Eski Türklerde para
İnsan, paranın icadından önce, ihtiyaçlarını basit takas yöntemleriyle gideriyordu. Takas ve ticaretin tam olarak ne zaman ortaya çıktığı sorusu ise bugün hâlâ bir tartışma konusu. Mevcut bilgilerimize göre, uzak mesafeden mal teminatının, en azından Üst Paleolitik dönemden beri var olduğu bir gerçek. Zira insan, Üst Paleolitik dönemden itibaren deniz kabuğu veya çakmaktaşı gibi hammaddelere ulaşmak için uzak mesafeler aşması gerektiğini öğrenmişti. Üst Paleolitik dönemi takiben Epi-Paleolitik Çağ’da ise (G.Ö. 20 binyıl) yaşamsal devamlılığını sağlayabilmek için takasın önemini iyice kavradı.
Neolitik devrim ile birlikte insan, 2,5 milyon yıldan beri süregelen avcı-toplayıcı gelenekleri terk etmeye başlamış ve insanlık tarihinin belki de en önemli olayı olan “besin üretimi”ni gerçekleştirmişti (Childe 2010: 79). Üretime dayalı bu yeni ekonomik model zamanla “ticaret” kavramının gelişimini de tetikleyecek ve bu gelişim bir süre sonra ticaret yollarının doğmasını sağlayacaktı.
Ticaret yolarının ağır ağır belirmeye başlaması, paranın varlığını da zorunlu kıldı. Temel ihtiyaçları giderme gayesiyle geliştirilmiş olan eski takas sistemi; kâr etme mantığı üstüne kurulu yeni ticari sistemlere doğru evrimleşiyordu. İnsan artık yaşamı için gerekli olan maddelerin değiş-tokuşunu, yalnızca hayatta kalma amacıyla yapmaz olmuş, bu iş sırasında ayrıca cebini doldurmayı, yani “kar etmeyi” de öğrenmişti.
Bu nedenle takas sisteminde buğday, arpa veya hayvan değişimi yapmak yerine; daha değerli görülen maddelerin takası yapılmaya başlandı. Özellikle Maden Çağlarını takiben ticarette temel değişim aracı olarak bakır, bronz, gümüş ve demir gibi metallerin kullanımı tercih edildi. Ticari faaliyetlerde altın, lapis ve yeşim taşı gibi kıymetli ve az bulunan maddelerin kullanımı ise ticarete yeni bir boyut kazandırdı. Sikke darbından önce, ticari faaliyetler amacıyla kullanılan tüm bu materyallere biz “para” diyoruz. Söz konusu ticari faaliyetler, ayrıca çok önemli başka bir sistemin daha doğuşuna kaynaklık etti; bugün bu satırlara göz gezdirmenizi sağlayan yazının icadına (Besserat, 1992: 1-4).
Paranın sikkeye dönüşmesini görmek için ise uzunca bir süre beklememiz gerekti. İnsan, ancak milattan önce birinci bin yılın başlarında ticari faaliyetlerde sikkeyi kullanmaya başladı. Bu açıdan para ve sikkenin ayrımına varmak önemlidir. Para ticari ilişkilerde kullanılan her türlü genel değişim maddesini ifade ederken, sikke belirli bir siyasal otoritenin gücünü temsil eder. Sikkeler ağırlığı önceden ayarlanmış olan, üzerinde sikkeyi darp edip tedavüle çıkartan siyasal gücün çeşitli arma ve işaretlerini taşıyan ufak metal parçalardır. İlk sikkelerin kullanımına şahitlik eden topraklar ise Önasya ve Ortadoğu ülkeleri olmuştur (Tekin, 1997: 13).
