1. İlk Çağ: İlk Çağ'ın Çin, Hint ve Yunan düşüncelerinde görünen sonsuz çeşitliliğin karşıt güçler taşıdığı ve bunlarla oluştuğu sezilmişti. O zamanlar kuru-yaş, aydınlık-karanlık, sıcak-soğuk, boş-dolu vb. birbirlerine karşıt sayılıyor ve bu karşıtların aynı şeyin değişik yüzleri olduğu ileri sürülüyordu. Bu karşıtlıklardaki çatışmanın bütün değişmelerin itici gücü olduğu sezisi, en ilkel düşüncelerde bile belirmekteydi.
İlkel dinlerin ana-baba-çocuk olgusundan doğan kutsal üçlemeleri, Hegel'in tez-antitez-sentez diyalektiğinin ilk biçimidir. Yunan mitolojisindeki Eros'un karşıtlık kardeşi Antero, gelişmenin karşıtların çatışmasıyla gerçekleştiği düşüncesini açıkça belirtir. Diyalektik terimi ilkçağ Yunanlılarında 'tartışmacılık' anlamında kullanılıyordu ve bu bakımdan bütün bilgiciler 'eytişimci' sayılmıştı. Bu tartışmaların zamanla boşsöz oyunlarına dönüşmesi, insanlığın gerçeğe yaklaşmada en parlak buluşu olan 'eytişim'in gözden düşmesine ve yüzyıllarca küçümsenmesine sebep oldu.s.105
2. Herakleitos: Eytişimin babası Herakleitos bu terimi bilmez ve kullanmazdı. Ama evrensel oluşmanın karşıtların savaşıyla gerçekleştiğini ileri süren ve "bir şeyden birçok şey ve her şey" deyimiyle evrensel bağımlılığı, değişme ve gelişmeyi, karşıtların birliğini ve aynılığını belirtir. Herakleitos'un kimi yerde saflıkla dile getirdiği bu dahice sezişleri, yüzyıllarca sonra, bir başka büyük eytişimci olan Hegel'e "Herakleitos'un hiçbir sözü yoktur ki lojiğime almamış olayım" dedirtecektir.s.105
3. Sokrates: Sokrates'e göre eytişim, bir doğurtma yöntemiydi. Sokrates bu yöntemle, bir tartışmada, karşıt düşünceleri ortaya çıkarır ve bunları karşısındakine çözümleterek (sentezleterek N.) gerçeği doğurtmaya çalışırdı. s.105
4. Zenon: Aristoteles'e göre eytişimin kurucusu Elealı Zenon'dur. Aristoteles Herakleitos felsefesinin eytişimsel niteliğini görememiş ve kavramların çelişik yanlarını bulup ortaya çıkaran Zenon'u eytişimin kurucusu saymıştır. Zenon, ünlü kanıtlarıyla karşısındakinin kabul etmiş olduğu ilkelerden yola çıkarak onu çürütme sanatı olarak eytişimi kullanmıştır.
Aristoteles'e göre eytişim, yanlış sonuçlara götüren uslamlamalar mantığıdır. Kesin sonuçlara varamaz, kılı kırk yararak olasılıklar üstünde dolaşıp durur. Aristoteles'in bu anlayışı, eytişimin yüzyıllar boyunca küçümsenmesini gerektirmiştir.
5. Platon: Platon'a göre eytişim, duyulur bilgilerden duyulmayan idealara ulaşmak için çok yararlı bir sanattır. "Bir varsayım kurulunca, sadece bundan çıkanı incelemek değil, aynı zamanda bunun karşıtından çıkanı da görüp anlamak gerekir" Platon'a göre bir idea'yı başka idea'lardan bağımsız olarak düşünmek imkansızdır.
Antik Çağ Yunanlıları karşıt düşünceli iki kişinin konuşmasına dialogos, tartışmasına dialektike derlerdi. Günümüzde kullanılan bilimsel dialektik kavramının bu eski anlamlarla hiçbir ilgisi yoktur (ilgisi vardır, değişmiş, gelişmiştir N.).s.105
6. Orta Çağ: Orta Çağ'da eytişim biçimsel mantık anlamında kullanılmış, söz sanatına karşı tartışma sanatı olarak Stoacılardan alınmıştır.
