Depresyonun ABC’sine dair:

Her depresif belirtileri gösteren kişilere depresyondadır teşhisini koymuyoruz. Bu belirtilerden bir kısmını gösteren kişilere, depresif belirtiler gösteriyor deriz sadece. Depresyon tanısını koyabilmek için kişinin intihar etmiş veya intihara teşebbüs etmiş olması gerekmektedir. Depresyon tedavisinde intihar riski olmadığı taktirde psikolog tedavisi yeterlidir. İntihar riski olan vakalarda derhal psikiyatriste sevk ediyoruz.



Majör depresyon:


Ağır depresyon diyebilmek için aşağıdaki belirtilerden en az dördünün en az iki haftadır sürüyor olması gerekir:
- Uyku bozuklukları sıktır. Uykusuzluk, gece sık sık uykudan uyanma tekrar uykuya dalamama, sabah erken uyanıp tekrar uyuyamama veya fazla uyuma şeklinde olabilir.
- Yeme sorunları sıktır. Az yeme ve buna bağlı kilo kaybı veya fazla yemeye bağlı kilo alımı olabilir.
- Değersizlik, umutsuzluk ve suçluluk duyguları olur. Hastalar genelde bir işe yaramadıklarını düşünürler. Gelecek ümitsiz ve karanlıktır. Hiçbir şey iyiye gitmeyecektir. Depresyona bağlı oluşan üzüntü ve umutsuzluk o kadar şiddetlidir ki hastalar yaşama olan ilgisini kaybeder, hiçbir şeyden zevk alamaz olur. Cinsel isteksizlik görülür ve hastalar çoğu zaman yataktan çıkmak ve yemek yemek istemezler. Hastaların kendini suçlama eğilimi yoğundur. Suçluluk duyguları genelde yersizdir. Örneğin çok eskiden yaşanmış olaylar ve yapılan hatalar tekrar hatırlanır ve bunlara karşı suçluluk duyguları hissedilir. Veya nedensiz yere bir takım olaylardan kendisinin sorumlu olduğu ve suçun kendisinde olduğu düşünceleri gelişir. Hastalar genelde bu düşüncelerden uzaklaşamadıklarını beyinlerinin sürekli eski hatalarla meşgul olduğunu bunun çok saçma olduğunu bildiklerini ancak düşüncelerini frenleyemediklerini söylerler.
- Konsantrasyon güçlüğü, karar verme güçlüğü vardır. İşe veya derse konsantre olmak güçleşmiştir. Örneğin hastalar ders çalışırken bir sayfanın sonuna geldiğinde dalıp gittiğini ve ne okuduğunu anlamamış olduğunu görür aynı sayfayı tekrar tekrar okurlar. En ufak konularda karar verme güçlüğü içinde olduklarını hissederler.
- Enerji azlığı, sürekli yorgun hissetme, her şeye karşı isteğini kaybetme, duygusal olarak bir şey hissedememe... Genelde sabahları yataktan yorgun kalkılır. Gün boyunca yorgunluk hissi devam eder. Eskiden zevkle yaptıkları işleri yapmak istemez, yalnız kalmayı tercih ederler. Hastalar bazen çocuklarına ve eşlerine karşı bir şey hissedemediklerini sanki duygularının öldüğünü söylerler ve bu durumdan dolayı suçluluk duyduklarını ifade ederler.
- Ölme isteği olabilir. En hafif şeklinde hastalar "Allah’ım canımı al da kurtulayım" diye düşünürler. İntihar düşünceleri veya intihar girişimi olabilir. Çoğu hasta intihar düşüncelerinin yoğun olduğunu ancak dini açıdan intiharın kabul edilemez olduğunu bildikleri için girişimde bulunmadığını ifade eder. Veya ölürlerse çocuklarına kimin bakacağını bilmedikleri için yaşamak zorunda olduklarını ifade ederler. Bazıları ne yolla intihar edeceğinin planlarını yapar. Bazıları da ancak intihar girişiminde bulunduktan sonra tedaviye gelir.