İpek Yolunda Ticaretin Başlaması
İpek Yolu terimi, Uzakdoğu kökenli ipek ticaretinden çok daha fazlasını ifade eder. Bu terim zaman içinde Doğu ve Batı arasında yapılan ticaretin özel adı halini almıştır. Bölgede ilk ticari faaliyetler MÖ. 3. Binyıldan itibaren başlar. Orta Asya topraklarında çıkartılan ve Ortadoğu ülkelerine kadar satışı yapılan Lapis lazuli ticareti, bu ticari faaliyetlerin başında gelir (Lapis lazuli: Ender rastlanan lacivert renkli ve değerli bir taş türü). MÖ. 2. Binyıla gelindiğinde Doğu ve Batı arasındaki ticaret yolları bu kez Eski Asur Devleti’nin egemenliğine geçer. İran ve doğusunda Türkmen Sahra’dan elde edilen kalay madeni, Asurlular tarafından Anadolu’ya kadar taşınmış ve kalay bu çağın en önemli ticaret mallarından biri haline gelmiştir. MÖ. 1. Binyılın başlamasıyla birlikte ise yüzlerce km’lik bu ticaret sahasına adını veren “ipek” başrolü almıştır (Moorey, 1994: 95).
İlk Türk Paraları
Neolitik Çağ kökenleri olan fakat Eneolitik Çağ ile güçlenen hayvancılık temelli besin üretimi, İç Asya halklarının temel geçim kaynağını oluşturuyordu. Altay-Sayan bölgesinde yapılan arkeolojik araştırmalar, bölge halkının en az son 5 bin yıldan bu yana metali tanıdığını ve kullandığını göstermektedir. Temel ekonomik modelleri hayvancılık olan bu göçebe halklar, aynı zamanda iyi birer madenciydiler. Türklerin metali kullanmaktaki hüneri belki de savaşçı bir halk olmasından kaynaklanıyordu. Ok ucu, kılıç ve hançer üretiminde kullanılan metal; Türk soylu halkların geniş bir metalürji bilgisine sahip olmasını sağladı (Çoruhlu, 2007: 15-17). Üretilen metal eserler, bir süre sonra ticari faaliyetlerde kullanılan temel değişim maddesi haline, yani paraya dönüştüler. Böylelikle savaş sanayinin temelini oluşturan metal, Türk soylu halklara yalnız askeri üstünlük değil, aynı zamanda büyük bir ekonomik güç de sağlamış oldu.
- İlk Türk Sikkelerinin Darbı
Nümismatik hiçbir zaman siyasal tarihten ayrı düşünülemez. Çünkü sikkelerin tarihi, aynı zamanda devletlerin tarihidir. Bu yüzden eski Türk sikkeleri hakkında bilgi vermeden önce; ait oldukları devletler veya boylar hakkında kısa birer giriş notu eklenmiştir.
Kuşhanlar ve Kuşhan Sikkeleri
- 30-375 tarihleri arasında Kuzey Hindistan, Afganistan ve Türkistan’ın bir kısmında hâkim olan Kuşhanlar; Türk ve Hint-Avrupa kökenli halkların karışımından oluşan bir halktı. Devletin kurucusu ve ilk hükümdarı olan Kujula döneminde, Yüeçi kabileleri de hâkimiyet altına alındı ve Kuşhanlar büyük bir İmparatorluk haline dönüştü. Orta Asya kökenli bir halk olan Yüeçilerin, Türk kökenli olma ihtimalleri düşüktür. Fakat uzun yıllar Türklerle birlikte yaşayan bu halk, Türk kültürünün tesiri altında Türkî bir görünüm almıştır. Kuşhan Devleti temelinde Türki unsurlar olmasına rağmen kurulduğu coğrafya itibariyle Türklerin ana vatanına uzak; Hint, İran ve Grek kültürleriyle ise komşuydu. Bu yüzden Türk kültürünün izleri zaman içinde yok olup gitti (Bayur, 1987: 68).
Kuşhan İmparatorluk sikkeleri büyük oranda İran ve Grek kültürünün etkisi altında darp edilmiştir. Fakat bu sikkeler içerdikleri simge ve betimler açısından farklı kültür ve coğrafyalara ait öğeler de taşır. Sikkelerde görülen hilal, yıldız, hurşid (güneş) gibi gök cisimleri ile kurt, deve ve Hint Öküzü gibi hayvansal betimler; Kuşhan kültürünün ne kadar çok farklı kaynaktan beslendiğinin bir göstergesidir (Çetin, 2006:185).
