Eskiden, İran’da, İsfahan şehrinde, Cemal adında kervancı bir genç yaşardı. Kervan sahipleri kervanlarını çok güvendikleri Cemal’e gönül rahatlığıyla teslim ederler ve onun kervandaki malları kendi malıymış gibi koruyup, gözeteceğini bilirlerdi.
Günlerden bir gün, Cemal İsfahan’dan kuzeydoğudaki Meşhet’e gitmek üzere, kumaş yüklü deve kervanıyla yola çıktı. Kervan birkaç gün sonra Deştikebir Çölü’ne vardı. İlk bakışta uçsuz bucaksız gibi görünen 400km.lik bir kum yığını. Oralardaki bir kuyudan su tedarikini yapan kervan çöle girdi. Aradan bir hafta geçti. Kervan dıştan bakıldığında çölde ağır ağır ilerliyordu, her şey yolundaydı. Ama içten içe kaynayan bir kazan gibiydi. Bu kazanı başdeve kaynatıyordu. Başdeve kervandaki yirmi devenin başıydı. Mola verildiği zaman devamlı konuşur, bir şeyler anlatır, ötekiler de sessizce dinlerlerdi. Başdeve üç dört gündür havadan sudan konularla konuşmaya başlıyor, sonradan sözü liderlik konusuna getiriyordu. Koca kervanı neden bir eşek peşinden sürüklüyordu? O en önde olmasa olmaz mıydı? Sanki o olmasa kervan gideceği yere varamayacak mıydı?
“ Ben “ diyordu başdeve, “ Mısır’a gittim, Arabistan’a gittim, Yemen ‘e gittim, Anadolu’ya gittim. Yüce dağlar aştım, susuz çöller geçtim. Binlerce, on binlerce kilometre yol kat ettim. İran’da gezmediğim, dolaşmadığım yer kalmadı. Bu Deştikebir Çölü’nden defalarca geçtim. Benim gibi doğuştan lider varken başınızda küçük eşek kim oluyormuş? Boy yok, post yok, bir de kervanın en önünde gider. Onun liderlik neyine? Gelin şu eşeği defedelim başımızdan. Lider ben olursam eğer her türlü iyiliği bekleyin benden. Yoruldum diyenin yükünü sırtımda taşıyacağım…”
Başdevenin aynı tarzdaki konuşmaları sonraki günlerde devam etti. Kervandaki develerden birkaçı önceleri eşeğin gitmesini istemediler.
“ Kime ne zararı var garibin? “ dediler. “ Bırakalım önde o gitsin, bizi Meşhet’e götürsün. Zaten hiçbir işimize karışmıyor. Molalarda bir kenarda tek başına oturuyor. Belli ki bir derdi vardır, kimselere anlatamaz. Durup dururken günahını almayalım. “
Başdeve böyle diyenlere karşı çıkıyordu:
“ Garip mi? Neresi garip bunun be? Acınmaz böylesine. Onun yemini, suyunu biz taşıyoruz, bir de kaprislerine boyun eğecek değiliz. Nerede oturursa otursun, önemli olan,onu kervandan uzaklaştırmak. “
Sonunda başdevenin kesin kararlılığı karşısında direnci kırılan birkaç deve, istemeye istemeye eşeğin gitmesine razı oldu.
Bir gece develer eşeğin yanına gittiler ve kervanda kendisini istemediklerini söylediler. Eşek bu duruma karşı çıktı. Olmaz dedi, ben bu kervanı terk etmem dedi, bensiz Meşhet’e varamazsınız dedi, pusulayı şaşırır, çölde kaybolursunuz dedi. Eşeğin sözlerine kulaklarını tıkayan, onun tepinmesine aldırış etmeyen develerin küfür derecesine varan hakaretleri karşısında eşek, “ Ne haliniz varsa görün “ diyerek çekip gitti.
Ertesi gün başdeve çalımla yürüyordu kervanın önünde ve arada bir arkasına bakıp gururla gülümsüyordu. Başdevenin fazlaca böbürlenmesi kervanın zararına oldu. Kervan ilk günden başlayarak hedefinden adım adım uzaklaştı ve güneybatıya doğru geniş bir yay çizerek, Kuhistan Çölü’nün ortalarına kadar geldi. Günlerdir diğer develerin ikazlarına aldırış etmeyen başdeve sonunda liderliği kaybetti. Pusula şaşırılmış, kervan Kuhistan Çölü’nde kaybolmuştu. Yol yok, iz yok, ne tarafa gidilmeliydi acaba?..
Günler sonra eşek çıkageldi. Develer sessizce eşeğin arkasında tek sıra oldular. Eşek şaşkın şaşkın etrafına bakınan başdeveye, “ Sen en arkada yürüyeceksin “ dedi. Sonra kervan Meşhet’e doğru yola çıktı.