Kaunos, Köyceğiz Gölü'nü Akdeniz'e bağlayan Dalyan Çayı'nın (Calbis) sağ kıyısında, Dalyan Kasabası'nın hemen karşısındaki Çandır Köyü'nün sınırları içindedir. Döneminde bir liman kenti olan şehir, Dalyan Deltası'nın oluşması nedeniyle bugün deniz kıyısından uzaklaşmıştır



Kent,denizden 152 m. yüksekliğindeki Akropolis ile onun güneybatısındaki, yüksekliği yaklaşık 50 m. olan Küçük Kale'nin ve bu iki yüksek tepenin kuzeybatı eteklerinin oluşturduğu, denize bir dil gibi uzanan yarımada üzerine kurulmuştur. Arkaik ve Erken Klasik Çağlar'da Kaunos, Akropolis ve Küçük Kale'nin sırtlarından geçen sur ile Agora'daki Çeşme Binası arkasında uzanan sur arasındaki çanak içinde bulunuyordu.



Stoa'nın bulunduğu bölge ise, YÖ 5.yüzyılın başlarından itibaren, özellikle dinsel mimari için kullanıma açılmış olmalıdır. Çünkü, Kent'in her iki akropolünü Sivrihisar Tepesi ve Balıklar Dağı'na bağlayan berzah üzerine, en erken Hekatomnidler Dönemi'nde yayıldığını görüyoruz. Bu dönemle birlikte Kaunos, artık daha çok teraslar üzerine inşa edilmeye başlanmıştır. Takip eden dönemlerde, önceki teraslar onarılarak kullanılmaya devam ederken, yeni ve büyük teraslar da inşa edilmiştir. Üzerinde Agora ve onun bir parçası olan Stoa'nın yer aldığı doğal düzlükler, Liman çevresi boyunca dar bir alanda uzanmaktadır.

Dalyan Kaunos antik şehir



Yazılı belgelerde ilk kez Pers savaşları sırasında (İÖ 546) adı eçen Kaunos antik kentin yeri ilk olarak 1842 yılında İngiliz Arkeolog Hoskyn tarafından belirlenmiştir. Hoskyn, Dalyan'daki harabelerde bir halk meclisi tableti bulmuş, bu tablette yazılanların çözülmesiyle buranın Kaunos olduğu ortaya çıkmıştı. Kentteki arkeolojik kazılar, Baki Öğün başkanlığındaki bir Türk ekibiyle ilk kez 1966 yılında başlatılmıştır. Baki Öğün'ün 2001 yılında vefatından sonra proje başkanlığını Cengiz ışık üstlenmiştir.

"...İonya'ya başeğdiren Harpagos, Karyalılar, Kaunoslular ve Likyalılar üzerine yürüdü..." (Herodot 1,171). Bu pasaj, İÖ 6. yüzyılın üçüncü çeyreği içindeki Pers savaşları sırasında Kaunos'un tarihi coğrafyası ve siyasi önemi hakkında bizi bilgilendirmektedir: Karya ve Likya bir çok şehirleri ve köyleri içine alan geniş bölgelerdir ve Kaunos ismi, burada bu iki önemli bölge arasında ayrı bir bölge adı olarak geçmektedir. Bu da, Kaunos'un o zamanlar kendine bağlı şehirleri ve köyleri de içine alan ve kendi adını taşıyan bir bölgenin merkezi olduğu sonucunu ortaya koymaktadır. Kendilerinin Grit'ten geldiklerini söyleseler de, kentin kurucuları yerli Anadolu insanıdır. Çünkü, dilleri, adet ve görenekleri yanında, kendilerine öz tanrıları ile komşularından ayrılmakta ve Anadolu'nun bir başka yerli halkı olarak karşımıza çıkmaktadır. Kaunos'u kuranların yerli Anadolu insanı olduğu, arkeolojik buluntularla belgelenen onun yerel isminin farklılığı ile de ortaya konulmaktadır: Kbid. İÖ 4. yüzyılın sonlarına kadar kullanımda kalan bu ismin, daha İÖ 6. yüzyılda Kaunos olarak geçmesi, kentin Hellenler tarafından kolonize edilmesinin hemen ardından, diğer Anadolu kentlerinde uyguladıkları gibi, yerli isminin değiştirilmiş olmasıyla açıklanabilir.
Kent'in Hıristiyanlık Çağı'nda da uzun ve önemli bir tarihi geçmişi vardır. Geç Antik Dönem'den başlayarak Orta Çağ'ın içlerine kadar Doğu Roma ve Likya Kilisesi Eyaleti'ne bağlı kalmıştır. Kent, iki Bişof ile temsil ediliyordu: Kalkedon Konsül Belgeleri ve Epiphanieus, bir Basilieos ve bir Antipatros'tan Kaunoslular'ın bişofu olarak bahseder. Bu dönemle birlikte kent artık iki isimle anılmaktadır: Kaunos-Hagia. Gittikçe bir köy hüviyetine giren Kaunos, 13. yüzyılın üçüncü çeyreğinden itibaren bölgeye hakim olan Uçtürkler'in, 15. yüzyılın başlarından itibaren ise Menteşoğulları'nın idaresindedir.



