bir kaç parça iz bırakan şarkı bırakacağım buraya
dinledikçe 'o an`a' gittiğim şarkılar.
bir kaç parça iz bırakan şarkı bırakacağım buraya
dinledikçe 'o an`a' gittiğim şarkılar.
bir gün, gece
masal anlat bana
içine kat beni çocuğunmuşum gibi
öyle sev ki gözlerim kapansın hemen
sonra içim acısın
belki ağlarım
arınırım
arındıkça masum bir kız çocuğu olurum
hep soru sorarım,
verdiğin hiçbir cevabı anlamam
sen,
‘bir gün anlarsın’ dersin
'bir gün büyüyünce’
büyüdükçe başa sararız döngüyü
sığınırız bir gece masalına.
-murathan mungan-
içimiz, bir daha hiç göremeyeceğimiz insanların anılarıyla dolu
ne simit alan var,
ne de kavun.
yaralı bir serçenin yoldaşı olduysam
kalbimi yollara vurduysam
sustuysam sana,
durulduysam
değmiyorsa ayaklarıma
mavi köpüklü sular
izmarit diplerinde kaldıysa anılar
kıyıya vuran
ölü bir balıktır artık aşk
bir kiraz ağacı altında uykuya daldıysam
sana bir daha uyanmadıysam
düşümde bile sarmadıysam
ayrılık şarkılarında anılsın adımız
- seçil oğuz -
ecel olur gelirim sana
artık adressiz bir zarf gibi
zarfı yalayıp kapatırken dudaklarımı kağıtla keser gibi
çünkü ben orada celladım,
biraz katil
seri haldeyim sana,
paralel haldeyim
bütün suçlar üstüme yıkıldı,
hataların altında kaldım
hayatım hayatına düşüp patlamayan
hayali bir bomba gibi!
- küçük iskender -
Söğüt gölgelerini düşün,
Bulutun nefesi, rüzgara teslim et saçlarını,
Bergamut kokularında uykuya dalsın keskin kırgınlıkların,
Unut bir süre, gri kentlerin ağız dolusu yalanlarını.
Toprağa yakın evlerin sıcaklığında ısıt yüzünü.
Köy türküleri dolansın diline.
Ellerinde başaklar,
Buğday tenli bir sevda uzansın gönlüne.
Ay çiçeklerinin güneşle muhabbetine katıl.
Güneşe adadığından mıdır?
Bilmem,
Yüzünde hep sarışın bir gülümseme vardır.
Entarisi basmadan bir düş giy sırtına,
Sen bugün bir ay çiçeği ol,
Bir tarla kuşu,
Kerpiçten bir ev,
Sen bugün yalansız ol.
hatırla ve sıkı tut!
korkardın küçükken
serçe parmağın uçacak diye elinden.
diğer çocuklara benzerdim bense
benzemesi gibi, bir çinlinin diğerine.
şaşkınım, şehir açmıyor beni
ve namım yürümüyor burada
çünkü tuhaf burada her şey;
denizi sel basıyor hayret
hayret şehir sığmıyor taksiye
ve terör estiriyor rüzgar
kaldırıyor dağın eteklerini bile.
ve burada sensiz bahar
hem yatalak hem öpmeden geçiyor
yanağıma getiriyor da yanağını
kokunu rüzgara salsan
bana getirmiyor.
çok erken geldik dedim.
çok erken geldik varılacak nâra.
bir düş içinde bin düş gördüm,
indim de dünyaya
gamlanıp,
gemlenip,
süpürüldüm.
sonra iyi olmak için bütün gücümle uğraşmak zorunda kaldım...
derin bir hülyaya daldım
daldığım,
sandığım belki de yanıldığımdı..
beni anla.
anlaşılamayacak haldeyim zira.
sana bir türkü söyleyeceğim,
güzel olmasın gerçek olsun
hem sesimde güzel değildir ama, iyi hissederim ..
yarayı en derinden,
seveni ellerinden,
seni gözlerinden.
anılara küskün görüntülerde yaşarmış meğer düşler,
ve geceler
hep yıldızları gizlemezmiş koynunda,
hasretlere tutsak olurmuş karanlığın kolları.
meltem değilmiş tüm rüzgarların ismi meğer,
ismi martı değilmiş, beyaz olan tüm kuşların.
sırlar taşımazmış gün dönümleri uzaklara her zaman,
kolay değilmiş her bilmece, iri sorular varmış yüreklere saplanan...
şehrin ışıkları öldürdü gecemizi.
yıldızlar, ölümün ta kendisi.
Şu anda 2 kullanıcı bu konuyu görüntülüyor. (0 kayıtlı ve 2 misafir)