Kuşhan Sikkeleri:
1) Kuşhan komutan sikkesi. Ön yüzde başında bir alın bant ile kral portresi, arka yüzde ayakta duran askeri kıyafetli bir kişi gösterilmiş. Üzerinde HRAIOU / KORANOU yazısı okunuyor.
2) İmparator Vima Takto MS. 80-100, bronz tetradrahmi. Ön yüzde imparator büstü, arka yüzde elinde kırbaç tutan bir atlı süvari tasviri ve sağ alt köşede üç dilimli Asyatik bir damga yer almaktadır.
3) Vima Kadphises, MS. 100-127, bronz tetradrahmi. Ön yüzde ayakta üçken kesimli Kuşhan elbisesi giymiş olan imparator, arka yüzde elinde trident tutan boğa üzerinde bir savaşçı.
4) Kanishka I, MS. 127-152, bronz drahmi. Ön yüzde ayakta üçken kesimli Kuşhan elbisesi giymiş imparator, arka yüzde Nanaia isimli ayakta duran Ay Tanrıçası.
5) Huvishka I, MS. 152-192 bronz drahmi. Ön yüzde elinde kırbaçla bir filin üstünde gösterilen imparator, arka yüzde ayakta duran kahraman figürü.
6) Vasu Deva I, MS. 192-225 altın. Ön yüzde sol eliyle asa tutan, sağ eliyle bir sunak üstünde kurban sunan askeri kıyafetli hükümdar. Arka yüzde tanrı Şiva, boğanın önünde ve trident asası ile.
7) Vasu Deva II, MS. 290-310 altın. Ön yüzde imparator ayakta üçgen formlu Kuşhan kıyafetleri içinde bir eliyle asa tutup diğer eliyle kurban sunuyor. Arka yüzde boğanın önünde hilal başlığı ve trident asası ile tanrı Şiva.
8) Kipanada, MS. 350-375. Tamamen Hintli kıyafetler ve figürler hâkim olmuştur.
Akhunlar ve Akhun Sikkeleri
Yapılan son araştırmalar Akhunların oluşum devresinin MÖ. 50’lere kadar uzandığını göstermektedir. Hunların batı kolunu oluşturan Akhunlar, MS. 2. Yüzyılda büyük kitleler halinde Orta Asya’nın güneyine doğru yöneldiler. Bu halklara Çin yıllıklarında Yüe-ban, I-ta, Ye-ta gibi adlar verilirken; Göktürkçe belgelerde Apar, diğer kaynaklarda ise Uar-Hun, Huna ve Eftalit gibi isimler verilmiştir.
Akhunlar, MS. 408-670 tarihleri arasında doğuda Gobi Çölü’nden batıda Hazar Denizi’ne ve güneyde Hindistan’a kadar uzanan bir alanı hâkimiyetleri altına aldılar. Kuşhan devletinin yıkılışı ardından onların mirası da Akhunlar’ın kontrolü altına girdi. V. yüzyılın başlarında ise Ceyhun Nehrini geçerek Sasani arazisini istila etme teşebbüsünde bulundular. Bu hadiseler İslâm kaynaklarında Hun tarihine ilişkin izler bıraktı (Çeliktaş, 2011: 51).
Akhunlar kısa zamanda İpek Yolu ticaretini ele geçirdiler ve önemli bir siyasi güç haline geldiler. VI. Yüzyıla doru Göktürklerin güçlenerek batıya doğru yönelmeleri Akhunlar ile karşılaşmalarına neden oldu. Bu tarihlerde Akhunlar artık zayıflamış ve topraklarından geri çekilmeye başlamıştı. Göktürklerin Sasanilerle yaptıkları iş birliği sonucunda Akhun devleti yıkılacak ve İpek Yolu’nun kontrolü bu kez farklı bir Türk devletinin eline, Göktürklere geçecektir (Litvinsky, 1996:370-72).
Akhun sikkeleri:
1) MS. 430-490 yıllarına ait, Khingila adına düzenlenmiş üzerinde Raja Lakhana (Udaya) Ditya yazısı bulunan büst ve ateş mihrabı olan gümüş sikke.