7. Rönesans: Rönesans'ta Nicolas de Cusa ve Giordano Bruno gibi düşünürler sonlu'yla sonsuz, eğri çizgi ile doğru çizgi gibi karşıtların birbirleriyle uzlaştıklarını ileri sürmüşlerdir.
8. Kant: Kant, eytişimi, Aristoteles düşüncesine uygun olarak, olumsuz anlamda kullanmış, ona göre eytişim bir yanlış düşünme mantığıdır.
9. Fichte: Herakleitos,-Sokrates-Platon'dan sonra, Aristoteles'in gözden düşürdüğü eytişimi ustaca kullanan ilk düşünür Fichte'dir. Fichte'ye göre bilgi, karşıtlıkları aşarak oluşur. Bir şeyi bilmek demek, önce onu görmek, sonra onu başkalarından ayırt etmek ve daha sonra da onu başkalarıyla birlikte tanımak demektir.
10. Schellin: Alman idealizminin büyük üçlüsünün ikinci düşünürü Schelling, eytişimi, Fichte'nin düşünsel sürecinden doğal sürece aktarır ve doğal gelişmenin yasası yapar. Ona göre sadece bilgi değil, doğa da karşıtlıkları aşarak gelişir.s.106
11. Hegel: Hegel, Herakleitos'tan beri ve ondan üstün düzeyde, eytişimin evrenselliğini ortaya koyan ilk büyük düşünürdür. Hegel'e göre bilgisel süreçle doğasal süreci kapsayan ve bir 'düşünce'den ibaret olan 'saltık varlık'ın gelişme süreci eytişimle gerçekleşir. Her sav, karşı sav'ıyla yadsınarak bireşime (sentez) ulaşır. Saltık varlık, önce açılarak doğalaşmış ve insana kadar gelen bir evrim sonunda gelişme sürecini insansal bilinçte sürdürmüştür. Bu gelişme, 'saltık varlık'ın kendi bilincine ulaşmasına dek sürecektir. Saltık varlık (düşünce, fikir) ilkin insan bireyinde uyanmıştır, sonra başka 'ben'lerle bağıntılı olan bir kültür düzeyine atlayarak gelişmiş ve kendi özüne uygun bir evreni gerçekleştirmiştir. Daha sonra da kendisinin bilincine ulaşarak felsefe, din ve sanat gibi saltık değerleri gerçekleştirmiştir.
Hegel, idealist bir düzeyde kalmakla beraber, eytişimin bütünsel mekanizmasını sergilemiştir. Ne var ki Hegel'deki bu bütünsellik çevrimsel ve tamamlanmış bir bütünselliktir. Oysa doğasal ve toplumsal yaşam, hiç bir zaman bu çevrimsel bütünselliğe sığmayarak sürüp gitmektedir. Hegel'e göre, değil insan bilinci, insansız ve nesnel bir dünya varolmadan önce 'saltık' bir 'düşünce' vardı. Her şey bu 'saltık düşünce' den oluştu. Bu, pratikle doğrulanamayan ve asla doğrulanamayacak olan bir varsayımdır ki Hegel öğretisinin çürük yanını dile getirir. Doğadan daha önce varolan ve eytişimsel yöntemle gelişerek doğalaşan ve insan bilincinde kendisini bulan bu 'saltık varlık' felsefesel bir 'Tanrı'dan başka bir şey değildir. Bilindiği gibi düşünce, doğasal bir evrimin sonucu olarak insan varlığında gerçekleşmiştir. Başlangıcı bu sonuçla açıklamaya kalkmak, babayı çocuğuyla açıklamaya kalkmak demektir. Bu halde, her ne kadar doğasal ve bütünsel evrimi kapsadığı ileri sürülse de, Hegel'in eytişimi, kurgusal bir başlangıçla kurgusal bir son arasında kalan 'salt düşüncenin gelişme yasasıdır'
Hegel , bunu, 'Mantık Bilgisi' adlı yapıtının birinci kitabının girişinde şöyle anlatır: "Bilgide ilerlemeyi gerçekleştirmek için gereken tek şey bu mantık yasasını kavramaktır. Bu mantık yasasına göre olumsuz aynı zamanda olumludur ya da karşı duyulan her neyse yoklukta sıfır olmaz, sadece özünün yadsınmasında sıfır olur. Sonuç şudur ki yadsıma, belli bir yadsıma olmakla aynı zamanda belli bir içerik taşır. Bu içerik yeni bir anlayıştır, yeni bir kavramdır; ama öncekinden daha yüksek, daha zengin bir kavram. Çünkü yadsınmasıyla, yani karşıtıyla zenginleşmiştir; onu içermektedir, hem de kendisinden fazla olarak -çünkü hem kendisini hem de karşıtını-içermektedir. İşte kavramlar sistemi böyle oluşur. Her türlü dış müdahaleden bağımsız olarak kesintisiz bir akışla böyle gelişir".