Byblisin Gözyaşları -Kaunos'un Kuruluş Efsanesi
Apollo'nun oğlu olan Karya Kralı Miletos'un ikizleri olur. Erkeğe Kaunos, kıza ise Byblis adı verilir. ikizler, büyüdüklerinde Byblis, erkek ikizine aşık olur. Bu aşk, kardeş sevgisinin çok ötesindedir. Ancak ikizinden karşılık bulamaz. Bu yasak aşkı öğrenen kral, oğlunu ülkesinden kovar. O da kendisini sevenlerle birlikte gider ve Lidya sınırındaki, şimdiki Dalyan'ın karşısında kendi adını taşıyan kenti kurar.
Byblis'e ne olmuş? İşte orası hüzünlü. Gördüğü hakaretlere ve sevdiği kardeşinden ayrı kalmaya çok üzülen Byblis, pınarları kuruyuncaya kadar gözyaşı döker ve sonunda bir kayadan atlayarak canına kıyar. Efsaneye göre, Dalyan'da bir labirenti andıran kanallar, Byblis'in gözyaşlarından oluşmuştur.
Romalı Tarihçi ve Şair Ovidius'a göre, Kaunos'un kuruluşuyla ilgili efsane şöyledir:
Byblis Kaunos'a aşık olur. Byblis, Kaunos'a bir mektup yazarak duygularını dile getirir. Kaunos ise Byblis'in duygularını öfke ve tiksinti ile karşılar. İkizini bir daha görmek istemeyen Kaunos, kendisini sevenlerle birlikte babasının ülkesini terk eder. Kaunos'a gelerek, kendi adıyla anılan kenti kurar. Byblis ise karşılıksız kalan sevgisi yüzünden hayatına son vermek isteyerek, yüksek bir kayanın üzerinden dendisini atar. Ama Nympheler (su perileri) Byblis'e acır ve onu bir pınara dönüştürür. Byblis'in gözyaşları nehir olur çağlar durur.
İşte böyle hüzünlüdür Kaunos'un kuruluş efsanesi.

Dalyan Kaunos

1940'lı yılların sonlarına kadar Dalyan ve çevresinin sıtma tehlikesi altında bir bölge olduğu bilinmektedir. Bu yıllarda yapılan sivrisinek mücadelesi ile burada sivrisineklerin değilse bile, sıtma hastalığının kökü kazınmıştır. Bu demektir ki, Kaunos, bütün tarihi boyunca sıtma hastalığının ıstırabını çekmiştir. Kabullenmeseler de, Kaunoslular'ın kendilerine 'hastalıklı' dedirtecek kadar 'yeşil benizli' olmalarının nedeni, bu sıtma hastalığı olmalıdır. Bu ıstırap ve kabullenemeyişi, Hellenistik Çağ'ın arp ustalarından Stratonikos'a mal edilen küçük bir öyküden öğreniyoruz: Stratonikos, Kaunos sokaklarında 'yeşil benizli' insanların yürüdüğünü gördüğünde, "insanların ömrü de yapraklarınkine denkti." diyerek düşüncelerini belirtmiştir. Kent halkı kendileriyle alay edildiğinden yakınınca, şikayeti bu defa: "...Orada, etrafta cesetler dolaşırken, bu kente hastalıklı diyerek, o denli küstah mı olmalıydım;.." diye yanıtlamıştır (Strabon XIV, 651.3.). .