2) MS. 475-576 yıllarına ait, Batı Afganistan’dan çıkarılmış, üzerine Yunan el yazısı ile SRIO SHAKO yazılmış, Napki Malka tipli büst ve ateş mihrabı olan sikke.
3) MS. 475-576 yıllarına ait, üzerine Yunan el yazısı ile SRIO SHAKO yazılmış Napki Malka tipli büst ve ateş mihrabı olan gümüş sikke.
4) MS. 475-576 yıllarına ait, Kabil bölgesinden, Pehlevi yazıları olan Napki Malka tipli taçlı büst ve ateş mihrabı olan gümüş sikke.
5) MS. 475-576 yıllarına ait, Gandhara’dan çıkartılmış, Pehlevi yazıları olan Napki Malka tipli büst, yarık kenarı olan sikke.
6) MS. 590-610 yıllarına ait, Sasani hükümdarı IV. Hürmüz’ün darplarını anımsatan ve Yunan el yazısı ile FORO yazılmış bakır sikke.
7) MS. 700 yıllarına ait, Arap-Sasani dirhemileri stilinde gümüş sikke.
8) MS. 475-576 yıllarına ait, Kabil bölgesinden, Pehlevi yazıları olan Napki Malka biçimli, taçlı büst ve ateş mihrabı olan sikke.
Göktürkler ve Göktürk Sikkeleri
Turan coğrafyasına ait muhtelif yerlerde Göktürk-runik harfli çok sayıda sikke ele geçmiştir. Bu sikkelerin genel özelliği mevcut bir Çin sikkesinin arka yüzüne Göktürk harflerinin kazılmasıyla oluşturulmuş olmalarıdır. Bulunan sikkelerin pek çoğu “Tang Hanedanı” ile çağdaş olup çoğunlukla 7-8. yüzyıllara aittir. Esasında Çin sikkelerindeki bu Türkçe runik harfli ifadeler birer “kontrmark” olarak algılanmalıdır. Zira Çin sikkeleri üzerine kazınan bu harfler veya damgalar aslında nümismatik terminolojisinde kontrmark dediğimiz ve belli bir devlete ait sikkenin başka bir coğrafya, başka bir siyasal güç veya başka bir hükümdar tarafında da benimsenmiş olduğunu gösteren işaretlemelerdir (Morrisson, 2002: 74). Bu bakımdan Çin sikkelerinin Göktürk damgaları vurularak Türkistan coğrafyasında da sıklıkla kullanılmış olması, İpek Yolu ticaretinin dış hacmini göstermesi açısından ayrı bir öneme sahiptir.
Göktürk sikkeleri üstüne Türkiye’de yapılan ilk araştırmalar, büyük Türkolog Hüseyin Namık Orkun tarafından başlatılmıştır. Hüseyin Namık, 1935 yılında yayınladığı “Eski Türklerde Para” başlıklı makalesi ile runik harfli birkaç Göktürk sikkesine açıklık getirmeye çalışmıştır (Orkun, 1939:169). 1939 yılında çıkarttığı Eski Türk Yazıtları kitabının II. cildinde ise “Göktürk Yazısı İle Yazılmış Birkaç Türk Parası” başlıklı makalesi ile bu konuya tekrar değinmiştir. Hüseyin Namık, bu makalesinde önemli bir ayrıntıyı hatırlatarak akçe sözcüğünün etimoloji üstünde durur. Bu sözcüğün “agı” ve “ça” ibarelerinin birleşiminden oluştuğunu belirtir. Agı, Eski Türkçede ipek demektir. Bu sözcüğe ulanan –ça –çe eki ise “gibi” anlamı veren benzetme ekidir. Bu durumda “ağıca” veya bugüne ulaşan şekliyle “akçe“ ipek gibi olan, ipek yerine kullanılabilen anlamlarını vermektedir. Türklerin para yerine akçe yani “ipek gibi” sözünü kullanmış olmaları bile Eski Türk toplumu için ipeğin ve İpek Yolu ticaretinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha vurgulamaktadır (Orkun, 1935: 39-40).
