Fotoğraf çok iyi.Burdan küçük kıza el salladim.
Fotoğraf çok iyi.Burdan küçük kıza el salladim.
Sen gülüyorsun diye renkleniyor bak gece.
Içimizden şimdi mülteci sürüsü akmakta.
Dünyayı güzellik kurtaracak ve bir insani sevmekle başlayacak herşey....
Rc..:)
Ve güzel Gölyazı..
Temmuz 26, 2018.
Günümün iki sürpriz bonusu biri dibimden ayrılmayan bu minik sapsik :)
Diğeri "Dikkat!" nidasıyla aniden gelen Istiklal Marşı....
"Kimse anka'yı uzakta aramasın, sabır gösteren ve emek veren herkes kendi anka ****** yaratır..."
- Bernadette Bricout: “Ötekine duyulan aşk”, tersine kendimizi yabancılar olarak, farklı kişiler olarak yaşamaktan kurtarmıyor mu?
Julia Kristeva: Yabancı mı, farklı mı? Ben en başından aşktaki tavrımın da savaş zamanında benimsenen bir tavır olması gerektiğini öğrendim. Benim “azizem” Avilalı Terasa’nın da aynı şekilde düşündüğünü çok daha sonra keşfettim. “Ben seninle aynı fikirde değilim”: Phileppe’nin gerek muazzam kültür hafızasıyla küresel finansın ve Konfüçyüs bürokrasinin koyduğu engelleri dönüştürebilecek kapasiteye sahip Çin’e yaklaşması konusunda, gerekse tutarsız bir iksirmiş gibi dalga geçip benim dinsel mirasların yeni bir değerlendirmeye tabi tutularak yeniden kurulmasını savunmamla alay ettiği hümanizm konusunda… görünüşte soyut olan bu tür didişmeler sırasında aramızda patlayan öfkeyi gözünüzün önüne bir getirim… Görüştüğümüz kimseler, seçimler, kişiler vb hakkındaki anlaşmazlıklarımızı da esirgemeyen bir öfke. Bununla beraber, keskin tavırlar her zaman düzelmese de, sonunda bir uyumda birleşir.
Çünkü, bahsettiğim süreklilik içindeki aşk sonuçta cinsiyetler savaşının başka yollardan bir devamı gibi olurdu: Karşılıklılık, ilişki, sevgi, arzu… Ve bağışlama burada kendine bir yer bulur, bağışlama düşmanlıkların –saldırganlıkların- nefretlerin silinmesi demek değildir, onlarım “yorumu”dur –şu “psikolojik” terimi kullanacak olursam-, bu yorumlar günlük hayatta bir aydınlatma şeklini alır: daha önceki olayları hatırlama, sınarlara anlayışla yaklaşma, halden anlar bir nezaket, aynı zamanda gülmek ve sessizlik!
Ben size olanaksızın yolcuğunu anlayan bir aşktan bahsediyorum: Bu ne inkâr ne de kabullenmedir. “Sessizlik” kelimesi bana aşk simyasının bu boyutunu uygunmuş gibi geliyor. Bakın, bu konuda size yeni bitirdiğim L’Horloge enchantée [Sihirli Duvar Saati] başlıklı romanımdan küçük bir pasaj okuyacağım:
“Hava kararmadan hemen önce yeryüzünde yankılanan o mutlak sessizliği algıladınız mı hiç? Sadece varlıkların derin ışımasına doğru uzanan bir kulak, parazit sesleri aşarak bunu yakalayabilir. Kelimenin erişilmez anlamıyla çift denilen şey, iki kişinin karşılıklı olarak ve etraflarını saran dünyada birbirlerinin içindeki bu ışımayı duyduklarında oluşur. Oraya başka kimse giremez. O halde biz, o ve ben, bir nevi bir çift olduk.”
İşte böyle. Teşekkürler. Eğer bu sessizliğe katlanamıyorsanız, eğer onu duyamıyorsanız –çünkü söz konusu olan ona katlanmak değil, onu duymak, ona eşlik etmek, hatta onu görmektir…
- Bernadette Bricout: Ondan korkmamak…
Julia Kristeva : … ondan korkmamak doğru. Eğer bu sessizlik anlaşması yoksa, hiçbir şey olmaz. İşte, sessizlikleri akort etmek: Kompozisyonun sırrı.
Julia Kristeva
Şu anda 2 kullanıcı bu konuyu görüntülüyor. (0 kayıtlı ve 2 misafir)