Psikolojik tedavi şart:
Bu hastalığa bağlı ortaya çıkan belirtiler genelde başka hastalıkları akla getirir ve çoğu kişi bu belirtilerin depresyona bağlı olarak da oluşabileceğini düşünmez. Sıklıkla bu hastalar psikolog dışında hekimlere başvururlar veya kendi başlarına tedavi etmeye çalışırlar. Psikologlara başvuran hastaların çoğu başka bölümlerde çalışan hekimler tarafından bize yönlendirilmiştir. Çoğu hasta da diğer hekimler tarafından psikolojiye yönlendirildikleri için öfkelidir. Bazıları toplumsal baskıdan çekinip gelmek istemez, gelenler de bir an önce işini bitirip gitmek ister. Ancak çağımızın en sık görülen hastalıklarından biri olan ve tedavi edilmediği taktirde ölümle sonuçlanabilen bu hastalığın tedavisi için uzmana başvurmak şarttır.


Bir an önce tedavi:


Uygun tedavi edildiği taktirde tamamıyla düzelen bu hastalık uzun sürdüğü taktirde kişinin aile, iş ve sosyal uyumunu bozmakta kişinin evliliğinin yıkılmasına, işinden ayrılmaya, arkadaş ilişkilerinin bozulmasına yol açabilmektedir. Son yıllarda üzerinde durulan bir başka konuda depresyon geçirmekte olan anne ve babaların çocuklarının bundan nasıl etkilendiğidir. Yapılan araştırmalar bu çocuklarda küçük yaşlarda kaygıda artma olduğunu ergenlik döneminde olan kız çocuklarında görülen depresyon oranında artma olduğunu gençlik dönemindeki erkek çocuklarda ise alkol ve madde kullanımına yönelme olduğunu göstermektedir.. Bir an önce tedavi olmak çocukların maruz kaldıkları bu travmanın süresini kısaltacak ve dolayısı ile yaşamın daha sonraki dönemlerinde ortaya çıkan bu bozuklukların oranında düşme olacaktır.


Depresyonun alt grupları:


Anlattığımız ağır depresyon her hastada aynı şekilde görülmez. Bu da kendi içinde alt gruplara ayrılmıştır. Bu gruplar şunlardır.


Atipik depresyon:
Eskiden maskeli depresyon olarak ta adlandırılırdı. Duygulanım sürekli çökkün olmayabilir, bazen yaşanan ortama uygun olarak duygulanımda dalgalanmalar, neşelenme görülebilir. Hastada iştah artışı ve kilo alımı olabilir. Fazla uyuma görülebilir. Bedensel uğraşılarda artma olabilir. Bu hastalar sürekli ağrılarından sızılarından yakınırlar, doktor doktor dolaşır ağrılarının nedenini bir türlü bulamazlar. Ani bayılmalar olabilir, bayılmalar genelde uzun sürelidir ve sıklıkla kalabalıkta olur, sıkılınca bayılmalarda artma görülür. Bu insanlar genelde reddedilmeye karşı aşırı duyarlıdırlar ve reddedildikleri zaman şiddetli tepki gösterirler. Bu nedenle sıklıkla aile, arkadaş ilişkileri ve iş yaşamlarında sorunlar ortaya çıkar.
Hastalar daha gençtir ve depresyona panik bozukluğu veya madde bağımlılığı gibi başka hastalıklar da eşlik edebilir. Psikolojik tedavi şarttır.