Buna karşı, 'Felsefe Tarihi Üstüne Dersler' adlı yapıtında da şöyle der: "Genellikle dialektik dış dialektiktir, 'devim'le 'devimin kavranması' birbirinden ayrıdır. Birincisi nesnelere bakmanın, onların nedenlerini göstermenin bir yoludur. İkincisiyse nesnenin içten düşünülmesidir. Nesne kendisi için, dış ilişkilere ve yasalara bağlı olmadan ele alınır. Nesnenin içine girilir ve gözlemlenir. Nesnenin içinde kendi iç belirlenimlerine göre düşünülür. Böylece nesne kendisini aşar, karşıt belirlenimler taşıdığını ve ancak kendisini böylelikle aştığını gösterir."
Bu yüzdendir ki, eytişim ustalarından biri şöyle demektedir: " Dünya, yani doğal, tarihsel, anlıksal her şey ilkin Hegel'de bir süreç olarak, yani sürekli devim, dönüşme, değişme, gelişme içinde tasarımlanmıştır".
Hegel de, bir ölçüde Kant, Fichte ve Schelling gibi 'bilme'yle ilgili 'eylem'in gerçek özdeksel temelini göremiyordu. Bu yüzdendir ki, üstün ve hayranlık verici başarılarına rağmen, diyalektik anlayışı yetersiz ve sınırlı kalmıştır. Düşünceye diyalektiği getirmiş olan Hegel, ne yazık ki diyalektik bir düşünceyle düşünememiştir, düşünme yöntemi metafizik kalmıştır. Hegel'in güçlü yanı, bu düşünce sürecinin gelişmesinde eytişimsel mantığın temellerini atarak biçimsel mantığın engelleyici egemenliğine son vermiş olmasıdır. Eytişimsel özdekçiliği hazırlayan, Hegel'in bu çok üstün aşamasıdır. 'Çelişmeli oluş' un gerçekliğini meydana koyan Hegel'in eytişimi, doğasal, bilinçsel oluşun kendi felsefesinde son bulduğu büyük çelişmesinden temizlenmekle eytişimsel özdekçiliğin temelleri atılmıştır. Daha açık bir deyişle, eytişimsel özdekçiliğe, Hegel'in çelişmesi aşılarak varılmıştır.s.106,107
12. Feuerbach: Alman düşünürü Feuerbach, düşüncecilikle eytişimsel özdekçilik arasında bir düşünsel köprü olmuştur. Feuerbach'ta kaba özdekçilik, eytişimsel bir yola yönelmiştir. Ona göre, din, insanın kendi kendisine gösterdiği bir saygıdır. Ne var ki insan bu erdemini, din adı altında kendisine yabancılaşarak, kendisinin dışında geliştirmiştir. Felsefe insana bu çelişmeyi aşmayı öğretir ve insan bu çelişmeyi aşarak dinin insanlar arası bir bağıntı olduğunu anlar. Bu özdeksel ve eytişimsel aşma insanı geliştirir. Din'in gerçeği aşk'tadır. Önceleri insanlar kendi niteliklerinin fantastik yansımaları olan tanrılar yaratmışlardı, Tanrılar insanlık düzenini kurmaya yetmediler. Oysa bu düzeni kuracak olan, insanın başka insanlara karşı duyduğu bağlılıktır. Bu bağlılık en yetkin biçimine aşk'ta ulaşır. Cinsel aşk, bu duygusal insan bağlılığının en yoğunlaşmış biçimidir. İnsanlar arasındaki bütün sorunlar aşkın gücüyle çözülecektir. Varlık yapısının temeli 'özdek'tir ama kendisi 'düşünce'dir…
Görüldüğü gibi, Feuerbach'ın özdekçiliği sonunda gene idealizme varan bir özdekçiliktir ve Hegelciliğin bir başka çeşididir. İnsanın Tanrı'ya tapmasını yasaklayan özdekçi Feuerbach'ın karşısında, insanın insana tapmasını buyuran düşünceci Feuerbach yer alır. Feuerbach "özdekçilikle geride beraberim ama ileride beraber değilim " der. Engels'de şöyle demektedir: "Feuerbach'ın gerçek idealizmi onun din felsefesinde ve törebiliminde görülür. Feuerbach dini asla ortadan kaldırmak istemez. İstediği onu geliştirmektir. Felsefenin kendisi dinin içinde erimelidir."s.107
