İş görüşmesine gittiniz. Her şey yolunda, görüşme iyi geçiyor, şu ana kadar pek çok noktada karşılıklı mutabık kaldınız...Ve o soru geldi: "Şu anki işinizde ne kadar kazanıyorsunuz?" Ya da daha beteri; "Ücret beklentiniz nedir?"
Birçoğumuz parasal konuları konuşurken kendimizi çok rahat hissetmeyiz. Hele de iş görüşmesindeysek, maaş konusu açıldığında ellerimiz terlemeye başlar. Bu noktada işinize yarayacak bazı tavsiyeler yazının devamında...

Hepimize maaş sorusunu duyduğumuz anda bir huzursuzluk gelir ve bu da sebepsiz değil.
Şu anki işimizde kazandığımız maaşı da, görüşme yaptığımız iş için net bir rakam
belirtmenin de aleyhimize dönüşme olasılığının çok yüksek olduğunu biliriz çünkü.
Bu nedenle ne cevap vermek gerektiğini, mülakatlarda deneyimli bile olsak pek
kestiremeyiz.

Maaş sorularının arkasında ustaca perdelenen “gizli sorular” vardır.
Örneğin “Şu anki işinizde ne kadar kazanıyorsunuz?” sorusu, farklı bir açıdan
bakıldığında aslında “Bunun bir tık üstü olacak şekilde sana en az ne teklif edebiliriz?” anlamına gelir.

Hali hazırda çalışıyorsak, şu anki maaşımızı telaffuz ettiğimizde çoğunlukla bize bir tık fazlası önerilir. Peki bu gerçekten “iyi” bir şey mi?
Diyelim ki bu soruya 5.000 TL şeklinde yanıt verdiğimizde, görüşme yaptığımız şirket bize 6.000 TL önerdi. Bu, artık daha çok kazanabileceğimiz için, elbette iyi bir şey.
Ama belki de, aslında bu pozisyon için bütçeleri 7.000 TL idi. Artık bunu önermelerine gerek bile yok, çünkü 6.000'in zaten bizim şimdiki maaşınıza gayet
güzel bir iyileştirme olacağının farkındalar. Ve biz aslında 7.000 TL bütçeleri olduğunu öğrenemeyeceğiz.

'Ücret beklentiniz nedir?' sorusuna yanıt vermek ise, bir üsttekinden daha da zordur.

Çünkü işin içerisine, aslında hiçbir fikrinizin olmadığı sayısız parametre girer.
Asla sizin yeteneklerinizle ve yapabileceklerinizle çok fazla alakalı değildir.
Bütçelerini, daha kaç açık pozisyonları olduğunu, pozisyonun ne kadar süredir açık olduğunu, pozisyonun aciliyetini, başka kaç adayla görüşüldüğünü, şirketin pazardaki reel durumunu vs; pek çoğunun cevabını bilmeden sizden rakam vermeniz istenir.

Haliyle mecburen, çoğumuz ne olur ne olmaz diyerek, gerçek beklentimizin üzerinde bir rakam sallama yoluna gideriz.

Çünkü biliriz ki 3000 TL istersek, 2500 TL ile pazarlık edeceklerdir. Dolayısıyla daha fazla bir şey söyleyerek pazarlık payını kendi lehimize çevirmek isteriz.
Peki ya, gözlerini korkutur ve işi alma şansını sırf bir rakam salladık diye kaçırırsak?

Peki ne yapacağız?
Josh Doody, maaş pazarlık koçluğu ve danışmanlığı yapan, bu konuda yayınları bulunan bir yazar ve aynı zamanda yazılım geliştirici.
Doody hiç maaş pazarlığı yapmadığı ilk işinin ardından pazarlık taktikleri üzerine uzun çalışmalar yürütmüş ve 3 senede maaşını tam 2 katına çıkarmış. Bu konuda danışmanlık yaptığı kişilerin de benzer deneyimleri var; bu deneyimleri linktenokuyabilirsiniz.