Uyum bozukluğuna bağlı depresyon:
Bu tür depresyonda genelde ortaya çıkarıcı bir neden vardır. Sıklıkla yeni bir duruma uyum sağlamak gerektiğinde ortaya çıkar. Yaşam değişikliklerle doludur ve çoğumuz sık sık değişen durumlara ayak uydurmak zorunda kalırız. Örneğin yeni bir şehre taşınmak, yeni evlenmiş olmak, yeni boşanmış olmak veya yeni bir işe başlamak gibi olaylar kişinin sosyal çevre ve konumunu değiştiren olaylardır. Bu değişiklikler hayatımızı önemli ölçüde etkiler ve bazen bu değişiklikler üstesinden gelemediğimiz bir gerginliğe sebep olabilir. Bazen mücadele gücümüzün tükendiğini hissederiz. Bu dönemde depresyon ortaya çıkabilir ve bu da uyumumuzu daha çok bozan bir tablo ortaya çıkarır. Bu dönemde tıbbi destek alma işe yarayabilir. Belki var olan sorunları ortadan kaldırmayacaktır ama kişi eski mücadele gücünü kazanarak sorunları ile daha iyi baş edebilir hale gelecektir.


Yas durumuna bağlı depresyon:


Günlük yaşantıda bir şeylerin veya birilerinin kaybında bir yas süreci gelişir. Bu süreçte uykusuzluk, iştahsızlık, üzüntü, öfkelenme, kaybedilen kişi ile ilgili yoğun ve karışık düşünceler başlangıçta ortaya çıkan normal tepkilerdir. Zamanla bu duygu ve davranışların azalmasını ve kaybolmasını bekleriz. Zaman içinde bu belirtiler azalmıyor veya belirtilerde artma meydana geliyorsa normal olarak kabul edilemez değerlendirilmesi gerekir. Bir yakınımızı kaybettiğimizde üzüntü bir yıl devam edebilir, arkadaşımızdan ayrılma durumunda bir kaç hafta veya ay üzülebiliriz. Ancak zaman uzuyorsa bu normal bir yas süreci değildir. Bu dönemde depresyondan şüphelenmek ve araştırmak gerekir. Bir de zamana bağlı olmaksızın şiddetli yas tepkisi olabilir. Bu durumda normal kabul edilemez. Örneğin yakınını kaybeden bir kişi günlerce yataktan çıkmıyor, yemek yemiyor kendisini öldüreceğini söylüyorsa bunun normal olmadığını söylemek için bir yıl beklemek gerekmez, hemen doktora başvurmalıdır. Depresyon ve yas birbirlerine çok benzerler ancak yas durumunda kişinin kendine olan saygısı genelde kaybolmaz ve intihar düşüncesi genelde yoktur. Yas sürecinin ne zaman bittiğine ve depresyon olup olmadığına dikkat etmek gerekir.


Mevsimsel depresyon:


Bazı hastalarda depresyon mevsimsel bir seyir izler. Tekrarlayan depresyon atakları hep aynı mevsime denk gelir. Ataklar arası dönemde yılın diğer mevsimlerinde hastalar tamamıyla düzelir. Tüm depresyon belirtileri burada da geçerlidir. Tek farkı belli dönemlerde görülmesidir. Genelde havanın kapalı olduğu sonbahar ve kış aylarında ortaya çıkar.


Post partum depresyon (Doğum sonrası depresyon)
Kadınlarda doğum sonrası depresyon geçirme oranı %10-15 dolayındadır. Belirtiler genelde doğumdan sonra ilk 6 ayda ortaya çıkar. Hastalar sıklıkla yoğun üzüntü hissetme, sık ağlama, uykusuzluk, gerginlik ve çabuk sinirlenmeden şikayetçidir. Doğum sonrası depresyonun neden ortaya çıktığı tam bilinememektedir. Özellikle ilk kez anne olan kadınlarda yaşam şekli tamamıyla değişmekte, sorumluluklar artmakta kişinin kendisine ayırdığı zaman azalmaktadır. Özellikle bebeğin ilk yılı anne için çok zor geçer. Geceleri sık sık uykudan uyanıp bebeği beslemek gerekir. Bebeğin ihtiyaçlarını ifade edemiyor oluşu tecrübesiz annenin işini daha da zorlaştırmaktadır. Bir de doğum sonrası hormon seviyelerinde ani değişme olması depresyonun ortaya çıkışını kolaylaştırmaktadır. Daha önce geçirilmiş depresyon öyküsünün olması yine daha önceki doğumları takiben depresyon geçirmiş olmak depresyon riskini artırmaktadır.