13. Eytişimsel ve Tarihsel özdekçilik: Eytişimsel ve tarihsel özdekçi felsefe 'eytişim'in doğasal, toplumsal ve bilinçsel bütün alanları kapsayan evrensel niteliğini keşfetmiş ve tüm ayrıntılarıyla açık seçik sergilemiştir. 'Teori'yle 'pratik'in eytişimsel birliğinden doğan bu eşsiz başarı, 'eski'yi korumaya çalışan 'metafizik dünya görüşü'nün yerine 'yeni'ye katılan 'eytişimsel dünya görüşü'nü getirmiştir. Bu yeni dünya görüşü, insanlık tyarihinin gerçeğe yanaşma sürecinde en büyük 'aydınlanma'dır. Karşıtların çelişerek çatışması ve bu çatışma sonunda aşılması yoluyla, teksözle etytişimsel olarak gelişen doğa, bilinç ve toplum olgularının gerçeğine ancak eytişimsel bir bakışla varılabilirdi. Eytişim, hem evrensel bütünlüğün 'gelişme yasası' hem de bu gelişmenin 'inceleme yöntemi'dir. Oysa eytişim, Herakleitos'un parlak sezişlerinden Hegel'in ökece açıklamalarına kadar, 'eytişim yöntemi'yle değil, 'metafizik yöntemi'yle incelenmiş; bu yüzden bulanık, varsayımsal, kuramsal ve bilimdışı kalarak öz benliğine kavuşamamıştır. Eytişimsel ve tarihsel özdekçi öğreti, gerçeğin, doğasal evrimin insanlı döneminde, bir ucu özdekte ve bundan ötürü pratikte, öteki ucu bilinçte ve bundan ötürü kuramda bulunan ikili karakterini aydınlığa çıkarmakla eytişimin Hegelci metafizik evrensel karakterini ortaya koymuştur. İnsanlığın bilim ve pratikle bağlantı kuramayan tekyanlı bilinç ve kuram evresinde metafizik dünya görüşü nasıl zorunlu olmuşsa, bilim ve pratikle bağıntı kurulan bu çokyanlı evresinde de eytişimsel dünya görüşü öylece zorunludur. Bilimin gelişmesiyle kendini sınırlamayan ve başıboş bir özgürlük içinde alabildiğine pratik gerçekten uzaklaşan düşünce, zorunlu olarak metafiziği gerektirmiştir. Her an gelişen bilimle sınırlanan ve bilimsel pratikle kendini denetleyerek gelişme yoluna giren düşünce de böylece zorunlu olarak eytişimi gerektirmektedir. Eytişimsel ve tarihsel özdekçiliğe göre eytişim, metafiğin tam karşıtıdır. "Benim eytişimim temelde Hegel'inkinden yalnız farklı değil,ona taban tabana karşıttır. Hegel'e göre, ide adı altında bağımsız bir özne haline dönüştürdüğü düşünce süreci gerçek dünyanın yaratıcısıdır ve gerçek dünya idenin yalnızca dış görünüşünü meydana getirir. Bana göre ise tam tersine, ide, insan zihninin yansıttığı ve düşünce biçimlerine dönüştürdüğü özdeksel dünyadan başka bir şey değildir". "Bütün doğa,en küçük şeyden en büyüğüne, bir kum taneciğinden güneşe, ilk canlı hücreden insana kadar sürekli bir meydana geliş ve yok oluş, sürekli bir akış, durmayan bir devim ve değişme içindedir. Nesnel denen eytişim, bütün doğada geçerlidir. Öznel denen eytişim, yani eytişimsel düşünce ise bütün doğada zıtların karşıtlığından doğan devimin geçerliğini yansıtır. Düşünce ve bilinç, insan beyninin ürünleridir. İnsan da doğanın bir ürünüdür, doğal çevresinde doğayla birlikte gelişmiştir. Bundan şu doğal sonuca varılır ki, insan beyninin ürünleri-ki sonuç olarak onlar da doğanın ürünleri demektir-doğayla çelişme halinde değil, doğanın bütünüyle uygunluk halindedir".
