değildir. Bir icabın kabul sayılması için icabı değiştirmemesi, icabın tüm noktalarıyla uyum içinde olması gerekir. İcabı değiştiren irade kabul değil yeni bir icaptır. Kabul irade açıklaması olup irade hakkındaki esaslar burada da geçerlidir.
Sözleşmelerin Koşulları:
- Kuruluşundaki sakatlık yüzünden ve geçmişe etki ediyorsa geçersiz sayılır.
- Ehliyet geçerlilik koşuludur. Ehliyetsiz kişinin yaptığı sözleşme başından beri geçersizdir.
- Hukuka ahlaka ve adaba aykırı olmama ve imkansız olmaması gerekir.
- Yasak olan mallar sözleşmenin konusu olamaz.
- Ahlaka aykırılık koşulları mevcutsa
- Kişinin kendi istek ve arzusuyla kişilik haklarını ortadan kaldıran sözleşmeler geçersizdir.
- Kanuna ve ahlaka aykırı olmayan konuların sözleşme ile sınırlandırılmasımümkündür.
- Bir akdin konusu imkânsız ise o sözleşme batıldır. Edimin ifası olanaklı olmalıdır.
4.2. Haksız Fiiller: Haksız fiiller, haksız bir eylemle bir başkasına verilen zarar sonucu ortaya çıkar. Haksız fiil kural olarak bir tazminat borcu doğurur, borcun konusu zararın giderilmesidir. Edim tazminattır. Daima verme borcu doğurur, bu borcun giderimi zararın tazmini olacaktır.
Haksız Fiilin Borç Doğurmasının Şartları:
Fiil: Eylem koşulu gerçekleşmelidir. Bir dışa vurum, davranıştır. Haksız fiil işleme düşüncesi bir borç kaynağı değildir. Kişi; araçla, başka bir kişiyle, hayvanla haksız fiil oluşturabilir. Eylem, hareket olmasına rağmen hareketsiz bir şekilde de ortaya çıkabilir.
Hukuka Aykırılık: Hukuka aykırılık, eylemden doğan borçlarda söz konusudur. (Haksızlık = hukuka aykırılık) Zarara yol açan haklı eylemler olabilir. Eylem haklıysa diğer koşullar olsa dahi borç doğmaz. Eylemin tüm hukuk sistemi göz önünde tutulmak üzere onaylanan bir eylem olup olmamasıyla hukuka aykırılığı belirlenir. Haksız fiilin borç doğurması için eylemin aynı zamanda suç teşkil etmesi zorunlu değildir.
Zarar: Zarar, şahıs veya mal varlığında meydana gelen azalmadır. Zararı meydana getiren bu olgu hukuka aykırı, kusurlu eylemdir. Bu zararın giderilmesi gereklidir. Zararın tazmininde amaç zarara uğrayanı haksız fiilden önceki hale getirmektir. Zararın üst sınırını tazminat oluşturur. Zararı aşan tazminat yoktur. Aksi halde haksız eylem sebepsiz zenginleşmeye yol açar. Zarardan az olabilir. Bu da tazminattan indirim sebebi varsa gerçekleşir. Haksız fiil doğduğunda tazminat hükmedilmeden önce doğan zarar hesaplanır. Zarar hesaplanmadan tazminata geçilemez. İndirim sebebi varsa tazminat sebebinden yapılır.
İlliyet: Haksız eylem sebep, meydana getirdiği zarar ise sonuçtur. Meydana gelen zararla haksız fiil arasında neden sonuç ilişkisinin bulunmasıdır.
Kusur, Kasıt, İhmal: Kişilerin davranış tarzının türüne göre kusurun derecesi değişir. Kusurlu davranış bazen affedilebilirken bazen indirime sebep olabilir. Kasıt; hukuka aykırı eylemin sonucunu bilerek ve isteyerek hareket etme durumudur. Bilme ve isteme önemli unsurlardır. Kastta kişinin eylemi hiçbir şekilde kabul edilmez. Herhangi bir kusur sorumluluk için yeterlidir. Kastta sorumluluk ağır olacaktır. Haksız fiil sorumluluğunda yaş sınırlaması yoktur. Sorumluluk için sezginlik zorunluluğu vardır. Sezginliğin yaşı yoktur. Hukuk yargıcı failin kusurunu araştıracak herhangi derecede bir kusurunun yakalanması sorumluluk için yeterli olacaktır. Kusurun derecesi ise tazminat miktarının belirlenmesinde önemlidir.
Dikkat ve Özen: Dikkat ve özenin esas alındığı kusursuz sorumluluk hallerinde kişinin eylemlerinden sorumlu tutulduğu varlıkların zarar vermesinde gerekli dikkati göstermemesidir. Hayvan sahibinin sorumluluğu bu gruba girer. Sorumlu tutulan kişi kurtuluş kanıtı getirme olanağına sahiptir. Bu sorumluluğun çıkış noktası gerekli özeni ve dikkati göstermemesi ya da bunu gösterse dahi zarar oluşacaksa kişinin bunu engelleyemeyecek olmasıdır.
Tehlike: Faaliyetleri nedeniyle tehlike meydana getirenler, doğan zarardan kusursuz sorumlu kabul edilir. Yasa koyucu, daha sert davrandığı bu sorumluluğun temelini başkalarının can ve mal güvenliğini tehlikeye sokan kuruluşlara dayandırır ve bunların kurtuluş kanıtı getirme olanağı yoktur. Tek yol illiyet bağını kesen durumların kanıtlanmasıdır. Kusursuz sorumluluk hali kanunilik ilkesine tabidir.
Eleman Çalıştırma Sorumluluğu: Yapılan işin icrası sırasında, elemanların vermiş olduğu karardan, doğrudan doğuya işveren sorumludur. Kendilerinin kusurlu olsun olmasın zararı karşılama mecburiyetleri vardır.
Motorlu Taşıtlarda Sorumluluk: Motorlu araç işletenler "tehlike oluşturma ilkesine" dayanılarak sorumlu tutulmuşlardır. Araç işleteni olarak araç sahibi, sürücüsü ile birlikte sorumludur. Motorlu taşıtların meydana getirdiği zararlar, büyük bir çoğunlukla trafik kazaları sonucunda olur. Zarar ve sorumluluk doğuran olay, motorlu aracın işletilmesinden doğabilir. Bir kazada otobüsün içindeki yolcular zarar görürse, işletenin kusuru aranmaz; oluşan zararlardan dolayı, sırf motorlu aracı işlettiği için doğrudan doğruya sorumlu tutulur. |
|