Doody çok ilginç bir şey söylüyor: Bize önerecekleri maaşı, görüşmenin başından sonuna doğru artırmak kendi elimizde. 🤔

Kulağa biraz mantık dışı geliyor, kabul. Bakalım nasıl?

Mülakat sürecinde hepimizin aslında tek bir rolü var. Şirkete, bizi işe alırsa ne kazanacağını iyi anlatabilmek.

Bu nedenle gittiğiniz her mülakat, hikayeleştirme becerinizi geliştirip ikna ediciliğinizi artırmak için bir fırsattır diyor.

Siz hikayenizi anlatmakta ne kadar ustalaşırsanız, karşınızdaki kişi sizi işe almayı o kadar çok isteyecek.

Sizi daha çok istedikçe, ilk düşündüğü teklifi artırmaya da daha istekli olacak. Böylelikle, maaş pazarlığında bir adım öne geçen taraf siz olacaksınız.
Burada hikayeden kasıt, olmayan başarılarınızı süsleyip püsleyerek anlatmak değil elbette. Şirketin size neden ihtiyacı olduğunu çok iyi hikayeleştirebilmekten bahsediyor.

Bunu yaparak, karşınızdaki kişinin düşünce biçimini bakın nasıl değiştirmiş oluyorsunuz:

Karşınızdaki kişi görüşmenin en başında "En az ne verebilirim?" diye düşünüyordu; şimdi ise "Ne kadar verirsem kendi şirketime çekebilirim?"
Aradaki farkı görüyorsunuz.
En başta muhtemelen özveride bulunup razı gelecek taraf siz olacaktınız. Şimdi ise, sizi işe almak için özveride bulunabileceğini düşünen taraf kendisi oldu. Doody'nin anlatmaya çalıştığı işte basitçe bu.

Gelelim sorulara. Doody, 'Şu anki işinizde ne kadar kazanıyorsunuz?' sorusuna şöyle bir cevap vermeyi öneriyor:



"Şu anki iş yerimin işleyişlerine dair böyle bir bilgiyi paylaşmanın doğru olacağını düşünmüyorum. Önceden ne kazandığımdan ziyade, buraya katabileceğim değere odaklanmamızı tercih ederim".

'Ücret beklentiniz nedir?' sorusu için önerisi ise bu şekilde:
“Ben bu adımın benim için hem sorumluluk, hem de ücret anlamında bir sıçrama olmasını umuyorum."

Her ikisinin kombinasyonu olan örnek cevabına da bakalım:
"Şu anki iş yerimin işleyişlerine dair böyle bir bilgiyi paylaşmanın doğru olacağını düşünmüyorum. Önceden ne kazandığımdan ziyade, buraya katabileceğim değere odaklanmamızı tercih ederim. Bu pozisyon için kafamda belirlediğim net bir rakam yok; ancak deneyim ve becerilerimin bu şirkete katabileceği değeri siz benden daha iyi biliyorsunuz. Ben bu adımın benim için hem sorumluluk, hem de ücret anlamında bir sıçrama olmasını umuyorum."

Bu fazlasıyla yürek yemiş gibi duran cevaplardan gözünüz korktuysa da, Doody sözlerini şöyle bitiriyor:
"O mülakata çağrıldınız; çünkü siz o pozisyon için kalifiye bir adaysınız. Ve onların da kalifiye bir adaya ihtiyaçları var. Hiçbir iyi firmanın, birkaç ayda bir aynı pozisyon için yeni baştan eleman alıp her şeyi sıfırdan başlatma lüksü yoktur. Dolayısıyla bir kez alım yapıp, içeride tutabilecekleri kalifiye bir eleman şu an onların birinci önceliği."

Tavsiyeler çok güzel olsa da, ülkemizin mevcut işsizlik ortamında ne kadar iş görür, tartışılır tabii.

Yine de eğer başvurduğunuz pozisyon için kendinize güveniyor ve hak ettiğinizden azıyla yetinmeyi istemiyorsanız, bu taktikleri aklınızın bir kenarda bulundurun deriz!