Göktürk harf veya damgalarının kazındığı sikkeler kuzeyde Yenisey-Hakasya topraklarından güneyde Afganistan-Kabil bölgesine kadar yayılmaktadır. Göktürk sikkeleri üstüne detaylı bir katalog hazırlayan sayın Dr. Gaybullah Babayar bu sikkeleri: Taşkent, Otrar, Fergana, Soğd, Buhara, Toharistan ve Kabil bölgeleri gibi farklı bölgesel başlıklar altında incelemiştir. Dr. Babayar, bu çalışmasında daha çok güneyli buluntular üstüne yönelmiştir (Babayar, 2007: 23-30). Şüphesiz bu liste Yenisey-Sibirya ve Moğolistan gibi kuzey coğrafyasına ait bölgelerin eklenmesiyle daha da uzayacaktır.
Kuzey buluntularında Göktürk harfleri ve damgalar dışında herhangi bir portre veya tasvire rastlamak çok güçtür. Fakat güney buluntularında diğer yerleşik kültürlerin de etkisiyle çok sayıda portreli ve tasvirli Göktürk sikkesi ele geçmiştir. Bu sikkeler arasında kağan ve hatun portrelerinin bir arada verildiği örnekler ilgi çekicidir. Bu sikkeler ayrıca taşıdıkları “ay-yıldız” sembolleri bakımından da Türk tarihi için ayrı bir öneme sahiptir.
Göktürk Sikkeleri:
1) Bağdaş kurmuş tahta oturan, uzun saçlı, bir elinde kuş tutan prens; sağ ve sol yanında ay yıldız motifleri var. Arka yüzde bir daire içinde büyük bir damga yer almaktadır. VII. Yüzyılın ilk çeyreği, bakır, Taşkent.
2) Kağan ve Hatun portresi. Geniş yüzlü saçları iki yana ayrılmış olan kağan tasviri ve yanında üç dilimli Umay ana başlığı taşıyan hatun portresi. Her iki portre arasında ay-yıldız sembolü görülüyor. Arka yüzde Soğdça “Bu sikke Yabgu Çidarnak’ındır” ifadesi yazılıdır. VII. Yüzyılın ilk yarısı, bakır, Taşkent.
3) Sol tarafta geniş yüzlü kağan portresi, sağ tarafta üç dilimli başlığıyla hatun portresi yer alır. Arka yüzde üst üste dizilmiş hilalleri anımsatan büyük bir damga vardır. Bu damganın etrafında Soğdça “Bagi Tun Qagan” İlahi Tun Kağan ifadesi okunmaktadır. VII-VIII. Yüzyıl, Bakır, Taşkent.
4) Uzun saçları omuza kadar dökülen oldukça çekik gözlerle tasvir edilmiş bir Göktürk prensi. Sikke üstünde ay-yıldız sembolleri görülmektedir. Arka yüzde Soğdça “Bu sikke Çaç (Taşkent) Hükümdarı Tegin’indir” ifadesi yer alır. VII. Yüzyıl, bakır, Taşkent.
5) Kağan ve hatun portresi. Kağan uzun saçlı ve aşağı doğru inen uzun bıyıklarla gösterilmiş. Lejantı silinmiştir, sadece Soğdça “Hatun” ifadesi okunmaktadır. VI-VII. Yüzyıl, Semerkant.
6) Büyük süslü bir taç ile hükümdar kıyafetleri içinde gösterilen prens. Tasvir, yuvarlak yüzlü ve çekik gözlüdür. Portre etrafında, Eski Pehlevice “Şan ve şerefin artsın” yani “ Tekin, heybetli Horasan Hükümdarı” ifadesi yer almaktadır. Arka yüzde ateş mihrabı ve onun çevresinde kâhinler gösterilmiştir. VII. Yüzyılın I. Çeyreği, bakır, Afganistan.
7) Ön yüzdeki Çince kitabeden 759 yılında darp edildiği anlaşılıyor. Bu Çince bölümde “Şun Tyan Yuan Bao” (Şun Tyan’ın ilk sikkesidir) ifadesi yer alır. Arka yüzdeki Göktürkçe kitabede ise “bakır bini eb kiçig urıka” ifadesi yazılır ve “Bakırların bini küçük oğul için evdir” şeklinde tercüme edilmiştir. VII. Yüzyıl, bakır, Yenisey.