Eytişim, doğayı, toplumu ve düşünceyi karşıtlıklarının çatışarak aşılmasıyla durmaksızın devindiren ve geliştiren bir süreç'tir.
Demek ki doğanın işleyiş mekanizmasıdır, toplumun geliştirici gücüdür, düşüncenin gerçeğe varmak için kullanabileceği tek bilimsel yöntemdir.
Özdekçi eytişime gelinceye kadar metafizik düşünce, ister idealist ister materyalist yönde olsun, ne doğayı, ne toplumu ve ne de düşünceyi çözümleyememişti. Doğa nedir ve nasıl işler, toplum nedir ve neden böyledir, düşünce nedir ve insan neden böyle düşünür? Bütün bunlar saçmasapan nedenlere bağlanıyor, hayal ürünü varsayımlarla açıklanmaya çalışılıyordu. Tarihte ilk kez insan neden insan olduğunu ya da olması gerektiğini anlamıştır.
Eytişimin üç büyük yasası özdeksel doğadan, tarihsel toplumdan ve bilinçsel düşünceden gözlemlenerek şöylece saptanmıştır:
Her olay ve olgudaki gelişmenin o olay ve olgunun iç gelişmelerinden (çelişmelerinden N.) doğan kendiliğinden bir devimle gerçekleştiğini açıklayan 'karşıtların birliği ve savaşı yasası',
Her olay ve olgudaki gelişmenin sayıca çoğalmaların birdenbire nitelik değişmesini gerektirmesiyle gerçekleştiğini açıklayan 'nicelikten niteliğe geçiş yasası'
Her olay ve olgudaki gelişmenin eskinin olumlu yanlarını özümseyen bir yenileşmeyle gerçekleştiğini açıklayan 'olumsuzlanmanın olumsuzlanması yasası'
Doğanıni toplumun ve düşüncenin işleyiş mekanizmasını açıklayan bu üç büyük eytişim yasası şu eytişimsel yasalarla tamamlanır:
1. Özel ve genel
2. İçerik ve biçim
3. Öz ve olgu
4. Neden ve sonuç
5. Zorunluk ve rastlantı
6. Olanak ve gerçeklik
7. Tümel ve tekil
8. Görünüş ve gerçek
9. Kuram ve kılgı
10. Soyut ve somut
11. Mantıksal ve tarihsel vb. gibi bağımlı ulamlar arasındaki eytişimsel bağlılığı açıklayan yasalar
Eytişimin iyice kavranabilmesi için özellikle şu kavramların açık seçik bilinmesi gerekir:
1. Özdek
2. Devim
3. Bilinç
4. Oluş
5. Yasa
6. Zaman ve uzay
7. Bilgi
8. Kuram ve eylem
Eytişim, nesnel gerçekliğin gelişme yasası olmakla 'nesnel eytişim' ve nesnel gerçekliğin insan bilincinde yansıması olmakla 'öznel eytişim' olarak adlandırılır.