Depresif annelerin bebekleri:


Depresyondaki annelerin bebeklerinde uyku bozukluklarının sık görüldüğü bu bebeklerin diğer bebeklere göre daha fazla huzursuz oldukları ve kendilerini güvende hissetmedikleri, zihin gelişimlerinin de daha yavaş olduğu öne sürülmektedir. Yine eşler arasındaki ilişki de bu durumdan olumsuz olarak etkilenmektedir. Yeni doğum yapan kadınların 2/3’ü üzüntü ve gerginlik ile seyreden "bebek bunalımı" dönemini geçirir. Annede aniden hıçkırarak ağlama, çabuk sinirlenme, gerginlik, huzursuzluk gibi belirtiler olur. Bu dönem genelde doğumdan iki üç gün sonra ortaya çıkar ve en çok bir hafta içinde kendiliğinden düzelir. Ani hormon değişimi nedeniyle olduğu düşünülmektedir ve tedavi gerektirmez


Distimi ( Hafif ve süreğen depresyon)


En az iki yıldır süren ve ağır olmayan depresyon belirtileri içerir. Arada bir iki gün süren iyilik dönemleri olabilir ancak çoğu zaman depresyon belirtileri hakimdir. Ağır depresyonda görülen belirtiler olabilir ancak daha hafiftir. Kişi sürekli kendini çökkün hisseder, kendine olan saygısı azalmıştır. Nedeni bulunamayan bedensel ağrılar, sızılar, halsizlik ve isteksizlik sıktır. Bazen ortaya çıkarıcı bir neden bulunsa da genelde nedensiz ve kendiliğinden ortaya çıkar. Bu tür depresyonun en önemli özelliği uzun süredir devam ediyor olmasıdır.


Melankolik depresyon:
Hastaların sosyal aktivitelere ve hobilerine olan ilgileri çok azalmıştır. Arkadaş toplantılarına, aile ziyaretlerine katılmak istemez, daha önce zevkle yaptıkları işleri yapmak istemezler. Yaşamlarında iyi olaylar olsa bile bunlara mutlu olamazlar. Mutluluk ve sevinç duygularını sanki kaybetmişlerdir. Duygulanım bir yakının kaybından sonra duyulan üzüntüden tamamıyla farklıdır. Hastalar uyanmaları gereken saatten çok önce uyanır ve tekrar uyumakta güçlük çekerler. Depresyon en yoğun olarak sabahları hissedilir. Hastaların hareketleri normalden yavaş veya hızlı olabilir.. Yavaşladığı durumda ağır çekimdeymiş gibi hareket ederler. Belirgin iştahsızlık vardır ve kilo kaybı oldukça fazladır. Hastalar genelde yoğun suçluluk duygusundan yakınır. Nedensiz yere kendilerini suçlarlar, isteseler de bu duygudan uzaklaşamazlar.



Diğer depresyonlar:


Yukarıda anlatılan depresyonlardan başka iki uçlu mizaç bozukluğunda, uzun süredir devam eden hastalıklara bağlı olarak veya kullanılan ilaçlara bağlı olarak depresyon gelişebilir. Bazı ruhsal hastalıklar da depresyonla sıklıkla bir arada olabilir örneğin anksiyete bozukluğu olan hastalarda sıklıkla depresyon da vardır. Yine bazı psikiyatrik hastalıkları takiben depresyon olabilir, örneğin geçirilmiş şizofreni atağından sonra depresyon gelişebilir. Bütün depresyonları ayrı ayrı anlatmak yer ve zaman açısından mümkün değildir. Neden ne olursa olsun ortaya çıkan belirtiler genelde aynıdır.