8) Ortasındaki kare biçimli oyuk ile tipik bir Çin darbı olan sikkenin Göktürkçe kitabesini Sarthocaukı Harcavbay şu şekilde okumuştur: “Altun edis edigin altid takıg olur” bu ifade “En kıymetli mal kağanın altın tahtında olur” şeklinde tercüme edilmiştir. Sikke, 1961 yılında Moğolistan’ın Doğu Aymak bölgesinde arkeolojik araştırmalar yapan N. Serodjav tarafından bulunmuştur. Sikke halen Moğolistan Bilimler Akademisi’nin tarih enstitüsünde korunmaktadır.
Türgişler ve Türgiş Sikkeleri
Türkişler önceleri Göktürk hâkimiyeti altında yaşarken, Göktürklerin zayıflamasıyla birlikte bağımsızlıklarına kavuştular. Türgiş devrinin en önemli siyasal olayları 720-730’lu yıllar arasında gerçekleşen Türgiş-Emevi savaşlarıdır. Türgişler, Emevi Halifelerinin Güney Türkistan’a atadıkları valileri ağır yenilgilere uğratmış ve Arap ordularını Türkistan işgalinden uzak tutmuşlardır.
Türgiş sikkeleri hakkında Aleksandr Nathanoviç tarafından 1940 yılında önemli bir makale yayınlanmıştır. Nathanoviç bu makalede, Ermitaj Müzesi’nin “Çin-Türk” sikkeleri koleksiyonunda, Türgişler devrine ait oldukça nadir ve az bilinen sikkelerin mevcut olduğunu belirtmektedir. Bu sikkeler özellikle Taraz harabelerindeki çalışmalar sırasında bulunmuş olup, VIII. Yüzyıldan XII. Yüzyıla kadar geniş bir döneme yayılır. Nathanoviç, bölgede İranlı Samani İmparatorluğu’na ait sikkelerin hiç bulunmamış olmasına özellikle dikkat çeker. Bu durum siyasal hâkimiyet alanları ve ticari faaliyetlerin yorumlanması için önemli bir ayrıntıdır.
Türgiş sikkeleri doğrudan doğruya Türk darbı olan sikkelerdir. Daha önceki Göktürk sikkelerinde sıklıkla rastlanıldığı gibi Çin sikkeleri üstüne sonradan kazınan işaretlerden oluşmaz. Bu açıdan Türgiş sikkelerinin Türk tarihi açısından büyük bir önemi vardır. Fakat sikkelerin form ve özellikleri hala Çinli unsurlar içermektedir. Bakırdan basılan sikkeler 2,4 cm. çapında olup 5,1- 5,5 gr. ağırlıkları arasındadır. Bu sikkeler üstünde kağan portrelerine çok nadir rastlanılır. Sikke kitabelerinde Soğd-Uygur harfleri kullanılmıştır ve bu kitabelerde “Türgiş Kağan Bay Baga” şeklinde ifadeler geçmektedir. Nathanoviç, bu sikkeleri ağırlıkları ve tipolojik özelliklerine göre altı farklı alt tipe ayırmıştır (Nathanoviç, 2006:143-152).
Uygurlar ve Uygur Sikkeleri
747 ve 840 yılları arasında hüküm süren Uygur Kağanlığı, zengin bir ticaret hacmine ve şehir geleneğine sahipti. Uygurların yüksek oranda şehirleşmiş bir toplum olmaları, ticareti yazılı kanun ve sözleşmelere bağlayan sistematik bir hale getirdi. Alman arkeolog Albert von Le Coq’un Doğu Türkistan’da gerçekleştirdiği keşifler, Uygur Kağanlığı hakkında önemli bilgiler edinmemizi sağlamıştır (von Le Coq, 1928). Uygurca metinler hakkında ülkemizdeki en önemli çalışmalarıysa yine eğitimini Almanya’da tamamlayan Prof. Dr. Reşit Rahmeti Arat yürütmüştür. Uygur sikkeleri ve ekonomi metinleri üstüne ise Prof. Dr. Osman Fikri Sertkaya ve Prof. Dr. Melek Özyetgin’in çok sayıda önemli yayını bulunmaktadır. Sertkaya yaptığı metin incelemeleri doğrultusunda Uygurların 5 farklı para birimi kullandıklarını belirtmiştir (Sertkaya, 2006a:117-119). Bu birimler şu şekilde sıralanabilir:
Yastuk: Çincesi TİNG, Farsçası Baliş olan bu birim 2.000 gram ağırlığında bir külçeyi ifade eder. Altun Yastuk ve Kümüş Yastuk gibi kullanımları vardır.
