Doğaüstü güçlerin var bulunduğu ve bunlarla ilişki kurulabileceği temeline dayanan dinsel dünya görüşü.



Gizemcilik deyimi, gerçekte, Batı mistisizmini dile getirmek için önerilmiştir. İslamlığa özgü tasavvuf'un ve bunun dışında Doğu ve Batı içrekçilik'lerinin, gizemsel yapılı olmalarına rağmen, mistisizm deyiminin kapsamına girmeyen çok ayrı özellikleri vardır. gizemciliğin halka açık dinlerin ayrılığı da dinsel amacı, dinsel yöntemlerle karşıtlaşan gizemsel yöntemlerle gerçekleştirmeye çalışmasıdır. Gizemciliğin temeli Çin'de Konfüçyüsçülük ve Taoculuk, Hint'te Brahmacılık, Mısır'da Hermesçilik, Yunan'da Orfeosçuluk ve Pitagorasçılık gibi ilkçağın gizemsel dinleridir. Bu dinler halka kapalıydı ve törenleri gizli yapılırdı. Sıradan insanların ulaşamayacakları varsayılan gizem'lerin gizlenmesi gerekiyordu.

Ünlü Türk gizemcisi Şeyh Bedrettin (1337-1420) de bu konuda şunları söylemektedir: Her bilgi, kendi aşamasında haktır. Gerçek halka daha işin başında söylenirse ya yollarını sapıtırlar (s. 140), ya da gerçeği söyleyeni suçlarlar. Halk ve hak (gerçek), ortalama bir yolla ve ayrı ayrı gözetilerek birbirlerine alıştırılabilirler. Ama herhalde halk, hak ve hakikate alıştırılmalıdır.



Dinler tanrısal yönetime uygun bir yaşamı buyururlar, gizemcilikse tanrıyla birleşme ve tanrıda yaşama amacını güder. Bu amaca varmak için de genellikle sezgi ve sevgi yöntemleri kullanılır. Gizemciler sadece duyusal olana değil, ussal olana da karşı çıkarlar. Hıristiyan gizemcisi Hugues de Blankenburg (Paris'te Saint Victor papazı olduğundan Huges de Saint-Victor adıyla anılır; 1096-1141) şöyle der: "Tanrı'nın insan aklıyla kavranması mümkün değildir ve Tanrı asıl bu yüzden gerçektir...". Akıllı insan için kuru bir dogmatik inan (iman) da yetmemektedir. Hıristiyan gizemcisi Jansenist ve ünlü matematikçi Blaise Pascal (1623-1662) da şöyle der: "Matematiğin çözemediğini sezgi çözer. Akıl ülkesinin sınırının bittiği yerde gönül ülkesi başlar. Akıldan gelen bilgilerin ötesinde sezgiden gelen bilgiler vardır ki, önemli olan da asıl bu bilgilerdir....". İnsan, Tanrı'yı, duyularıyla algılayamaz ve usuyla kavrayamaz ama onu, O'na karşı duyduğu büyük sevgi (Aşk)'yle sezer. Gizemsel tapım dışsal bir tapım değil içsel bir tapımdır. İslam gizemcileri bunu şöyle dile getirmişlerdir: "Tanrı'ya ibadetle değil, muhabbetle varılır". Bu, bir us bağlantısı değil, gönül bağlantısıdır. Bu gönül bağlantısı antikçağın Eleusis gizemciliğinde Yu. Ekstasis (bilincin ortadan kalkmasıyla gerçekleşen en yüksek insansal durum) ve Yu. Enthousiasmos (Tanrı'nın insanın içine girmesi) kavramlarıyla dile getirilmiştir. Bu durumda her türlü Os. Rüsûm ve kuyûd (Törenler ve kurallar) ortadan kalkar.

Yükselmeyi ve gerçeğe yaklaşmayı derece derece gerçekleştiren gizemcilik öğretilerinde genellikle en üst derece bütün kurallardan, yasaklardan, törenlerden, yükümlülüklerden sıyrılmayı sağlar.

Ortaçağda bir gizemsel tanrıbilim ve bir gizemsel felsefe geliştirilmiştir. Gizemsel tanrıbilim, bir çeşit törebilimsel çilecilik niteliğindedir.

Coşku, esirme (kendineden geçme N.) Tanrı'ya ulaşma ve Tanrı'yla birleşme gibi gizemci öğeler felsefeye Baküs diniyle Orfeosçuluğun bir reformcusu olan Pitagoras'la girmiş, daha sonra Platonculuk ve Yeniplatonculukla biçimlenmiştir.