Yarmak: Çincesi LİANG, Soğdçası Satır olan bu birim 40 gram ağırlığındaki külçeyi ifade eder. Yastuk’un 1/50’sidir. (1 Yastuk= 50 Yarmak)
Bakır: Çincesi CH’İEN olan bu birim 4 gram ağırlığındaki metali ifade eder. 500 Bakır= 10 Yarmak birimi karşılamaktadır.
Vun: Çincesi WEN olan bu birim 0,4 gram ağırlığı karşılamaktadır. Yastuk’un 1/5000’i, Yarmak’ın 1/100’i, Bakır’ın 1/10’idir. ( 1 Yastuk= 5000 Vun, 1 Yarmak=100 Vun, 1 Bakır= 10 Vun’u karşılamaktadır)
Çav: Çincesi CH’AO olan bu birim kağıt para yani banknot yerine kullanılmaktadır.
1 Yastuk= 2000 gr. Altın veya Gümüş
50 Yarmak= 40 gr. Altın veya Gümüş
500 Bakır= 4 gr. Altın veya Gümüş
5000 Vun= 0,4 gr. Altın veya Gümüş eder.
Uygur Sikkeleri:
Göktürkler, Çin darbı sikkelere kendi damga ve harflerini kazıyarak yani bir anlamda kendi kontrmark’larını vurarak bu sikkeleri Göktürk Kağanlığı sınırları içinde de kullanıyorlardı. Fakat bugüne kadar yapılan arkeolojik çalışmalarda doğrudan Göktürk Kağanlığına ait ve Göktürk harfleriyle darp edilmiş hiçbir örneğe rastlanılmamıştır. Göktürk sikkeleri daha önceden de belirtildiği gibi kuzeyli ve doğulu örneklerde Çin; güneyli ve batılı örneklerde ise Hint ve İran tesiri altındaydı veya daha doğru bir ifadeyle doğrudan belirtilen bu kültürlere aittiler. Fakat Uygurlar, Göktürklerin aksine (her ne kadar yine Çin tesiri altında kalmış olsa da) doğrudan doğruya Uygur harflerini kullanarak kendi sikke darplarını gerçekleştirdiler.
Uygurların Beş Balık şehrinde bulunan bakır sikke, Uygur harfli güzel bir örnektir. Sikkenin ön yüzünde 6, arka yüzünde ise 3 Uygurca kelime vardır. Ön yüzde “Köl Bilge Tengri Bükük Uygur Kağan” ifadesi yer alır. “Köl Bilge Tengri Kan”, Koço Uygur Beyliğinin 18. Kağanıdır. Bu kağan 947-959 yılları arasında hüküm sürdüğüne göre sikke 10. Yüzyılda yani Çin’in Tang hanedanı devrinde darp edilmiştir (Sertkaya, 2005: 24-25).
Uygurların Kâğıt Paraları: “ÇAV”
Koço Uygur Hanlığı’nın hanı İdikut Barçuk, 1209 yılında Cengiz Han’a teslim oldu ve Uygur Hanlığı Moğol yönetimi altına girdi. Fakat devletin her türlü idari ve ticari kontrolü hala Uygurların elindeydi. Aynı dönemlerde Çin’deki Moğol hâkimiyetini ise Yuanlar temsil ediyordu. Yuan idaresi 1267‘de Uygur tüccarların ticarî faaliyetlerini idare etmek ve denetlemek üzere “Ortak tüccarları idare eden merkez büro” adlı bir hükûmet ofisi kurdu. 1281’de merkezî büronun adı “Para düzenleme teftiş bürosu” olarak değiştirildi. 1283 yılında da ise hazine ofisi aracılığı ile Uygur bölgesindeki kâğıt paranın değişimi ve yönetimi işleri düzenlendi. Koço Uygurlarında kâğıt para ilk kez Mönge’nin hüküm sürdüğü dönemlerde kullanıldı. Karakurum’da Mönge’nin (1251-1259) hükümdarlık devrine ait imparatorluk damgasını taşıyan kâğıt paralar bulunmuştur (Özyetgin, 2004: 97).
Kubilay Han (1260-1295) Çin’deki ticareti geliştirmek ve kolaylaştırmak için kâğıt paranın kullanımına yöneldi. Kendisinden önce kullanılan kâğıt para birimlerini hükümsüz saydı. Yeni kâğıt para sisteminde; halkın sahip olduğu altın, gümüş ve bakır gibi değerli madenler devlete teslim edilerek, bu metal paraların kâğıt paralarla olan değişimi kontrol altına alındı. Kâğıt para kullanımı aslında bir Çin geleneğiydi ve Çinliler bu paraları Tang hanedanı döneminde 8. Yüzyılın ortasından beri kullanıyorlardı. Fakat Kubilay Han döneminde banknot kullanımı zirve noktaya çıktı.
Kubilay döneminde 3 çeşit kâğıt para birimi kullanılmıştır, bunlar:
SsÅ*-ch’ao: Bir tür ipek üzerine basılmıştır, 1000 ipek ssÅ*-ch’ao, 50 gümüş liang’a eşittir.
Chung-t’ung yin-huo: “Çuntung devrinin gümüş parası” olup, 1, 2, 3, 5, 10 liang birimle değerlendirilmiş (1 liang = 1 gümüş), ancak Kubilay döneminde bu birimin kullanımı tercih edilmedi.
Chung-t’ung yüan-pao chiao-ch’ao: 1260 yıllarının başında Kubilay Han tarafından tedavüle çıkartılmıştır. Devrinin en önemli, en yaygın, güvenilir ve en uzun ömürlü parası olmuştur.
Yuan döneminde banknotun değeri gümüş üzerinden hesaplanıyordu. Buna göre 1 yuan pao, 50 liang gümüşe eşitti. Bu para birimi 10, 20, 30, 50, 100, 200, 300, 500 wen şeklinde onun ve yüzün katlarıyla birimlendirilmişti.
Uygurlar arasında Çav özellikle Koço-Turfan Uygurları arasında kullanıldı ve karşılığı Yastuk şeklinden ölçüldü. Uyguca metinlerde geçen iki tür Çav vardır. Bunlardan ilki sadece Çav şeklinde geçer, ikincisi ise Çung-Tung Bav Çav şeklinde geçmektedir. Bu ikinci birim Kubilay’ın çıkardığı meşhur banknotları ifade eder ki, bu yönden ayrıca kronolojik önemleri vardır (Özyetkin, 2004: 99).
Uygurca Bir Ticaret Metni:
Orijinali
Küskü yıl törtünç ay bir yangıka manga Bolmışka asığka kümüş kerjgek bolup Kara Oğul-ta altı satır kümüş altım. Kaç ay tutsar men ay sayu birer yarım bakır kümüş asığ bilen köni birür men. Birginçe yok bar bolsar men, kişim Tözün köni birşün. Tanuk: Borlukçı. Tamik: Er Buka. Bu tamğa men Bolmış-nıng ol. Men Yıkınç Tutung ayıtıp bitidim.
Tercüme
Sıçan yılının dördüncü ayının birinci gününde bana Bolmış’a kullanmak için gümüş lâzım olup, Kara Oğul’dan altı satır gümüş aldım. Kaç ay tutarsa tutsun, ben (her) ay için birer yarım bakır, gümüş faizi ile doğru (olarak) vereceğim. Verinceye kadar ölsem, karım Tözün doğru (olarak) versin. Şâhit: Borlukçı. Şâhit: Er Buka. Bu damga ben Bolmış’ındır. Ben Yıkınç Tutung söyleyip yazdım (Sertkaya, 2006-b: 73-100).